19 Haziran 2020 Cuma

HADİSLER NEDEN DİNİN KAYNAĞI OLAMAZLAR ?
(1. YAZI )
Bu soruya sağlıklı bir cevap verebilmek için öncelikli olarak dinin kaynağının ne olduğunun netleştirilmesi gerekir.
Bu noktada önemli bir ayırım karşımıza çıkmaktadır.
 Hanif İslam dininin kaynağını belirlerken dinin sahibi olan Allah'ın ilâhi kelamına başvurmak ya da Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri tarafından Allah Resulü adına iftira edilmiş yorum ve kabulleri esas alarak Allah'ın sözünün yanına beşeri söz ve rivayetleri katmak olacaktır.
Birinci yol Kur'an âyetleri tarafından detaylı ve  açık olarak ortaya  konulan yoldur.
İkincisi ise Allah Resulü'ne atfedilen hadisler, sünnet başlığı altında ortaya çıkan hadislerin pratik uygulamaları, mezhep imamlarının keyfi bir şekilde esas aldıkları hadislerden hareketle ortaya koymuş oldukları din yorumları ve bütün bunların yanında "din alimi" kabul edilen kişilerin yaptıkları tercihler doğrultusunda kaleme aldıkları fıkıh kitaplarından oluşmaktadır.
 Bununla birlikte ikinci yolun içinde tarikat şeyhleri ve cemaat liderleri  tarafından şekillendirilmiş sonu gelmez din anlayışları da bulunmaktadır.
Şimdi sormak gerekir.
Bu şekilde bir dinin hükümlerini belirlemiş olan kimdir?
Bu anlayıştaki kişilere Kur'an şu soruyu yöneltir.
"Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz. Oysa ki Allah gökte ne var, yerde ne var Hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir "(Hucurat 16)
Yazık ki Allah tarafından insanlara ibret, rahmet ve hidayet olmak üzere gönderilmiş Kur'an âyetleri gerektiği ölçüde dikkate değer kabul edilmediğinden Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri de  önceki din mensuplarının düştüğü hatalara düşmüş dinlerini Allah'a  öğretircesine Kur'an'ın  hükümleriyle yetinmeyerek sayısız ilave ve eksiltmeler yapmak yoluyla yeni bir din inşa etmişlerdir.
 "Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir.
Dosdoğru olan din İşte budur Ama insanların çoğu bilmiyorlar"
( Yusuf- 40)
 Şüphesiz uydurmacı yalancılar din adına asılsız şeyler uydururken bunu bir kutsal üzerinden yapmaları gerekiyordu.
Allah'ın tarafından vahyedilen  Kur'an açık ve detaylandırılmış olarak ortadaydı.
(Hud-1,2)
Kur'an cahilleri, Allah'ın kitabına alternatif  başka bir kutsal bulmalıydılar ki, ellerinde son Nebi ve  Resul (a.s) dan daha iyi bir malzeme yoktu.
 Bu sebeple Allah Resulü'nün vefatından itibaren sürekli olarak yeni şeyler uydurmaya ve uydurulan bu sözler Allah Resulü'ne mal edilmeye başlandı.
Oysa Kur'an âyetleri Allah'ın hükmüne kimseyi ortak etmeyeceğini açık bir şekilde ifade ediyordu.
"Allah hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz"
(Kehf, 26)
"...Hükmün sadece Allah'a ait olduğu Kur'an'da açık olarak kayıt altına alınmıştı"
(Yusuf-40; Şura-10)
 Din adına ortaya çıkan uydurmaları Allah Resulü'nün üzerinden kutsallaştırmaları yetmediği gibi bir de Allah Resulü'nün dilinden de aktarmalar yapmak suretiyle iftiralarda bulunuyorlardı.
 Oysa Kur'an Allah Resulü'nün yalnızca kendisine vahyedilene uyduğu, (Yunus-15,109; Ahkaf-9  Kuran'ın gerekli tüm detaylara sahip olduğu ifade edilmektedir.
"Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım"
( Enam- 114)
" De ki: Ben sizi sadece vahiy ile uyarıp korkutuyorum"
( Enbiya- 45)
"Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?..."
( Ankebut 51)
Aslında daha Allah Resulü hayatta iken Allah tarafından indirilen vahiy ile din tamamlanmıştır.
(Mâide-3; En'am-115)
Dine sokulan hurafelerin ve rivayetlerin uydurulmaları çok çeşitli sebeplere dayanmaktadır.
Söz konusu sebeplerin temelde şu başlıklar altında değerlendirilmeleri mümkündür.
HADİSLER NEDEN UYDURULDU?
1- Kasıtlı olarak dini bozmak ve  yozlaştırmak.
2-) Siyasi ayrılıklardan kaynaklanan uydurmalar.
3-)Dini eksik zannedip kendince dini kurtaran cahillerin uydurdukları rivayetler.
4-) Terğib ve terhib için yani kendi anlayışlarına göre iyi olan amellere yönlendirme ve günahlardan sakındırma için uydurulan binlerce hadis.
5-) Maddi çıkar sağlamak ve şöhret için yapılan uydurmalar.
 6-) Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmemesi gibi bir çok nedenden dolayı hadis uydurulmuştur.
 Eğer hadisler dinin bir parçası olarak kabul edilirse dinimiz eksik, sorunlu, insan yaratılışı ve aklına aykırı çelişkiler ve tutarsızlıklarla dolu bir din haline gelir ki zaten Şia ve Ehli Sünnet anlayışı ne yazık ki bu inançta bulunmaktadır.
Hadisler Kur'an ile çelişmeleri bir yana kendi işlerinde de çelişkiler ihtiva etmektedirler.
Öyle hadisler vardır ki Kur'an âyetleri, ilim ve akıl tarafından ortaya konulan gerçeklere tamamen aykırıdır.
Bazıları Kur'an ve Nebi (a.s) ın  makam ve mertebesine iftiralar içermektedir.
Kuran âyetlerine aykırı bir Allah tasavvuru, zalim, sapkın ve şehvet düşkünü bir  Allah Resulü tasavvuru, âyetleri kaybolmuş ya da eksik kalmış bir Kur'an tasavvuru ortaya koyan birçok hadis vardır.
 (Hemde Kütübü Sitte denilen en önemli hadis kaynaklarında)
 Gerek toplanış zamanları (Emevi- Abbasi) gerekse toplanma usülleri açısından hadisler dünyanın en karanlık metinleri arasında yer almaktadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder