7 Haziran 2020 Pazar

ALEVİLİK
 (5. YAZI )
 Ortaya koymak gerekir ki, on altıncı yüzyıldan önce söylenmiş Alevi şiir ve  nefeslerinde Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin ve  Kerbela isimlerine pek rastlanmaz.
On dördüncü yüzyılda yaşamış ünlü Alevi bilgesi ve ozanı Yunus Emre'nin Divan'ı buna en güzel örnektir.
Yunus Emre, imam Ali, Ehli Beyt, Kerbela sözcüklerini şiirlerine almamıştır.
 Yunus Emre'nin nefeslerinde onun bir ışık insanı olduğu birçok yerde vurgulanmıştır.
"Oruç namaz, gusül, hac hicaptır aşıklara.
 Aşk ondan munehhez halis heves içinde.
Ey Aşıklar!  Ey Aşıklar! Işık mezhebi dindir bana"
 Dört kitabın manasını, okudum hasıl ettim, ışığa gelince gördüm, bir uzun hece imiş"
Alevi sözcüğü on altıncı yüzyılın son çeyreğinden sonra kullanılmaya başlandı.
Bu sözcük son derece bilinçli bir seçimdi"
Işık taifesi hükmedenlerin gözünde "kâfirlerden de kötü bir taife idi"
Bu isimden süratle kurtulmak gerekiyordu.
 Tam bu noktada Alevi kelimesi  imdada yetişti.
Alevi , ışık taifesinin kadimdeki adıydı ve ışık insanı anlamında idi.
Asıl önemlisi Alevi sözcüğü ile İslam'ın dördüncü halifesi  Ali'nin adı arasında büyük bir ses benzerliği vardı.
 Bu ses benzerliğinin arkasına sığınmak ve böylece ardı arkası gelmeyen baskılardan korunmak, hem dahice bir fikir hem de
 çaresizliğin bir sonucu oldu.
 İNANÇ TEMELLERİNE GÖRE ALEVİLİK VE İSLAM
400 yılı aşkın bir süredir Aleviliği İslam'ın bir mezhebi gibi gösterme çabaları hem Ehl-i Sünnet'in, hem de Alevilerin içinden pek çok taraftar bulmuştur.
Alevilerin kendilerini, İslam dininin bir parçası gibi gösterme çabalarının altında güvenlik sorunu yatarken, Ehl-i Sünnet'in Alevileri kendine bağlama çabaları ise geniş bir asimilasyon ve eritme politikalarının bir sonucudur.
Alevi inanışının İslam'ın bir mezhebi olmadığı, kuşkusuz sadece Alevi deyiminin dilbilimsel yapısı ve etimolojisi çözümlenerek ispatlanamaz.
Bu yönde en önemli delil, iki inanışın temellerinin karşılaştırılması ile ortaya çıkar.
Alevilik ve İslam, karşılıklı olarak ele alındığında görülecektir ki, dinlerin en temel noktaları olan Yaratanın tanımı, ölümden sonrası, insanın yaratılışı ve birçok konuda bu iki din neredeyse birbirine zıt inanışlar içerisindedir.
YARATANIN TANIMI :
Aleviler İslam'ın temeli olan bir yaratan ve yaratılanlar olduğu inancına katılmazlar.
İslam dininde yaratan ile yaratılanlar birbirinden bağımsız iken,
Alevi inancında ise  yaratan ve yaratılan birdir.
Yaratılmışların bütünü, yaratanın kendisidir.
Vahdeti vücut (varlığın birliği) olarak da ifade edilen bu Alevi inanışını, İslam'ın ilkeleri arasına  sığdırmak mümkün değildir.
ÖLÜMDEN SONRA :
 İslam dininin Allah'a iman'dan sonra olmazsa olmazı, bir diğer temel esası olan, öldükten sonra dirilme, âhiret hesabı, cennet ve cehennem inancı, Aleviliğin özünde yoktur.
Alevilik'te "devriyeye"ye inanılır. Devriye inanışında kısaca, "öldükten sonra çeşitli biçimlerde yeryüzünde (tenasuh) tekrar vücut bulunacağına ve yeryüzüne bu geliş gidişlerin insanı kamil (olgun insan) oluncaya kadar ruh göçünün süreceğine ve olgunlaşan insanın bu aşamada geldiği kaynağa geri dönerek yaratan ile bütünleşeceğine" İnanılır.
 "Devriye" yani "Tenasüh" veya "Ruhların göçü" İslam'ın hiçbir zaman kabul etmeyeceği bir inanıştır.
Dolayısıyla ümmi insanların Alevileri "Allah'a inanmayan, dinsiz ve imansız" olarak  görmeleri din adamlarının  cehaletinden kaynaklanmaktadır.
Aslında Alevilerin ümmileri inanç ve din hususunda Ehl-i Sünnet ve Şia'nın din adamlarından daha kolay Kur'an'ı kabul ederler.
Yeni Alevilerin ümmileri hanif İslam'a mezhep fanatiklerinden  daha yakın duruyorlar.
Emevi-Abbasi-Osmanlı-Suudi Arabistan-Diyanet işleri Başkanlığı Ehl-i Sünnet dininden bağımsız olarak, akıl ve mantık dahilinde Alevilerin Kur'an'daki İslam'ı kabul etmeleri zor değildir.
Mesela, Diyanet İşleri Başkanlığı dahil bütün cemaat ve tarikatların lider ve fanatikleri fetö'yü şöyle böyle bir şekilde benimserken, Aleviler fetö'ye karşı hiçbir zaman sempati duymadılar.
Bu ahlak,  onların mezhep dinciliğinden uzak olan saf karakterlerinden dolayıdır.
Fakat maalesef Aleviler, Emevi-Abbasi uydurma  rivayetleriyle inşa edilen  batıl dini İslam zannediyorlar.
Yoksa Alevilerin büyük çoğunluğu Kur'an İslam'ını kabul etmeye yatkın bir ahlaka sahiptirler.
 Kur'an'daki İslam'ı dile getirdiğim bütün meclislerde  Alevilerin hiçbir zaman anlattıklarıma itiraz ettiklerine şahit olmadım.
Maalesef, aynen Ehl-i Sünnet ve Şia'nın ümmileri gibi,  Alevilerin de  Kur'an İslam'ından haberleri olmamıştır.
Yoksa Kur'an cahili din adamları olmazsa,  ümmi halklar arasında hiçbir sorun  yaşanmayacaktır.
Eğer bir yerde sorun varsa, insanları ötekileştirme hastalığına sahip olan Kur'an cahili din adamları yüzündendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder