12 Mart 2021 Cuma

 ŞİA'NIN İTİKADİ DURUMU

 (6 . YAZI )

Şia'nın Ali'nin İmamet ya da hilafeti için delil olarak gördüğü ve dayandığı en önemli hadis, Resulullah'ın veda Haccı dönüşü

"Gadir Hum" (Kâmil Miras, Tecrid -i Sarih Tecümesi 9, 363 :Sofuoğlu -Şia'nın hadis anlayışı -19 ) denilen mevkide konakladığı anda söylediği rivayet olunan hadistir.

 

Ğadir-i Hum  hadis-i olarak bilinen bu hadis'e Şia  kaynakları çok büyük önem atfetmişlerdir.


 İmamiyye kaynakları onun rivayeti konusunda tam bir görüş birliği içerisindedir.

 

Ğadir-i Hum'un önemi Şia'nın İmamet  konusundaki görüşlerine en büyük  dayanak teşkil etmesinden kaynaklanmaktadır.

( Gadir Hum, Mekke ile Medine arasında, Cuhfe'den iki mil  uzaklıktaki Hum vadisinden doğan bir su kaynağının birikintileri ile oluşmuş bataklık bir gölcüğün  bulunduğu yerdir)

(Fığlalı, Şiiliğin doğuşu ve gelişmesi mat- 6, şs-36)

 

Ğadir-i Hum  meselesini ilk  zikreden kişi müellif Süleym b. Kays'tır.

 

Süleym der ki: "Ben  Said El Hudri'nin  şöyle dediğini işittim:

 Resulullah (Aleyhisselam) Ğadir-i Hum'da perşembe günü insanları yanına topladı. 

Ağaçların altındaki dikenlerin toplanması için emir verdi.

 Ali Bin Ebi Talib'in koltuk altlarının beyazlığı görününceye kadar onun pazısından  tutup kaldırdı.

"Sonra şöyle dedi: Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."

 "Allah'ım! onu seveni sev,  Ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene sen de yardım et! Onu  yardımsız  bırakanı sende yardımsız bırak! dedi.

 

Ebu Said der ki : Rasulullah (Aleyhisselam) daha oradan inmeden şu ayet nazil oldu.

 "İşte bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'a razı oldum"

( Maide- 3 )

 

Din'in kemale ermesi, nimetin tamamlanması, risalet vazifesini yerine getirmesinden dolayı Yüce Allah'ın ondan razı olması ve kendinden sonra Ali'nin  velayetinin bildirilmesi üzerine Resulullah (Aleyhisselam ) sevinçten tekbir getirdi. Süleym b. Kays 355,  Nebile- 121, 122)

         ĞADİR-İ HUM HADİSLERİ -2

İlk Şii müfessirlerden Furat el-Küfi'nin naklettiği rivayete göre,

 Resûlullah insanlara tebliğ etmesi için "Men küntu mevléhu fe Aliyyun mevléhu" "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır" sözü vahyedilmiş fakat Allah'ın Resulü insanlardan utanıp bu sözü tebliğ  etmemiş, bunun üzerine şu ayeti kerime nazil olmuştur. 


"Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et!  Eğer bunu yapmazsan onun Risalet görevini yapmamış olursun.

"Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah kafirler topluluğunu doğru yola iletmez"( Maide- 67)

( Furat el Küfi -130)

 

Yüce Allah'ın Resulullah'a namaz, zekat, oruç, haccı açıkladığı gibi  Ali'nin velayetini de Mü'minlere  açıklaması için emrettiği fakat Resulullah'ın bu konuda sıkıldığı, utandığı ve bu konuyu açıklamak konusunda zorlandığı, kavminin  dinden dönmelerinden ve onu yalanlamalarından korktuğu ve bunun üzerine yukarıdaki meali yazılı Maide süresi- 67 nci ayeti kerimesi nazil olduğu ve velayetin son farz olduğu hakkında ayrıca bakınız,( el Küleyni 1, 389:

 Mesudi, İsbatul Vasiyye -132  133 :

 Numan, De'aim-  14-15 )


Bazı Şii alimlere göre bu ayette tebliğ edilmesi gereken şey,  Ali Bin Ebi Talib'in hilafetidir.

 

Allah Resulü, takiyye için eşi  Aişe'den bazı şeyleri gizlemiş, bu yüzden de yüce Allah onu ikaz  etmiştir. 

 (et- Tabersi Mecmaul - Bayan 3, 344)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder