13 Kasım 2020 Cuma

 RİSÂLE'İ NUR KÜLLİYÂTINDA BULUNAN ŞİRK, HURAFE VE YALANLAR 

(100. YAZI) 

 Anadolu'da şirk ve yalan kasırgası estiren, Anadolu'yu hurafelere  boğan Said Nursi'nin karnı neyden dolayı ağrıdığına, sancı çektiğine  bir bakalım.

"Hem daimi hizmetinde olan bir arkadaşı Rüşdü efendi, üç okkası beş kuruşa satılan ufak balıklardan güzelce kızartılmış üç tane getirmişti.

Bunları üstadımıza yedirmek için ısrar etti.

Hem Rüşdü efendi'nin hatırını kırmamak, hem de balıkları sevdiği için yedi. 

O balık yüzünden beş saat  mutamidiyen sancı çekti.

 Bu sancı başladıktan üç saat sonra, Rüşdü  efendiye dedi ki :

Hüsrev'deki paramdan balığın fiyatını al, sancı devam ediyor, dediği halde balıkların fiyatını almadığı için, iki saat daha devam ediyor.

En nihayet dedi ki : Aman parayı al, beni bu sancının verdiği ızdıraptan kurtar. "Rüşdü Efendi balığın fiyatını aldığı dakikada sancı birden bire kesildi.

 Bu üstadımın halinden, vaziyetinden, bu acib hali aynen gördük. 

İşte üstadımız hakkında, ne ile yaşıyor diyenler, hatalarını tashih  etsinler"

 (Bekir, Ra'fet, Rüşdü Barla Lahikası- 302)

Yukarıdaki hikayede Said Nursi'yi yücelten ve masum göstermeye çalışan bir niyet vardır. 

Yani nurcu şakirtlere göre "Said Nursi o kadar seçkin biri ki, kendisinin parasıyla alınmamış bir yemekten bile rahatsız olmuştur"

Dolayısıyla o kadar temiz ve mübarek birisidir. 

"Risâle-i Nur Külliyâti, nurcuların Kur'an'ı gibidir" dediğimizde sakın bu iddiamızı abartılı olarak görmeyin.  

Risâle-i Nur Külliyâti hakkında şakirtlerin inancı şöyle şekillenmiştir. 

 "Madem islam alimleri (hadis-i şerife göre) Nebi'lerin varisleridir. Bizde Risâle-i Nur'u, onun tam varisi  biliyoruz.

Risâle-i Nur'un şahs-ı manevisi,  hakiki vâris olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor.

Onun karşısına çıkan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçülüceklerdir. 

 Böyle muazzam bir olgunluğa sahip olan Risâle-i Nur, elbette bütün feylesofları, dünya ilim ve hak erbabını çağıracak ve her akl-ı selim ve kalb-ı kerim olan mübarek insanları talebesi yapacak.

 Bu da inşallah uzakta değil, yakında tahakkuk edecektir.

Dünya, ekseri feylesofları ekseri  ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni bir oluşum peşindedir.

( Ankara Üniversitesi Nur talebeleri) Yukarıdaki cümlelere bakacak olursanız, hidayet ve rahmet olarak Kur'an diye bir kitabın inmediğini zannedersiniz.

Nurcular, Risâle-i Nur'un, insanların  akıl ve zihinleri  üzerinde Allah'ın kitabından daha etkili olduğunu iddia ediyorlar. 

Halbuki din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an yeterli bir kaynaktır. 

 Allah'ın kitabından başka hidayet arayan sapıklıktan başka hiçbir şey bulamaz. 

(Yunus-32) 

Sonuç olarak: 

Aynen tarikatlarda olduğu gibi etraflarında cereyan eden birçok olumsuz  olayı hiç alakası yokken, fanatik taraftarlar,  Said Nursi ve eserleriyle müntesipleri üzerindeki manevi bir baskı kurarak onları korkuturlar.

Onların tefekkür ve sorgulama icat ve araştırma yeteneklerini yok ederler.

 Cemaat ve tarikatlara girenler birçok uydurma hikaye ile yollarının kutsallığına inandırılarak onları korkutur ve sindirirler.  

Yollarına aykırı hareket edenlerin Allah'ın lanet ve gazabına uğrayacaklarını anlatırlar.

Cemaat ve tarikatların içinde bu korkutma ve sindirmeyi  "şefkat tokadı" adı altında en çok Said Nursi ve fetö yapmıştır.  

Cemaat ve tarikatın içinden biri tefekkür ve sorgulamaya başladığında ya da cemaatten ayrılmaya karar verdiğinde onun yaşayacağı aslında her insanın başına gelebilecek doğal olumsuzluklarla gittikleri batıl yol arasında bağ kurması baştan sağlandığı için ya paranoyası koranik bir korkuya dönüşüyor ya da başına tekrar bir kötülüğün gelmemesi için bir daha aklını kullanamamak ve sorgulamamak  üzere cemaate geri dönerek kayıtsız- şartsız iradesini onlara teslim eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder