PARALEL DİN
(31.YAZI)
Allah'ın tevhid dini zamanla tahrif edildikten sonra paralel din adamlarının kurdukları anonim şirk dinine bir kutsallık zinciri ihdas edildi.
Uydurdukları bu kutsallık zincirine kimseyi dokundurmamakta,
kutsal ve mukaddes, masum ve hatasız kabul ettikleri mezhep imamlarının görüşlerini, içtihatlarını, bu âlimlerin! koydukları kuralları taklit etmeyenleri haktan! sapanlar olarak göstermişlerdir.
Uydurma din eğitiminin ilk doğurduğu şey Kur'an'sız ve ilimsiz paralel dindir.
KUR'AN'SIZ PARALEL DİN:
Milleti aldatmak ve etkilemek için kaynağının Allah'tan olduğu algısı yapılan, esasında ise Kur'an cahili akılsızların oluşturduğu hurafe bir dindir.
Yüce Allah, insanların dini algılarını yarattığı kainat kitabının ve indirdiği Kur'an âyetlerinden beslenmesini ısrarla vurgulamaktadır.
"Göklerde ve yerde olanlar, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (Müşrikler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Ehli sünnet, Şia), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Halbuki O'na döndürüleceklerdir"
(Âli İmran- 83)
Yani Allah sizi indirdiği dinden ve gönderdiği kitaptan sorumlu tutacaktır.
Dolayısıyla her akıllı insan dinini, yâni yolunu ve hidayetini
Allah'tan öğrenmeli ve onun vazgeçilmez öğretmeni sadece Allah olmalıdır.
Çünkü Elçilerin öğretmeni Allah'tır.
"Allah'ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler.
Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini ÖĞRETMİŞTİR.
Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur"
(Nisa- 113)
Rahman ve Rahim olan Allah, gönderdiği kitaplarda olaylardan ve kavimlerden bahsetmesi, insanların tarihsel bakışlarını evrenselliğe dönüştürmek içindir.
Çünkü insanların her dönemde yaptıkları, bir sonraki dönemin ya aynısı ya da benzeri olarak tekrar edilir.
Bu yüzden yüce Allah, eski kavimler döneminde ilahlaştırılan din adamlarının kadim tarihte kalmadığını ve çağımızda da her zaman ve zeminde onlarla karşılaşacağımızı göz önünde bulundurmamızı istiyor.
Kur'an'ın terkedilmesi uydurma rivayetlerin hayata hakim olması neticesinde,
mezheplerin kurumsallaşmasıyla Şia ve Ehl-i Sünnet arasında sonu gelmeyen sosyal ve siyasal fitneler baş göstermiştir.
Ehl-i Sünnet ve Şia, kendi elleriyle hanif dini tahrif ederek Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü parçalamaları nedeniyle Yahudi ve Hristiyanlar'dan hatta putperestlerin ilâhlarına verdiği yetkilerden daha fazlasını âlimlerine vermeye başladılar.
Kur'an bu ahlakı deşifre ettiği gibi, Allah'ın yanında, berisinde, altında birer rab ve ilah konumuna sokulanları da haber vermiştir.
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını) :
(Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler.
Halbuki onlara bir tek Allah'a kulluk etmeleri emrolundu.
Ondan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştuklarından münezzehtir"
(Tevbe- 31)
Böylece herkes kendi mezhebini ve bilginlerini kutsamaya ve yüceltmeye başlamış, onlarla ilgili uydurma rivayetlerle sahte deliller üretmeye çalışmıştır.
Bütün bunlarla birlikte Allah'ın yanısıra Allah adına konuşanlar,
haram ve helal uyduranlar, Allah'ın dininin yanısıra ümmilere din dayatanlar, hatta Allah'ın kitabının yanı sıra "Bana da yazdırıldı" diye kitap yazanlar, uydurma din ve hüküm ortaya koyanlar çıkmış oldu.
Tüm bunlar, adını şimdi koyduğumuz fakat tarih boyunca her zaman var olan Paralel Dinin şubeleridir.
Aslında tarihe baktığımızda ümmi insanların mezhep bilginlerinden daha masum ve daha namuslu olduklarını görüyoruz.
Çünkü ümmilerin Allah ile aldatma ve dini rant yapma gibi kahredici bir günahlarının olmadığına şahit oluyoruz.
Bundan dolayı Kur'an, ilim adamlarını "kitap yüklü eşekler"( Cuma-5) ve "dilini sarkıtıp soluyan köpekler"( Âraf-176) olarak damgalamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder