20 Kasım 2020 Cuma

 PARALEL DİN 

(27. YAZI)

Tasavvuf dininde "Hakikatı Muhammediye" diye batıl ve şirk bir inanç vardır.

FETÖ lideri F Gülen'den yaptığımız alıntıda da "Hakikatı Muhammediye" ifadesi dikkatlerinizden kaçmamıştır.

Bu kavramın hangi anlama geldiğini öğrenmek için Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'ndeki "Hakikatı Muhammediye" maddesinde şunlar kaydedilmiştir. 

"Nebi (a.s) ın altmış üç senelik zamanla sınırlı cismani hayatından ayrı bir varlığı  daha mevcuttur.

 Allah'tan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakikatı Muhammediy'ye var olmuş,  bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir.

 Âlemin var olma sebebi, maddesi ve  gayesi bu hakikattir..."

 Hz.Adem'de tecelli edip daha sonra öbür resellere intikal eden, Hz. Muhammed beden olarak dünyaya gelince ona intikal edip onda karar kılan nur ölümünden sonra da devam etmekte ve kâinat varlığını sürdürebilmektedir"

(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi cilt, 15, sayfa, 180, Mehmet Demirci- http//www islamansiklopedisi. info/ indeks.php? klme Mehmet Demirci)

Aslında  Hıristiyanların İsa (Aleyhisselam) a "Allah" dedikleri gibi tasavvuf dininin pirleri de  Allah Resulü'ne "Allah" diyecekler,

fakat Kur'an'ın tevhid akidesine verdiği büyük değerden dolayı bunu söylemekten kaçınarak saçma sapan "Hakikatı Muhammediye" diye bir inanç çıkarmışlar.

İşte Diyanet İşleri Başkanlığı bu batıl ve şirk dinlerden intikal eden bu inancı hiç bir eleştiriye tâbi tutmadan, sanki Kur'an'da ve tevhid dininde yeri varmış gibi, kabullenmiş ve Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nde okurların önüne olduğu gibi  koymuştur. 

Kur'an'a, Elçilerin tebliğ misyonuna ve tevhid akidesine karşı bu hareket asla kabul edilemez. 

15 Temmuz gecesini, ardından yaşananları, faillerini, olağan şüphelilerini artık hepimiz tahmin edebiliyoruz.

1400 seneden beri bu toplum, hakim dini görüş olan Ehli Sünnet anlayışının temel dini eğitiminden geçmiştir.

Çocuklar en erken yaşlarda Kur'an'ı yüzünden okumayı öğrendi, anlamadan, üzerinde hiç düşünmeden, mesajı merak etmeden daha küçük  yaşlarda onu  hatmetti.

Bu çocuklar maalesef hurafe ve iftira kitaplardan elçilerin hayat hikayelerini okudu.

Evliyanın uydurma menkibelerini, sahabelerin masumiyete varan iftira dolu hayatlarını, islam büyüklerinin kahramanlıklarını!! dinledi. 

 Kur'an'ı doğru okumak için tecvid kaidelerini, namazın sünnetlerini, mustehaplarını,

menduplarını, adabını, mekruhlarını, namaz sürelerini, cenazelerde okumak için yasin süresini, cuma günü Kehf süresini, yatsı namazından sonra émenerrasulu, akşamdan sonra huvallahullezi, fakirlikten kurtulmak için Vâkı'a süresini bu millet okudu, dinledi, ezberledi.

Kur'an hikmetinin, Allah Resulü'nün bu mesajda bize ne getirdiğini, emirlerinin özünü,

tevhid akidesini, güzel ahlak ve edebini kaçırdı, aldatıldı,

Allah'ın apaçık ve dosdoğru yolundan engellendi, alıkonuldu, saptırıldı.

Halbuki Kur'an'ı Mübin her fırsatta, adeta her âyette, bizleri " tabiata ve kendimize  ibretle bakmaya,  kainatın nasıl yaratıldığına, tefekkür ve sorgulamaya, aklımızı kullanmaya,  özgür düşünceye" davet ediyordu.

PEKİ, NE OLDU?

Ümmet her türlü gereksiz, yalan ve uydurma rivayetlerle aldatılıp, Allah'ın tam bir  rahmet ve mutlak  hidayet olan kitabı terkedince:

 Beklenen uydurma sâlih zatların ve mehdilerin, hurafe gavs ve evliyanın  tuzaklarına düşmüş oldu.

Kur'an'ın zerresinden haberi olmayan cahil insanların "kudsiyetine" inanma, sıradan ümmi kimselerden " günahsızlık" ve her saçmalıklarına "ilâhi hikmetler" bekleme gaflet ve ahmaklığına düştü.

Bunun "şirk" olduğunu, yapılanın Allah'ın kitabına, tevhid akidesine aykırı "müşriklik" olacağını kimse önemsemedi, bilenler  anlatmadı, sorumlular  uyarmadı.

Zikir, tesbihat, salavat, edebiyat ve belağatla vaaz veren, riya ve gösteriş yapan kozmik adamlara "mübareklik" ve "mühteremlik" payesini hemen yakıştırır oldu.

Halbuki Allah'ın rahmet kitabı ve mesajı apaçık olarak elimizin altında idi.

Bu kitabın en önemli ilkesi tevhid, en çok sakındırdığı tehlike de kula kulluk olan şirk belası idi.

Maalesef ümmet sadece ve sadece Allah'a ve vahyin hayat bulduğu Elçiye itaat edileceğini hiç bir zaman öğrenemedi.

Allah ve Resulü'nden başka her önüne gelen yalancıya itaat etti, Allah'tan başka herkese kul oldu.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde okullar açılıyor diye sevindi, Allah Resulü dünyada tanınıyor diye gururu okşandı.

Ama Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulamadan uzak olan cemaatin hangi amaçla bunları yaptığını hiç bir yetkili kişi ve kurum anlamadı.

Kur'an'ınbağlam ve bütünlüğü olmayınca din dediğimiz o yüce duyguyu istismar etme mesleğine dönüşmüş cehaletin ve alçaklığın, idrakimizin en girift damarlarına kadar sızıp bizi kör ettiği bir ortamda, hep birlikte katliam, kargaşa, ihtilaf, vahşet, cehalet, ırkçılık, taklitçilik, bozukluk,

 yobazlık, ahmaklık, hurafe, iftira, hezeyan, akılsızlık, ahlaksızlık, kumpas, şantaj, casusluk, takiyye   ve en beteri  Allah Resulü'nü menfaatlerine âlet etmelerine  şahit oldu.

15 Temmuz'da gerçekleştirilmeye çalışılan o alçak ve hain kalkışmanın ardından, darbenin faillerine ve azmettiricilerine  ağzımıza geleni sayıyoruz.

 Ama hala farkında olmadığımız acı  bir gerçek var.

Tarih boyunca  sürekli mikrop üreten bu  bataklık kurumadı, kurumayacak.

Tahliye edilen sadece birkaç kova çamurdu. Bugün evlerinde,  dergahlarında, medreselerinde, tekkelerinde,  vakıflarında ve derneklerinde  toplanan aynı Kur'ansız  kafanın farklı versiyonları tarafından sevk ve idare edilen ve daha dün o "cemaatin"

 ele geçirdiği gücün sadece bir kısmını yarın ele geçirdiği takdirde,

  Kur'an ehli muvahhidlere ve aklını kullananlara bu dünyayı  dar  edecek gerici ve yobaz zihniyetler  yetişiyor.

Çünkü ne dünkü kalkışmanın entelektüel! cahil  katilleri, ne de  yarının din bezirganları uzaydan aramıza inmiş değillerdi.

Hepsi Kur'an'ın hidayet ve rahmetinden sapmış, ilmin değerini anlamayan,

 hikmet ve  akıl nimetinden mahrum,  tefekkür ve sorgulama ilkesine sımsıkı sarılmayı bırakmış cahil ümmetin içinde yetişiyorlar.

 Biz Allah'ın kitabından başka bir "kurtarıcı" bekledikçe,

biz mehdilere, beklenen "salih zatlara" inanıp bel bağladıkça,

biz ahmak  insanların ağzından "Allah" konuşuyor  diye bekledikçe, bu  ölümcül sarmaşığı büyüten  hastalığı  besliyoruz demektir.

 Çocuklarımıza  yalan ve uydurma  evliya menkıbeleri anlattığımız kadar  İslam'ın en temel düsturları olan

  Kur'an'ın manasını, Kur'an'ın dörtte birinde anlatılan Allah Elçilerinin hayatlarını, Kur'an'da anlatılan

sosyal adalet ilkesini, infak, aklı kullanma,  vicdan, insan haklarına saygı,  yardımlaşma, çevre temizliği, bilgiye hürmet, tefekkür ve sorgulamaya teşvik, özgürlük ve  araştırmaya iştiyak,  hak ve hikmete sevdalı beyinler ortaya çıkarmadıkça,

bataklığın  iyice derinleşmesine katkı sağlıyoruz demektir.

Dolayısıyla bu dini  zemin her türlü "müşrik" hareketin doğuşuna hala   çok müsait bir zemindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder