ŞİRK BATAKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(15. YAZI)
Allah günahlarımızı bağışlasın, ahirette bizi rezil etmesin diye dua ediyorum.
Bazen Cübbeli Ahmet için "İyi ki varsın Cübbeli" diyorum.
Cübbeli Ahmet gibi Kur'an cahilleri olmasaydı, ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama hazinesi olan Kur'an'ın ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bilemezdik.
Aslında sıkı bir şekilde bizi Allah'ın âyetlerine bağlayan, onun bize anlaşılmasını sağlayan şey, bu Kur'an'sızlara karşı yaptığımız mücadeledir.
Bu Kur'an cahili mezhepçilere karşı çetin mücadele neticesinde, Allah'ın şefkat ve merhameti, inayet ve bereketi sonuna kadar bize açıldı.
Allah bize acıdı, merhamet ve mağfireti ile Kur'an hazinesinin kapı ve pencereleri sonuna kadar bize aralandı.
Yani ben diyorum ki, aslında bizi Kur'an'a bu kadar yaklaştıran, Resullere dost ve yoldaş yapan en önemli etken Allah'ın kitabını dert edinmemizdir.
"Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir"
( Enfal- 29)
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve elçisine İnanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin, sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir"
( Hadid- 28)
Kur'an düşmanları tarafından bize yapılan hakaret ve ithamlar sayesinde Allah'ın rahmet ve mağfireti üzerimize tecelli edecektir.
Bazen şöyle düşünüyorum.
Acaba bu Kur'an cahillerine karşı biraz yumuşak ve sabırlı mı olsaydık?
Bir gün tam böyle düşünceler içerisinde iken, fanatik bile görmediğim bir Nurcu ile sokakta karşılaştım.
Bana dedi ki: "Ali hoca "Bediüzzaman" hazretleriyle ilgili ne düşünüyorsun"
Ben de ona "Bazı fikir ve inançlarından dolayı eleştiri getiriyorum" dedim.
Tam bir cümle daha söyleyecektim ki, "Bediüzzaman" hazretlerine eleştiri getiriyorsan artık seninle konuşmanın bir faydası yok" dedi.
Tebliğ ve dâvette metodumuz şu olmalı:
Fanatik hurafecilere karşı sert ve acımasız, hakikatı yalın ve açık, tavizsiz ve agresif olarak ortaya koyacağız!
Bu konuda tek önderimiz ve rehberimiz Kur'an'da tevhid mucadelesi anlatılan İbrahim (a.s) ve onun insanlık tarihindeki arkadaşları olacaktır.
"İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki:
Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncıya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..."
(Mümtehine- 4)
Ümmilere karşı yumuşak ve merhametli, kolay ve anlayacakları şeylerden başlayarak güzel örnek ve en iyi dâvet yöntemiyle sadece Kur'an'a çağıracağız.
SAİD NURSİ'NİN KUR'AN CEHALETİ;
Said Nursi diyor ki;
Bir gün Ali Bin Ebu Talip "Peygamberimizle" beraber otururken, Cebrail ism-i Azamın yazılı olduğu bir sayfayı Hz.Ali'nin kucağına bırakıyor.
Ali Bin Ebi Talib, Cebrail'i gök kuşağı şeklinde gördüm.
Sesini işittim, bu sayfayı ondan aldım, bu isimleri de içinde buldum" diyerek, bir takım olaylardan bahsettikten sonra tahdis-i nimet süretinde diyor ki:
Dünyanın yaratılmasından kıyamete kadar olan bütün ilimlerin sırlarını bu sayfa sayesinde keşfettim.
Kim ne istiyorsa sorsun, sözümden şüphe edenler zelil olsun"
"Metnin orijinali için bakınız:
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 18. Lem'a, Kaynaklı indeksli Risale'i Nur Külliyatı, Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul. cilt. 2 sayfa. 2078- 2079)
Halbuki gaybın sadece Allah tarafından bilindiğine dair Kur'an'da birçok ayet bulunmaktadır.
Mesela:
"Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez..."
(En'am- 59)
Mesela:
"Nuh dedi ki: Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır"demiyorum, gaybı da bilmem..."
(Hud-31)
Mesela:
"De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez..."
(Neml- 65)
Yüce Allah'ın muhterem elçileri, vahiy sayesinde gaybı bilirler.
"O bütün görülmeyenleri bilir. Gaybına kimseyi muttali kılmaz. Ancak (vahiy'le bildirmeyi) dilediği Resul (Min Resulin) bunun dışındadır..."
(Cin- 26, 27)
(Ey Resul!) Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve o hadiseyi görenlerden de değildin.
Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti.
Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin, aksine onları sana vahiyle gönderen biziz.
Musa'ya seslendiğimiz zaman da, sen Tur'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendine uyarıcı (Elçi) gelmeyen bir kavmi uyanman için Rabbinden bir rahmet (olarak orada geçenleri sana vahiy ile bildirdik) ola ki düşünüp öğüt alsınlar"
(Kasas- 44, 45, 46)
"Ey Resul! işte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi akibet sabredip sakınanlarındır"
(Hud, 49)
Her zaman söylüyoruz.
Biz Şia ve Ehl-i Sünnet'in eserlerine, hadislerine,
ictihadlarına mezheplerine ve sözlerine zerre kadar itibar etmiyoruz.
Yani bizim yanımızda onların sivrisinek kanadı kadar bir değerleri yoktur.
Ağırlığı olmadığı için havada dönüp dolaşan bir toz zerresi kadar yanımızda değerleri yoktur.
Bizi esas ilgilendiren şey, İbrahim (a.s) ın buyurduğu gibi, "edlelne kesiran minennes" "insanların bir çoğunu saptırmış olmalarıdır"
(İbrahim- 36)
Bu gerçek her zaman göz önünde bulundurulması gerekir.
Televizyonda yaptığı bir konuşmasında cübbeli aynen şunları söylüyor.
"Abdulkadir Geylani (kaddasallâhu sirrahu) odada oturuyor.
Mübarek tavuk yiyormuş, ellerinide böyle yalıyor, böyle, bismillah tavuk yiyor.
Tam da kadına denk geldi ya!
İmtihan ya şimdi!
Olmadı dedi ya, efendi hazretleri! dedi ya. Çocuğum orada açlıktan ölüyor, sen de burada tavuk yiyorsun dedi ya!
Böyle terbiyesiz insanlar da var, çok terbiyesiz insanlar!"
Beş para etmez bir adama karşı konuşmak terbiyesizlik olurken, Nebi (a.s) a gelip hakkını arayan ve mucadele eden kadın mübarek oluyor.
(Mücadele- 1)
Fakat Cübbeli'ye göre Abdulkadir Geylani ile tartışan ve haklı olarak ona karşı gelen kadın terbiyesiz oluyor!
Cübbeli hezeyanlarına şöyle devam ediyor.
"Mübarek efendi ne yaptı?
Kemiklere "kum biiznillah" Allah'ın izniyle kalk, canlan" dedi.
Tavuk hemen canlandı, kadın bunu görünce şaşırdı.
Estağfurullah efendi hazretleri dedi:
"Hanım senin çocuğun da bu makama gelsin, istediği kadar tavuk yesin"
( Cübbeli Ahmed'in Kur'an cahili cemaati burada gülüyor)
Başka bir konuşmasında şu acayip hikayeleri anlatıyor.
"Bir kere arşa çıkarıldım diyor.
"Ebu Hasan El- Harakani arşa çıkarıldım diyor!
Tavafa başladım diyor.
Melekler geri kaldı, ben hızlı tavaf ediyorum!
(Ben bu hurafeleri yazarken çok gülüyorum, çünkü bu hurafeler çocuklara masal gibi geliyor. Hakikaten bu Cübbeli çocuklar için çok güzel "masalcı amca" olabilirdi)
Bir Melek geldi diyor, işlere bak işlere!
Hiç bir programda duyamazsınız bunları, hiç bir programda, bilen de yok.
Dedi ki, meleğin biri: "Sen niye bu kadar hızlı gidiyorsun?
Biz sana yetişemiyoruz!
Meleğe dedim ki diyor:
"Sizde ateş latifesi (özelliği) yok.
Biz, su, toprak, hava, ateş, dört unsurdan yaratıldık.
Sizde nurdan yaratıldınız.
"Hepimizin belli makamı var, onu aşamayız, meleklerin bir programı vardır.
O programın dışına çıkamazlar, ne arttırabilirler, ne eksiltebilirler.
Onlar programlanmıştır.
Biz öyle değiliz, biz de güç var, kuvvet var!
O manevi gücü kullandığımız cihette bize melek bile yetişemez.
İnsan meleklerden üstündür!
Ne bakımdan üstündür?
Meleği geçme kabiliyeti var!
Ama sende de var o kabiliyet, bende de var. Ama işlettin mi?
işletmedin mi?
Beyazıt Bestami işletmiş! Ben işletmemişim.
Ben yere çakılmış kalmışım, ama o göğü aşmış geçmiş.
Mektubatta İmam-ı Rabbani "Yerin çocuğu diyor.
"Göğün üstüne çıktı" diyor.
Yerin çocuğu biz.
Evliyaullah için söylüyor.
"Yerin çocuğu göğün üstüne çıktı! zamanı da geri bıraktı mekanı da geri bıraktı.
İşte Muhammed Mustafa (s.a.v)
İşte Miraç hecesi yaşananlar.
Cebrail (as) bile gelemiyor, yanaşamıyor!
Ha ona varis olanlar, ona tabi olanlar, onun izinden gidenler, onun gibi ererler.
Ruhani Miraca erişirler.
Ama bunu Ebu Hasan El Harakani rüyada görmedi ki, açıkça diyor.
"Arşa götürüldüm tavaf ediyoruz.
Bizde dedim ateş latifesi olduğundan suratlilik var, hızlılık var.
Onun için melek bana yetişemiyor diyor.
Bu zat geliyor Ebu Yezid el Bestami'nin mezarından alıyor.
Bu o kadar yetişmiş ki, o da oradan alıyor tabii. Ondan sonra gök kapılarının açıldığını görüyor! Meleklerinin indiğini görüyor.
Onlar öyle, senin gibi benim gibi rüya görmüyorlar ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder