4 Kasım 2020 Çarşamba

 PARALEL DİN (23. YAZI)

Emperyalist devletler için halkın  büyük çoğunluğunun idare edilip sömürülmeye ve köleleştirilmeye daha elverişli olacağı için, paralel dinlerin yaygınlaştırılıp  desteklenmesi gerekiyor.

Çünkü paralel din kadar sahibinin başına bela olan başka bir şey yoktur. 

Bizim en önemli paralel dinimiz Emeviler döneminde uyduruldu,

Abbasiler döneminde yazılmaya başlandı Osmanlı Devleti döneminde ise tam tekmil  yaşanarak hayata geçirildi.

Bizim paralel dinimizin âlimleri ve muctehitleri uydurma rivayetlerle  Kur'an'ı tamamen devre dışı bıraktılar.

Çok kötü bir ticaretle hidayete bedel olarak küfrü ve sapıklığı satın aldılar. 

Allah'ın kitabını o derece devre dışı bıraktılar ki, ben bugün çıkarda

Kur'an'ın en açık bir hükmünü yani bir âyetini söylersem bu paralel dinlerin seydaları, mollaları, müftüleri ve vaizleri tarafından  sapık, dinsiz, imansız, mason, olarak kabul edilirim.

 Paralel dinler tarihin her döneminde  kral ve padişahlar  tarafından desteklenmiş karşılıklı çıkar ve menfaat ilişkileriyle birbirlerine kuvvet vermiş birbirlerini beslemişlerdir.

Bu dinler Allah tarafından indirilen dini tamamen dejenere edip bozdukları için insanlık âlemine hiç bir zaman bir umut ışığı olmamış, bir hayır getirmemişlerdir.

Bu dinlerin hakim olduğu coğrafyalarda terör, kaos, anarşi, zulüm, katliam, kargaşa, ihtilaf ve savaşlar asla son bulmamıştır.

İnsanlık tarihinde halkların üzerinde  her zaman ve zeminde en  etkili olan din paralel din olmuştur.

Kur'an, bu dine ataların dini adını vermiştir.

Kur'an'a baktığımda hiç bir Allah Elçisinin paralel dine karşı tam olarak başarılı olmadığını görüyoruz. 

Ben Kur'an'ın etkisiyle bu dine  "evliya ve ilahların" şirk dini" diyorum.

Çünkü dünya tarihinde evliya ve  ilahların şirk dininden etkilenmeyen bir millet var olmamıştır.

Bütün kadim medeniyetler din olarak çok ilahlı bir inanç sistemine sahip bulunuyorlardı.

Bu hulul ve şirk inancı yani paralel din yani evliya ve ilahların küfür dini efendileri, şeyhleri, üstadları, mezhep imamları, müctehitleri, muhaddisleri, gavsları, medrese ve tekkeleriyle en canlı ve etkili bir şekilde ara vermeden  hayatiyetini devam ettiriyor.

Şirk dininin tabiileri yani evliya ve ilahların şirk dininin âlimleri paralel dini meşrulaştırmak ve gerçek bir dinmiş gibi göstermek için baş vurdukları en etkili yol "atalarımızın dini, atalarımızın yolu" sözüdür. 

Bu sözle dinlerinin doğru bir yol olduğunu iddia etmekte ve böylece ümmi halkı etkilemeye çalışmaktadırlar. 

Halbuki Kur'an'a baktığımızda

 insanlık tarihinde ve günümüzde   toplumun büyük çoğunluğunun dini ve din adına sergiledikleri uygulamalar, onun doğru bir din ve hidayete giden bir  yol olduğunu göstermiyor. 

"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"

(En'am- 115)

"Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz ve onlar sadece saçmalıyorlar"

(En'am-116)

"Onların çoğu, ancak  Allah'a şirk koşarak iman ederler veya şirk koşmadan Allah'a iman etmezler"

(Yusuf-106)

Dolayısıyla bugün yeryüzünde nerede olursa olsun sorgulamadan kabul edilecek bütün dinler paralel din sayılırlar.

Kur'an,  yüzlerce âyette ataların dinini sorgular, reddeder,  batıl bir din ve tağutun yolu  olduğunu ortaya koyar.

Kur'an'a göre Allah tarafından indirilmeyen bütün dinler paralel dindir.

"Onlara(müşriklere) Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar,

"Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. 

Peki ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?"

(Bakara- 170)

"(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer.

 Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu yüzden düşünmezler"

(Bakara- 171)

Yukarıda "Hiçbir elçinin paralel dine karşı başarılı olmadığını" söylemiştik. 

Çünkü evliya ve ilahların şirk dininin molla ve müftüleri her zaman ve zeminde vahyi yalanlanmış ve elçilere karşı durmuşlardır.  

"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"

(Zuhruf- 23)

"(Elçileri) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? Deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi (tevhid'i) inkar ediyoruz"

"Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"

(Zuhruf- 24, 25)

 Allah'tan indirilen din bir kenara bırakılıp, herhangi bir kişinin veya kurumun içtihatlarını,

inançlarını, fikirlerini ve uygulamalarını din olarak kabul ettiğimizde paralel dini yaşamaya başlamış oluruz.

Bu dinin adının, Hıristiyanlık, Yahudilik, Sünnilik ve Şiilik yada bu kişilerin adlarının Ebu Hanife, Şafii, maliki, Hanbeli, Caferi, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Celaleddin-i Rumi, Muhyiddini Arabi, Bayezit-i Bestami, Said Nursi olması hiçbir şey değiştirmez.

Bundan dolayı Kur'an, sürekli olarak Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının hadis ve ictihadlarını yani mezheplerini  reddediyor.

"İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi, fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi, müşriklerden de değildi"

(Âli İmran- 67)

Kur'an'ı Mübin'e baktığımda Yahudilik, Hıristiyanlık, Şiilik ve Sünniliğin arasında bir farkın olmadığını görüyoruz.

Hatta Ehli Sünnet ve Şia'nın din adamları Yahudi ve Hıristiyan din adamlarından  daha bozuk bir anlayış ve inanca sahiptir.

Yalan ve iftira bakımından Yahudi  ve Hıristiyanların kaynakları  Ehli Sünnet ve Şia'nın kaynaklarının yüzde biri  bile değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder