ŞİRK BATAKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI
(18.YAZI)
Hayatını cami kursülerinde hurafe ve yalan anlatarak geçiren uydurma dinin önemli vâizlerinden Tahir Büyükkörükçü'nün Kur'an cehaleti ve şirk sapıklığı:
Diyor ki,
"Bütün bu âlem "levlâke leme halaktul eflâk" "Muhammed'im, Muhammed'im, eğer sen olmasaydın bu eflakı, bu alemi, cennetleri ve nimetleri, dünyadaki bütün devlet ve saadetleri yaratmazdım" buyuruyor, Cenab-ı Hak.
Hatta muhterem müslümanlar!
Elli defa duydunuz benden, elli birinci defa tekrar söylüyorum.
Hacı veyiszade Mustafa Efendi Hazretleri, "ihvânım! derdi, "kardeşlerim! derdi,
"Sofra başında besmeleden sonra bir de salâtü selam okuyalım!
Zira bu sofranın, bu nimetlerin yaratılıp önümüze gelmesine sebep "peygamber" efendimizdir" derdi.
"Nail olduğumuz ne kadar nimet varsa, gördüğümüz ne kadar güzel gün ve surur (sevinç) varsa, bütün neşe varsa, bütün neşe veren mazhariyetler "Peygamber" Efendimizin kanalıyla bize geliyor"
"Sofra başında besmeleden sonra bir de salavatı şerifeyi okuyarak Rasulullahı hatırlayalım, vesile'i necatımız (kurtuluş sebebimiz) odur" derdi.
Muhterem müslümanlar!
Rabbimiz bizi, Rabbimiz bizi, onun nurlu yolundan ayırmasın!
Tahir Büyükkörükçü Kur'an cahili müşriğin tekiydi.
1-) Allah hiç zaman Resulullah (a.s)a "Muhammed'im, Muhammed'im" dememiştir ve asla böyle bir şey buyurmaz.
Allah'ın indinde şahsiyetler önemli değildir.
Allah'ın indinde önemli olan kişilerin güzel ahlak, sâlih amelleri ve yüklendikleri misyondur.
İşte bu yüzden Kur'an'da Allah "Muhammed'im, Muhammed'im" değil, "Resüllerim, "elçilerim" "Rasüli" "Elçim" buyuruyor.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin iddia ettikleri gibi Allah'ın yanında önemli olan "Muhammed" değildir.
Hatta "rahmet" (Enbiya- 107) olan da "Muhammed" değildir.
"Rahmet" insanlara Allah'ın mesajını ulaştıran Resul'dür.
Yani insanlara rahmet olan Allah'ın kitabıdır, Allah'ın âyetleridir, Allah'ın Resulleridir, Allah'ın mesajlarıdır.
(Bakara-157; En'am-133, 147, 154, 157; Âraf- 52, 154; Yunus- 57; Hud- 17, 28, 63; Nahl- 89; İsra- 82; Kasas- 43, 46, 86; Ankebut- 51; Lokman' 3)
Allah tarafından indirilen Tevrat, Zebur, İncil birer hidayet ve rahmet kaynaklarıdır.
Allah'ın Resulü İsa (a.s) insanlara Allah'ın bir rahmetidir.
(Meryem- 21)
Önemli olan elçilik makam ve mertebesi, görev ve sorumluluğudur.
2-) Aynı şekilde Ahzab süresi 56. âyetinde bulunan "yusallune alen nebiyy" "Nebi"ye salât veya salâvâtın" da Muhammed ismi ile hiçbir alakası yoktur.
Âyetlerin bağlam ve bütünlüğünde söz konusu edilen "Nebi"ye yardım ve destektir"
Yani "onun yalnız bırakılmaması, rahatsız edilmemesi, Allah ve meleklerinin ona yardım ve destekleri gibi, müminlerin de ona yardım etmeleri ve destek olmalarıdır"
Bunun haricindeki manalar şirktir.
Diyanet'in mealinde iddia ettiği gibi Allah ve melekleri (Hâşâ) Nebiye asla salâvât getirmezler.
Nebi'ye salat etmek sözle değil, fiili olarak yapılması gereken bir şeydir.
Çünkü âyette "Allah ve melekleri nasıl salat ediyorlarsa, sizde öyle yardım edin ve destek olun" buyuruyor.
Ahzab süresi 43. âyet bu "salat'ın" nasıl olacağını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardım ve desteğini gönderen O'dur. Melekleri de size yardım ve destek olurlar. Allah müminlere karşı çok merhametlidir"
(Ahzab-43)
Yani Allah ve melekleri sadece Nebi'ye değil, müminlere de yardım ve destek oluyorlar.
Fakat Şia ve Ehl-i Sünnet'in Kur'an cahili muhaddis ve müctehidleri bunu hiç dile getirmiyorlar.
Allah Resulü'nün arkadaşlarının "Muhammed'e" salavat getirdiklerine iman eden Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinde zerre kadar Kur'an bilgisi, aklı kullanma, muhakeme yeteneği, tefekkür ve sorgulama erdemi mevcut değildi.
Allah ve meleklerinin Muhammed (a.s) a salavat getirdiklerine iman eden birisi "din anlatan takımdan" ise İslam ve Kur'an düşmanı bir müşriktir.
Eğer ümmi ise aldatılmış ve iğfal edilmiş bir Kur'an cahilidir.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar Kur'an cahili olduklarını "Muhammed'e salâvât getirme" hurafesinden daha iyi ortaya koyan bir şey yoktur.
Adamlar Kur'an'ın en açık bir âyetini bile anlamakta uzak tutulmuşlardır.
Hiç Allah'tan korkmadan ve Resul (a.s)dan utanmadan sanki Allah ve melekleri Muhammed (as) a salavat getiriyormuş gibi, asırlardan beri ümmetin ümmilerine salavat çektiriyorlar.
Bundan daha büyük bir cehalet ve akılsızlık olur mu?
Allah yerleri ve gökleri yani kâinatı Muhammed için değil, kudret, sanat ve ilminin ihtişâmını insanlara göstermek için yaratmıştır.
Allah'ın indinde şahsiyetler önemli değildir.
Önemli olan tevhid, adalet, merhamet, güzel ahlak, infak ve her türlü erdemli hareket ve amellerdir.
"Levlâke leme halaktul eflâk" "Ey Muhammed! sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" iftirasına iman eden cahillerden din ve Kur'an adına hayırlı bir hizmet beklemeyin.
Cübbeli Ahmet
22. 12. 2015 tarihinde "Mevlid'i Şerif" programında büyük bir spor salonunda binlerce kişiye konuşan Cübbeli Ahmet aynen şunları söylüyor.
"Evvela şunu bileceğiz, Allame Safuri Hazretleri'nin ve birçok ulemanın ve meşâyihin beyanı vechiyle Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem ) efendimiz "huve hayyun, semiun, basirun fi kabrihi'ş- şerif"
"Kâinatın efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri şerifinde hayattadır, diridir, işiticidir, görücüdür"
Siz Mustafa İslamoğlu, Abdulaziz Bayındır, Mehmet Okuyan vesaire, bu kafada olan, artık Vahhabi desen Vahabi değil, Mutezili desen Mutezili değil, Şii desen Şii değil, belli bir kimlik de veremiyorum.
Bu adamların görüşüne göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) öldü, bitti, gitti yitti bir şeyden haberi yok.
Hâşâ ve kellâ, bunların bir şeyden haberi yok.
Bütün âlimler, veliler diyorlar ki:
Kâinatın efendisi diridir, işitiyor ve görüyor!
Bu mecliste olanlara da şahittir, nasıl olacak? nasıl şahit olacak?
"Biz seni şahit olarak gönderdik"
Onun şahitliği 23 sene mi devam etti, 23 sene şahitlik mi olur?
Bütün ümmetine şâhit gönderdik.
Şu anda bizim amellerimiz ona arz ediliyor.
Bu gece buraya kim geldi?
Bu camilere kim gitti, Mevlidi Şerif'i ihya için kainatın efendisi'ni sevdiği için, cemaate gitti, zikretti, salavat getirdi hepsine şahittir.
Şahit kime derler?
Görgü şâhitliğine derler.
Bir adam dese ki, ben bunu duydum!
Ona şâhit demezler.
Demek ki, burayı görüyor.
Şimdi "biz seni şahit olarak gönderdik!
Bunu hadisi şerif'ten te'yid edelim!
Ne buyuruyor! (sallallahu aleyhi ve sellem) "hayâti hayrun leküm ve meméti hayrun leküm" "yaşamam da sizin için hayırlıdır, ölümüm de sizin için hayırlıdır"
Dediler ya Resulullah! Hayatında çok hayır gördük, ölümünde ne hayır olsun ki:
Buyurdu "tu'radu aleyye a'melüküm fissabâhi vel meséi" "sizin bütün amelleriniz her sabah akşam kabrimde bana gösterilecek"
"Şerit gibi önümden geçirilecektir, hepinizin" Sadece sahabe ile alakalı olacak bir şey değil ki, biz de onun ümmetiyiz!
Falan ümmetim namaz kıldı, falan ümmetim şu kadar salavat getirdi, falan ümmetim zekat verdi, isminiz babanızın adıyla, isimleriniz babalarınızın adıyla bana söyleniyor!"
"Ve amelleriniz bana gösterilecek"
Bu hadis sahihtir, muhaddislerde bunu tashih etmişlerdir.
" Eğer ben sizin amellerinizi hayırlı bulursam hamd edeceğim, Ya Rabbi! Bu kadar ümmetimi saptırmadın" diye!
"Sizin amellerinizi kötü bulursam, İçki içmiş, kumar oynamış, zina etmiş, ben yine kabrimden sizin günahlarımızın affı için istiğfar edeceğim!" Böyle bir peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) nerede ölmüş!
"Sabah akşam amellerimiz bana gösterilecek" diyor.
Bu kadar ümmetin ameli, tabii manevi şeyler de vakit, saat çok düşünülmez.
Zahiren bilgisayarda yetmez, efendim böyle bir teftişe ümmetin bütün yaptıkları işlerin haricini konuşuyoruz.
Tabii vakit saat yetmez, ama manevi işlerde zaman geçmez.
Onun için hepsini görür.
Yine Ebu Davud'un tahric ettiği bir hadis-i şerifte, Ebu Davut sahih kitap!
"Hangi Müslüman ümmetim, bana selam verirse, şimdi burada bu kadar insanız, binlerce insan var, bana selam verirse, mutlak Allahu Teala ruhumu bana iade eder.
Zaten âlimler diyorlar ki, "selamsız vakit dünyada yok! her seferinde ruhu çıkıp geri mi gelecek, o zaman her seferinde bir acı mı çekilecek" diyorlar.
Diğer âlimler de diyorlar ki, cevabı şudur ki: "Ruhum kabrimde devamlı hazırdır" selamsız vakit yok! Her kim selam verse, ben de ona selamı iade ederim.
Kabrimde gelirse, bütün selamlara cevap veriyor.
Bu şimdi nasıl öldü?
Şimdi biz buradan selam gönderiyoruz!
Hadisi Şerif'te "Allahu Teala benim kabrimin başına bir melek görevlendirdi.
Ben öldüğüm zaman o melek başımda duracak, bütün yaratılmışların kulaklarını o Meleğe bağlamış,
Nasıl sistem?
Bilgisayar da şurada burada alıyorsun ya!
Her odadan ne konuşuluyor, oraya geliyor. Dinleme cihazlarıyla falan.
Şimdi o melekte ne var?
Hepimizin kulağı var.
Hadis bu!
Kaynaklı sahih hadis!
Ne demek hepimizin kulağı Melek'te!
Şu demek, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ağzından çıkanı kulağın duyuyorsa, ağzından ne çıkıyor?
"Allahumme salli ale Seyyidine Muhammedin ve âlihi ve sellem"
Benim kulağım duydu.
Benim kulağım kime bağlı?
Kabri Şerif'teki meleğe bağlı!
ismim var mı?
isim babasının adıyla Yusuf oğlu Ahmet..."
Cübbeli Ahmed'in bu şirk sapıklığına bir iki âyet yetiyor.
"Allah: Ey Meryem oğlu İsa! insanlara, "Beni ve anamı Allah'tan başka iki ilah edinin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin.
Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onların üzerinde kontrolcu idim.
Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin"
(Maide- 116, 117)