8 Ekim 2020 Perşembe

 "HADİSLERDEN" SONRA DİNDE EN ÖNEMLİ "VİRÜS" "PEYGAMBER" KELİMESİDİR. 

(4.YAZI) 

MUHAMMED-NEBİ-RESÜL SİSTEMİ 

Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünde yani Kur'an'ın sisteminde Muhammed'in kimliğini, Nebi'nin makam ve mertebesini, Resul'ün misyonunu anlamadığımız zaman ne Kur'an'ı nede İslam'ı  anlamış oluruz.

En önemlisi buna bağlı olarak uydurulmuş binlerce rivayete ve bu rivayetlerin üzerine bina edilmiş olan ictihadlara ve mezheplere mahkum oluruz.

Bu ölümcül mahkumiyetten kurtulmanın en önemli yolu Muhammed'i, Nebi'yi ve Resul'ü gerçek olarak anlamaktan geçer. 

 MUHAMMED: 

Kur'an'ın dilinde ve dininde Mekke'de yaşayan beşer  Muhammed'in  kim olduğu şu şekilde ortaya çıkar.

Muhammed : Doğumundan kendisine Nübüvvet yani vahiy indirilinceye kadar diğer insanlardan farkı olmayan, normal, sade ve sıradan bir hayat yaşayan Mekke vatandaşıdır.

Bu hakikat Kur'an'ı Mübin'de şöyle dile getiriliyor. 

"Ey Nebi! De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana İlâh'ınızın tek bir ilâh olduğu vahiyediliyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, ameli salih işlesin ve Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın"

(Kehf-110)

"Ey Nebi! De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana İlâh'ınızın tek bir ilâh olduğu vahiyediliyor. Artık O'na yönelin. Ondan bağışlanma dileyin. Müşriklerin vay haline!"

(Fussilet-6)

Kur'an, Nebi ve Resul (a.s) dan  bağımsız olan Muhammed'in çocukluğu ve gençliği üzerinde fazla durmaz. 

Yani Kur'an'ın dininde, Şia ve Ehli Sünnet muhaddislerinin rivayetlerinde  iddia ettikleri gibi Mekke vatandaşı Muhammed (a.s) çocukluğunda ve gençlik yıllarında  başından olağanüstü olaylar geçen birisi değildir. 

Bununla ilgili bütün rivayetler yalandır. 

Kur'an'a göre  o "İman nedir, vahiy nedir bilmeyen..." (Şura-52) diğer insanlar gibi bir beşer sade bir vatandaşdır.

Kur'an, Mekke vatandaşı Muhammed'in Nübüvvetten önceki hayatından olumlu hiçbir hatıra ve anıyı ele almamıştır.  

Muhammed'in sözü, elbisesi, kullandığı silah ve eşyaları ile diğer insanların sözleri, elbiseleri, kullandıkları silah ve eşyaları  arasında hiçbir fark yoktur.

Muhammed (a.s) ın saç ve sakalı ile diğer insanların saç ve sakalları arasında da bir fark yoktur. 

Dolayısıyla Kur'an'a göre, Mekke vatandaşı Muhammed'in diğer insanlardan ayrı hiçbir özelliği bulunmamaktadır. 

Muhammed'e salavat getirilmez, risâlet misyonundan bağımsız olan Muhammed örnek birisi değildir, Muhammed  âlemlere (insanlara) rahmet değildir. 

SALAT: Kendi döneminde yaşayan mü'minlerin Nebi'ye yapacakları yardım ve destektir. 

Yani dil ile yapılan bir şey değil, fiili bir eylemdir ve Nebi'ye yapılması gereken bir ameldir. 

(Ahzab-56)

 NEBİ- NÜBÜVVET: 

Nebi ve Nübüvvet, Allah tarafından vahyin gönderilmesi yani kendisine kitab'ın indirilmesi anlamına gelmektedir. 

Kendisine vahyin indirilmesiyle sade bir hayata sahip olan Muhammed (a.s) ın Mekke vatandaşlığı sona erer.

Yani o artık gece gündüz, 24 Saat, vefat edinceye kadar, hatta ahirette bile ondan ayrılmayacak (Nisa-69) nübüvvet makam ve mertebesine sahiptir. 

Nübüvvet: Kitabın (vahyin) indirilmesi, Resul olacak kişinin Allah tarafından terbiye edilmesi, mükemmel bir ahlak kazandırılması yani risâlet görevine bir hazırlık aşaması olarak görülmelidir. 

 Yani Nübüvvet, Allah ile Nebi arasında gerçekleşen bir olgunluk, terbiye ve talim kurumudur. 

Günümüzün diliyle risâlete bir hazırlanma bir seminer gibidir. 

"Nebi'nin hanımları müminlerin anneleridir. O müminlere kendi canlılarından daha öncelikli bir konuma sahiptir..."

(Ahzab-6)

"Nebinin haysiyet ve şerefi koruma altına alınmıştır, ona saygısızlık yapılamaz..." 

(Hucurat-2)

 "Allah ve meleklerinin yardım ve desteği her zaman Nebi'nin  üzerinde olmuştur..."

(Ahzab-56)

"Müminlerde kıyamet gününe kadar kendisine atılan iftiralardan, uydurmalardan onu temizleyerek,  kafir ve  münafıklara karşı Nübüvvet makam ve mertebesini koruyarak ona yardım edeceklerdir. 

(Ahzab-56)

Nübüvvet, Nebi olan kişinin  tüm hayatını kapsayan özel bir kurumdur. 

 Yani Resul'ün özel hayatını temsil eder. Dolayısıyla Nebi'ler özel hayatlarında Allah'a karşı hata ederler.

( Tevbe- 113; Tahrim- 1)

 Nebi'yi Resulden ayıran en önemli özellik sözünün, Resul gibi bağlayıcı olmamasıdır.

Yani Nebi'nin sözleri Allah tarafından indirilen ve Resulün dilinde hayat bulan vahiy gibi  din ve hüküm olarak alınamazlar. 

Çünkü Resul'e mutlak itaat emredilmişken (Nisa-80) "Nebiye mutlak itaat değil, kayıtlı ve şartlı itaat etme emredilmiştir..."

(Mümtehine-12)

"Resul'e isyan etmenin karşılığı sapıklık (Ahzab-36) ve karşılığı cehennem iken (Cin-23) Nebi'ye karşı gelmek ve onu dinlememek günah bile değildir..." 

(Ahzab-37; Mucadele-1)

 RESUL:

Rahmân ve Rahim olan Allah'tan sonra Kur'an'da bulunan en önemli kavram Resul kavramıdır. 

Kur'an'ın sisteminde Resul'ün yani risâletin hangi anlama geldiğini, Resul misyonunun ne kadar önemli olduğunu bilmeyen Kur'an'ı anlamaktan uzak kalacaktır.

 Resul (a.s) ı anlamamak Kur'an'da bulunan birçok önemli  kavramın anlaşılmasını zorlaştıracaktır.  

Kur'an'da vahiy ile Resul kavramları  birbirinin içine girmiş, et ile tırnak gibi kaynaşmış bir vaziyettedir.

 Gerçekten de Resulü vahiy'den  ayırdığınız zaman vahiy anlamsız bir kitap haline gelecektir.

Resulullah'ı Kur'an'dan kopardığınız zaman onun gerçek değerini ıskalamış ve vahyin ona yüklemiş olduğu misyonunun  önemini yok etmiş olursunuz. 

Çünkü Muhammed'i önemli kılan tek şey indirilen vahiy'dir.

 İşte bundan dolayı tek yol ve hidayet kaynağı, sırat-ı müstakim ve kesin delil  olduğu için Allah Resulü'ne Kur'an'ın dosdoğru yolundan gitmek gerekir.

Vahyin doğru olarak anlaşılması büyük oranda Resul'ün hangi anlama geldiğini bilmekten geçmektedir.

Resul ve risâlet, vahiy alan Nebi'nin Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştırdığı andaki konumunu ifade eder. 

Resul hem gönderilen kişi hem de gönderilen mesaj anlamına gelmektedir. 

Vefat edinceye kadar "beşer Resul" olan Muhammed(a.s) elçi misyonu ile "konuşan Kur'an"dır. 

 Beşer Resul vefat ettikten sonra onu sadece indirilen vahiy temsil eder.

 Vefat ettikten sonra vahyin,  Beşer Resul'ü temsil etmesi Kur'an'i bir gerçektir.

 Çünkü Kur'an'ı Mübin'in  birçok âyetinde "Allah'a ve Resulüne itaat edilmesi" emredilmiştir. 

 Beşer Resul ölümlü olduğuna göre ona eşdeğer ve  ölümsüz olan bir şey temsil etmesi gerekir. 

 Buda ölümsüz olan vahiy  ve yalnız vahiy'den beslenen yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmeyen muvahhidlerdir.

 Resül bağlamında önemli bir konu da şudur. 

 Nübüvvet'e bağlı risâlet son bulduğu halde kitab-a bağlı risâlet kiyamet gününe kadar devam edecektir. 

(En'am-130; Mümin-51;Zümer-71; 

Mucadele-21; Âraf-35)

Son Nebi ve Nübüvvet'e bağlı son  Resul olan Muhammed ( a.s) dan sonra vahiy alacak bir Nebi ve Nübüvvet'e bağlı Resul gelmeyecektir. 

Fakat kendilerini ortaya koymadan yani Resul olduklarını iddia etmeden vahyin sözcülüğünü yapanlar her zaman var olacaktır.

Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda vahiy ile Resul arasında hiçbir farkın olmadığını görüyoruz. 

Ancak Resul (a.s) döneminde yaşayan insanlar için Beşer- Resul vahiy'den daha önemli  bir konuma sahiptir.

Çünkü Allah tarafından indirilen vahyin sözün gücüne dayanması sebebiyle, Beşer- Resul'ün mücadelesi,  konuşması, mimik hareketleri, güzel ahlakı, örnekliği ve edebi vahiy'den daha etkili bir özelliğe sahiptir.

Kitab- Resul ise beşer- Resul'ün ulaşamayacağı coğrafyalara ve zamanlara ulaşma kabiliyetine sahiptir. 

Kitap- Resul zihin ve gönüllerde canlı olarak taşındığı için önünde hurafe ve yalanlardan başka hiç bir engel bulunmaz. 

NEBİ İLE RESUL'ÜN ARASINDA BULUNAN FARKLARIN BİLİNMESİNİN ÖNEMİ 

Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda insanlara rahmet olanın (Enbiya-107) Muhammed değil, Resul yani vahiy olduğunu anlarız. 

Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anladığımızda Kur'an'da müminlere örnek olarak gösterilenin (Ahzab-21) 

Muhammed ve Nebi değil, Kur'an'da hayat ve mucadelesi anlatılan Resul'ün örnekliğinin olduğunu anlamış olacağız. 

Çünkü yüce Allah, Kur'an'da "İbrahim (a.s) ı  ve insanlık tarihinde ona tâbi olan hanifleri, onun tevhid yolunda giden muvahhidleri Resulullah'ın ashabına örnek olarak gösteriyor.

(Mümtehine-4) 

Halbuki kesin bilgi olan Kur'an'dan başka hiçbir kaynak İbrahim (a.s) ı  ve ona tabi olan muvahhidlerin  hayatlarını yaşandığı gibi  doğru olarak anlatamaz. 

Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda "dini konularda hakem olanın (Nisa- 65) Muhammed ve Nebi değil, Resul'ün yani vahyin yani Allah'ın olduğunu anlamış olacağız..." (Enam- 114)

Çünkü dini konuların tek çözüm kaynağının Allah yani vahiy olduğunu kesin olarak biliyoruz.

(Şura-10) 

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda, Resul'ün vahiy'den başka hiçbir şey söylemediğini ve görevinin sadece vahiyle insanları  uyarmak olduğunu bileceğiz. 

( Necim- 1,2,3,4,5; Mâide-117;  Kehf-1,2,3 4,5; Kaf- 45; Enbiya-45; Âraf-62;67,68)

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları aradığımızda, Resul'den gelen vahiy dışında  (Haşr-7) din ve hüküm olarak Nebi (a.s) dan hiçbir şeyin alınmayacağını öğrenmiş olacağız.

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda Resul için kullanılan  "tebyin" (Nahl-44) "Kur'an'ı açıklama" kavramının, "Kur'an'ı tefsir etme" anlamında değil, onu ilan etme, Allah'ın kitabını okuma, vahyi duyurma yani tebliğ etme anlamında olduğunu anlamış olacağız.

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda Şia ve Ehli Sünnet'in bütün rivayetlerinin ve ictihadlarının yani mezheplerinin Nebi adına iftira olduğunu anlamış olacağız.

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda, vahyin, Resul'ün dilinde hayat bulduğunu, 

Resul (a.s)  olmadan vahiy, din ve  iman, İslam diye bir şeyin  olmayacağını ve Resul'ün vahye  eşdeğer olduğunu yani mübarek bir misyona sahip bulunduğunu anlamış olacağız. 

Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda Emevi- Abbasi yalanlarının  Resul'ü temsil edemeyeceğini, Resul'ü ancak Allah tarafından indirilen mübarek vahyin  temsil ettiğini,

  Dolayısıyla Ehl-i Sünnet ve Şia'nın  rivayetlerinin Allah Resulü'ne  bir hakaret olduğunu ve onun yüksek derecesini alçalttığını öğrenmiş olacağız.

Yalan ve iftiralar, hurafe ve hezeyanlar  Allah'ın Resul'ünü nasıl temsil eder?

 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları aldığımızda son Nebi ve Resûl ile beraber diğer Resullerin de seçkin bir  öneme sahip olduklarını anlayacağız.

 Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anladığımızda 

"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun..." (Âli İmran-31)  emrinin Muhammed ve Nebi ile hiçbir alakasının  olmadını, çünkü ittiba kavramının yalnız vahiy ile Resul bağlamında kullanıldığını anlayacağız 

(Âraf-3; En'am-153,155; Zümer-55; Yasin-20)   

Nebi ile Resul arasında bulunan farkları anladığımızda, Allah Resulü'nü Kur'an'dan koparmanın nasıl kahredici bir günah olduğunu ve gerçek olarak  Resul düşmanlarının uydurma din mensuplarının olduğunu öğrenmiş olacağız. 

ALLAH VAHİY ve RESUL BAĞLAMINDA  KULLANILAN KAVRAMLAR

İtaat, ittiba, inzar (uyarma-ikaz) tebliğ, küfür, karşı gelenlere Allah tarafından savaş açılma, tebyin,  tekzip (yalanlama)  şikak, istihza (alaya alma)  isyan, helal ve haram kılma, hakem, mübin, aziz, kerim, emanet, sıdk,  hak, kitab'ı tilavet, davet, emanet, elçi göndermeden azap etmeme, üsve'i hasane (güzel örnek), her verdiğini alma, yasakladığı şeylerden kaçınma (Haşr-7) gibi  bir çok kavram Kur'an'da  Nebi bağlamında değil, Resul bağlamında kullanılmıştır. 

 Aslında "küfür" kavramı gibi "iman" kavramı da yalnız Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılmıştır. 

Sadece Bakara- 177 âyetinde  bütün Resuller  aynı zamanda Nübüvvet makamında oldukları için Nebiler bağlamında da  iman kavramı  kullanılmıştır.

Bir de Kur'an İsrailoğulları bağlamında  genellikle Allah Resulü'nün risâlet misyonuna değil, Nübüvvet  makamına gönderme yaptığı için  Maide 81. âyette Nebi (a.s)  aynı zamanda Resul olduğu için "iman" kavramı Nebi bağlamında kullanılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder