13 Ekim 2020 Salı

 RİSÂLE'İ NUR KÜLLİYÂTINDA BULUNAN ŞİRK, HURAFE VE YALANLAR. 

(90.YAZI) 

 Nurcular Said Nursi'nin sözlerinden etkilenerek Kur'an'ı okumaktan ve  üzerine düşünmekten uzaklaşmış, Risale'i Nur Külliyâtını Kur'an hazinesinin  anahtarı gibi görmüşlerdir. 

 Said Nursi, eserinin kurtarıcı olduğuna inanmaktadır. 

 Şöyle diyor. 

 "Ben de Risâle'i Nur'u ve Âyetül Kübra'yı şefaatçi yapıp: "Ya Rabbi! Kurtar" dedim.

 Üç saat o dehşetli yangın hucumunda bütün o büyük daireyi mahvetti.

Altında ve bitişiğindeki dükkanları bütün yaktı, yıktırdı. 

Risâle-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın korumasında olan mağazaya katiyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkanı da müstesna olarak sağlam kaldı"

( Emirdağ Lahikası- 1, 107)

Said Nursi, talebelerine yazdırdığı hezeyanlarına "Âyet-ül Kübra" (büyük âyet) diyebilecek bir cahilliğe sahiptir. 

 Aslında  Risâle-i Nur külliyatını nurcuların Kur'an'ı olarak görmek gerekir. 

Nurcular hayatları boyunca Risâle'i Nur'u okur, onu bilir ve onun din olduğuna iman ederler.

Bakın Said Nursi ne diyor.

"Bu Risâleleri bir sene okuyan bu zamanın mühim bir alimi olabilir"

 (Şualar -444) 

 "Beş on senede medrese hocalarının tahsil derecelerini, Nur şakirtleri (talebeleri) on  haftada kazanır"

 (Şualar- 538)

Din ve hüküm olarak Kuran'dan başka ilim  olmadığı ile ilgili birçok âyet bulunmasına rağmen, bakın Said ne diyor.

"Risale-i Nur, esas bakımından bütün ilimleri içinde toplamıştır..." (Âsa-yı Musa- 247)

Din ve hüküm olarak Kur'an tek kaynak ve tek ilim olduğu ile ilgili âyetler.

 "Dinlerine tâbi olmadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki : Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen bu ilimden (Kur'an'dan) sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır"

( Bakara- 120) 

"Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm  olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların arzularına uyarsan.( İşte o zaman) Allah'tan sana ne bir dost ne de bir koruyucu vardır"

(Râd-37)

 Said Nursi başta olmak üzere nurcuların hepsi Risale'i Nur Külliyâtına Kur'an'dan daha çok değer verirler.

 Onlar Kur'an'ı sevap amaçlı, fakat Risâleleri büyük bir huşu ve dikkatle takip ederler.

 Nurcular her namazın arkasından özellikle ikindi ve yatsı namazından sonra mutlaka Risâle-i Nur okur ve açıklamasını yaparlar. 

Said Nursi diyor ki:

 "Risâle-i Nur, İslami hakikatlere  dair ihtiyaçlara kâfi (yeterli) geliyor, başka şeylere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'i ve çok tecrübelerle  anlaşılmıştır ki,  imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve araştırmasını yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır"

 Kastamonu Lahikası- 77 )

Said Nursi'nin "Risâle'i Nur, İslami hakikatlere dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka şeylere ihtiyaç bırakmıyor" sözü, yüce  Allah'a ve onun kitabına karşı büyük bir edepsizliktir. 

Çünkü onlarca âyette, Kur'an'ın, din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak insanlara yeterli bir kitap olduğu söyleniyor. 

Yani Kur'an'ın ifadesiyle, 

Ey Said Nursi ve ey nurcular! 

"Siz mi daha iyi biliyorsunuz, Allah mı?..."

(Bakara-140)

Bu gibi sözlerden sonra Said Nursi'ye Allah gibi iman edenler için, artık Kur'an'ı okuyup anlamanın bir anlamı kalmıyor.

Bakın Said Nursi ne diyor. "Kardeşlerim, ben nurlarla (Risâle'i Nur)  meşgul oldukça sıkıntılar  azalıyor"

Demek vazifemiz nurlarla iştigaldir (sadece onlarla ilgilenmedir)  ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir" (Şualar-523)

Görüldüğü gibi, Said Nursi insanlara sadece Risâle'i Nur'u yani kendisini dinlemeye ve itaat etmeye çağırmıştır.

 Halbuki bütün Nebi ve Reseller  sadece vahye yani Allah'a davet etmişlerdir.

"Ey Resul! De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben sadece Allah'a davet ediyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı ortaklardan tenzih ederim ve ben müşriklerden değilim"

( Yusuf- 108 )

 Allah'ın elçilerinin en önemli görevleri vahye yapışmak onun himayesine sığınmak ve ona tabi olmaktır. 

( Zuhruf- 43, 44; Ahzab-1,2; Âli İmran- 103; Yunus-15,109)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder