HADİSLER NEDEN DİNİN KAYNAĞI OLAMAZLAR?
( 33.YAZI )
İslam dini tarihin ilerleyen dönemlerinde yani yayıldığı süreçte İslam'a geçen dinin yeni bağlıları Müslümanların hakimiyetine girmelerine rağmen çoğu zaman eski inançlarının etkisinden kurtulamamışlardır.
Bu konuda İslam tevhid akidesine en büyük darbeyi vuran İran olmuştur.
İran'dan gelen celaleddin-i Rumi gibi batıni daileri Anadolu'yu da etkileri altına almışlardır. Türklerin geçmişlerindeki şaman Rahiplerini aşırı şekilde yücelterek insanüstü görmeleri, bu yeni dai ve sofilerin ellerinde, şeyh ve dervişlere aşırı bağlılık ve teslimiyet olarak şekillenmeye başladı.
Hint mistik kültürü, İran Mecusi inancı ile şaman kültürünün izlerini taşıyan tarikatlar ve tasavvuf, Türklerin dini yaşantısında önemli bir yer tuttu.
Önceki dönemlerde uydurma hadis ve mezhepleri, sonra yabancı kültür ve anlayışları İslam'a sokan zihniyet daha İleriki tarihlerde ise "fetva" ve "ictihat" adı altında Kur'an'dan tamamen bağımsız olan yeni din sürekli ilerleme kaydetti.
Hurafe ve yalanlar birbirini tetikleyerek sade, temiz, anlaşılır ve saf olan İslam dini tanınmaz hale getirildi.
Osmanlı'yı örnek verirsek, padişahların kardeşlerini öldürebilecekleri şeklindeki fetva (Kuran'ın açık âyetleriyle çelişen büyük günah olmasına rağmen) din adına şeyhülislamların verdiği bir fetva idi.
(Bu konuda Çetin Altan'ın "tarihin saklanan yüzü" kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz)
Bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu'nda öldürülen veziri azamları ve şehzadeleri çarpıcı bir dille anlatmaktadır.
Matbaayı din adına yasaklayıp (gerçekte nedeni siyasi ve ekonomik endişelere dayanır)
Buna benzer görüşlerine "içtihad" ve" fetva" gibi başlıklar atanlar, bu kararlarını hadis gibi, mezhep gibi dinin bir parçası yapanlarda "din alimi" ve "müctehid" etiketli kimselerdi.
Bugün dahi bu etiketli âlimleri aşabilmiş değiliz.
Karl Marx'ın dediği gibi "Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var"
Biz bugün sadece ölülerden çekiyoruz.
Çünkü Şia ve Ehl-i Sünnet dincileri bu dini ölülere tapma dini haline getirdiler.
Tüm bunlar üst üste, yan yana geldi ve hidayet rehberi Kur'an'ın mesajı yerine, insanların uydurduklarının Kur'an'ın güzellikleriyle karıştırıldığı bir sistem insanlara "din" diye sunuldu ve hala sunulmaya devam edilmektedir.
Çözüm çok basittir. Kur'an'ı ele alıp, din diye sunulan bu uydurmaların dindeki otoritesini reddetmektir. Yani insani üretimi "insaniyi" terk ederek, indirilmiş olan kur-an'ı( Allah'tan olanı) rehber edinmektir.
MEZHEPLER :
Bir kere Kur'an'ın, dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadisler dinin ikinci kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin ortaya çıkması kaçınılmazdı.
Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep ortaya çıktı.
Bugün Ehl-i Sünnet olarak anılan dört mezhep onlarca mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp günümüze kadar gelenlerdir.
Kur'an dışında başka kaynaklara kapı açılıp kargaşa çıkmaya başlayınca, mezhepler ortaya sürülüp bu kargaşa önlenmeye çalışılmıştır.
Böylece Kur'an'da anlatılan din, yani Allah'ın gönderdiği İslam, mezheplerinin dinine, "mezheplerin İslam'ına dönüşmüştür"
Mezhep imamları Kur'an ayetlerinin hükmünü iptal ederek farklı hadislerden dilediklerini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad verme yetkisiyle Allah'ın serbest bıraktığı konuların açıklayıcısı konumuna getirerek yepyeni bir din inşa etmişlerdir.
Bazıları Mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu veya din için fedakarlık yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedir.
Peki, Katolik rahiplerin de iyi niyetli ve kendi mezhepleri için çalıştıklarını kim inkar edebilir. Katolikliğin yanlış dini yorumlarını, bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah'ın gönderdiği dinle birmi tutalım?
Mezhep imamları öyle bir konuma getirmişler ki, diledikleri gibi bazı hükümleri getirmiş, kişisel yorumlarını genelleştirimiş, kendi kabullerine uygun hadisleri benimseyip çelişenleri dikkate almamış, Kur'an'a ya da hadislere dayandırmadıkları konularda da ise ictihat ederek Kur'an'ın otoritesinin de üzerine çıkmış ve Kur'an'daki hükümlerden kat kat fazla sünnetler, farzlar, helaller ve haramlar oluşturmuşlardır.
Misal olarak, Hanefi mezhebinde namaz kılmayan kişi dövülür.
Diğer üç mezheplerde öldürülür. Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların hanefiye göre en büyük günahlardan biri olan adam öldürme fiilini işleyip günaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri ve öldürmedikleri için diğer mezheplere göre Allah'ın bir hükmünü çiğneyip uygulamayarak zalim olduklarını söylememiz gerekmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder