HADİSLER NEDEN DİNİN KAYNAĞI OLAMAZLAR?
( 43. YAZI )
Şia ve Ehli Sünnet'in( Diyanet İşleri Başkanlığı, Tarikatlar, Cemaatler, Mezhepler ) din adına ortaya koydukları haram, helal, mübah, sünnet, vacip, farz, müstehap, mekruh ve sevap gibi uygulamaları sıralamak için kitaplar dolusu bilgi oluşturmuşlardır.
Ben Suudi Arabistan'da diğer İslam ülkelerinden gelip sünnet adı altında öyle uygulamalar var ki, inanmak istemezsiniz.
Dünyada uydurma dinden daha daha tehlikeli ve daha kalitesiz bir şey yoktur.
Uydurma dinin insanlara inandırdığı ahmaklığı başka hiç kimse inandıramaz.
Bir toplumu kökten yok etmek isterseniz, o toplumu yalan ve uydurma dine yönlendirin ebediyen işini bitirin.
İşte Ehli Sünnetin hadis kaynakları olan Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Tirmizi ve diğer 14 kaynakta bulunan sözüm ona hadis adı altında oluşturulan bir hayatı, Risale'i Nur ve tarikatların gerekli kıldığı kuralları yapmak nasıl çekilmez ve zor bir din meydana getirdiğini bir düşünün.
Dolayısıyla Kur'an özgürlüğünün nasıl büyük bir nimet olduğunun farkında olun.
İşte Şia ve Ehli Sünnet alemindeki cinnetler, cinayetler, intiharlar, psikolojik hastalıklar, bunalımlar,vahşet, cehalet, taklitçilik, inanç ve fikir özgürlüğünün olmaması hep bu yasakçı ve kuralcı yaşam tarzından kaynaklanmaktadır.
Daha önceki yazılarımızda ele aldığımız uydurma hadislerden oluşturulan zor hayat örnekleri ilahların ve evliyanın şirk dinindeki kuralların ve ibadetlerin yüzde biri bile değildir.
Bu örnekler bile Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu hayat dolu dine kıyasla mezheplerin dininin ne kadar zor, karmaşık ve yaşanmaz bir sistem olduğunu göstermektedir.
Bu izahların hepsi ve yüz katını Ehli Sünnet'in ve Şia'nın kaynaklarında bulabilirsiniz.
Yani burada size hayali bir bilgi sunuyor değiliz.
Bu uydurma dinin izahlarının ve ibadetlerinin eksiği bir hayli çoktur, kitapevlerinde satılan eserlerin yüzde doksan dokuzu insanları aldatma, dini rant yapma ve Kur'an'dan uzaklaştırma amacı gütmektedir.
Yazdıklarımızın fazlası ve abartısı yoktur.
Şia ve Ehli Sünnet'in (Diyanetin, Mezheplerin, Tarikatların ve Cemaatlerin) sunduğu bir ibadet hayatı insanı bunalıma, intihara, hastalıklara ve yok olmaya mahkum eder.
Kur'an'ın, dinin tek kaynağı olduğu yani "din eşittir Kur'an" olduğu unutulmamalıdır.
Kur'an'ın Allah kelamı olduğu ve bizim dini anlamamız için indirildiği ve de devamlı aklımızda tutulmalıdır.
Meseleler, Kur'an'ın bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlenmelidir.
Bir konuyla alakalı Kur'an'da geçen ne kadar ayet varsa, o ayetler önceleri ve sonraları ile ele alınmalıdırlar.
Kur'an'ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kur'an'ın başka bir yerinde geçen bir fikirle çelişmeyeceğini de unutmayalım. Kuran'da yer almayan bir konunun, dinde de yer almayacağı anlaşılmalıdır.
Mesela: Kur'an'da zihar keffareti, yemin kefareti, hata olarak adam öldürme keffareti bulunduğu halde oruç kefaretinin olmaması bunun dinde yerinin olmamasını gerekli kılar.
Bu prensibi uygulayınca dine ilavelerin yüzde 90 dan fazlasından kurtuluruz.
Bazı konulardaki dine ilavelerin Kur'an ayetlerinin çekiştirilmesiyle yapıldığını unutmamalıyız.
Zor ve karışık bir konuyla karşılaştığımızda,
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bilen, samimi bir şekilde Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul edenlerle çözmeliyiz.
Eğer Kur'an'ı sorduğunuz kişilerin samimiyet ve yaklaşımlarından şüphelenirseniz, incelenen noktaları birbirinden bağımsız ayrı kişilere sorup kontrol edebilirsiniz.
Ancak kişilerin samimiyetinde en önemli gösterge, önyargıdan uzak Kur'anın tek kaynak olduğunu kabul edip etmedikleri olacaktır.
Kur'an'ı tek kaynak Kabul etmeyenler, mezheplerinin görüşünü Kur'an'a mal etmeye çalışabilirler.
Kur'an'ı anlamaya çalışırken, aklın ve vicdanın en önemli yardımcılarımız olduğunu, gelenek, görenek, çoğunluğun kabulleri, kınama korkusu, mahalle baskısı gibi aklı, vicdanı ve hürriyetimizi ipotek altına alıp özgür olarak kullandırmaya müsaade etmeyen unsurların Kur'an'la aramızda en önemli engeller olduğunu hiç bir zaman unutmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder