ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(4.YAZI)
Tarikat ve cemaatlerin ortak özellikleri Kur'an cahili olmalarıdır.
Bütün tarikat ve cemaatler istisnasız Allah tarafından indirilen vahye ve ona tabi olanlara düşmandırlar.
Çok ilginç, bu hurafeciler Kur'an düşmanı oldukları için akıl, ilim, tefekkür ve sorgulamadan da nefret ederler.
Bu mezhepçi gelenekçiler tamamen taklitçi bir anlayışa sahiptirler.
İşte bu yüzden ebediyen sırat-ı müstakim'i bulamazlar.
Hayatları sürekli Allah'a ve Resulüne ihanet etme ve iftira yapmakla geçecektir.
Kur'an'ın ilmi ve hikmeti olmayınca da akılları şaşkın ve mantıkları iflas etmiştir.
Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden,
kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır!
Biz onların kalplerine Kur'an'ı anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete dâvet etsen de artık ebediyen hidayete eremiyeceklerdir"
(Kehf- 57)
"Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.
Allah'ın âyetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. işte onlar yalancıların kendileridir"
( Nahl- 104, 105)
Kur'an'ı Mübin'i okuduğum zaman dikkatimi çeken şeylerden biri de şu olmuştur.
Tevhid dininin Allah'ı, Resulleri, vahiy'leri olduğu halde, tevhid dini insana özgür bir zeka ve temiz bir akıl kazandırdığı, fıtrat ve güzel ahlaka en uygun sistem olduğu halde her zaman kesintiye uğramıştır.
Fakat şirk hiçbir zaman, tarihin hiçbir döneminde asla bir kesintiye uğramadan çok dinamik bir şekilde devam etmiştir.
Tevhid hiçbir zaman şirk ve hulul inancı kadar insanları etkilememiştir.
ZAHİD KOTKU'NUN İNANCI
Bütün tarikatlarda hulul inancı hakimdir.
Tarikatlarda şeyhe verilen önem hulul inancından ileri gelmektedir.
İşte bunlardan biri de Zahid Kotku ve ona bağlı olan müritlerdir.
Zahid Kotku diyor ki:
"Bu tarikde (yolda, tarikatta) şeyh, kemâli marifet ile mutahakkık olursa, ifâzâda (insanlara yardım etme konusunda) ölü ile diri musâvi (aynı güce sahip) olurlar"
(Mehmet Zahid Kotku-Tasavvufi Ahlak- c- 2- s- 277)
Yani Zahid Kotku'ya göre ölü olan şeyh'in bile insanlara yardım etmeye ve faydalı olmaya gücü vardır.
Zahid Kotku Mürşidi Kamil'i şöyle tarif ediyor. "İnsanı Kamil mirat-ı haktır.
(Allah'ın aynasıdır)
Her kim kamil insanın ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onda Cenab-ı Hakk'ın tecellisini görür, sıfatının zuhurunu idrak eder"
(M. Zahid Kotku Tasavvufi Ahlak- 2- 272)
Kur'an'ın ilmi ve hikmeti olmayınca ahmaklıkta sınır kalmıyor.
İşte size kendi sesinden Menzil Gavs-ının!!! şirk sapıklığı, YouTube'a girin "kibrit kutusu" yazın Menzil şeyhinin bu konuşmasını dinleyin, hayretler içinde kalacaksınız.
Bu konuşma gerçekten akıl ve mantığın sınırlarını zorluyor.
Nasıl olur da milyonlarca insan böyle Kur'an cahili, akıl ve düşünce yoksunu bir adamın peşinden gider ?
Yirmi birinci yüzyılda, her sınıf ve meslekten entelektüel bir birikime sahip insanlar akıl ve fikirlerini nasıl böyle açık bir şirke ve sapıklığa satarlar ?
Halbuki insanlar böyle bir inanca ve cehalete teslim olacaklarına hayatları boyunca içki içseler, zina etseler, kumar oynasalar kendileri için daha hayırlı olurdu.
Çünkü bu çirkin inançta, Allah'ın âyetleriyle, akıl ve mantıkla, tefekkür ve özgür düşünce ile alay etmek vardır.
"Şirk en büyük zulümdür"
(Lokman- 13)
"Şirk affedilmeyen tek günahtır"
(Nisa- 48, 116)
Dolayısıyla yalancı iftiracıların "bunlar insanları günahlardan kurtarıyorlar" sözü, tam bir aldatma ve büyük bir yalandır.
Bütün Allah elçilerinin gönderiliş amaçları tevhid akidesidir.
"Ey Resul! Senden önce hiç bir Resul göndermedik ki ona: " Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"
(Enbiya- 25)
Konuşması çok bozuk olduğundan bazı yerlerini düzeltmek zorunda kaldım.
Ancak kendisine haksızlık ve iftira olmaması için de konuşmanın orijinalini bozmamaya çalıştım.
Menzil Gavs-ı !!! aynen şunları söylüyor.
"Büyüklerden birisi bir rüya görmüş,
rüyada bakmış ki ahirette kendisini büyük bir yolun kenarında boğazına kadar bir bataklığa, bir çamura girmiş, kıyamet günüdür, bütün insanlar haşre gelmiş Allah'ın huzuruna çıkıyorlar.
Kafile kafile ifadesini alıp, şefaatini yapıp herkesin kendi kavminden, herkesin kendi ailesinden,
kafile kafile Allah'u Teala'nın huzurunda gelip çıkıp gidiyor.
Babamız Hz. Adem ( a.s) dan Allah Resulü'ne kadar herkes geçiyor.
O boğazına kadar bataklığa saplanan kişi bütün bu Allah elçilerine bağırıyor, çağırıyor, figan ediyor, hiç kimse o bataklığa saplanan kişinin yüzüne bakıp yardım etmiyor.
Sahabeler de gelip geçiyor, evliyalar da gelip geçiyor, bağırdım, çağırdım hiç kimse bana bakmadı.
Eyvah dedim, ben burada kaldım, ebedül ebed (sonsuza kadar) daha ümidimi kestim, bir baktım ki, bir sofi geldi.
Sofi kıyafetinde elini sırtladı böyle vurdu.
O asfaltın kenarından geliyor.
ümidimi kestiğim anda onu çağırsam mı, çağırmasam mı!
Nasıl olacak?
Tereddüd ederken o da tam karşıma geldi.
Daha çağırmadan dedi ki, seni kurtarayım mı ? Ben şok geçirdim!
Daha ben bundan başka ne isteyeyim?
Hemen elini uzattı o çamurdan beni kurtardı. Asfaltın üzerine beni bırakıp haydi gidelim dedi.
Ben birkaç adım gittim, bir düşündüm bu kadar peygamberler, evliyalar, bu kadar sahabeler geldi geçti, kimse bana el atmadı, beni kurtarmadı, bu beni kurtardı.
Kimdir bu, bir sorayım!
Sen kimsin ?
Birden bana dönerek, ben Şah-ı Nakşibendiyim
(cemaatten bağırtılar, çağırtılar)
Böyle söyleyince ben yine şok geçirdim.
Birkaç adım gittikten sonra bir daha aklıma geldi.
"Şah-ı Nakşibendinin dünyada çok ismi vardı, çok büyüktü, o kadar sofileri vardı, o kadar halifeleri vardı,
o kadar bağlıları, salikleri vardı, onların hepsini bırakıp böyle tek başına nereye gidiyorsun?
Ben bir sorayım,
Kurban dedim
Dünyada Şah-ı Nakşibendinin ismi çok büyüktü, çok sofileri vardı,
çok da sâlikleri vardı, onları bırakıp nereye gidiyorsun? diye sordum.
Hemen elini kolunun altına koyarak bir kutu çıkardı.
Kutunun içinde çok ince ince sinekler var,
Dedi ki, bu sineklerin hepsi sofimizdir.
Bunların hepsi kabirden kalkınca, onları topladım, bu kutulara doldurdum, ben istedim ki haşır- neşir, kıyamet görmesinler.
Allah'ın huzuruna çıkıp utanmasınlar diye bu kutulara koydum.
Onların şefaatlerini yaptırdık, işlerini bitirdik, evrakları düzelttirdik, onları cennete götürüp her kesin kendi makamlarına bırakıp haşır- neşir görmesinler.
Allah'ın huzuruna gidip utanmasınlar.
Böyle niyet ettik, Allahu Teala da niyet ve şefaatimizi kabul etti.
Onu götürüyoruz.
Biz de çalışalım o kutuları girelim"
Evet her sene milyonlarca insanın ayağına kadar gittiği menzil şeyhi bunları söylüyor.
Ve şimdiye kadar yapılan bütün eleştiri ve kınamalara bir cevap verilmiş değildir.
Yani menzil şeyhinin bu konuşması hiçbir zaman reddedilmemiştir.
Vahyin İslam'ı, evrensel tevhid ve güzel ahlak kitabı nerde?
İnsan hakları, özgür düşünce, Allah'ın saf ve hanif hidayeti nerde?
Bizim bu halimiz nasıl olacak?
Biz bu yobaz anlayışla nasıl iflah olacağız?
Kur'an gibi bir kitaba sahip iken Allah bizim belamızı en şiddetli, en acı, en acımasız bir şekilde vermez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder