RİSÂLE'İ NUR'DA BULUNAN ŞİRK, HURAFE VE YALANLAR
(89. YAZI)
Aslında Said Nursi heva ve hevesini ilah edinen ve Kur'an'ın şu âyetine kendini hedef eden birisidir.
"Heva ve hevesini ilah edinen ve Allah'ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan (Kur'an'dan) başka kim doğru yola eriştirebilir. Hâlâ ibret almayacak mısınız?"
( Casiye- 23)
Said Nursi o kadar cahil ki, Risale-i Nur Külliyatının doğal âfetlere ve felaketlere engel olacağına İman ediyor.
Aynen şöyle diyor.
"Risâle-i Nur 20 senedir Anadolu'ya gelebilecek kaza ve belayı def etmektedir"
( Şualar- 274, 275, 276, 277, 292, 309, 341, 384, 401, 403, 443; Asa-yı Musa- 95; Emirdağ Lahikası- 1, 25, 33, 34, 102, 228, 230, 283, 288; Kastamonu Lahikası- 110, 217; Mektuba-t 480, 482 )
Said Nursi şöyle devam ediyor.
"Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risâle-i Nur'a ilişmeyiniz"
(Şualar- 308, 341)
Risâle-i Nur, âfâtın (âfetlerin) define sadaka gibi vesile olmasından ona karşı olan hücum..."
( Şualar- 384, 402, 424; Emirdağ Lahikası- 1, 25, 283. 288, 337) ve onun tâ'tili (kesintiye uğratılması) âfâta (afetlere) karşı olan müdafaasını zaifleştirir. Eğer ilişirseniz, yakında bekleyen belalar sel gibi üstünüze yağacaktır"
( Şualar- 301)
Halbuki Kur'an'da yüce Allah şöyle buyuruyor.
(Ey Resul!) Onların içinde olduğun sürece Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar (günahları için) mağfiret diledikleri müddetçe de Allah onlara azap edici değildir" (Enfal- 33)
Yani azabın olmamasının tek çaresi, vahyin insanlara ulaşmasına engel olmamak, vahyin yolunu açık tutmaktır.
Dolayısıyla Said Nursi, Risâle-i Nur Külliyatını Kur'an'ı eşdeğer tutmakla kendini ağır bir sorumluluk altına sokmaktadır.
Bakın Said Nursi âyeti nasıl tahrif ediyor.
Diyor ki: "Kur'an'da "tekédü temeyyezü minelğayz" (neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak!" Cehennem ehl-i küfre öyle hiddet eder ki, parçalanmak derecesine gelir"
Manasında olduğu tarzında, tesbih suretinde nurlara hücum hatasıyla zemin (yeryüzü) hiddet eder ve hava ağlar ve kızar.
Yani emri ilahi ile mahluklar vazifeleri İçinde kuvvet ve kudret-i Rabbaniyenin tecellisine mazhar olup kazab-ı ilahiyi gösteriler.
Beşeri ikaz için titrer, ağlar demektir"
( Şualar- 424)
Halbuki yukarıdaki âyet pasajının bağlam ve bütünlüğü şöyledir.
"Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara "Size, (bu azapla) uyarıcı bir Resul gelmedi mi? diye sorarlar. Onlar şöyle cevap verirler:
Evet doğrusu bize (bu azap ile) korkutan bir Resul gelmişti; fakat biz onu yalanladık ve Allah'ın bir şey indirdiği yok; Siz olsa olsa bir bir sapıklık içindesiniz! demiştik" (Mülk- 6,7,8,9)
İnsanları cehaletin, şirkin ve küfrün bataklığına mahkum eden eseri hakkında Said Nursi aynen şunları söylüyor.
"Risâle-i Nur, müminlere; Kur'an'dan hidayet hediyeleri, dünya ve ahiret mutluluğu, şefaate nail olma ve Rahman'ın feyzidir"
( Emirdağ Lahikası- 1, 97)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder