10 Ekim 2020 Cumartesi

 RİSÂLE'İ NUR'DA BULUNAN ŞİRK, HURAFE VE YALANLAR 

(88. YAZI )

  Her şey gelip Kur'an'ın bilinmesine dayanıyor.

 Kur'an binilirse gelecek olan yalan ve hurafeler bilinir.

 Fakat Kur'an'ın ilim ve hikmetinden uzak kalınırsa insan kitap yüklü eşekler gibi olur.

(Cuma- 5 )

İşte Nurcular Kur'an cahili oldukları için Kur'an'a, mantık ve bilimsel verilere aykırı olan, itikadi bakımdan bozuk, insanın inancını zedeleyen ve onu cehenneme kadar götürecek  bir kitaba iman eder ve onun müellifine "Bediüzzaman" (zamanın  en büyük, eşsiz alimi)  unvanını verir.

 Evet her şey Kur'an'ın bilinmesine dayanıyor.

 Kur'an bilinirse her şey kolaylaşır. Kur'an bilinmezse her türlü  ahmaklık normal olur.

Baştan sona kadar yalan, iftira ve akılsızlık olan Risâle'i Nur'da bakınız Said Nursi ne diyor. 

 "Ey Risâle-i Nur! Senin, hakkın dili ve hakkın ilhamı olup onun izniyle yazıldığına şüphe yok"

"Ben kimsenin malı değilim!

 Ben hiç bir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım"

 Ben Rabbani ve Kur'aniyyim. Bir  ölümsüz Allah'ın eserinden fışkıran kerametli bir Nur'um"

( Şualar- 436, 437)

 Halbuki Said Nursi, Kur'an haricinde kalan bütün din ve kültürlerden bilgi hırsızlığı yaparak Risâle'i Nur Külliyatını  telif etmiştir.

Eserine aldığı bir kaç âyetin  manasını da bozmuştur. 

Eserini Şia'nın yalan ve hurafeleriyle  doldurmuştur. 

 Said Nursi, Aynen Celaleddin-i Rumi gibi bir Şii daisi yani batıni bir misyonerdir.

Diyor ki : "Kalbime İhtar edildi ki:  Eski Said'in en mühim eseri ve Risale-i Nur'un fatihası, "Arabi ve matbu" olan İşaret- ul İ'caz Tefsiri 33. mektup olacak ve olmuş" (Emirdağ Lahikası- 1, 42) Said Nursi, Kur'an'ın başlangıc süresi olan Fatihaya nazire yaparak kitabının da bir fatihası olduğunu söylüyor.

 Said Nursi ve ona  iman eden Nurcular, bilinçli veya bilinçsiz olarak Risale-i Nur'a Kur'an'dan daha çok değer verirler. 

 Dolayısıyla Risale-i Nur, tasavvuf ve tarikatlardan daha büyük bir  cehaleti ve şirki  bünyesinde barındırmaktadır. 

Şöyle diyor: "Risale-i Nur hakkın (Allah'ın) dili  (Şualar- 436, 437) izni (Şualar- 436,437) ve doğrudan doğruya Rahmanın  Rabbani yardımıyla (Barla Lahikası- 16-17-18-19) yazıldı.

 "Bunda hiç şüphe yok" (Şualar- 436,437; Barla Lahikası- 16)

Risâle'i Nur Külliyatının hepsini elleriyle yazan, aynı zamanda el yazması Kur'an'ı da olan talebesi Ahmet Hüsrev ile ilgili Said Nursi'nin sözleri şöyledir.

 "Risâle'i Nur'un kahraman yazarlarından Hüsrev'e "yaz" emri verildi ve levh-i mahfuzda yazılı Kur'an gibi yazıldı ve asrı saadetten beri böyle bir şey olmamıştır"

(Asa-yı Musa- 95)

 Said Nursi'nin talebesi olan Ahmet Hüsrev  levh-i mahfuz-u nasıl gördü?

Said Nursi, işte bu anlaşılmaz saçma sapan diliyle cahil milyonları aldatmış ve onları vahiy'den saptırmıştır.

Tam bir sapkınlık ve şirk olan eserleri için Said Nursi diyor ki:  "Risaleler bana ihtiyarım (iradem) olmaksızın yazdırıldı"

( Şualar- 178-179- 437; Emirdağ Lahikası- 1-52; 2 73; Kastamonu Lahikası- 54- 81- 82; Sikke-i Tasdik-i Gaybi- 12-36)

Said Nursi diyor ki: "Risâle'i Nur bu zamanda Kur'an'dan gelen bir dava vekilidir"

(Şualar-203)

Halbuki Kur'an'a göre Nebi (a.s) bile vekil olamaz.

(En'am-107; Zümer-41)

 Nebi Aleyhisselam bile sadece kendisinine indirilen vahye tabi olur ve risalet göreviyle sadece indirilen vahyi tebliğ eder. 

 Yani insanlar sadece Allah tarafından kendilerine indirilen vahiy'den sorumludurlar  ve yalnız  Allah tarafından indirilen Kur'an'a tâbi olmakla emrolunmuşlardır.

 (Enam- 153, 155; Araf- 3; Zühruf-43,44)

 Bütün bu gerçeklere rağmen Said Nursi şöyle diyor:

"Risale-i Nur kopmayan kulp ve  Allah'ın ipidir"

 (Şualar- 272; Asa'yı Musa- 78; Barla Lahikası- 98)

 Yani Said Nursi ve Nurculara göre Risale-i Nur'da aynen Kur'an gibi bir eserdir.

 Çünkü o "kopmayan kulp" ve   "Allah'ın ipidir"  

Aslında "kopmayan  

kulp" (Bakara-256) ve Allah'ın ipi veya gücü" (Âli İmran-103)  Kur'an hakkında kullanılan ibarelerdir. 

İşin gerçeği din ve hüküm olarak, güzel ahlak ve öğüt bakımından  Kur'an yeterli bir kitaptır.

( Ankebut-50, 51)

Said Nursi aynen Celaleddin-i Rumi gibi, Kur'an'ın isim ve sıfatlarını  eserine vermekten utanmamıştır.

Diyor ki: "Risale-i Nur, Nur üstüne nurdur"

 (Şualar- 275; Asa-yı Musa- 93)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder