9 Haziran 2022 Perşembe
VAHYİ GAYRİ METLÜV" MESELESİ:Şia ve Ehli Sünnet'in din adamları; "Nebi (a.s) ın, eşlerinden Hafsa'ya bir sır söyledi. O ise bu sırrı bir diğer şahsa ifşa etti. Nebi (a.s) bu sırrın eşi tarafından ifşa edildiğini öğrenince ondan bir açıklama istedi.Eşi, Nebi (as)a bu sırrın ifşa edildiğini kimden öğrendiğini sordu. Nebi (a.s), bunun kendisine Allah tarafından haber verildiğini söyledi. Bu olay Kur'an'ı Mübin'de şu âyetle haber veriliyor."Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Nebi'ye açıklayınca, Nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Nebi: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi."(Tahrim- 3)Ehl-i Sünnet'in din adamlarına göre, yukarıdaki âyette geçen "Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi" ifadesi, söz konusu sırrın ifşa edildiğini Nebi (a.s)a yüce Allah tarafından haber verildiğini gösteriyor.Yani bu haber verme olayı Kur'an'ın hiç bir yerinde geçmez. Dolayısıyla bu âyet, Allah Resulü'nün Kur'an'da yer alan vahiy dışında Allah'tan başka vahiy aldığının da bir göstergesidir."Cevap:Kur'an ehli muvahhidler her ne kadar, "Kur'an'dan başka hiç bir kaynağın ümmeti bağlamadığını, ümmetin sadece vahiy'den sorumlu bulunduğunu" delilleriyle ilgili onlarca âyeti detaylı olarak ortaya koysalar da, sıra mukallit mezhepçilere geldiğinde, uydurma hadislerin üzerine inşa ettikleri dinlerine alan açabilmek ve rivayet dininin meşru bir yol olduğunu göstermek için bu gibi âyetleri tahrif etmeye çalışıyorlar.Bu durum Şia ve Ehli sünnet âlimlerinin hiç bir zaman Allah'ın kitabına itibar etmediğini açık olarak gösteriyor.Öncelikle Şia ve Ehli Sünnet ruhbanlarının mezheplerinde "vahyi gayri metlüv" inancıyla ne kasdedildiğini anlamaya çalışalım."Allah Resulü'ne genel olarak tatbikatta ortaya çıkan bazı konularda hüküm ve karar yetkisi verildiği gibi, Kur'an'da olmayan hususlarda O’na haram ve helal koyma yetkisi de verilmiştir."(Hayrettin Karaman, "Kur'an'ın Hz. Peygamber'in sünnetine verdiği değer, sünnetin Dindeki yeri, tartışmalı ilmi toplantılar dizisi, s, 68, Ensar yayınları)Şia ve Ehli Sünnet'in din adamlarının anlayışına göre dinde, hükümlerin kaynağı "vahyi metlüv" ve "vahyi gayri metlüv" olmak üzere ikidir."Vahyi metlüv" "Okunan vahiy" demektir. Yani namazda okunduğu için Kur'an âyetlerine "Vahyi Metlüv" denilmiş,namazda okunmadığı halde, hadislerde aynen Kur'an âyetleri gibi, insanları bağlayıcı farzlar, vâcipler, hükümler, haramlar ve helaller bildiren vahiy'dir. "Okunmayan Vahiy" adı verilmiştir.Fakat mezhebin din adamları rivayetlere"vahyi gayri metlüv" "namazda okunmayan vahiy" dedikleri halde, yine de"tahiyyat, sübhaneke, salli-bârik dualarını namazda okurlar. Yani gene kendileriyle çelişkiye düşerler.Aslında İslam tarihine baktığımızda Ehli Sünnet ve Şia âlimlerinin itikadi ve ameli olarak bütün konuları "vahyi gayri metlüv" üzerine bina ettiklerini görürüz.Yani onların hayatlarını sözde Kur'an, özde vahyi gayri metlüv şekillendirmiştir.Ehli Sünnet ve Şia âlimleri Nebi (a.s)a Kur'an dışında hükümler verildiğinin bir delili olarak Tahrim suresinin 3. âyetini gösterirler.Oysa ki daha ilk bakışta bu âyetin "gayri metlüv!!!" vahye işaret etmediğinin anlaşılması gerekirdi. Çünkü ayette şöyle bir ifade geçiyor;"...O da onun birazını eşine anlattı, birazını da anlatmaktan vazgeçti....."(Tahrim-3)Eğer bu ayette geçen olay, Şia ve Ehli Sünnet din adamlarının iddia ettiği gibi "gayri metlüv vahiy" olayına bir örnek olsaydı Nebi (a.s)'ın birazını anlatmaktan vazgeçmesi mümkün olur muydu?Bir elçinin kendisine gelen vahyi insanlara tebliğ etmemesi olacak bir şey değildir. Allah Resulü'nün kendisine gelen vahyi insanlara bildirmemesi büyük bir suçtur.Yüce Allah şöyle buyurur:"Ey Resul! Rabbin'den sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez!"(Maide-67)Tahrim süresinde anlatılan olayda ise, Nebi (a.s)'ın kendisine gelen haberin sadece bir kısmını anlatıp kalanını gizliyor.Zaten bu olay bir aile meselesi olduğu ve aile içinde gizli kalması için ayette hep "Nebi" kavramı kullanılmıştır.Bu olay, tüm insanlık için bağlayıcı olduğu iddia edilen "gayri metlüv vahye" örnek olamaz. Bu örneğin baştan sona kadar hatalı olduğu çok açıktır.Ancak vahiy konusunu Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde, Allah'ın tarif ettiği şekilde anlamamış zihinlerin böyle çok basit hatalara düşmeleri normaldir.Onlar bir şekilde iddialarındaki çelişkiyi görseler bile kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği içerisinde bocalamaktan kendilerini kurtarmayı başaralamazlar.Bu kafa karışıklığını gidermenin tek yolu "vahiy" meselesini âyetler arası ilişkileri kurarak konuları saf bir şekilde anlamaktan geçer.Sonuç olarak:"Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu onun için açığa çıkarınca, Nebi'ye bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi.Nebi: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi"(Tahrim- 3)Bu âyet ailevi bir meseleyi anlattığı için hep Nebi kavramı kullanılmıştır.Aslında bu âyette ümmeti ilgilendiren bir şey yoktur. Fakat yüce Allah vahiy ile elçilerin beşeri özelliklerini ortaya koyması gerekir ki, insanlar âlimlerini ve liderlerini yüceltmesinler.Aslında bu olayda kasdedilen haberi Nebi (a.s)'a Allah haber vermemiş de olabilir. Nebi (a.s)'ın hanımları tarafından olay yayılınca Nebi (a.s) da başkalarından duymuştu.Fakat Nebi (a.s) da var olan yüksek ahlak ve mükemmel edep gereği, kendisine dedikodu yapmayı yakıştırmadığı için bu duyma ve haber almayı yüce Allah'a izafe etmiştir. Kur'an'da bu güzel ahlaka işaret eden ayetler vardır.Mesela:"Her ne zaman Zekeriya (a.s) Meryem'in yanına gidip onun yanında bol bol rızık gördüğünde, "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorduğunda, Meryem, "Bu, Allah tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir, derdi."(Âli İmran-37)Yani Meryem insanların kendisine hediye olarak getirmiş oldukları yiyecekleri Allah'a izafe etmiştir.Yoksa sürekli olarak Allah tarafından Meryem'e yiyecek gelmiyordu.Mesela:Nasıl ki çalışıp çabalayarak, emek sarfederek ekonomik bakımdan durumu yerinde olan birine, "Hayırdır, bu variyet nereden? diye sorulduğunda, nezaket ve güzel ahlak gereği, "Allah tarafından" demesi gerekiyorsa, Allah tarafından bu olay (Tahrim-3) ile alakalı Nebi'ye bir haber veya vahiy gelmiş değildir.Dolayısıyla Ehli Sünnet ve Şia din adamlarının bu âyeti vahyi gayri metlüv için delil göstermeleri tam bir cehalettir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder