18 Haziran 2022 Cumartesi

"POSTACI" SÖZÜ  (2.YAZI)Gelenekçiler bırakın Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, bırakın Kur'an'ın bir sisteme sahip olduğunu,bırakın Nebi ile Resulün arasında bulunan farkları, daha Allah'ın kitabını üstün körü olarak da olsa anlayamamışlardır.Ön yargı ile yaklaşan Kur'an'dan hiçbir şey anlayamaz.Yani şimdi siz Kur'an'ın yanında Buhari'nin hadislerine, Celaleddin-i Rumi'nin mesnevi'sine, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnâmesine, Said Nursi'nin Risale'i Nur Külliyatına, F Gülen'in din anlayışına Diyanet'in Kur'an cahili vaizlerine, tarikatların şeyhlerine iman ederseniz, Kur'an size tüm kapılarını kapatacaktır. Mezhep imamı olan Muhammed bin İdris bile "sana kitabı ve hikmeti indirdi yani sana bilmediğini öğretti..." âyetinde bulunan "kitaptan maksadın Kur'an, hikmetten maksadın ise sünnet yani hadisler olduğunu söylemiştir. Mezhep imamları bu kadar Kur'an'a yabancı olursa diğerlerine ne diyeceğiz?Hikmetin, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü yani vahiy'den doğru hüküm çıkarma olduğunu anlayamamıştır.Çünkü Kur'an kendisine karşı oluşturulan beşeri hiçbir ortağı kabul etmez.Kur'an, kirli, pis, paslı, müşrik bir zihne gelip yerleşmez.Temiz, hâlis, arı duru ve aydınlık olmayan bir zihinde Kur'an'ın işi olmaz.Akllarını temiz ve saf olarak tutmayanlar Kur'an'ın kapısından içeri giremezlerDolayısıyla bu mezhep taklitçiliği ve taassubu içinde boğulan hurafeciler,Kur'an'ın ortaya koyduğu Resül kavramını hiç bir zaman anlayamazlar.Bırakın Resül kavramını, bunların"müçtehid" olarak gördükleri ağa babaları bile Allah'ın kitabına inanmamış, tevhid düşmanı ve Kur'an cahili mukallitler olarak tarihe geçmişlerdir.Resülleri Kur'an'dan ayıranlar kafirlerin en önde gidenleridir. "Allah'ı ve Elçilerini inkâr edenler ve Allah ile Elçilerini birbirinden ayırmak isteyip"Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız"diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır.Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır"(Nisa-150, 151)Akıllı mümin, Allah Elçilerini, indirilen vahiy'den öğrenen kişidir.Çünkü hayatı, edebi, mücadele ve ahlakı Kur'an'da anlatılan "Resul" Elçi iman edenlere örnek olarak gösterilmiştir."Andolsun ki, Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır"(Ahzab- 21)Bir düşünün, neden Muhammed (a.s) ın şahsiyeti ve Nebi makamı değil de, Resül (elçi) örnek olarak gösterilmiştir.Elçilerin bütün bağlantıları vahiy ile kuruludur.Allah'ın Elçileri Kur'an'dan bağımsız olarak anlaşılamazlar.Elçileri Kur'an'ın dışına çıkarmak onlara yapılacak en büyük hakaret olacaktır.Resullerin Kur'an'da anlatılan inanç ve karakterleri iman edenler için yeterlidir.Günümüzün gelenekçilerinin, Kur'an ehli muvahhidleri lekelemek ve iftira etmek maksadıyla,Allah'ın Elçisi için kullandıkları bu uydurma "postacı" sözcüğü, bizzat kendileri tarafından icat edilmiş bir hurafedir.Yani bu tabirin mucidi, ataların dinine körü körüne bağlı olmaya davet eden rivayet tapıcılarıdır.Aslında, bu konuyu, vahiy  ve Resüller tarihi zemininde değerlendirdiğimiz zaman hakkı görmüş olacağız.Yani bu eleştirinin sahipleri olan Ehl-i Sünnet din adamları ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapanŞia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlere kayıtsız şartsız tâbi olanlar, Allah Resulü'nü hayatın ve Kur'an'ın dışına çıkarmışlardır.Muhammed (a.s) değerini kendinden değil, yüklendiği misyondan almaktadır.Bu iftiracılar, Allah Elçileri konusunda, Kur'an ehli muvahhidleri itham etme hastalığına mağlup olarak, bile bile hakkı gizlemek ve doğru yolu eğri göstermek gayesiyle kilise engizisyoncularının Allah Resulü İsa (a.s) aleyhinde sergiledikleri iftira ve apaçık cehaleti tekrar hayata geçirmektedirler.Onların bu çirkin ahlak ve bozuk inanç  yapıları sayesinde Allah'ın ve tüm lânet edicilerin lânetine maruz kalmaktadırlar.Mezhep müşrikleri şu sorunun cevabını vermek zorundadırlar.Allah'ın Elçilerini hayattan uzaklaştırmak, onları vahyin ölçüleri içinde sağlıklı olarak övmek yüzünden mi vücut bulur,yoksa onları şirk geleneğinin yüceltmelerine malzeme yapmak yüzünden mi?BİZ MUVAHHİDLER İKİ NOKTANIN ALTINI ÇİZİYORUZ.1-) Tarihin hiç bir zamanında Kur'an ehli muvahhidler Allah'ın Elçileri için "postacı" sözcüğünü kullanmamışlardır.Kullandığımızı varsayalım:2-) Allah'ın postacılığını yapmak, vahyi tebliğ etmek, Allah'ın temsilcisi makamında bulunmak, canlı vahiy ve konuşan Kur'an olmak küçümsenecek bir görev, hafife alınacak bir sıfat mıdır?Şirki tevhid akidesine bulaştırarak, rivayetlerle şeytanın postacısı olanların bu soruya cevap vermeleri gerekir.Ümmi, saf, ilimsiz ve aldatılmış bu ümmetin inançlarını ve duygusallığını sömürmenin getirisi alçaklık ve cehennem azabından başka bir şey değildir.Bu "postacı" sözcüğünü dillerine dolayarak akılları sıra "Nebi'yi rant aracı ve şirklerine âlet" yapanlar farkında olmadan, şecaat arz ederken sirkatlerini söylemektedirler.Bu yalan ve dolan ile ortaya konan sahtekarlığın bilinçaltında Kur'an'a ve tevhid akidesine karşı bir kin ve düşmanlık yatmaktadır.Şöyle ki:İsa (Aleyhisselam) ı ilahlaştıran müşrik din adamları gibi dillerine doladıkları bu "postacı" olmadan,vahyin gerçeklerini toplayan kitap, yani Allah'ın kitabı Kur'an insanlığa ulaşmaz.Kur'an'ın insanlığa ulaştırılması, vahyin hayat bulması sıradan bir değer midir ki, bu "postacılıktan" (risâlet misyonundan)böylesine rahatsız oluyorsunuz?Allah'tan gelen vahyin elçinin dilinde hayat bulması, Allah Resulü'nün vefatından iki asır sonra toplanan Emevi-Abbasi Ehli Sünnet dininin hurafelerinden ve kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia'nın kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle kıyas kabul eder mi?Resulü değerli kılan şey, Allah tarafından indirilen hanif vahiy dini midir?Yoksa Allah Resulü adına iftira edilen rivayetlerle oluşturulan şeytanların şirk dini midir?Allah Resulü'nün sadece "postacı" olduğunu, yani Kur'an'ı getirmekle işinin bittiğini kabul edelim.Öyle bir durumda, size göre, Allah'ın kitabının tebliğ edilmesi, insanlara ulaştırılması hiç bir anlam ifade etmiyor mu?Sizin yanınızda Kur'an bu kadar değersiz bir kitap mıdır?Vahyin hayata aktarılmasına karşı bu kin ve nefretiniz nedir?Neden Allah'ın kitabına karşı bu kadar nefret besliyor, tahammülsüzlük gösteriyorsunuz?Neden Allah'ın yüceliğini kabul etmiyor, Kur'an'ın üzerinde bir yücelik taslıyorsunuz? Din atalarınızın iftira kitapları Kur'an'dan değerli midir?Kur'an size ne kötülük yaptı?Yani şimdi Allah Resulü'nün Kur'an'ı getirmiş olması, Kur'an'a elçilik görevini yerine getirmesi, sizin iftira deyiminizle "vahye postacılık" yapması, şeref, onur, değer ve büyüklük açısından az bir değer midir?Kur'an değersiz bir kitap değilse, Kur'an'a postacılık yapmak neden bu kadar sizi rahatsız ediyor?Allah'ın kitabına elçilik görevini yapmayı yetersiz görerek Resülüllah (Aleyhisselam) a uydurma ve iftira rivayetlerle hurafe ve yalan nitelikler verme cür'et vecesareti nereden buluyorsunuz?Her şeyi bilen Allah, kendi Elçilerine sıfat bulmakta zorluk mu çekti?Yani Allah'ın, Elçilerine vermiş olduğu  Resül, Nebi, beşir, nezir, şahit, dâi, sirac gibi kavramların içinde en değerli sıfat "Resül ( Elçi) sıfatı değil midir?İşin bilimsel yönüna gelince, Kur'an'da "elçi" olarak  kullanılan "resül" sözcüğünün Arap dilinde karşılığı "sözü veya işi yüklenen kişiyi" ifade eder. (Rağıb el İsfehani, resül madd)  Bir fıkıh terimi olarak Resul'ün anlamı Ehl-i Sünnet mezhep anlayışın bir tür anayasası sayılan Mecelle'de şöyle verilmektedir:"Risalet, bir kimse, tasarrufta dahli (etkisi) olmaksızın bir kimsenin sözünü diğerine ulaştırmak ve tebliğ etmektir. Ol kimseye resul veya mürsil, tebliğ  yapılana da mürselün ileyh denir."(Mecelle- madde: 1450)İslami terimlerini açıklamadaki otoritesiyle ünlü Seyyid Şerif Cürcani (Ölüm-816/ 1413)ünlü eseri "Tarifat"ın, resul maddesinde tarifi şöyledir :"Resul, Allah'ın hükümlerini halka ulaştırmak üzere görevlendirilen insana denir"(Cürcani, Tarifat, Resul-madd) Resul, Allah'ın hükümlerini Allah'ın kullarına ulaştırır, Allah adına hüküm koyamaz, Allah'ın hükümlerine müdahale edemez.Resul, Allah'ın elçisidir, ama Allah'ın ortağı asla değildir. Bu böyle olduğu içindir ki, Ehl-i Sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki uydurma rivayetler vahiy hüviyeti taşıyamazlar. Çünkü ne olursa olsun sonuçta beşeri  ürünlerdir.Ve Nebi (a.s) ın beşer olduğu,  tartışmasız bir Kur'an gerçeğidir.O halde, vahiy yani Allah tarafından indirilen orijinal din sadece ve sadece  Kur'an âyetleri için geçerlidir. Dolayısıyla Allah tarafından indirilen ve elçinin dilinde hayat bulan Kur'an, sorumlu olduğumuz tek kaynak oluyor. Bu uydurma ve tümden yalan olan Ehl-i Sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki yalan rivayetlerin hangisine cevap vererek yetişebiliriz ?Böyle bir şey mümkün değildir.İşte bu yüzden Rahman ve Rahim olan yüce Allah dinini daha Allah Resulü hayatta iken tamamlamış, (Mâide-3) din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak edinmeyin buyurmuştur. "İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir. Artık Allah'tan ve onun ayetlerinden başka hangi söze iman edecekler"( Casiye- 6)"...Deki: Doğru yol, ancak ALLAH'IN yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır"(Bakara- 120)"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"( En'am- 115)"Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan (işte o zaman) Allah tarafından senin için ne bir dostun ne de koruyucun vardır"(Ra'd-37)Şimdi mezhepçilerin şu hezeyanlarına bir göz atalım."Kur'an metlüv, (namazda okunan) hadisler ise, "gayri metlüv" (namazda okunmayan) vahiy'dirler"Madem hadisler "vahyi gayrı metlüv" yani namazda okunmayan vahiy'dir.O halde neden hadisleri namazda okuyorsunuz?Tahiyyat, sübhaneke, salli-bârik duaları nedir?Yani hadisler için "vahyi gayri metlüv" cümlesini söyleyebilmek için, apaçık Kur'an düşmanı olmak gerekir. Böyle bir söz, Allah'ın vahye yüklediği bütün önemli özellikleri tarumar ederek yerle bir eder.Bu fikir ve inanç vahiy diye bir şey bırakmaz.Bu dinsiz ve imansız sözler,  Allah'ın eşsiz  kitabı olan Kur'an'ı bir beşer sözüne eşit hale getirir.Bu söylem batıl ile hakkı birbirine karıştıran dini en tehlikeli silah haline getiren kitapsız bir söylemdir.Nitekim İslam aleminin geldiği vahşet ve şirk, küfür ve lanet, cehalet ve yobazlık, perişanlık ve felaketlerin başında bu "metlüv ve gayri metlüv" hikayeleri yatıyor.Dolayısıyla tek gerçek şudur.Vahiy Elçiyi hidayete ulaştırır fakat elçi olmadan da vahiy hayat bulamaz, vahiy elçinin dilinde hayat bulur, elçi olmazsa vahiy diye bir şey olmaz. Bundan dolayı Allah Elçiler gönderir.Elçilerin değerli oluşları Allah tarafından indirilen vahiy sayesindedir.Elçileri önemli ve dokunulmaz kılan Allah'tan aldıkları vahiy'den başka bir şey değildir.Yani elçilerin görevi sadece vahyi tebliğ etmektir. Elçilerin misyonu gönderenin gönderdiğini, hiçbir müdahale ve tasarrufta bulunmadan muhatap kitleye iletmeleridir.Vahye müdahale olursa risalete aykırı hareket edilmiş olur.Ancak vahye müdahale edilmemesi, taşınan şeyden habersizlik anlamına gelmez.Resul ( Elçi) olan kişi, gelen vahye ilk iman edendir. Vahyin ne olduğunu, niçin geldiğini  iyice sindirir, ondan asla şüphe etmez ve en güzel bir üslupla temsiliyet görevini yerine getirmek için çalışır.Ancak gelen vahiy Allah tarafından açıklanıp detaylandırıldığı için elçi ona ayrıca bir tefsir ve açıklama getiremez.Saf ve temiz, hâlis ve muhlis olarak vahiy  orijinalini koruması gerekiyor.Elçilerin görevlerinin yalnız vahyi tebliğ etmek olduğu ile alakalı onlarca ayet vardır.Vahyin hayat bulması için Resüller tereddüt etmeden hayatlarını feda etmişlerdir. Postacılar taşıdıkları mesajın mucadelesini yapmaz ve hayatlarını feda etmezler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder