10 Haziran 2022 Cuma
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(232.YAZI)17-) Kitab’ı yani mizanı hak (bir amaca yönelik) olarak indiren Allah’tır. Onu sana idrak ettirecek nedir ki! Belki de (son) saat yakındır. 18-) Ona iman etmeyenler, acele gelmesini isterler. İman edenler ise, ondan korkar yani onun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki, saat hakkında tartışanlar (anlamsız konuşanlar) derin bir sapkınlık içindedirler. 19-) Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, azizdir. 20-) Kim âhiret ekinini (mahsülünü) isterse, onun ekininde artırma yaparız. Kim de sadece dünya ekinini isterse ona da ondan veririz yani onun âhiretten yana hiçbir nasibi olmaz.21-) Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini şeriat olarak belirleyen şerikleri mı var? Eğer fasl sözü olmasaydı, derhal aralarında karar verilirdi. Yani zalimlere elim bir azap vardır.(Kur'an'ı bir kenara iterek ve onu terkederek, dinlerini rivayetlerin üzerine inşa eden mezhepcileri bu âyetten daha güzel anlatan bir şey yoktur. "Yoksa onların Allah'ın onaylamadığı bir dini (Şiilik-Sunnilik) şeriat (yol) olarak belirleyen (Allah'a karşı) şerikleri (ortakları) mı var? Dolayısıyla Mezheplerin şirk oldukları şüphe götürmez bir gerçektir.) 22-) Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip yani salih ameller işleyenler de cennet bahçelerindedirler. Rablerinin indinde onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük fazilet budur.23-) İşte Allah’ın, iman eden yani salih ameller işleyen kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık saygısından başka bir ücret istemiyorum. Kim güzel bir harekette bulunursa onun güzelliğini fazlasıyla arttırırız. Şüphesiz Allah Ğafur'dur, şükrün karşılığını fazlasıyla verendir. (Şia din adamları, yukarıdaki âyetin ehli beyt hakkında indiğini iddia ederler. Yani bu âyeti delil göstererek "ehli beyti" sevmenin farz olduğunu söylerler.Halbuki Kur'an'da var olan ehli beyt Nebi'nin hanımlarıdır. Bu âyetin Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin ve on iki imamla hiç bir ilgisi yoktur. On iki imam diye bir şey de yoktur. Halbuki yukarıdaki âyette, "Ey Mekkeliler hepimiz birbirimize komşuyuz, akrabayız, dostluk ilişkilerimiz var, ben sizden bu yakınlıklara saygı ve sevgiden başka hiçbir şey istemiyorum. Biraz saygılı olun, beni dinleyin, hakaret etmeyin" demek istenmiştir.) 24-) Yoksa onlar, (senin için) Allah’a karşı iftira etti mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı (vahiy'le) yok eder yani kelimeleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz ki O, göğüslerde olanları bilendir. 25-) Ve O, kullarının tevbesini kabul eden yani kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. 26-) Allah, iman edip, salih ameller işleyenlere icâbet eder yani faziletinden onlara fazlasıyla verir. Kâfirlere gelince, onlara da şiddetli bir azap vardır. 27-) Allah kullarına rızkı alabildiğine yaysaydı, yeryüzünde azarlardı. Yani O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarından haberdardır, onları görendir. (Yani onları yaratan Allah, ahlak ve karakterlerini de en iyi bilendir. Onlara her şeyi bir ölçü ve hesapla verir. Dolayısıyla göklerde ve yerde ince bir ayar ve çok hassas bir denge mevcuttur.) 28-) O, insanlar umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. Yani O, gerçek veli ve hamid olandır. 29-) Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O’nun âyetlerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir. 30-) Size isâbet eden herhangi bir musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. (Bununla beraber) Allah bir çoğunu da affediyor. 31-) Yerde (O’nu) âciz bırakamazsınız. Allah’ın dununda bir veliniz yani bir yardımcınız yoktur. 32-) Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O’nun âyetlerindendir. 33-) Dilerse O, rüzgârı durdurur da onun (denizin) sırtında kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için âyetler vardır. 34-) Yahut yaptıkları yüzünden onları cezalandırır. Birçoğunu da affeder (kurtarır). 35-) Böylece âyetlerimiz hususunda mücadele edenler, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. 36-) Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Allah’ın yanında bulunan (nimetler) ise daha hayırlıdır yani kalıcıdır. Bu mükâfat iman edenler yani yalnız Rablerine tevekkül edenler içindir. 37-) Onlar, büyük günahlardan ve fuhşiyattan (cimrilik-ahlaksızlık) kaçınırlar; gazaba geldikleri zaman bile bağışlarlar. (Yukarıdaki âyette bulunan "kebeiral ismi" "büyük günahlar" kelimesini, tekil formunda yani "kebiral ismi" "büyük günah" olarak da okuyan kıraat imamları olmuştur. O zaman âyetin anlamı şöyle oluyor."Onlar, büyük günahtan ve fuhşiyattan (cimrilik-ahlaksızlık) kaçınırlar; gazaba geldikleri zaman bile bağışlarlar...") 38-) Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve salât'ı ikâme ederler. Yani işleri, aralarında şura iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler. 39-) Onlara bir bağiy isâbet ettiği zaman, yardımlaşırlar. (Bağiy, inanç, ırk, milliyet, mezhep, cemaat ve tarikat taassubu anlamına gelmektedir. Kur'an'ın bir çok âyetine göre bağiy, insanların ve toplumların hakkı kabul etmelerinin önündeki en önemli engellerden biridir.) 40-) Bir kötülüğün cezası, onun misli bir kötülüktür. Fakat kim affeder yani barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.41-) Kim zulme uğradıktan sonra yardım almışsa, artık onların üzerine bir yol yoktur. 42-)Ancak yol, insanlara zulmedenlere yani yerde haksız yere bağiy yapanlaradır. İşte bunlara elim bir azap vardır. 43-) Kim sabreder yani bağışlarsa şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir. 44-) Kim Allah'tan (vahiy'den) saparsa, artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. Yani azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün. (Hiç kimse Allah'tan sapamaz, fakat vahiy yüce Allah'ı temsil ettiği için vahiy'den sapan Allah'tan sapmış olacaktır.) 45-) Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İman edenler de: İşte asıl hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü nefislerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır, diyecekler. Dikkat edin, zalimler, sürekli bir azap içindedirler. 46-) Onların Allah’ın dununda kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Kim Allah'tan saparsa artık onun (hidayete giden) bir yolu yoktur. 47-) Allah’tan geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize (Kur'an'a) icâbet edin. Çünkü o gün, hiçbiriniz iltica edecek hiçbir yer bulamazsınız, (yaptıklarınızı) inkar da edemezsiniz. 48-) Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine muhafız olarak göndermedik. Sana düşen görev sadece (vahyi) tebliğ etmektir. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin takdim ettikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek kefûr'dur (nankördür!) 49-) Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine dişiler bahşeder, dilediğine de erkekler bahşeder. 50-) Yahut onları, hem erkek hem de dişiler olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir. 51-) Allah bir beşerle ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. 52-) İşte böylece sana da emrimizle bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete eriştirdiğimiz bir nur kıldık. (Ey Resul!) Şüphesiz ki sen (vahiy'le) sırat'ı müstakim'e hidayet etmektesin. (Âyette bulunan "men neşeû min ibâdinê" "kullarımızdan dilediğimizi" ifadesi, normal hidayet verme anlamında değil, Resul seçip gönderme anlamına gelmektedir. Yoksa yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak hiç kimseye sapkınlık ve hidayet vermez. Ama istediğini Resul seçer.)53-) O sırât göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın sırâtıdır. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah’a döner.(Şûra Süresinin Sonu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder