25 Haziran 2022 Cumartesi

KUR'AN'DA İMAN ve İSLAM"Aslında "Müslim" kavramı Kur'an'ı Mübin'de "sadece Allah'a dolayısıyla onun hükümlerine indirdiği kitab-a teslim olan kişi" anlamında kullanılmıştır."İbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan saf, dosdoğru bir Müslim idi; hiçbir zaman müşriklerden olmadı"(Âli İmran- 67) "Müslim, selim, silm, Müslüman, selam, İslam kavramlarının bütün türevleri "saf inanç, şirksiz iman, temiz ve katışıksız, hanif yani orijinal din" anlamlarında kullanılmıştır. Kur'an'ın neresinde böyle bir kavram ile karşılaşırsak "şirksiz iman, temiz inanç, hanif İslam, saf ve halis din" aklımıza gelmesi gerekiyor.Kur'an'a göre, Allah'a iman ile şirk bir arada olabildiği halde, İslam ile şirk hiçbir zaman bir arada anılmamıştır. Kur'an'a göre "insanların çoğunun Allah'a imanları şirkle beraberdir" (Yusuf- 106)Tarihin bütün müşrikleri Allah'a iman ederlerdi, hem de dinlerinde samimi bir imana sahip bulunuyorlardı.Yani dinlerinin muhafazası için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor, mallarını infak ediyor (Enfal-36) her türlü fedakarlığı gösteriyorlardı.Fakat şirk ile İslam birbirine düşman, birbirine son derece aykırı iki zıt inanç ve ayrı din konumundadırlar.İşte bundan dolayı yüce Allah, mezheplerin söyledikleri gibi "iman" üzerine değil, kullarının İslam üzerine yani "Müslüman" olarak can vermelerini istemektedir."Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin ve ancak Müslümanlar olarak can verin"(Âli İmran- 102)Allah'ın Resulleri de "iman" üzerine değil, İslam ve Müslüman olarak vefat etmeyi temenni etmişlerdir. Yusuf (a.s) ın Allah'a yakarışı şöyledir."... Ey göklerin ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim dostumsun. Beni Müslim olarak vefat ettir ve beni sâlih kullarına ulaştır"(Yusuf- 101) "Çünkü Rabbi ona Müslim ol, (eslim) demiş o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakup da, : Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam-Tevhid) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak can verin, dediler"( Bakara- 132, 133) İslam kavramı "saf inanç, hanif din, pak sistem" anlamına geldiği için Kur'an'da mü'minlerin özellikleri sayılırken, Müslümanların özelliklerine yer verilmez. Mesela: "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanları arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar salat'ı ikame eden ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda infak eden kimselerdir. İşte onlar gerçek mü'minlerdir"(Enfal- 2, 3, 4)"Müminler ancak Allah ve Resulü'ne iman eden, sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte (imanlarında) sadık olanlar bunlardır"( Hücurat- 15) Kur'an'ı Mübin'e göre bir insanın gerçek mü'min olması için "iman ettim" demesi yeterli olmamaktadır.Gerçek olarak iman etmenin birçok şartı mevcuttur. İşte bundan dolayı bir çok âyette genellikle "iman edip ameli salih işleyenler..." buyrulmaktadır.İman ile beraber şirk illetinin olabileceği veya sırf iman etmenin yeterli olmadığını Kur'an bizlere haber vermektedir."İnsanlar sınanmadan, sadece "iman ettik" demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?"( Ankebut- 2) Bu konuda yanlış anlaşılmaya müsait bir âyet bulunmaktadır. "Araplar "iman ettik" dediler. De ki: Siz gerçek olarak iman etmediniz, ama (dürüst olun ve doğru konuşun, İslam'ın ve Müslümanların gücü karşısında ister istemez) "gelip teslim olduk, boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir" (Hücurat- 14) Yukarıdaki âyette bulunan "eslemné- "Müslüman olduk, Allah'a teslim olduk" anlamlarında değil, güç karşısında Müslümanlara ve menfaate boyun eğmek" anlamında kullanılmıştır.Çünkü iman kalbe iyice yerleşmeyince iman ve İslam yani Allah'a teslim olma tahakkuk etmiyor.İslam her türlü endişe, korku, şirk, şüpheden uzak tam bir emniyet içerisinde olma anlamına gelmektedir. Bu âyette Yüce Allah "iman ettik" diyen bedevilerin kalplerini bildiği için onların gerçekten iman etmediklerini İslam'ın ve Müslümanların zaferi karşısında mahalle ve akraba baskısı veya devletin maddi imkanlarından faydalanma amacıyla ister istemez boyun eğdiklerini bildiriyor.Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünni ilim adamlarının imanlarının Kur'an'a uygun olmadığını şu âyetler ortaya koyar."(Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara:) "Yahudi ya da Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız. dediler.De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.Biz, Allah'a bize indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer nebilere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin iman ettik ve biz sadece Allah'a teslim olduk (ve nehnu lehu müslimün) deyin. Eğer onlar da, sizin inandığınız gibi iman ederlerse hidayeti bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, her şeyi bilendir"( Bakara- 135, 136, 137) Yukarıdaki âyetlerde vahiy'den bağımsız imanın Allah katında bir değerinin olmadığı ve hidayete asla vesile olmayacağı açık olarak görülüyor.İman, ancak Allah'ın indirdiği kitab-a özel kılındığı zaman "teslim" yani İslam mertebesine ulaşıyor.Yani vahyin öngördüğü iman tahakkuk etmeyince Allah'a tam teslim anlamında olan İslam gerçekleşmiyor."Kim de iyi amellerde bulunmuş bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler bunlar içindir"( Tâhâ-75)"İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.( Enam- 82)İman ettim demenin hiçbir zaman yeterli olmadığını gösteren en büyük delillerden biri de, "Ey iman edenler!...." diye başlayan onlarca âyettir.Bu âyetlerde "Ey iman edenler!..." denildikten sonra iman iddiasına sahip olan Allah Resulünün arkadaşlarına yani ehl-i sünnet âlimlerinin "gökteki yıldızlar gibidir" dedikleri sahabilere çok sert eleştiriler getirilmektedir. Hatta âyetlerin "Ey iman edenler! diye başlamasının sebebi, Nebi (a.s) in arkadaşlarının imanlarında bir sorun olduğundandır. İmanda bir sorun olmadığı yani saf iman anlamında İslam'ınolduğu Mekke'da inen sürelerde "Ey iman edenler! diye başlayan âyet bulunmaz. MESELA "Ey iman edenler! Allah'ın ve Resul'ünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir"( Hücurat- 1)"Ey iman edenler! Seslerinizi Nebi'nin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Nebi'ye yüksek sesle bağırmayın; Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider" (Hucurat-2) "Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın. Biriniz diğerinizin gıybetini yapmasın. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, engin merhamet sahibidir"(Hucurat-12)"Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e ihanet etmeyin; sonra bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz"(Enfal-27) Dolayısıyla Allah tarafından indirilen vahiy ahlakına göre aracısız, şirkten uzak iman olmadan hiçbir zaman İslam gerçekleşmiş olmayacaktır.Yani Şii ve Sünni ilim adamlarının "Biz Müslümanız, Allah'a teslim olduk, dinimiz islamdır" demelerinin Allah katında hiç bir değeri bulunmamaktadır.Çünkü elçiler tarihinde yani Allah Resullerinin muhatap kılındığı tüm zamanların müşriklerinin zihin dünyalarında yaratıcı olarak daima Allah vardır. Onların Allah'ın varlığı ve büyüklüğü konusunda hiçbir sıkıntıları olmamıştır.Zaten Kur'an tarafından "müşrikin" yani "şirk koşanlar, müşrikler" olarak tanımlanmaları da bu yüzdendir.Onlar din büyüklerini, âlimlerini, iman önderlerini, evliya ve İlâhlarını Allah'a şirk koştukları için müşrik sayılmışlardı.Yoksa Allah'a inanmadıkları veya O'nu inkar ettikleri için değildir. Şu dua Mekke müşriklerinindir."Ey Allah'ım! Eğer bu hak (Kur'an- Resul) senin kadından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir"(Enfal- 32) Başka bir âyette şöyle buyrulmuştur."De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik ve hakim bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor? Diriden ölüyü kim çıkarıyor?Her türlü işi kim idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki: Öyleyse (O'na şirk koşmaktan) sakınmıyor musunuz? İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıtan başka ne kalır? O halde nasıl şirke dönderiliyorsunuz"(Yunus- 31,32) Dolayısıyla mezhep, cemaat ve tarikat müşrikleri gibi kadim müşrikler de gökleri ve yeri yaratanın, Güneş'i ve Ay'ı hareket ettirenin, yağmur yağdıranın, rızkı verenin, hayatı ve ölümü takdir eden gücün Yüce Allah olduğunun farkında oldukları ve Allah'a kendilerince iman ettikleri onlarca âyette çeşitli şekillerde dile getirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder