17 Haziran 2022 Cuma
KUR'AN'DA SALÂT(5.YAZI)Şimdi namaz sırasında yapılması gerektiği düşünülen üç farklı kavramdan söz edeceğiz.Ayakta durma, eğilme ve kapanma (Arapçası) "kıyam-kavm, rüku, sucud- secde" Daha önce de söylediğimiz gibi Kur'an'da namazın nasıl kılınacağına dair bir açıklama yoktur.Kıyam, rüku ve secdenin salât ile ilişkilendirildiği hiçbir âyet bulunmamaktadır.Ve bu üç terim Kur'an'ın içerisinde serpiştirilmiş bir durumdadır. Başka bir deyişle, Kur'an'a baktığımızda bugün gördüğümüz ritüel ibadetin nasıl yapılacağına dair herhangi bir detay veya rehber bulamamaktayız.Aksine, bu üç kelimenin Kur'an'ın geneline yayıldığını ve peşi sıra gelen ve bir ritüellin parçası şeklinde olmadığını görürüz.O zaman bu terimlerin nasıl kullanıldığına bir göz atalım da yüce Allah'ın bu kelimelerle ne demek istediğini daha iyi kavrayalım."İkame" gibi kelimelerin türediği "k-v-m" kökü ile başlayalım."K-v-m" kök anlamı olarak bir şeyi doğrultmak ve bir pozisyonda kalmasını sağlamak demektir.Hiç şüphe yok ki Arapçada "k-v-m" Âli İmran-191. âyetteki kullanımında görüldüğü gibi basitçe "ayakta durmak" anlamına da gelmektedir. Aynı zamanda Kehf-77. âyetinde olduğu gibi, duvar gibi bir şeyi düzeltmek anlamına da gelir.Aynı zamanda Âli İmran-75.âyette görüldü üzere birinin arkasını kollamak gibi bir anlamı da vardır. Ancak konu salât'a geldiğinde (Bakara-110) salât'ı ikame etmek, basitçe salât'ı sürdürmek demektir. Bizler salât'ı doğrultuyoruz ve bu şekilde tutuyoruz.Bu dini ikame etmek ile aynı kullanım ve anlama sahiptir. (Şura-13) Yani dini/ sistemi sürdürmek, Tevrat'ı ikamet etmek ile aynı kullanım ve anlama sahiptir.(Mâide-66)Bu ifade aynı zamanda tartıyı ikame etmek için de kullanılmaktadır.(Rahman-9)Eevet, salât'ın ikamesi, salât'ın sürdürülmesidir.Çünkü onu doğrultuyoruz ve bu şekilde sürdürüyoruz.Bunun ayağa kalkmakla hiçbir alakası yoktur.Bu öğrendiklerimizle Âli İmran 38 ve39.âyetleri okuyalım.Birçok insan bu âyetlerden Zekeriya (a.s) ın ibadeti sırasında ayakta durduğunu çıkarıyor.Zekeriya ayakta duruyor olabilir, bu mümkündür.Ancak bu âyetlerde bahsedilen, basitçe ibadeti sürdürdüğü anlamına da gelir."Orada Zekeriya, Rabbine dua etti. Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bağışla, kuşkusuz sen duayı işitensin"(Âli İmran-38)"O mihrapta salât'ını sürdürürken (kaimun) melekler ona geldi..."(Âli İmran-39)Zekeriya, bir önceki âyette bahsedilen ibadetini sürdürürken melekler geldi. İşte salât'ın ikamesi bu demektir. Kısacası ikamet etmek, bir şeyi devam ettirmek anlamına gelmektedir.Sırada incelemek istediğimiz kelime ise "ra-kef-ayn" rüku gibi kelimeler buradan türüyor. "R-k-a" kök anlamı olarak, bir şeye karşı koymamak, direnmemek ve durumu kabullenmek anlamına gelir.Mesela: Lisan-ul Arap'ta "zenginlikten fakir konumuna düşen bir adamın durumu rüku etmiş olur" açıklaması verilmesinin sebebi budur.Yani önceden zengin olan bir adam fakir olduğunda rüku etmiş olur, fakir durumu hakkında direnç gösteremez ve durumu kabullenir.Hatta üzerinde çukurlar bulunan yola da "rakea" derler.Çünkü yol dirençsizdir.Ve Maide 55. âyette, rükû halindeyken salât'ı sürdüren ve zekât'a gelen (arınanlardan) bahseder.Eğilirken salât'ı sürdürmeleri ve zekât'a (arınmaya) gelmeleri mantıksızdır.Namaz bakış açısından da hiçbir mantığı yoktur.Bu, durumu kabullenmekle alakalıdır. Bulundukları durumu kabullenerek salât'ı sürdürürler zekât'a gelirler (arınırlar) anlamına gelmektedir.Bu sebepledir ki Âli İmran- 42 43.âyetlerde "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni temizledi ve seni alemlerdeki kadınlardan üstün kıldı. Ey Meryem! Rabbine karşı sorumlu ol, secde et ve durumu kabullenenlerle beraber ol" buyurmuştur. Meryem'in sadece eğilmesinin istenmesi mantıksızdır.Burada olan, Meryem'in bir önceki âyette kendisi hakkında bahsedilen durumu kabullenmesi ve karşı koymaması gerekmektedir. Kur'an'ın bakış açısından "r-k-a" nın anlamı budur. Ve elbette son terimimiz "s-c-d" secde gibi terimlerin kökü.S-c-d, kök anlamı olarak verilen emirlere itaat etmek anlamına gelmektedir.Lisan-ul Arab, bunu "her kim ki tevazu ile kendisine verilen emre boyun eğerse, o kişi secde etmiş olur" diyerek, bu tanımı doğrulamaktadır. Biz bunu Nahl süresi 48 49 ve 50. âyetlerde görüyoruz."Onlar, Allah'ın yarattığı şeylerden herhangi bir şeye bakmazlar mı? Gölgelerinin; boyun eğerek, saygıyla sağa sola dönüp O'nun yasalarına nasıl boyun eğdiklerini (secde ettiklerini) görmezler mi?Yüce Allah, gölgelerin nasıl emre boyun eğdiklerinden söz ettikten buyuruyor ki, "Göklerde ve yerde bulunan hareket halindeki varlıkların tamamı yani melekler büyüklenmeden Allah'a secde ederler"(Nahl- 49)"Onlar, kendi güçlerinin üstünde olan Rablerinden korkarlar yani kendilerine ne emredildiyse onu yaparlar"(Nahl-50)Bu âyetlerden anladığımız üzere secde, basitçe emredilen şeye itaat etme anlamına gelmektedir.İşte secdenin tüm anlamı budur.Bu bakış açısıyla birkaç âyete bakacak olursak."Hayır ona itaat etme ve (Allah'a) secde et yani yakınlaş"(Âlak-19)"Hani onlara denildi ki: Şu şehirde yerleşiniz yani oranın ürünlerinden dilediğiniz gibi yiyiniz ; "hıtta" deyin yani kapıdan secde ederek girin ki hatalarınızı bağışlayalım..."(Âraf-161)Burada yere kapanmaktan bahsetmiyor.Çok basit olarak, emre itaat etmekten bahsediyor."Gecelerini, Rablerine secde ederek geçirirler"(Furkan-64)"Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar. Aksine o kâfirler yalanlıyorlar"(İnşikak-21, 22)İsteyen bu âyete yere kapanma anlamını da verebilir.Ancak burada yere kapanıldığı ile alakalı bir işaret bulunmamakta, aksine buradaki Allah'ın emirlerine itaat etme vurgusu, secden anlamına bir işarettir. Akılda tutulması gereken önemli bir nokta ise, bu âyetleri dikkatli bir şekilde okuduğumuzda, secdenin fiziksel bir yere kapanış olamayacağıdır.Bakara 34.âyette olduğu gibi.Burada: Âdem'e dosdoğru secde edin demiyor.Eğer yüce Allah, fiziksel bir kapanmadan söz etseydi, Âdem'e dosdoğru secde edin demesi gerekirdi.Ancak burada Âdem'e secde edin denmiştir.Aynı durum diğer âyetler içinde geçerlidir."O'na secde ettiler..."(Âraf-206)"Güneş'e secde ediyorlar..."(Neml-24)"...Bana secde ederlerken gördüm"(Yusuf-4)"Allah'a secde etmeyecekler mi?(Neml-25)Aslında secde yüce Allah'a değil, O'nun emirlerinedir.Yani secde kavramının yere kapanma ile hiç bir ilgisi bulunmamaktadır.Aksine, Kur'an'da secde kavramı Nahl süresi 48 49 ve 50.âyetlerde görüldüğü gibi, yüce Allah'ın emirlerine boyun eğmek anlamındadır.Secde yüce Allah tarafından indirilen vahye itaat anlamına geliyorsa, o halde Kur'an'ı anlamadan yani ne dediğini bilmeden secde etmenin bir manası var mı? Veya Kur'an'ı bilmeden nasıl secde ediliyor? Çünkü secde verilen emre yani gönderilen vahiy'le ilgili bir durumdur.Siz hayatınız boyunca, yüce Allah'ın bütün emir ve yasaklarını çiğneyin sonra geçip iki dakika ayakta dikilin.Bu olacak bir şey midir?Yani yüce Allah'ın size olan emirlerini bilmeden ve uygulamadan nasıl veya niye secde ediyorsunuz?Bir soru daha sormak istiyorum. Vatandaşlık, ülkenin yasalarına uyarak ve itaat ederek mi yapılır, yoksa bazı günlerde bir meydanda saygı duruşu yaparak mı?Artık Kur'an'da geçen salât'ın yanı sıra rüku, kıyam, secde gibi kelimelerin de anlamını öğrendiğimize göre, şimdi bu kavramların beraber geçtiği âyetlere bir göz atalım.Bakara süresinin 124 ve 125. âyetleri ile başlayalım.Bu âyetler İbrahim (a.s)dan ve onun Rabbi tarafından bir takım kelimelerle sınanışından bahseder."...Ben seni insanlara önder kılacağım" dedi. Yani Allah, insanlar için İbrahim'in bir numune'i imtisal örnek bir şahsiyet bir imam olmasını istiyor."İbrahim dedi ki: "Soyumdan olanları da" Ardından Allah "Benim ahdim zalimlere ulaşamz!" dedi.(Bakara-124)"Hani biz, beyti insanlar için toplanma yeri ve güvenli bir yer kılmıştık. Yani İbrahim, insanlara güvenli bir din inşa etmişti. İbrahim'in (Nübüvvet) makamından kendinize musalla edinin..."(Bakara-125)Buradaki makam sözcüğüne dikkat ediniz.Malesef ki bir çok kavram gibi, "makam" sözcüğü de yanlış anlaşılıp "fiziksel olarak İbrahim'in ayakta durduğu bir yer" olduğuna iman edilmiştir. Bu "makam" Mekke'de İbrahim'in üzerinde durduğuna inanılan ve şunlar da onun ayak izleri denilerek insanların imanları istismar edilmiş ve uydurma makamın bulunduğu yerde insanların ritüellerini yaptığı kutsal bir yer olarak gelmiştir.Halbuki Kur'an'da var olan makam fiziksel bir yer değil, İbrahim (a.s) ın Nübüvvet makam ve mertebesinden yani müşriklere karşı yaptığı ve Kur'an'da anlatılan büyük mücadelesinden destek alma anlamına gelmektedir.Bu gerçeği en geniş bir şekilde ortaya koyan Mümtehine süresi 4.âyettir.Mümtehine 4.âyete bakarak Bakara süresi 125. âyeti anlayabilir ve doğrulayabilirsiniz.Kur'an'da geçen "salât, kıyam, secde, din, iman, itaat, ittibâ, şükür, takva, rükû, ihlas, ibadet, ihsan, şeriat gibi kavramların hiç bir tanesi belli bir mekan ve zamanda yapılan şeyler değildir. İnsanın hayatında sürekli var olan ve kesintisiz yapması gereken görevlerdir. Yani bunlar ritüel değil, insanın inancına ve hayatına hakim olan güzel ahlak ve erdemli değerlerdir.Sıradaki âyet Fetih süresinin 29. âyetidir.Yüce Allah buyuruyor ki: Muhammed Allah'ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, kafirlere karşı şiddetli birbirlerine ise çok merhametlidirler. Onları rüku ve secde ederlerken görürsün. Allah'tan fazilet ve hoşnutluk isterler.Bir soru sorayım;Eğilmek ve yere kapanmak Allah'ın rızasını kazanmak için bir yarar sağlar mı?Cevap tâbi ki "hayır" olacaktır. Allah'ın hoşnutluğu sürekli olarak onun emirlerine boyun eğerek ve yalnız O'na teslim olarak kazanılır.Ek olarak "Onların belirtileri yüzlerinin içindeki secde izleridir..."(Fetih-29)Maalesef bu tanım da kafalarını zemine vurarak iz çıkartan din adamları tarafından yanlış anlaşılmıştır. Yüce Allah bundan bahsetmiyor. Çünkü yüzlerinin üzerinde buyurmamış, içinde demiştir. Üzerinde /içinde farkı bizlere göstermektedir ki onlar, Allah'ın yasalarına boyun eğmektedirler. Secde sonucunda bir huşu kazanmışlardır. İman edenlerin yüzündeki saygı ve tam bir teslimiyet işaretidir.Âyet bundan bahsetmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder