4 Haziran 2022 Cumartesi
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(227.YAZI)Mümin Süresi23,24-) Andolsun ki biz Musa’yı âyetlerimizle ve apaçık sultanla, Firavun, Hâmân ve Karun’a gönderdik. Onlar: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler. (Firavun, devleti, hâman bürokrasiyi, Karun sermayeyi temsil etmektedir. Aslında devletin din adamı ayağı da mevcuttur. Fakat Firavun kendini rab ve ilâh olarak kabul ettiği için, din adamı ayağını da kendi uhdesine almıştı.) 25-) İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları diri bırakın! dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar. 26-) Firavun: Beni bırakın, dedi. Musa’yı öldüreceğim; Rabbine dua etsin! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yerde fesad çıkaracağından korkuyorum.Kıraat Farklılığı(Yukarıdaki âyette bulunan "ev en yuzhira fil'ardilfesêd" "yahut yerde fasad çıkaracağından korkuyorum" kelimesi, "ve yuzhira fil'ardilfesêd" "ve yerde fesad çıkaracağından korkuyorum" olarak da okunmuştur. Bu okuyuşa göre âyetin manası şöyle oluyor."Firavun: Beni bırakın, dedi. Musa'yı öldüreceğim; Rabbine dua etsin! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden ve yerde fesad çıkaracağından korkuyorum.Birinci okuyuşta Firavun, Musa (a.s) ı bir suçla itham ederken, ikinci okuyuşta iki suçla itham etmektedir. Fakat ikinci okuyuşta bulunan "vav" edatı yani anlamına gelecek olursa, bu sefer mana şöyle oluyor."... dininizi değiştireceğinden yani yerde fesad çıkaracağından korkuyorum"27-) Musa da: Ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım, dedi. 28-) Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen mümin bir adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah’tır" diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık beyyinelerle gelmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Eğer sadık ise, sizi tehdit ettiğinin bir kısmı olsun gelip size isâbet eder. Şüphesiz Allah, müsrif olanı ve yalancı kimseyi hidayete ulaştırmaz. 29-) Ey kavmim! Bugün, yerde zâhiri olarak (görünüşte) mülk (saltanat) sizindir. Ama Allah’ın felaketi bize gelirse, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size kendi öngörümü gösteriyorum yani sizi sadece reşad yoluna hidayet ediyorum, dedi. 30,31-) İman etmiş olan dedi ki: "Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için, Nuh kavminin, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin misâli gibi, (Resulleri yalanlayan) hiziplerin başlarına gelen (azap) gününden korkuyorum. Yoksa Allah, kullara asla zulüm dileyecek değildir."32,33-) "Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Allah’tan (O’nun azabından) sığınacağınız kimse yoktur. Kim Allah'tan (vahiy'den) saparsa, artık onun hidayet edicisi yoktur." 34-) Andolsun ki, (Musa’dan) önce Yusuf da size açık beyyinelerle gelmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o helâk olunca (vefat edince) "Allah ondan sonra Resul göndermez" dediniz. İşte Allah o müsrif şüphecileri böyle saptırır. 35-) Kendilerine gelmiş hiçbir sultan (delil) olmadığı halde Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah'ın indinde, gerekse iman edenlerin indinde (bu ahlak ve karkterleri) büyük bir nefretle karşılanır. Allah, mütekebbir her zorbanın kalbini işte böyle mühürler. (Yukarıdaki âyette Kur'an'ı insanlara tebliğ eden müminler için büyük bir onur ve müjde vardır. Yani iman edenlerin kâfir müşriklere karşı kin ve düşmanlık beslemelerinin altında yüce Allah'ın ahlakının var olduğunu görüyoruz. Yoksa iman edenler, Kur'an'ı dinde tek kaynak kabul etmeyen müşriklere karşı niye bu kadar kin besleyip düşman olsunlar?Yani âyette bulunan "iman edenlerin indinde de bu durumları büyük bir nefretle karşılanır" cümlesi hem çok önemlidir hemde çok değerlidir.)36,37-) Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki (göklerin) yollarına erişirim de Musa’nın ilahına muttalî olurum! Doğrusu ben onun, yalancı olduğunu zannediyorum, dedi. Böylece Firavun’a, yaptığı kötü ameli süslü gösterildi yani yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı tamamen boşa çıktı. (Âyette bulunan "ve sudde anis-sebil" "yani yoldan saptırıldı" kelimesi, "ve sadde anis-sebil" "yani yoldan saptı" olarak okunmuştur. Bu kıraat daha doğrudur.) 38-) O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana tâbi olun, sizi reşad yoluna hidayet edeyim. 39-) Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir yararlanmadır. Ama ahiret, gerçekten karar kılınacak yurttur. 40-) Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak salih bir amel işlerse, işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık sunulacaktır. 41-) Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz. 42-) Siz beni, Allah’a kâfir olmaya yani hiç tanımadığım nesneleri O’na şirk koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi, azîz ve Ğaffâr olan Allah’a davet ediyorum. 43-) Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah’adır. Yani o müsrif olanlar ateş ehlinin ta kendileridir. 44-) Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir. (Yukarıdaki âyetlere dikkatli bir şekilde bakıldığında iman eden kişinin Musa (a.s) dan başkasının olmadığını görüyoruz. Bu sözleri Nebi ve Resûlden başka kimse söyleyemez. 38.âyette bulunan "bana tâbi olun sizi reşad yoluna hidayet edeyim" cümlesini, Resûlden başka hiç kimse için câiz olmaz. Özellikle aşağıdaki âyet bunun en büyük delilidir.) 45-) Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden onu korudu, Firavun’un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi. 46-) Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Yani saatin kalkacağı gün: Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun (denilecek)! KABİR AZABI VAR MI? Kur'an'ın yüzlerce âyetine göre değil kabir azabı, kabir hayatı diye bir şey söz konusu değildir. Kur'an'a göre dünya hayatındaki cezalandırma ve kıyametten sonra sadece ve sadece cehennem azabı vardır. Bu konuda o kadar çok âyet var ki hangisini ele alacağımız şaşırıyoruz. "Dünya hayatında onlara azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir"(Râd- 34)"Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez"( Fussilet- 16)"İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür"(Kalem- 33)"Cehenneme girecek olanlara melekler şöyle derler. "Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Resuller gelmedi mi..."( Zümer- 71)"Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa! onun bekçileri onlara: Size (bu azap ile) korkutucu (bir Resul) gelmedi mi? diye sorarlar"(Mülk- 8)Yukarıdaki âyetlere göre eğer âhiretteki ateş azabı ve cehennem azabından başka bir azab olsaydı, Allah'ın elçileri ona karşı da kavimlerini uyarmaları gerekirdi. Âyetlerde sadece ateş azabı ve cehennem azabından söz edilmektedir."Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. O gün her ümmeti diz üstü çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır.( onlara şöyle denir) Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksanız"( Casiye- 27, 28) Bu âyetler batıla sapan müşriklerin daha önce değil, "kıyametin kopacağı gün" hüsrana uğrayacaklarını açık bir şekilde ifade etmektedir. Aynı şekilde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor. "Onlar düşünmezlermi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o gün de âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır"( Mutaffifin-4-5-6) Demek oluyor ki kiyamet saatinin öncesinde yani kiyamet kopmadan önce bir korku, panik, cezalandırma, sorgu, hesap, kitap ve azap diye bir şey mevcut değildir. Bu konuda en dikkat çekici âyetler şunlardır. "İnkar edenler, kesinlikle (öldükten sonra) diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. Deki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. (Teğabun- 7)Yukarıdaki âyette "mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir" cümlesi çok önemlidir. Yani dirilişten önce hiçbir şey yoktur."Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka odur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka odur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah herşeyi bilendir"( Mücadele-7)Yukarıdaki âyette hesap ve azabın dirilişten sonra olacağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur. Çünkü âyette "...Sonra kiyamet günü yaptıkları onlara haber verilecektir..." buyrulmaktadır. Kur'an'ın yüzlerce âyetinde Yüce Allah insanları sadece âhiretteki ateş azabı ve cehennem azabından sakındırmaktadır.Bu konuda âyetlerin gösterdiği önemli bir gerçek de "kıyamet koptuğu gün günahkarlar, ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler"(Rum- 55)Eğer kabir azabı olsaydı, zaman geçmez bir gün bir asır olurdu.Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin "Dünyada pek kısa kaldıklarına yemin ederler" görüşü Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne aykırıdır. Çünkü Rum süresi 55. âyetinde sonra gelen "Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazgısında hükmedildiği gibi yeniden dirilme gününe kadar kaldınız..." 56. âyeti bunu ortaya koymaktadırHiçbir insan dünyada yeniden dirilme gününe kadar kalmaz.Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar Kur'an cahili olduklarını en iyi gösteren şey kabir azabı yalanıdır. Çünkü kabir azabının olmadığı ile ilgili bine yakın âyet vardır. Konu ile ilgili şu âyetlere bir göz atalım. "Sonra, mutlaka siz, bunun ardından elbette öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"( Müminün- 15,16 )Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi "ölmek ve dirilmek var" bunun ortasında olacak hiçbir şeyden söz edilmez. "...Sonunda Allah' da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavanda tepelerine çöktü. Bu azap onlara fark edemedikleri bir yerden gelmişti. Sonra kıyamet gününde Allah onları rezil eder ve der ki..."(Nahl, 26-27)Yukarıdaki âyette kafirlerin dünya hayatındaki azaplarından hemen sonra kiyamet gününe geçiş yapılmıştır. "Allah'ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleri ile tanışırlar"(Yunus- 45)Yukarıdaki âyeti şu şekilde anlamak mümkündür. "Allah onları, sanki günün ancak bir saati, aralarında tanışacak kadar kaldıktan sonra diriltip toplayacağı gün...""İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şey olmayan kimselerdir"(Hud- 16)Yukarıdaki âyetlerde açık olarak görünüyor ki Kur'an'ı Mübin kabir hayatı ile ilgili hiçbir şey görmez. Dünya hayatından yani ölümün hemen ardından kıyameti, ahiretin hesap ve azabını başlatır.Şu soru çok önemlidir.Neden âhiretteki cehennem azabını anlatan yüzlerce ayete mukabil bir tane kabir azabını anlatan ve açıklayan âyet yoktur? Cehennem azabının Kur'an'da bu derece geniş anlatılmasının sebebi azabın ciddi ve sakınılması gereken bir iş olduğunu ortaya koymak içindir. "... Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar, (ateşe nasıl sabredecekler"( Bakara -175) Azap ciddi bir iştir, kendinizi koruyun demek istenmiştir.Yani kabir azabı olsaydı onu anlatan onlarca âyet olması gerekirdi. (Ey Müşrikler!) Sizde ondan başka dilediğinize kulluk edin! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık husrandır. Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da öyle tabakalar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Kendinizi koruyun"(Zümer, 15- 16)Allah'ın kitabında bir çok konu hakkında ayrıntıya varacak açıklamalar yer alırken kabir azabı hakkında en ufak bir işaretin bulunmaması kabir azabının olmadığını gösterir. Ashab-ı Kehf'in mağarada üç yüz dokuz yıl kaldıktan sonra uyandırılmalarının hikmet ve sebebi de öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu ve kabirde pek kısa bir zaman kalınacağını ortaya koymak içindir. Yine Bakara süresi 259. âyetindeki kıssada kabir hayatının "bir yiyeceğin ve içeceğin bozulmama müddeti" kadar olduğu veciz bir şekilde ortaya konmaktadır.Dolayısıyla berzah aleminde Adem (a.s) döneminde ölen ile kıyametin son anında ölen arasında zaman açısından fark bulunmamaktadır. Zaman dünya hayatında yaşayanlar için vardır, kabirde zaman diye bir şey söz konusu değildir. Karakolda hesap, kitap, mahkeme ve cezalandırma olmaz. Aslında bizim bir gecelik uykumuz kabir hayatı ve uykusundan çok uzundur. Ölen her insan hangi zamanda ölmüş olursa olsun kabirde çok kısa bir zaman dilimi kaldıktan sonra kıyamet kopacaktır.( Naziat- 46; Ahkaf- 35; Yasin, 51- 52- 53- Rum- 55- 56 ; İsra-52) Kur'an'ın kabir uykusu için kullandığı "bir saat" kavramı, Araplar arasında "bir an" anlamına gelmekteydi. Yasin süresi 52. âyetinde geçen "...Eyvah eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı?" cümlesi dikkat çekicidir. Kabir azabı olmuş olsaydı bizi kabrimizden kim kaldırdı? demezlerdi.Azap gördüklerinin bilincinde olurlardı.Kabir azabının var olduğunu iddia eden mezhepçilerin dayandıkları tek delil yukarıdaki âyettir. "Onlar sabah akşamı ateşe arz olunurlar. Yani saatin kalkacağı gün Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denilecek"(Mümin-46) Firavun'un ailesi hakkında olan bu âyet Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü esas alınarak şu âyetlerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. "Andolsun ki Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi. Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları çekip ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir! Onlar burada da (dünyada) kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. Onlara verilen bu armağan ne kötü armağandır"(Hud, 96- 97- 98- 99) İkinci âyet şöyledir. "Biz de onu ve ordusunu yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu. Onları ateşe çağıran öncüler kıldık, kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır"( Kasas- 40- 41- 42) Dolayısıyla Mümin süresi 46. âyetinde zikredilen "sabah akşam ateşe arzolunmak" kabir azabı değil, peşlerine takılan lanet, beddua, kötü anılma, Musa (a.s) ın onları sabah akşam uyarması, kalplerindeki ızdırap ve işkence olmalıdır. Tek gerçek budur. Kiyamet saatinden önce yani cehennem azabından başka hiçbir azabın olmadığı ile alakalı süre ve âyetler. (Mürselat süresi- Kiyame süresi, Zilzal süresi, Tekvir süresi, İnfitar süresi, Mutaffifin süresi, inşikak süresi, Karia süresi- Naziat-34-46; Abese-33-42; Kaf, 20-30)Özellikle Zümer suresinin 68-75 âyetleri bu konuda çok önemlidir. Çünkü kiyamet saatini sura üflemenin başlangıcından, cennet ve cehenneme varıncaya kadar olayların özetini veriyor. Yasin süresi 51-65 ile Kaf süresi 20-30 âyetleri de böyledir. Önemli bir gerçek daha vardır ki bu çok önemlidir. Kabir azabının varlığında ısrar edenlerin İslam'dan, Kur'an'ın hikmetinden hiçbir şey anlamamış olmalarıdır.Önyargı ile yaklaşan birine, Kur'an kendisinden hiçbir şey nasip etmez. Kur'an kendisiyle birlikte bir ortak ve rakip kabul etmez.Çünkü dinde Kur'an yüce Allah'ı temsil eder. Kur'an'ı başka kitaplarla yarışmaya sokmak tartışmasız küfürdür.Birinci derecede kaynak Kur'an, ikinci derecede kaynak Buhari, Müslim, Tirmizi, Kâfi, Ebu Davud, Nese'i, Ahmet bin Hanbel, Mâlik bin Enes, İbni Mace dediğiniz anda bu şirk ve küfür olur. Kur'an'ı beşeri kaynaklarla dereceye sokamazsınız.Kur'an dışında bütün kaynaklar tartışmaya açıktır. Tevhid, dinde vahyin egemenliği demektir. Şia ve Ehli Sünnet anlayışı cehaletin eyleme geçmiş hali gibidir. Onlar Kur'an'a kulak asmaz rivayetlerin bataklığında debelenip dururlar. Ehli Sünnet ve Şia'nın kaynakları asla Kur'an'ın dengi olamazlar, onlar tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'in dengi bile olamazlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder