14 Nisan 2022 Perşembe

SALÂT NAMAZ DEĞİLDİR. (20.YAZI) Eğer salât orijinal haliyle kalsaydı, insanlığa araştırmalar, buluşlar yapmada öncü ve gelişmiş ülkeler İslâm ülkeleri olacaktı. İman edenler “salât”ı Rabbimizin âyetler içinde kast ettiği esas misyonu ile anlamış olsalardı, evrensel ahlakta ve özgürlükte insanlar çok ileri bir seviyeye sahip olacaklardı.Hatta icat ve araştırma bilim ve teknoloji alanında uzayda koloniler bile kurabilirlerdi. Aynen Nebi ve Resül'ü "peygamber" , ihlas ve islam'ı, "samimiyet ve mezhep" fakir ve miskini, "muhtaç ve yoksul" beşer ve insanı, "sadece insan" hamd ve şükrü, sadece "dille söylenen bir şey" zekat, sadaka ve infakı, tamaman bozmaları, ibadeti "belli ritüeller"," ihsanı" yani güzel ahlakı "iyilik yapmak" gibi, salât'ı "namaz kılmak" olarak değiştirmeleri, kıble, vakit, temizlik, rukü, sucüd, kıyam ve kıraat gibi bir çok kavram da bunlara bağlı olarak gerçek anlamını keybetmiştir. Esasen yüce Allah'ın insanlara en önemli armağanı, onlara dünyada mutlu, huzurlu ve özgür bir hayat sağlayan salât emridir. Yani Kur'an'da var olan salât, ilme yönlendirir, bireyleri ve toplumu disipline eder, yardımlaşma kurumlarını oluşturur. İnsanlığın huzuru, refahı ve gelişmesi için vahiy sayesinde yüce Rabbimizle sürekli olarak devam eden bir bağ kurar. Âli İmran-103. âyette var olan "va'tasimu bihablilléhi ve lé teferraku" "Allah'ın himayesine sığının fırka fırka olmayın" dediği, işte bu bağın kurulmasıdır. Allah’ın yasasında tesadüflerin yeri yoktur. Hiç kimse “bu gidiş böyle gerektiriyor” diyemez. İman edenlerin gerektiğinde hakkın kendilerine yüklediği sorumluluklarını yerine getirmek üzere kötü gidişe karşı da yiğitçe durmaları gerekir. İnsanlık tarihi boyunca içerden ve dışardan yapılan bütün saldırılar İslam’ın özüne herhangi bir gölge düşürememiştir.Kur'an, bağlam ve bütünlüğü, orijinal kavramları, kelime kombinasyonu sayesinde kendisini korumakta, kendisini tebliğ edecek ve mudafaasını yapacak muvahhidler beklemektedir. Hiçbir muvahhidin, Kur'an'a bakmadan eski yorumlardan körü körüne etkilenmesi düşünülemez. Hanif İslam yani vahiy dini zamanları ve mekanları bozan her unsura karşı dirençlidir."Salat ederken bir kulu, nehyedeni gördün mü? (İkra-9, 10) Salât sözcüğü, ilk bu âyette geçmektedir. Yani vahyedilen ilk süre olduğu dikkate alındığında, Şii ve Sünni din adamlarının âyette geçen “salât” sözcüğüne" namaz kılan" anlamı vermeleri büyük bir cehalet olmuştur. Bu cehalet; bundan sonra da bu sözcüğe, geçtiği her yerde namaz anlamının verilmesine neden olmaktadır. Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek, ibadete layık yegâne ilahın Allah olduğuna inanmak, çağrıda bulunmak, destek olmak, dayanışma gibi anlamlara gelen “salat” sözcüğünün bu âyetteki karşılığı, çağrıda bulunmak, insanları İslam’a davet etmektir. Sahabeler salâtın; zihinsel eğitim-öğretim desteği ve toplumsal bir dayanışma olduğunu biliyorlardı. Bunun en açık delili Kur'an'da var olan salât âyetlerinin verdiği manâdır. Yani salât geçen âyetlere bakıldığında konu ile ilgisi namaz ve duayla görülmemektedir. Anlatılan konu, ya zihinsel öğrenimle veya toplumsal dayanışma ile alâkalı görülmektedir. Bu da Allah’a ve Resul’üne göre salâtın namaz manâsının olmadığını bütün açıklığıyla ortaya koyar. Fakat sahabelerin Allah Resülünü ve vahyi tam olarak anladıklarını da söyleyemeyiz. Kur'an'ın bu kadar anlaşılmaz olmasının ilk sorumluları sahabelerdir. İçlerinde Resülüllahı iyi anlayan ve ona ihlasla itaat edenler elbette vardı. Ama bunların sayıları “cahil” çoğunluk karşısında yetersiz kalıyordu. Üstelik bu çoğunluk (kabullendikleri inançlara karşı gelinmesi sebebiyle) hemen iftira, karalama, taşlama ve yol kesme silahlarını rahat kullanabiliyorlardı. Böylece az sayıdaki şuurlu mümin susmak zorunda kalıyordu. Bugünkü dünyada mahalle baskısı yüzünden gerçeklerin dile getirilmediği gibi. Ki o devir bugünden daha tehlikeliydi.Resülüllâhın vefatından hemen sonra meydana gelen ihtilaf, ayrışma, küskünlük, çatışmalar, Ali ile Muaviye arasında yapılan Sıffin savaşı, Ali ile Hariciler arasındaki Nehrevan savaşı, Ali ile Aişe arasında Basra'da cemel vakıası, Yezid'in ordusu tarafından gerçekleştirilen Kerbela vahşeti ve Harre katliamı, Mekke baskını gibi bir çok olay bunu göstermektedir. Daha Allah'ın Resülü hayatta iken, yani vahiy nazil olurken bile sahabilerin olumsuz tavır ve ahlaklarını ortaya koyan yüzlerce âyet immiştir. Allah ve Resülüne ihânet etmekten, (Enfal-27) Nebi (a.s) ın hanımına zina iftirasına, (Nur-11/20) Allah'ın düşmanlarını veli edinmekten, (Mümtehine-1) Allah'a din öğretmeye kalkmalarına kadar bir çok olumsuzluğun sahabiler tarafından işlendiğini biliyoruz. Allah'ın Resülünü ihlas ve takva ile takip eden müminlerin çok az olduğuna en güzel örnek Kur'an'da anlatılan Resüllerin hayatıdır. Nuh (a.s) a çok az kişi iman etmişti, (Hud-40) tüm olağanüstü hadiselere, işkence ve eziyetlere rağmen, zorba kavme karşı mucadeleye İsrailoğullarından, Musa (a.s) a iki kişiden başka kimse cevap vermedi (Mâide-23) hepsi "git sen ve Rabbin savaşın biz burada oturuyoruz (Mâide-24) dediler. Lut (a.s) a kendi ev halkından başka kimse iman etmedi (Zâriyât; 36) İsa (a.s) a on iki kişi tâbi olmuştu. İsa (a.s) aralarından ayrılınca “tevhid mirası " cahil çoğunluğunun eline mahkum oldu. Kısa zaman sonra rivayetçilerin batıl dini topluma tamamen egemen oldu. Son vahyin sahibi olan Muhammed (a.s) ın arkadaşları içinde aynı şey gerçekleşti.Yani "tarih tekerrürden ibarettir" sözü gerçek oldu. Tarihi kaynaklara göre cenazesinde sadece on yedi kişinin olduğu kayıt edilmiştir. O devirde yaşayan çoğunluğun bu dini, “ihlas sahibi azınlık”ın elinden nasıl aldığını açık olarak gösteriyor. En son inen Tevbe süresi, Hucurat ve Ahzab sürelerinden sonra sahabeleri en çok eleştiren süre olmuştur. Sessiz çoğunluğun en büyük tesellisi; uğrunda nice uğraşılar, fedakârlıklar yapılan Kur'an'ın, birgün mutlaka savunucuları tarafından ortaya çıkıp “salâtın namaz olmadığını” haykırması olacaktı. İhlas ve takva sahibi olan az sayıdaki sahabinin yolunda yani Kur'an'ın hidayetinde olduğumuza iman ediyoruz. Yani bizler, Allah'ın izniyle o azınlıkta olan sahabelerin dualarıyız. Tarih 2022’li yılları göstermektedir. Bu mücadele fark edildikten sonra gittikçe hız kazanacaktır. Temeli dinamitlenen salât'ın yeniden inşâsı için kollar sıvanmaktadır. Bunu çabuk ve doğru anlamak için ortalığın söylentilerine kulak asmamak, sadece Kur'an’ın âyetlerine kulak vermek ve tek hidayet kaynağına odaklanmak gerekmektedir. Karşımızdaki yığınların söz anlamaz olmaları, bu işlevi tersine işletmeleri yüzündendir. Yani Kur'an'a kulağını tıkamış ve rivayetlere kulağını açmış olmaları nedeniyledir. Bunun üstüne din adamları da Allah'ın yolu olarak Kur'an'ı değil, Buhari’nin topladıkları çöpleri din diye göstererek hakkı batıl, batılı hak olarak göstermişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder