21 Nisan 2022 Perşembe

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(189. YAZI)Furkan Süresi 77 âyet olup, Mekke'de inmiştir. Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Âlemlere (insanlara) uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indiren, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen yani mülkünde ortağı bulunmayan ve her şeyi yaratıp onun mukadderatını takdir eden Allah, yüceler yücesidir. 3-) (Kâfirler) O’nu (Allah’ın) dununda hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip (kabirden) çıkarmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler. 4-) Kâfirler: Bu (Kur’an), olsa olsa onun (Muhammed’in) uydurduğu bir yalandır ve başka bir kavim de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz zülum ve yalan söze başvurmuşlardır. 5-) Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır. 6-) (Ey Resül!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, Ğafur ve Rahim olandır. 7-) Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne nasıl bir Resül; (bizler gibi) yemek yiyor, sokaklarda yürüyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı! 8-) Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir cenneti olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak sihirlenmiş bir adama tâbi olmaktasınız! dediler. 9-)(Ey Resül!) Senin hakkında bak nasıl misaller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır, yola (çıkmaya) güç getiremiyorlar. 10-) Dilerse sana bunlardan daha hayırlısın, altlarından nehirlar akan cennetleri kılacak yani sana kasırlar kılacak olan Allah’ın şanı mübarektir. 11-) Onlar üstelik saati de yalanladılar. Biz ise, saati yalanlayanlar için sairi hazırladık. 12-) Sair onları uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini yani uğultusunu işitirler. 13-) Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler. 14-)(Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin! 15-) De ki: Bu mu daha hayırlı, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen huld (devamlı olan) cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.16-) Onlar için orada devamlı kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi gereken) bir vaaddir. 17-) O gün Rabbin onları ve Allah’ın dununda ibadet ettikleri şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar? 18-) Onlar: Seni tenzih ederiz. Senin dununda başka evliya edinmek bize yaraşmaz yani sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda zikri (Kur'an'ı) unuttular yani helâki hak eden bir kavim oldular, derler. 19-) Bunun üzerine ötekilere (evliya!!! ve ilâhlara!!! tâbi olanlara) hitaben şöyle denir: İşte (ibadet ettikleriniz), söylediklerinizde sizi yalanladılar. Artık (azabınızı) geri çevirmeye gücünüz yetmez yani yardımlarını elde edemezsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız! Kıraat Farklılıkları Âyette bulunan "feme testetiûne sarfen velé nasran" "Artık azabınızı geri çevirmeye gücünüz yetmez) ibaresini, şu şekilde okuyan kıraat âlimleri okumuştur. "feme yestetiûne sarfen velé nasran" "artık ne (azabınızı geri çevirmeye güçleri yeter yani size yardım edemezler.) Bu kıraate göre âyetin meâli tamamen değişiyor. Yani şöyle oluyor. "Bunun üzerine ötekilere (evliya!!! ve ilâhlara!!! tâbi olanlara) hitaben şöyle denir. İçte (ibadet ettikleriniz) söylediklerinizde sizi yalanladılar. Artık azabınızı geri çevirmeye güçleri yetmez yani size yardım edemezler. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap vardır. Bu kıraat daha doğru gibi duruyor. (Bakara-165, 166, 167. âyetlerle de daha uyumlu hale geliyor.) 20-) (Ey Resül!) Senden önce gönderdiğimiz bütün Resüller de hiç şüphesiz yemek yerler, sokaklarda yürürlerdi. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Yani Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. 21-) Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendi nefislerinde kibre kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. 22-) Fakat melekleri görecekleri gün, mücrimlere o gün hiçbir müjde haberi yoktur yani: (Allah'ın rahmetinden) bir engel ile engellenmişiz, derler. 23-) Yani onların amel ettikleri her bir ameli ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız). 24-) O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı yani dinlenecekleri yer daha güzeldir. 25-) O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler indirildikçe indirileceklerdir. 26-) İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) Rahman'ındır yani kâfirler için o gün zor olacaktır. 27-) Yani o gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resül ile birlikte bir yol alsaydım!28-) Yazık bana! Keşke falancayı (muhaddis-müctehid-mezhep) dost edinmeseydim! KUR'AN'IN "RESÜL" ANLAMINDA KULLANILDIĞI ÂYETLERKur'an-ı Mübin, Adem (a.s)dan Allah Resulü Muhammed (a.s)a kadar gönderilen bir çok Elçinin hayatını anlatır. Aynı zamanda Kur'an evrensel bir mesaj olduğu için kıyamet gününe kadar gelecek insanları muhatap alır."De ki: Hangi şey şehadetçe en büyüktür.De ki:(Allah'tan başka ilah olmadığına dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kuran bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu" (Enam- 19) O halde Kur'an'da Resül kavramının geçtiği bütün âyetler Allah Resulü Muhammed (a.s) döneminde yaşayan insanları ilgilendirdiği gibi kıyamet gününe kadar gelecek insanları da ilgilendirir ve onları da muhatap alır.Bundan doya Kur'an-ı Mübin'de "Resul" kavramı geçen âyetleri yeniden bir değerlendirme altına almak gerekir.Âyetlerin bir çoğunda bulunan "Resul" kavramı "Kur'an" hakkında kullanılmıştır.Veya Kur'an'da geçen "Resül" kavramlarının bir çoğunu "Kur'an" hakkında kullanmamızın hiçbir sakıncası yoktur. İşte bu yazılarımızda "Resül" kavramının geçtiği âyetleri ele almaya çalışacağız.Yoksa Kur'an'da bulunan yüzlerce âyet güncellenmemiş olacağından metinde olan varlığının bir anlamı olmayacaktır. MESELA: "Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir "Resül" (Elçi) gelince ehl-i kitaptan bir grup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler" (Bakara-101) Yukarıdaki âyette bulunan "Resül" kavramı Kur'an hakkında kullanılmıştır. Çünkü Bakara 89. âyette "Resûl" kavramının yerine "kitap" kavramı kullanılmıştır.Âyete bir bakalım: "Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir "kitap" gelince..."(Bakara-89) Birde "Resül" kavramı için kullanılan "Allah'ın ininden kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir "Resul" gelince bölümü de çok önemlidir."Beşer- Resûl" Allah indinden değil, insanlar arasından seçilir. Aslında "Beşer -Resul" ile "Kitab Resul" arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. "Kitap- Resul" "Beşer- Resul" sayesinde hayat bulur."Beşer- Resul" olmazsa "Kitap- Resul" diye bir şeyden söz edilemez. Muhammed (a.s) vefat edinceye kadar "Beşer- Resul" olarak görevinin başında bulunuyordu. Vefat ettikten sonra artık tek müracaat edilecek kaynak "Kitap- Resul" kalmıştır. "De ki: Allah'a ve Resul'üne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez"( Âli İmran- 32) Hem "Beşer- Resul" ve hem de "Kitap- Resul" Allah'ı temsil ederler.Yani Allah adına konuşurlar. Özellikle de bu gibi âyetlerde her zaman tekil olarak "Resül" kavramı kullanılmıştır. Bu gibi âyetlerde hiçbir zaman "Muhammed'e" ve "Nebi'ye" yer verilmemiştir. Yani sistem çok dengeli ve hassas kurulmuştur. Fakat bu ince ayar ve hassas denge "peygamber" kelimesini kullanmayan muvahhidler için önemlidir. "Peygamber" kelimesi, bütün bu ince ayar ve hassas dengeyi yani "Nebi" ile "Resülün" arasında bulunan ilim ve hikmeti darmadağın ediyor. "Beşer Resul" olmayınca "Kitap "Resul" din ve hüküm olarak devreye girer.Yani İnsanlara şu gerçek anlatılmak istenir."Din ve hüküm olarak sizin Allah tarafından indirilen vahye uymanızdan başka hiçbir yolunuz yoktur.Dolayısıyla insanlar tarafından uydurulan rivayetler hiçbir zaman Resul'ü temsil edemezler.Bundan dolayı hidayete vesile de olamazlar.Örnek: "Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Resul'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler" (Âli İmran- 53)Aslında yukarıdaki âyet İsa (a.s) a iman eden Havarilerin dillerinden aktarılmaktadır. Fakat güncelliğini koruyor ki, son vahiy'de de yer almıştır. Âyet indirilen vahye iman etmenin aynı zamanda "Beşer- Resu'e" tabi olma anlamına geleceğini veciz bir şekilde ortaya koyuyor.Demek oluyor ki, Allah Resulü'ne tâbi olmanın tek şartı indirilen vahyi tek kaynak kabul etmek, din ve hüküm olarak sadece ona inanmaktır. Aslında "Kitab Resul" ile "Beşer Resul" arasında bir fark yoktur. "Beşer Resul" ile "Kitab Resul" birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçalarıdır. "Beşer Resul" hayatta olduğu sürece "Kitab Resul"ü anlatır, onu okur, beyan ve tebliğ eder. "Beşer Resul" vefat ettikten sonra bu sefer "Kitab Resul" "Beşer" olan "Resul"ü anlatır, yani insanlara önderlik eder.(Âraf-3; En'am-153,155) "İman etmelerinden, "Resul'ün hak olduğuna" şahit olmalarından ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra küfre sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez" (Âli İmran-86)Yüce Allah, dua etme ile kimseye hidayet vermez, hidayet Allah tarafından indirilen vahiy ile indirilmiştir. (Bakara-159) Yani "hidayet" vahiy'den bağımsız bir şey değildir. Yukarıdaki âyeti güncelleyecek olursak "Resûl" kavramının "Kur'an" hakkında olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Çünkü söz konusu âyette yüce Allah'ın hitabının kıyamet gününe kadar gelecek insanları hedef aldığını görürüz.Halbuki beşer Resül olan Muhammed (a.s) on dört asır önce vefat etmiştir. O halde kıyamet gününe kadar iman edilmesi ve inkar edilmemesi gereken bir Resülün bulunması şarttır. Âyetleri hakkıyla yani çok dikkatli okumalıyız. Allah'ın kitabını alaya alacak şekilde teğanni ile okumaktan vazgeçmeliyiz. Hatta bugün ve ilerideki çağlarda "Kur'an'ın" Allah tarafından gelmiş bir "hak" olduğu daha açık olarak görülecektir.Örnek: "Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik "Allah Resulü" de içinizdeyken nasıl inkâra (hakikatı görmezlikten) saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir" (Âli İmran-101)Yukarıdaki âyette kurulan sistem şu şekilde işliyor"Allah'ın âyetleri-- Allah'ın Resulü-- Allah'a bağlanma-- hidayet" Demek oluyor ki, "Allah'ın âyetleriyle" yani "Resul" le "Allah'a ulaşma" "hidayeti" beraberinde getiriyor.Din ve hüküm olarak bunlardan başka bir yerde hidayet arayan sadece sapıklığı ve şaşkınlığı bulacaktır. Yukarıdaki âyette de "Resul" kavramına "Kur'an" manasını vermemizin hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü "Beşer" olan "Resul" Muhammed (a.s) yirmi üç yıllık dünya hayatında insanların içinde bulunuyor, ahlak ve hareketleriyle, okuduğu vahiy ve mükemmel edebiyle onlara yol gösteriyor ve örnek oluyordu. "Beşer" olan "Resul" Muhammed (Aleyhisselam) vefat ettikten sonra Allah insanlık âlemini "Resul"den mahrum eder mi? Asla mahrum etmez.İşte bundan dolayı fâni olan beşer "Resul" vefat ettikten sonra Allah onun örnekliğini, ahlak ve edebini en güzel bir şekilde ortaya koyan ve onun dilinde hayat bulan ebedi bir "Resul" olan Kur'an'ı miras olarak bıraktı. Dolayısıyla âyetlerin kalıp ve karakterlerine baktığımızda "Resûl" kavramının iki anlama geldiğini, Allah'ın ebedi bir mucizesi olarak görüyoruz. Şu âyete bir bakalım. "Allah'a ve Resul'üne itaat edin ki rahmete kavuşturalasınız" (Âli İmran- 132) Bugün birisi haklı olarak çıkar da: "Resul" yani Muhammed (a.s) 1400 sene önce vefat etti. Bu emir kıyamet gününe kadar gelecek insanları muhatap aldığına göre, biz bugün kime itaat edeceğiz? derse, ona nasıl bir cevap vereceğiz?Dolayısıyla âyette açık olarak "Kur'an'ın" "Resul" olduğunu görüyoruz. Çünkü Allah'ın bu hitabı kıyamet gününe kadar gelecek insanlara yönelik bir emirdir. "Beşer" olan "Resul" ölümlü olduğuna göre ebedi ve ölümsüz olan Allah'ın kelamı "Resul'"ün (Elçi'nin) hidayeti kıyamet gününe kadar devam edecektir.Burada kasdeden amaç şudur. Yani beşer Resülden sonra kitap Resül ile devam edilmesi, insanları Allah'tan indirilen kaynaktan başka bir yere sapmalarını engellemek içindir. İşte bu yüzden ilgili bütün âyetlerde Nebi kavramı değil, evrensel bir kavram olan Resul kavramı kullanılmıştır. Aslında "Beşer" olan "Resul" insanlara sadece Allah'ın âyetlerini okuduğu, yalnız âyetleri tebliğ ettiği ve indirilen kitabı duyurduğu için "Beşer Resul" ile "Kitap Resul" arasında bir fark yoktur. Ancak "Beşer" olan "Resul'"ün hareketleri, diksiyonu, etkileyici hitabeti, güzel ahlakı ve göze ve gönüle hitap eden mükemmel örnekliği kendi döneminde yaşayan insanlar için bir avantaj olarak görülebilir.Ancak yüce Allah kıyamet gününe kadar gelecek insanlar için bu avantajı"Kitap Resul'"ün belağat ve edebiyatı ile ileriye dönük mucizeleriyle ve muvahhidlerin güzel ahlakı ile kapatmıştır. Dolayısıyla Kur'an ehli muvahhidler hayatlarında Kur'an'ın örnekliğini en güzel şekilde ortaya koymak zorundadırlar. Mademki Allah'ın son mesajı olan Ku'ran evrenseldir ve kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanları ilgilendiriyor. O halde Kur'an'da bulunan "Resül" kavramı iki anlama gelmek zorundadır.1-) "Beşer Resul" aynı zamanda "Kitap Resul"ü duyuran, onu ilan eden ve vahyi tebliğ eden örnek kişidir. 2-) "Beşer Resul" olan Muhammed (Aleyhisselam) vefat ettikten sonra onun yerine, onun misyonuna sahip olan "Kitap Resul""Rabbimiz! Bize, elçilerin (Rusülike) vasıtasıyla vâd ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme, şüphesiz sen vâdinden dönmezsin"(Âli İmran-194) Yukarıdaki âyette geçen "Rüsülike" "Elçilerin" yüce Allah tarafından indirilen "Vahiy'ler" anlamında kullanılmıştır. Çünkü Allah vâd ettiklerini indirdiği kitapta haber vermiştir ve bütün vahiy'leri içinde toplayan son Resul olan Kur'an bu gerçeğe en büyük şahittir. "Beşer" olan "Resul'e" ulaşan insanların sayısı çok sınırlıdır. Fakat "Kitap" olan "Resul'e" milyonlarca belki milyarlarca insan ulaşır. Aslında "Kitap" olan "Resul'e" ulaşan insanlar, aynı zamanda indirilen tüm vahiy'lere ve bütün elçilere ulaşmış sayılırlar.Çünkü Kur'an, gönderilen tüm elçilerin ve indirilen tüm vahiy'lerin geniş bir özeti gibidir.Örnek: "Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah'a ve elçisine (Resülehü) itaat ederse Allah onu, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı kalıcıdırlar, işte büyük kurtuluş budur"( Nisa- 13)"Kim Allah'a ve Elçisine(Resülehü) karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır"( Nisa-14) Yukarıdaki iki âyette geçen "Resul" kavramı "Kitab Resul" anlamında kullanılmıştır. Çünkü kıyamet gününe kadar Allah'ın sınırlarını gösterecek olan tek kaynak Allah'ın kitabı olan Kur'an'dır.Beşer Resül öldüğüne göre, ölümsüz bir Resül bulunması gerekir. Yoksa Resül'e nasıl itaat edilecektir. Bütün âyetlerde Resül kavramı geçmektedir. Nabi ve Muhammed'e itaat etme hiçbir yerde geçmez. Dolayısıyla kim "Kitap" olan "Resul'e" itaat ederse, aynı zamanda son Elçi olan Muhammed (a.s)a dolayısıyla yüce Allah'a itaat etmiş ve Allah'ın sınırlarını korumuş olur.Örnek: "Küfür yoluna sapıp Elçi"ye (Resül'e) isyan edenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler. (Nisa-42) Yukarıdaki âyette geçen "Resul" "Kitap" olan "Resul"anlamında kullanılmıştır. Çünkü âyet kıyamet gününe kadar gelecek olan kafir ve müşrikleri hedefe koymaktadır. Oysa "Beşer Resul" yaşadığı hayat ve sınırlı coğrafya ile ömrü kayıt altına alınmıştır. Bütün bu hakikatleri dile getirmemizin ana sebebiNebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları ortaya koymak, din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilen vahyin dışında insanları bağlayan ve sorumlu oldukları bir kaynağın olmadığını göstermek içindir. Yani Allah'ın Resul'ünü gerçek olarak öğrenmek isteyenler için Kur'an'ın dışında başka bir rehber bulunmamaktadır.Örnek: "Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik"( Nisa- 80) Yüce Allah kıyamet gününe kadar gelecek olan insanlara hitap ettiği için, Resül döneminde yaşayan insanlar vahyi tebliğ eden "Beşer" olan "Resul'e" itaat etmek mecburiyetinde idiler. "Beşer Resul" vefat ettikten sonra artık "KitapResul'e" itaat etmek zorundadırlar.Yani itaat evrensel bir kavram ve ebedi bir görevdir. Uydurma rivayetler Allah Resulü'nü temsil edemez, Allah Resulü'nü sadece vahiy temsil eder. İşte bundan dolayı Kur'an'ı Mübin'de hiçbir zaman Nebi'ye itaat etme ile alakalı bir emir ve âyet bulunmamaktadır."İtaat" yalnız Allah'a Resüllere özel kılınmıştır. Aslında Nebi ve Resül sistemi ince bir ayar ve hassas bir denge ile kurulmuştur. Fakat Allah Resulü'nden sonra uydurulan hadisler ve hadislerden oluşturulan ictihatlarla bu mükemmel ayar ve hassas denge dağıtılmış ve düzen tanınmaz hale getirilmiştir.Özellikle İran ve Türkiye'de kullanılan "peygamber" kelimesi, Nebi ile Resülün arasında bulunan ve hayati öneme sahip bulunan farkları tanınmaz hale getiriyor. Kur'an'ın tevhid dini olan İslam rivayetler şirkine bulaştırılmış ve yok edilmiştir.Örnek: "Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bol imkanlar bulur. Kim, evinden muhacir olarak çıkar, Allah ve Resul'üne (gider) ve sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a kalmıştır. Allah da çok bağışlayan açık merhamet edendir"( Nisa, 100) Aslında Allah Resulü Muhammed (a.s)a değer veren, onu gerçekten seven ve ona hakkıyla saygı duyan Kur'an'a da aynı onun gibi değer verecek, onu yaşayacak ve ona yegâne kaynak ve tek rehber olarak sahip çıkacaktır. Çünkü Allah Resul'ü ile Kur'an arasında bir fark yoktur. Allah Resulü'nü seviyoruz ve ona saygı duyuyoruz diyen rivayetçi mukallitler kesinlikle yalan söylüyorlar.Çünkü Allah Resulü'nü gerçekten seven onun bıraktığı tek mirasa sahip çıkanlardır. Yukarıda bulunan Nisa 100. âyet "Allah ve Resul'e hicret etmekten" söz ediyordu.Peki "Beşer" olan "Resul" vefat ettiğine ve Kur'an evrensel olduğuna göre, bugün ve yarın hicret etmek isteyenler hangi "Resul'e" hicret edeceklerdir?Eğer Kur'an Resül olarak kabul edilmeyecek olursa bu sorunun cevabı olmaz. Demek oluyor ki, "Beşer Resul" ile "Kitap Resul" arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de aynı misyonu yerine getirmektedirler. Kadim İran'ın Mecüsi inançları ile Emevi- Abbasi uydurmaları Allah Resulü'nü asla temsil edemezler.Allah Resulü yalan ve iftiralardan münezzehtir. Dolayısıyla Allah Resulü'nü sadece Kur'an temsil eder.(Ey Nebi !) Onlar için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resulü'nü inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez"(Tevbe-80)Yukarıdaki âyette geçen "Resül" kavramı da Kur'an'ın güncellenmesi açısından "Kitap Resul" olduğunu anlayabiliriz. Aslında Kur'an'ı güncellediğimizde "Resul"( Elçi) kavramlarının büyük çoğunluğunun "kitap Resul" olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Eğer Kur'an'da geçen Resul kavramlarını güncellememiş olursak vahyin ne demek istediğini anlamamış oluruz. "Kur'an'ın "Resul" anlamında kullanıldığı âyetler" serisini yazdığımızda en çok dikkatimizi çeken şey, vahyin "Resul" (Elçi) misyonunun üzerinde bu kadar yoğun durduğunu görmek olmuştur.Yani her konuda olduğu gibi uydurmacı rivayetçiler Kur'an ehli muvahhidleri "Elçi düşmanı, bunlar elçisiz din istiyorlar" söylemlerinin ne kadar büyük bir yalan ve açık bir iftira olduğunu Kur'an çok açık olarak ortaya çıkarıyor. Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy Resul'ün misyonunu yüzlerce âyette anlatmaktadır. Resül'e karşı gelmek, vahye yani kitab-a yani Kur'an'a karşı gelmek demektir. Elçiyi anlamak için Kur'an'ın hiçbir kaynağa ihtiyaç bırakmadığını görmeyenler hayvanlardan daha aşağı bir dereceye sahiptir.Kur'an ehli muvahhidler hiçbir zaman Allah'ın elçilerine karşı gelmez ve aralarında bir fark gözetmeden onlara kayıtsız şartsız itaat ederler. Allah'ın elçileri hakkında en geniş, doyurucu ve doğru bilgiyi sadece Kur'an verebilir. Kur'an haricinde Resul arayışına girenler hem dünya hayatında hemde âhirette perişan olup cehennemin gayyasına girmeye mahkum olurlar.Tevhid dininin bozulması ve bir şirk kurumuna dönüşmesinin en büyük sebebi Resûl kavramının hangi anlama geldiğinin bilinmemesinden kaynaklanmıştır. Eğer Nebi ve Resul'ün arasında bulunan farkları anlamış olsaydık, din bu şekilde içinden çıkılmaz bir şirk ve hurafeler yığını olmayacaktı.Örnek: (Allah'ın emir ve yasaklarını) onları açıklasın diye her Resul'ü elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik. Allah dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir" (İbrahim- 4) Kur'an'daki "Resul" kavramlarına baktığımızda din ve hüküm olarak vahiy'den başka bir kaynağın olmadığını rahatlıkla görüyoruz. "Beşer Resul" hayatta olduğu sürece "canlı Kur'an" odur. "Beşer Resul" vefat ettikten sonra onu sadece "kitap Resul" temsil ediyor. Aslında "Beşer Resul" gibi "Kitap Resül"ü de canlı bir organizma olarak görmek gerekir. Çünkü "vahiy" insanlara dinamik bir ruh ve canlı bir hayat kazandırır. Bundan dolayı İbrahim süresi 4. âyette geçen "Resul" lafzını "Kitap Resul" olarak görmenin hiçbir sakıncası yoktur.Yüzlerce âyette anlatılan en büyük gerçek "Allah'ın elçileri sadece ve sadece kendilerine indirilen vahiy ile uyarı görevlerini yapmışlardır"Hiçbir elçinin vahiy'den bağımsız görev yapması mümkün değildir. Elçiler yalnız Allah tarafından kendilerine indirilen vahyi tebliğ ederler. Bu sistem hem vahiy hemde elçilerin kendileri için en ideal bir yöntemdir.Çünkü elçilerin gönderildiği bütün kavimler Allah'a iman etmektedirler. Yani Allah, elçiyi direkt olarak müşriklere hedef yapmıyor."Beşer Resul" müşrikleri iman ettikleri fakat imanları ile beraber şirk koştukları(Yusuf, 106) Allah'ın emir ve nehiy'leri ile başbaşa bırakıyor. Burada vahiy, müşriklerin sadece Allah'ın emirlerini dillendiren "Beşer Resul"e karşı gelmelerinin önüne geçiyor. İşte bu yüzden Kur'an "Resul" (Elçi) kavramının üzerinde çok duruyor. Yani elçin'in tebliğ görevine karşı gelen müşrikler Allah'ın emirlerine, dolayısıyla direkt olarak Allah'a karşı geldiklerinin farkında olmalıdırlar.Şimdi şu âyeti hatırlamanın tam zamanıdır. "Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz.Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar"(En'am-33)Gerçekten de Allah'ın elçileri sadece Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ ettikleri için onlara karşı yapılan inkâr ve yalanlama direk olarak Allah'a karşı inkâr ve yalanlama olarak kabul ediliyor.Dolayısıyla "vahiy" ile "Resul" aynı şeydir."Vahiy" ile "Resul" bir bütünün iki parçasıdır.Resul olan şahsiyet vahyi temsil ettiği gibi, vahiy'de "Beşer Resul"ü temsil eder. Yani Allah Resulü Muhammed (a.s) ile birlikte bütün elçileri gerçekten anlamak isteyenler için son vahye gitmekten başka yol yoktur.Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarında bulunan tüm hadislerin yalan ve iftira oldukları ortaya çıkıyor. Bu uydurma, yalan ve iftira olan hadislerin hiçbiri Allah Resulü'nü temsil edemez.Bu uydurma şeytan dininin üzerine inanç, güzel ahlak ve edep inşa edilemez.Örnek: "Kendilerini azabının geleceği, bu yüzden zalimlerin "Ey Rabb'imiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine icabet edelim ve elçilere tâbi olalım diyecekleri gün hakkında insanları uyar"(İbrahim-44) Yukarıdaki âyet vahiy ile Elçin'in misyonunun aynı şey olduğunu çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Demek oluyor ki, elçinin tek görevi insanları Allah'ın emirleri olan vahye davet etmektir. Dolayısiyle Elçi vefat ettikten sonra Kur'an ehli muvahhidler sadece vahiy ile insanları hidayete davet edeceklerdir. Çünkü vahiy'den başka hidayete ulaştıracak hiçbir kaynak yoktur. İşte iddiamızın en büyük kanıtları ( Ey Resul! )De ki:Eğer Haktan saparam, kendi aleyhime sapmış olurum (sapmam kendi nefsimdendir)Eğer hidayeti bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur'an sayesindedir" Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır" (Sebe-50) "De ki: Allah'a şirk koştuklarınızdan (muhaddis, müctehid, Evliya, Şeyh, Gavs) hakka iletecek olan var mı? De ki:Hakka yalnız Allah iletir. Öyleyse hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı?Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?"(Yunus-35)(Müşriklerden ayrılan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana hidayet'in yolunu gösterecektir, dedi"( Saffat- 99)"İşte bu Kuran, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir"( İbrahim-52)Kur'an'a inanmış muvahhidler kendileriyle alay edilmekten ve yalanlanmaktan ümitsizliğe düşmemeleri gerekir. Çünkü yalanlanmayan ve alay edilmeyen elçi gelmemiştir. "Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.Onlara bir elçi gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi. İşte böylece biz onu suçluların kalplerine sokarız.Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala Kur'an'a inanmıyorlar"(Hicr-10, 11, 12, 13)Örnek: "...Biz, Resul göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz"(İsra-15)Soru şu : Madem Resul olmadan azap edilmeyecek, son Nebi ve Resül'den sonra kıyamet gününe kadar Resul kimdir? Örnek: "Eğer biz bundan( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ey Rabb'imiz! Ne olurdu, bize bir Resul gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerini uysaydık"(Tâhâ-134)Yukarıdaki âyette geçen Resul nedir? Örnek "Her kim Allah'a ve Resul'üne itaat eder, Allah'a karşı haşyet duyar ve sorumluluk bilincine sahip olursa, kurtuluşa erenler bunlardır"(Nur-52)"Salat-ı ikame edin; zekatı eda edin; Resul'e itaat edin ki merhamet göresiniz"(Nur-56)Çağrı ve mesaj evrensel yani davet ve öğüt bütün insanlara yönelikse yukarıdaki âyetlerde bulunan Resul kimdir? Örnek:"O gün zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resul ile birlikte bir yol edinseydim" (Furkan -27)Beşer Resul'ün yaşadığı hayat çok sınırlı olduğuna ve zulüm kıyamet gününe kadar devam edeceğine göre bu Resul kimdir? Çünkü her zaman ve zeminde bir Resul'ün var olduğu âyetten açıkça anlaşılıyor. Örnek: "Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de, ayetlerini uysaydık ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (Resul göndermezdik)(Kasas-47)Âyetlere dikkat edilirse hepsinde Resul kavramı geçer. Hiç birinde Nebi kavramı kullanılmamıştır. Çünkü Nebüvvet yani Nebi'lik tarihseldir. Fakat Risâlet yani Resül'lük evrenseldir. Yani beşer Resül ölür yerine kitap Resul kıyamet gününe kadar, insanlar var oldukça tebliğe devam eder. Örnek: "Andolsun ki, Allah'ın Resul'ünde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örneklik vardır"(Ahzab-21)Allah Resul'ünün örnekliği sadece onun döneminde yaşayan insanları değil, bütün insanları ilgilendiriyorsa yani hitap bütün insanlara yapılmışsa ve âyette örnek gösterilen Nebi ve Muhammed değil, Resül ise, bu Resul Kur'an'dan başka bir şey olamaz. Resül'lün örnekliği sadece onun zamanında yaşayanlar için değil, bütün insanlar için olmalıdır. Örnek: "Allah ve Resulü bir bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resul'üne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"(Ahzab- 36)"Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur"(Ahzab-70,71)Resül kavramının kullanıldığı âyetlerde bütün insanlara yönelik bir çağrı ve davet, bir mesaj ve sorumluluk vardır. Mesela şu âyetlere bir bakalım. "Şu Muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırılmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar, kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Yazıklar olsun bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resul'e de itaat etseydik derler. Ey Rabb'imiz! Biz efendilerimize ve (din) büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzaklaştırır"(Ahzab- 64, 65, 66, 67,68)Yukarıdaki âyetlere dikkatli bir şekilde bakıldığında uydurma din ve küfür devam ettikçe Resül'ün varlığının devam edeceğini görebiliriz. Örnek: "Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve Resül'e iman edin ki, O, size rahmetinden iki kat versin ve size aydınlığında yürüyebileceğiniz bir nur lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir"( Hadid-28)Herhalde yukarıdaki âyette bulunan "Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve Resül'e iman edin..." hitabının muhatabının sadece Allah Resulü döneminde yaşayan insanlar olduğunu iddia edemez.Hitabın bsğlamı, bütün insanlar olduğuna göre "iman edilmesi gereken Resul nedir? Veya bu Resul kimdir? Örnek:"...Resül size neyi verdiyse (sadece) onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir"(Haşr-7) Mekke ve Medine'de Allah Resulü kendisine indirilen vahyi insanlara tebliğ ediyordu. Vefat ettikten sonra artık onun dilinden hayat bulmuş Kur'an'ın bize verdiğini alacağız. Yoksa "Resül size neyi verdiyse onu alın..." emrinden, Emevi-Abbasi yalan ve iftiralarını anlamak ve onları din yapmak, tam anlamıyla şirk ve küfürdür. Tevhid dininin yerleşmesi ve sağlam olarak tesis edilmesi uzun bir süreç içinde olur. İşte bu yüzden Muhammed (a.s) son nebi ve nübüvvet'e bağlı yani vahiy alan son Resul'dür. Fakat hakkı ve hidayeti yani sırat-ı mustakim'i tam olarak yarleştirecek olan son vahiy Kur'an'dır. Dolayısıyla aşağıdaki âyette geçen Resul kavramı Kur'an ile ilgilidir. "O Allah, müşrikler hoşlanmasalar da dinini (daha önceki elçilere indirdiği) dinden daha açık kılmak için Resul'ünü hidayet ve hak din ile gönderendir"(Tevbe-33)Yani âyette geçen "liyuzhirahu aleddini küllihi" "dinlerden üstün kılma" anlamında değil, açık ve detaylı kılma anlamında kullanılmıştır. Çünkü tevhid dini olan İslam, insanlık tarihinde hayata hakimiyet açısından hiçbir zaman üstün olmamıştır ve olması mümkün değildir. Kur'an, bir çok âyetinde insanların çoğunluğunun her zaman batıl yolda ve şirk içinde olacaklarını açıklıyor. Dolayısıyla İslam dini, diğer dinlerden zaten üstündür. Fakat yaşantı ve hakimiyette şirk inancı ve batıl dinler daha revaçta olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder