17 Nisan 2022 Pazar

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(187. YAZI)Nur Süresi 32-) Ve aranızdaki bekârları yani kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah kendi faziletinden onları zenginleştirir. Allah, (fazileti) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. 33-) Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, fazileti ile kendilerini zengin kılıncaya kadar iffetli olsunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kendilerini idâre edebilecek bir kâbiliyet) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin yani dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi taşkınlığa zorlamayın. Kim onları zor durumda bırakırsa, (bilinmelidir ki) zorlanmalarından sonra Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. 34-) Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren âyetler yani sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve muttakiler için öğütler indirdik. 35-) Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misâli, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba bir züccaciye içindedir; o züccaciye de sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da ait olmayan mübarek bir ağaçtan yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş dokunmasa dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dileyeni nûruna hidayet eder yani Allah insanlara (işte böyle) misaller veriyor. Allah her şeyi bilendir. 36-) Bu (nur) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu (öyle kimseler) tesbih eder ki; 37-) Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ın zikrinden, salât'ı ikâme etmekten ve zekât'a (arınmaya) gelmekten alıkoyamadığı kişilerdir. Onlar, kalplerin ve gözlerin altüst olacağı bir günden korkarlar. 38-) Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en güzeli ile cezalandıracak yani faziletinden onlara fazlasıyla verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.(Kur'an'da ceza kavramı, azap etme, mükafat verme, başkası adına birşey yapamama, ödül gibi anlamlara gelmektedir.) 39-) Kâfirlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su hesap eder; nihayet ona vardığında hiçbir şey bulamamış, üstelik yanında da (şirk koştuğu) Allah’ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür yani Allah hesabı seri olarak yapandır. 40-) Yahut (o kâfirlerin şirk olan amelleri) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Karanlık üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah (vahiy'le) nûr kılmamışsa, artık o kimsenin başka bir nuru olamaz. (Hidayet ve sapkınlık, iman ve küfür, şirk ve tevhid vahiy ile ilgili bir durumdur. Resüllerin kavimleri gibi ciddi olarak vahiy'le karşılaşmayan yani kendisine tebliğ ulaşmayanlar gerçek anlamda mümin, kafir, müşrik ve müslüman olmazlar. Bunlar imandan dağil, güzel ahlak, adalet, insan hakları ve infaktan hesaba çekilirler.) 41-) Göklerde ve yerde bulunanlarla saf saf olmuş kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi salâtını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir. KUŞLARIN SALÂT ve TESBİHLERİ Aslında Kur'an'da var olan, iman, islam, ibadet, ihlas, secde, rukü, birr, sabır, kıyam, salât, tesbih, zikir, şükür, hamd, furkan, takva, ihsan (güzel ahlak) gibi kavramlar, sürekli olarak insanın hayatında var olan, her an karşılaşabileceği, ondan hiç bir zaman ayrılmayan, sosyal hayatının bir parçası konumundadırlar. Yani bunların hiç birinin yeri ve zamanı yoktur. Ancak cuma salât'ı müstesnâdır. Dolayısıyla gece gündüz, yirmi dört saat, hayat boyunca bireysel olsun, ailevi, sosyal ve ictimâi hayat olsun din daima insanın zihni ile beraber yaşayan bir olgudur. "Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun indinde bulunanlar, O'na kulluk etmekte kibirli olmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz hiç durmaksızın tesbih ederler"(Enbiya-19,20)Sürekli olarak anma ve hayata yansıtma açısından tesbihin sürekliliğini ifade eden bir çok âyet vardır. "Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngedetesbih edip gitmektedirler"(Enbiya-33)"Ne güneş aya yetişir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede tesbih edip gitmektedirler"(Yasin-40)"Tesbih ederek gidenlere"(Nâziat-3)Bu âyetleri almamızın sebebi, içinde geçen ve tesbihle aynı kökten olan kelimedir. Gök cisimlerinin yörüngelerinde yüzmesini de tesbihin manidar bir tanımı olarak gösteriliyor. Yani tesbih, göklerde ve yerde olan herşeyin yüce Allah'ın kendisine yüklemiş olduğu görevi aşmadan, eksiksiz olarak yerine getirmesi anlamına gelmektedir. Biz de bize bildirilen hayat yörüngesinde, yüce Allah ile salât dediğimiz bağlantıyı ayakta tutarak devam etmeliyiz. Şimdi konumuz olan yukarıdaki âyete bakalım."Görmedin mi; göklerde ve yerde olanlar ve saf saf uçan kuşlar Allah'ı nasıl tesbih etmektedir. Hepsi kendi salât'ını ve tesbihini bilir. Ve Allah onların ne yaptığını bilmektedir" (Nur-41)Bu âyetten bir önceki âyette denizden, onun dalgalı karanlık katmanlarından söz ediliyordu. Çok önemli ve manidardır.Çünkü Kur'an insanları doğal olaylar üzerinden düşündürür. Ondan bir öncesinde ise kâfirlerin çöldeki serap gibi olan amellerinin peşinde onu çok büyük bir başarı zannettikleri, ama sonunda sadece Allah’ın azabını bulabilecekleri haber veriyordu. Batil imanlarıyla yapmış oldukları amellerle rahmet bulacaklarını hesaplarken, nasıl azabı bulduklarını anlatıyordu.Su bulacak iken, ateşi bulacaklar, cenneti umarken, cehennemin dibini boylayacaklar. Kur'an bütün bunları doğanın üzerinden ders veriyordu. İşte kuşlarla ilgili bu âyet de tesbihi ve salât'ı tabiat üzerinden düşündüren ve ders veren, hikmetler çıkarılabilecek en önde gelen âyetlerden biridir. Kur'an’a bakarsanız göreceksiniz ki bu âyetlerden sonra da tabiat konusu hemen bitmez. Bulutların ve yağmurun işleyişinden, dağların, gece ile gündüzün oluşmasından ve sonra her canlının yaratılış serüveninden bahsedilerek devam eder gider. Kısacası doğadaki makul düzen ve yüce Allah ile olan bağlantıları ölçüsünde tesbih ve salât bu yolla açıklanmaktadır. Tekrar kuşlara dönelim. Toplu gruplar halinde saf saf uçan kuşlara şâhit olmuşsunuzdur. Bazıları V harfi biçiminde göç edenlerdir. İkinci grup ise adeta tek bir beyin tarafından yönetilircesine aynı anda aynı yöne dönen yani tek vucut gibi aynı hareketi yapan ve seyri hoş bir dans gösterisi sunup harika şekiller oluşturan kuşlardır.Her iki grubun önünde de sabit olmayan yani sürekli nöbetleşen öncüler vardır ve rüzgârdan faydalanarak uçar ve tasarruf yaparak uzun mesafeleri az enerjiyle katederler. Yine de öndekiler en fazla güç sarf ederken yorulduklarında bu sefer hemen arkasındaki öne geçer ve bu döngü devam eder gider. Kısacası orada müthiş ve örnek alınması gereken bir yardımlaşma, destekleşme ve dayanışma vardır. Tek başlarına uçamayacak kadar uzağa uçar ya da tek başlarına yapamayacakları kadar manevrayı, oluşturdukları hava akımı nedeniyle çok daha kolay ve daha az enerji harcayarak yaparlar. Alınacak ilk ibret budur: Dayanışma, destekleşme, yardımlaşma. Kuşlar geçmişten bu yana özgürlüğün sembolü olmuşlardır. Özgürce yaptıkları göçler gerektiğinde hicreti ve seferi ifade ederken, özgürce yaptıkları manevralar da özgün olarak hepsinin yaratılışıgereği bir arada çalışabileceğini gösterir. Aşağıya diğer insanlara ya da canlılara bakıp da onlar nasıl bir arada çalışıyor, neyi nasıl yapıyorlar diye dert etmez, içlerinden geldiği biçimde ve yaratılışlarında olana göre bir tesbih ve salât edişleri vardır. Yaptıkları taklit değildir. Birbirlerine özenmez, kıskanmaz ve üzerine düşeni güçleri ve yetenekleri ölçüsünde yaparlar. Alınacak ibret, erdemli, özgür ve özgün olarak bir arada çalışmaktır.Kuşların diğer bir sembolik tarafları barışçı olmalarıdır. Orada o muhteşem gösteriyi ve dayanışmayı yaparken kimseyle kavga etmez, kimseye dokunmaz ve kimseyi rahatsız etmezler. Herkesi kendilerine hayran bırakırlar. Her birinin ayrı ayrı bir hayatı varken bir aradayken uyumlu taraflarını öne çıkarırlar.Âyet ne diyordu: "Hepsi salâtlarını ve tesbihlerini bilmiştir..." Yani göklerde ve yerde olan her şey ve kuşlar salâtın ne olduğunu bilmişlerdir. Fakat maalesef insanlar salât ve tesbihlerinin hangi anlama geldiğini bilmemişlerdir. Bir diğer ibretse büyük güç olmalarıdır. Yırtıcı kuşlara ve canlılara tek başlarına iken kolayca av olacak kadar güçsüzdürler. Ama bir arada oldukları zaman yırtıcı bir kartal bile onların arasına girmekten korkacaktır. Uçmayı tek başına bile öğrenseler, uçmaya başladıktan sonra bir arada yaşaması gereken sosyal hayvanlardır. Doğru zamanda doğru yerde doğru işler yaptıktan sonra salâtları de elbette yüce Allah içindir. Ve Allah onların ne yaptığını bilmektedir.İşte salât'ı ikâmenin içindeki salât tam da budur. Kuşların salât ve tesbihlerinde büyük bir akıl, şuur, dinamizm, organize hareket ve eşsiz bir manevra kabiliyetinin olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda "hepsi salat ve tesbihatını bilmiştir" (Nur-41) cümlesi, "Salât ve tesbihatın canlı bir şuur, dinamik bir bilinç, açık bir zihin ve hikmetli bir ilimle ilgili olduğunu göstermektedir. Bunların hepsi sadece Kur'an'ın ilim ve hikmetiyle elde edilecek erdemlerdir. Kur'an olmadan asla. Çünkü bunların ne olduğunu bize Kur'an öğretmiştir. Öğretmeni Kur'an olmayanın, öğretmeni şeytandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder