10 Nisan 2022 Pazar

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(181.YAZI)Müminun Süresi31-) Onlardan sonra başka bir medeniyet inşâ ettik. 32-) Onlar arasından kendilerine: "Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Hâla Allah’tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir Resül gönderdik. 33-) Onun kavminden, kâfir olup ahirete kavuşmayı yalanlayanlar yani dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir beşerdir; sizin yediğinizden yiyor ve sizin içtiğinizden içiyor." 34-) "Yani, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, sizler mutlaka hüsranda kalırsınız" 35-) "Size, öldüğünüz yani toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?" 36-) "Hayhât hayhât, bu size vaâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzaktır!" 37-) "Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz." 38-) "O, Allah hakkında yalnızca yalan yere iftira eden bir adamdır yani ona iman etmiyoruz" 39-)(O Resül:) Rabbim! yalanlamalarına karşılık bana yardım et! dedi. 40-)(Allah:) Az zaman sonra pişman olarak sabahlayacaklar! buyurdu. 41-) Nitekim, onları hak olan korkunç bir ses yakalayıverdi! Kendilerini hemen sel süprüntüsünün önündeki çöp gibi kıldık. Zalimler kavmine (Allah'ın rahmetinden) uzak kalın denildi. 42-) Sonra onların arkasından başka medeniyetler inşâ ettik. 43-) Hiçbir ümmet, ecelini (yok oluşunu) ne öne alabilir, ne de erteleyebilir. (Kur'an'a göre, aynı zaman ve aynı coğrafyada yaşayanlara ümmet denir.Ümmet, günümüzde kullanılan ulusal birlik ve vatandaşlıklık anlamına gelmektedir. Aynen insanlar gibi kavim ve medeniyetlerin de yani ümmetlerin de bir ömürleri vardır. Zulüm ve istibdat başladı mı onlar için sonun başlangıçı olur.) 44-) Sonra ard arda Resüllerimizi gönderdik. Her ümmet, kendilerine gelen Resülü yalanlamıştı; biz de onları birbiri ardından yok ettik yani onları (nesiller boyu) dillerde anlatılan ibretlik hikayeler kıldık. İman etmeyen kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 45,46-) Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir sultanla (delil) Musa ve kardeşi Harun’u Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar ise kibire kapıldılar yani yücelik taslayan bir kavim oldular.(Harun (a.s) İsrailoğullarına Nebi, Musa (a.s) ın isteği üzerine Musa (a.s) ile birlikte Firavun'a Resül olarak gönderilmiştir. Yani Harun (a.s) esasında Nebi'dir.) 47-) Bu yüzden (Firavun ve ileri gelenler) dediler ki: Kavimleri bize ibadet ederken, bizim gibi beşer olan iki adama hiç iman eder miyiz? 48-) Böylece ikisini yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden olmuşlardı. (Kur'an'da "tekzib" "yalanlama" yüce Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır. "Tekzib" hiçbir âyette Nebi bağlamında kullanılmamıştır. Yani Resülün yalanlanması, vahyin dolayısıyla yüce Allah'ın yalanlanması anlamına gelmektedir. İkincisi, tekzib yani yalanlama, dil ile yapılan bir şey değildir. Kur'an'da var olan tekzib, inançla, ahlakla, tavırla ve karakterle ilgili bir durumdur. Yani Yahudilerin, Hristiyanların, Şiilerin ve Sünnilerin bütün hadis ve fıkıh kaynakları, vahiy için bir tekzib anlamı taşıyor. Dolayısıyla bu kaynaklarıyla yüce Allah'ın indirmiş olduğu vahyin yeterli olduğuna bir yalanlama ve ona karşı bir isyandır. Yani hepsi şirk ve küfürdür.) 49-) Andolsun biz Musa’ya, belki onlar hidayete gelirler diye, kitab’ı verdik. 50-) Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir âyet kıldık ve onları, yerleşmeye elverişli, su kaynağı bulunan bir tepeye yerleştirdik. 51-) "Ey Resüller! Temiz olan şeylerden yeyin ve güzel ameller işleyin. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim." 52-) "Şüphesiz bunlar (anlatılan Resüller) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir ve ben sizin Rabbinizim. Öyle ise bana karşı takvâlı olun" (denildi). 53-) Ne var ki emirlerini kendi aralarındaki kıt'a kıt'a zübürlere böldüler. Her hizib kendilerinde bulunan (inanç) ile sevinmektedir. (Zübür, dini kitaplar anlamına gelmektedir. Davut (a.s) a verilen vahye "Zebur" denilmesi bundan dolayıdır yani din ve imanla ilgilidir. Yukarıdaki âyette Yahudi ve Hristiyan din adamlarına bir gönderme vardır. Yani kendilerine vahiy ve Resüller geldikten sonra, Resüllerin hemen arkasından kendi uydurdukları ve Allah'a izafe ettikleri iftiralarla hak dinlerini şia şia, hizip hizip, mezhep mezhep nasıl böldüklerini ve dinde paramparça olduklarını anlatıyor. Aynı zamanda iftira dinlerinde ısrarla durarak her grup kendi inanç ve mezhebinin en doğru olduğunu inatla savunmaktadır. Şia ve Ehl-i Sünnet de aynı şeyi yapmışlardır yani batıl bir inanca sahiptirler.) 54-) Şimdi sen onları bir zamana kadar şaşkınlıkları ile başbaşa bırak! 55,56-) Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz mal ve oğullar ile kendilerine hayırlar yaymak için yarışıyoruz ? Hayır, onlar işin şuurunda değillerdir. 57-) Rablerine olan huşudan dolayı ürperenler; 58-) Yani sadece Rablerinin âyetlerine iman edenler; 59-)Ve Rablerine şirk koşmayanlar;60-) Yani Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak verenler;61-) İşte onlar, hayırlarda yarışanlardır yani onlar (hedefe doğru) önde olanlardır. (Günümüzde bile yarışmalara "musabaka" denilmektedir. Aslında hayat ve hayırlı amaller bir mümin için musabaka alanı olması gerekiyor. Bu müsabakanın bayrağı da vahiy'dir yani ihlastır yani hanif İslamdır yani sadece yüce Allah'a ibadettir yani başka kitapları ve mezhepleri şirk koşup zihni ve kalbi kirletmemektir. )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder