"HADİSLERDEN" SONRA DİNDE EN ÖNEMLİ VİRÜS "PEYGAMBER" KELİMESİDİR.
İMAN-İSLAM SİSTEMİ
(2.YAZI)
"İslam" ve "müslim" kavramları sadece Allah'a dolayısıyla onun hükümlerine yani indirdiği kitaba teslim olma anlamında kullanılmıştır.
"İbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'a bir tanıyan saf, dosdoğru bir müslim idi; hiçbir zaman müşriklerden olmadı"
(Âli İmran- 67)
"Müslim, selim,silm, selam" gibi "İslam" kavramının bütün türevleri saf inanç, şirksiz iman temiz ve katışıksız din" anlamlarına gelmektedir.
Kur'an'ın neresinde böyle bir kavram ile karşılaşılırsa "şirksiz iman, temiz inanç, hanif din" akla gelmesi gerekir.
Allah'a iman ile şirk bir arada olabildiği halde, islam ile şirk hiç bir âyette bir arada anılmamıştır.
Kur'an'a göre "insanların çoğunun Allah'a imanları şirk ile beraberdir"
(Yusuf- 106)
Yani insanlar şirk koşmadan Allah'a iman etmezler.
Tarihin bütün müşrikleri Allah'a iman ederlerdi.
Hemde dinlerinde samimi bir imana sahip bulunuyorlardı.
Yani dinlerinin muhafazası için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor, şirk dinleri için mallarını infak ediyor, (Enfal-36) batıl dinleri için savaşıyor, her türlü fedakarlığı gösteriyordu.
Fakat şirk ile islam birbirine zıt, birbirine düşman, son derece birbirine aykırı iki ayrı din konumundadırlar.
İşte bundan dolayı yüce Allah, kullarının "Müslüman" olarak vefat etmelerini ve islam ile huzuruna çıkmalarını istemektedir.
"Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin ve ancak "Müslümanlar" olarak can verin"
(Âli İmran- 102)
Allah'ın Resülleri "iman etmiş" olarak değil, "Müslüman" olarak vefat etmeyi temenni etmişlerdir.
Yusuf (Aleyhisselam) Allah'a şöyle dua ediyordu.
"...Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim velimsin. Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat"
(Yusuf-101)
Yüce Allah İbrahim (a.s) dan şöyle söz ediyor.
"...Çünkü Rabbi ona: "eslim" "teslim ol" demiş o da: "eslemtü lirabbil âlemin" "Âlimlerin Rabbine teslim oldum" demişti. İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakup da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde "ve lé temütünne illé ve entüm müslimüne" "sadece Müslümanlar olarak can verin" (dediler)
( Bakara- 132, 133)
Kur'an'da İslam kavramı, saf iman, hanif din, pak sistem" anlamına geldiği için müminlerin özellikleri sayılırken, Müslümanların özelliklerine yer verilmez.
Mesela: "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp ona güvenen kimselerdir. Onlar salat-ı ikame eder ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda infak eden kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir"
( Enfal- 2, 3, 4)
"Müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşürmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte imanlarında sadık olanlar bunlardır"
( Hucurat-15)
Kur'an'a göre bir insanın gerçek Mümin olması için "iman ettim" demesi yeterli olmuyor.
Gerçek olarak iman etmenin birçok şartı mevcuttur.
İşte bundan dolayı âyetlerde genellikle "iman edip ameli salih işleyenler" buyrulmaktadır.
İman ile beraber şirkin bulunduğu, veya sırf iman etmenin yeterli olmadığını bir çok âyette Kur'an haber vermektedir.
"İnsanlar sınanmadan, sadece "iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?"
(Ankebut-2)
Bu konuda yanlış anlaşılan bir âyetin doğru meali şöyledir.
"Araplar "iman ettik" dediler. De ki: Siz gerçek olarak iman etmediniz, ama (İslam'ın gücü karşısında ister istemez" "boyun eğdik" deyiniz. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir"
(Hucurat- 14)
Yukarıdaki âyette bulunan "eslemné" ibaresi "müslüman olduk, Allah'a teslim olduk" anlamında değil, güç ve menfaat karşısında "boyun eğdik" anlamında kullanılmıştır.
Çünkü islam her türlü korku, şüphe ve şirkten uzak olan iman anlamına gelmektedir.
Bu âyette yüce Allah "iman ettik" diyen bedevilere kalplerini iyi bildiği için onların gerçekte iman etmediklerini, islam'ın ve müslümanların zaferi karşısında mahalle ve akraba baskıları ve maddi menfaat için güç karşısında boyun eğdiklerini anlatıyor.
FAKİR-MİSKİN SİSTEMİ
Kur'an'da fakir kavramı, zengin kavramının zıddı olarak geçmektedir.
(Âli İmran-181; Nisa- 135 ; Fatır-15) Kur'an'da fakir kavramı, evi ve çalışacak bir işi olmayanlar için kullanılmıştır.
Mesela: Mısır'da bir kişiyi öldürdükten sonra Medyen'e iltica etmek zorunda kalan (Kasas- 21, 22) ve Allah'tan sonra bir gölgeden başka sığınacak yeri olmayan Musa (a.s) ın duası şöyledir.
"...Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra ve iyiliğe fakirim, dedi" (Kasas- 24 )
Bu âyetten anlaşıldığına göre,
1-) Musa (a.s) maddi olarak hiçbir şeye sahip değildir.
2-) Musa aleyhisselam Medyen'de gariptir yani orada tanınmayan birisidir.
Dolayısıyla Kur'an'da "fakir" kavramı, oturacağı evi, çalışacağı işi olmayan için kullanmıştır.
Şu âyet de bu görüşümüzü destekler mahiyettedir.
(Yapacağınız hayır ve yardımlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç dolaşamayan fakirler için olsun. Durumlarını bilmeyenler İffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın..."
( Bakara- 273)
Eğer fakirler yerleşik bir düzene ve çalışacak bir konuma sahip olsalardı, Kur'an onlar için "Sen onları simalarından tanırsın buyurmazdı" demek oluyor ki, "fakirler" yabancı, işi bulunmayan ve oturacak bir meskene sahip olmayanlardır.
MİSKİN:
Miskin kavramına baktığımızda ise, evi ve işi olmasına rağmen geliri giderini karşılamayan kimse için kullanılmıştır.
Bu kavramı en iyi anlatan âyetlerden birisi şudur.
"Gemi var ya, o, denizde çalışan birkaç miskin'e aitti..."
(Kehf-79)
Bu ayetten anladığımıza göre, miskin evi ve işi olan, insanlar tarafından durumu bilinen ve tanınan biridir.
İşte bu yüzden kefaret cezalarında (Bakara-184; Mâide- 89,95; ve yemek yedirme (Hakka-34; İnsan-8; Fecr-18 Maun-3) ile ilgili konularda her zaman miskin kavramı kullanılmıştır.
Çünkü miskin olan kimseye her zaman ve zeminde ulaşma imkanı bulunmaktadır.
Yeri ve yurdu bellidir onu bulmak kolaydır.
Fakat fakir öyle değildir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder