ALLAH'A GİDEN YOL MÂBETLERDEN GEÇMEZ.
Aslında insan, yüce Allah'ın ahlakını taşıyabilecek bir formatta yaratılmıştır.
Yani insanın fıtratında hiçbir sorun yoktur.
İnsanın fıtratına yerleştirilen ve evrensel ahlakın şiddetle benimsediği adalet, eşitlik, haklıdan taraf olmak, merhamet, cömertlik gibi duygular bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Dünyada bunca sorun yaşanıyorsa, bakmak ve korumak ile yükümlü olduğumuz insan tabiatını ve doğal dengeyi göz ardı ettiğimizden dolayıdır.
"İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattıracak; belki de tuttukları (kötü yoldan geri) dönerler"
(Rum-41)
İnsanlar arasında sağlıklı bir iletişim için sevgi, eşitlik ve merhamet ortamının gelişmesi gerekiyor.
Bu sorumluluk yüce Allah tarafından tamamen insana yüklenmiş bir görevdir.
İnsanın manevi dünyasını imar eden vahyin terk edilmesi sonucunda insanın yüreğinde büyük bir kuraklık baş göstermiştir.
Ve bu kuraklık yüzünden insanlar birbirini dışlıyor.
Aslında temiz fıtrata sahip olan bir insanın huzur duyacağı refah ve zenginlik değil, başka bir insanın sevgi ve merhamet dolu olan yüreğidir.
Onun için kanunların verdiği haklar önemli olmakla beraber, asıl olan kişinin yüreğinde insanlara yer vermesidir.
Hangi dinden ve inançtan olursa olsun ümmi insanlara karşı yüreklerde merhamet ve sevgi yer ederse, dünya malı olarak kendilerine ait olan her şey diğerlerinin sayılır.
"Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiye (huzur-refah-mutluluk) eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, Allah onu bilir"
(Âli İmran-92)
Fakat ümmi insanlara karşı yürekte sevgi ve merhamet yoksa, hiç bir şey insanı huzur ve mutluluğa götürmeyecektir.
Özlemini çektiğimiz adalet, eşitlik, merhamet ve sevgi gibi güzellikler neden yoktur?
Bu iki tür insandan kaynaklanmaktadır.
Birisi: Hidayeti sapıklığa, dini dünyaya satan aşağılık din adamlarından, diğeri iktidar ve hakimiyeti her şeyin üstünde gören gururlu ve kibirli siyaset adamları yüzündendir.
Din adamları insanlara doğruları söylemiyorlar, siyasiler de devletin imkan ve kabiliyetini yandaşlardan yana kullanıyorlar.
Böylece adalet ve barış, güven ve istikrar, hak ve istikamet ortamı yok oluyor.
Aslında Allah'ın ahlakında barış var, sevgi var, adalet var, merhamet ve eşitlik vardır.
"Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" O, merhamet etmeyi kendi zatına gerekli kıldı..."
(En'am-12)
Rahmân ve Rahim olan Allah kendine ait olan bu ahlaki güzelliklerinin tohumlarını insanın fıtratına yani yüreğine ekmiştir.
Fakat ihtiras ve cehaletine yenik düşen insan Allah'ın yüreğine ektiği merhamet, sevgi, barış, eşitlik ve adalet tohumlarını sulamayı bilemedi.
Din adamları, camilerde, kiliselerde, havralarda insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleme görevini üstlendiler.
Dünya hâlâ güzelleşmemişse böyle din adamları ve böyle devlet adamları yüzündendir.
Görevini hakkıyla yapan, doğruları anlatan, dünyayı güzelleştiren, sevgi ve merhamet tohumları eken insanlara ihtiyaç vardır.
"Sizden önceki toplumlarda insanları kötülüklerden alıkoyması gereken bir grubun olması gerekmez miydi? Onlardan pek azı müstesna kimse bu görevi yapmadı. Zulmeden (büyük çoğunluk) kendilerine verilen zevk ve saltanatın peşine düştüler..."
(Hud-116)
Onun için aklını kullanan, sağlam iradeli, özgür düşünceli insanlara selam olsun.
Ama sadece aklı kullanma, sağlam irade, özgür düşünce mutlu olmak için yeterli değildir.
Onlarla birlikte sevgi dolu bir yürek de olmalıdır.
Yoksa kaos ve kargaşa, zulüm ve istibdat olacaktır.
Devleti idare eden siyasetçi sevgi dolu bir yüreğe sahip değilse adaletsiz olur.
Din anlatan bir din adamı sevgi dolu bir yüreğe sahip değilse merhametsiz olur.
Bu yüzden insanlara karşı yüreği merhamet ve sevgi ile dolu olmayan insan, Allah'a karşı sevgi besleyemez.
Kur'an'ın penceresinden baktığımızda, Allah'a giden yol camilerin, kiliselerin, havraların içinden, namazdan, oruçtan, geçmiyor.
Vahiy'siz ve İbrahim'siz hac ve Umre'den Allah'a ulaşmak mümkün değildir.
Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace ve Kâfi'nin hurafelerinden Allah'a giden bir yol yoktur.
Mekke ve Medine'den de, Kudüs ve Vatikan'dan da Allah'a giden bir yol yoktur.
Allah'a giden yol, tevhid ve infaktan, sevgi ve merhametten, fakir ve gariban insanların yüreğinden geçiyor.
insanların acılarına ve ızdıraplarına ortak olmak, insanların gözyaşlarını silmekten, eşitlikten ve paylaşmaktan geçiyor.
Bunu yapamıyorsak bizim din anlatmamızın bir önemi yoktur. İmanımızın da Allah indinde bir değeri olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder