11 Eylül 2020 Cuma

 KUR'AN'A DOKUNMAK İÇİN ABDEST VE GUSÜL GEREKLİ MİDİR? 

Kur'an'ı Mübin'e  dokunmanın ve onu okumanın abdest ve gusül, hayız ve nifas ile hiçbir alakası yoktur.

 Daha doğrusu insanlarla bir ilgisi bulunmamaktadır. 

 Mekke müşriklerinin "bu Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indiriyor" iftiralarına karşılık  olarak hepsi Mekke'de nazil olan birçok âyette şeytanların Kur'an'da tasarrufa güçlerinin yetmeyeceğine cevap verilir.

Hepsi Mekke'de nazil olan bu âyetlerde "Kur'an'ı  meleklerin indirdiği, (Abese, 11-16) "Meleklerden başkasının ona dokunamayacağı, (Şura- 210-- 211)

 "Allah'ın koruması altında olduğu, (Vakıa,77--79)   bildirilmektedir.

 Bu konuyu biraz açacak olursak

"Şüphesiz bu korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kuran'dır. Ona temiz olmayanlardan başkası dokunamaz"

( Vakıa- 77-- 79

 Bu âyetlerde kastedilen Kur'an'a şeytanların dokunmayacağıdır.

Melekler tarafından indirildiğini açıklama vardır.

  Neden mi?

 Eğer Yüce Allah insanların  Kur'an'a abdestsiz ve cünüp dokunmamalarını isteseydi "lé yemessühü" "dokunamaz" buyurmaz, "lé temüssühü" "dokunmayın" derdi.

 "Zinaya yaklaşmayın..." (İsra-32) 

içki ve kumar hakkında ""...bunlardan uzak durun..." (Maide- 90)

 âyetleri buna örnektir.

 Helal ve haramlar konularında Kur'an açık ve net bir dil kullanır. 

 Söz konusu âyette geçen "dokunamaz" ibaresi "nehiy" "yasaklama" anlamında değil, "nefiy"  anlamında kullanılmıştır.

 Yani "Ey Mekke müşrikleri ! şeytanların Kur'an'a dokunmaları mümkün değildir, yalan söylemeyin, ve iftira atmayın"

Dolayısıyla Vakıa 79. âyette geçen "lé yemessuhu"  "ona dokunamaz"  kelimesi, "onunla oynayamazlar" "ondan bir şey çıkaramazlar,  ona bir şey ekleyemezler,  onda tasarruf sahibi olamazlar" demektir.

 Bundan başka bir mana çıkarmak katmerli bir cehalettir.

 Yani "Ey Mekke Müşrikleri! İddia ettiğiniz gibi  şeytanların Kur'an'a müdahale etmeleri mümkün değildir, iftira atmayın,  yalan konuşmayın, dürüst olun" demek istenmiştir.

 Haliyle Kur'an'a  dokunma olmayınca onunla oynama, ondan bir şey çıkarma, ona  bir şey ekleme de olmayacaktır.

İşte Vakıa süresinde bulunan "ona temiz olmayanlar dokunamaz" âyetinin bağlam ve bütünlüğünden örnekler. 

"Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi. Bu onlara  düşmez,  zaten güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi  işitmekten uzak tutulmuşlardır" 

(Şuara- 210- 211- 212 )

"O (Kur'an) şüphesiz değerli, güçlü ve arşın  sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin  sözdür. O lânetlenmiş şeytanın sözü değildir" (Tekvi- 19- 28)

 Kur'an sadece Müslümanlara hitap eden, onlara özel kılınmış bir hitap değildir.

 Kur'an tüm insanlığın ortak değeridir.

Kur'an bütün insanları muhatap almıştır. 

Bu değerli tek hidayet kaynağına ulaşmak, bilgilerinden faydalanmak için hiçbir engelin  olmaması gerekir. 

 Dolayısıyla, Kur'an'a, abdestsiz ve cünüp olan, hayız ve nifas halinde bulunan kadınlar başta olmak üzere,  aya ve güneşe tapan, Hristiyan, Yahudi, kısaca herkes, her durumda, her zaman dokunabilir. 

 Bunun aksini  savunma hurafedir, yalandır, Allah ve Resulü'ne iftiradır.

Herkes Kur'an'a dokunabilir.

Kur'an'a dokunmada  zerre kadar bir günah ve sorumluluk yoktur. 

 Aksine cünüp ve abdestsiz olarak Kur'an'a   dokunma bütün bu yalan ve iftiralara karşı gelmek olacağından dolayı sevap ve fazilet olarak kabul edilebilir.

Açık ve net olarak söylüyorum.

 Abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde Kur'an'a  dokunmak  büyük bir hayır ve önemli bir  sevaptır. 

 Çünkü bir şey sakıncalı ve haram olmayınca, onu yapmak mubah ve sevaptır. 

 Abdestsiz ve  cünüp, hayız ve nifas halinde Kur'an'a dokunulmaz demek Kur'an'ı Mübin'e  iftiradır.  

Helal olan bir şeyi haram kılma olduğundan Allah'a iftiradır. 

 Abdest almak ve cünüblükten temizlenmek maddi değil, manevi ve hükmi bir  temizliktir.  Yani sadece ve sadece  namaz kılmak için meşru kılınmıştır.

Namaz haricinde hiçbir şey için abdest alma ve cünüblükten  temizlenme yoktur. 

 Dolayısıyla namaz haricinde abdest almanın ve cünüblükten temizlenmenin hiçbir fazileti ve sevabı yoktur. 

Aslında abdestsizlik ile cenabet arasında hiç bir fark bulunmamaktadır.

Kur'an'ı kendi bütünlüğü içinde anlayan, aklını kullanan hiç kimse böyle bir şey söylemez.

Şia ve Ehli Sünnet'in müctehidlerini anlamak mümkün değildir.

 Mekke müşriklerine cevap olan bir âyeti müminlere emir olarak almışlardır. 

 Aslında "ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti indiğinde Kur'an kitap haline getirilmemişti.

 Yani Kur'an,  Allah Resulü'nün ve iman edenlerin gönüllerinde idi. 

 Kur'an'ın mushaf olması yani Kur'an'ın elle dokunulacak, gözle görülecek hale gelmesi Allah Resulü'nden sonra ashabın müdahalesi sonucunda olmuştur. 

 Yani Allah tarafından indirilen vahye  insanların dokunması ve onu gözle görmeleri mümkün değildir.

 Allah tarafından indirilen vahiy gözle görülecek,  elle dokunulacak bir şey değildir.

 "Ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti nazil olduğunda henüz abdest alma meşru kılınmamıştı. 

Çünkü abdest âyeti hicretten sonra nazil olmuştur. 

Kur'an'a dokunma ile ilgili bütün âyetlerin konusu şeytanlardır. Yani Mekke müşriklerinin iftiralarına cevaptır. 

Aslında Kur'an dendiğinde nesnelere  yazılmış olanı değil, levh-i mahfuzda bulunan  Kur'an'ı anlamak gerekiyor. 

Esas Kur'an, levh-i mahfuzda olandır.

"Hakikatte o  yalanladıkları, aslı levh-i mahfuzda  bulunan şerefli Kuran'dır"

( Buruc- 21-22)

Elimizde bulunan Kur'an değil, mushaftır. 

  Yani bir deri parçasına, tahtaya, plastik maddesine veya bir mermere  yazılan âyetler bu maddeleri Kur'an'ı yapmaz. 

Bilgisayar ve cep telefonu hiçbir zaman Kur'an sayılmazlar.

Bir kağıt parçası hiçbir zaman Kur'an sayılmaz.  

Dolayısıyla insanların abdestsiz ve cünüp olarak Kuran'a dokunmamalarını söylemek bir saygı değil, büyük bir sorumsuzluk  ve ağır bir iftiradır.

 Kur'an bir kitap değil, bir söz, bir kelam ve bir  hitaptır. 

  Yani onun karakteri ve yapısı sözün gücüne dayanır.

Kur'an'ın indiği zemin insanların yazıdan ve yazılı metinlerden uzak oldukları  bir coğrafyadır.  

 Ondaki tekrarlar bu yüzdendir.

Söz ve hitap yani sözün gücü tekrarı  kaldırır, fakat yazılı metinlerde tekrar olmaz.

 Kur'an'ın bazı âyetlerde kendisini "kitap" olarak tanıtması  Allah'ın koruması altında olması,  belli bir sistemenin bulunması, bağlam ve bütünlüğe sahip bulunmasından  dolayıdır. 

 "Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar"

( Müminün-62 )

Halbuki Allah'ın indinde maddi nesnelere yazılı kitap bulunmamaktadır.

Kur'an'da geçen "kitap" sözcüğü "vahiy" anlamında kullanılmıştır. 

Yoksa Kur'an kitap değil, söz ve hitaptır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder