8 Temmuz 2016 Cuma, 23:25 UTC+03
MADDİ REFAH BAKIMINDAN NEDEN YAHUDİLER VE HİRİSTİYANLAR İLERLEDİ, ŞİA VE EHLİ SÜNNET GERİ KALDI : Benim düşünceme göre her ne kadar Batı toplumu Kur'an'daki ayetleri okumuyor olsa da,Kur'an'ın tefsiri mahiyetinde olan Allah'ın Kainat kitabını hakkıyla okuyup, onu inceliyor, hakkıyla araştırıyorlar. Hiç şüphesiz Kur'an'daki ayetler manevi olarak hidayet ve rahmet'e, Allah'ın kâinattaki ayetleri ise maddi olarak refah ve bolloğa ulaştırıyor.Yani Batı toplumu sünnetullah'a göre hareket ediyor. Şia ve Ehli sünnet ise ne yazılı olan Kur'an ayetlerine, ne de kainat kitabındaki ayetlere İlim ve akıl ile yaklaşmıyorlar. Şia ve Ehli sünnet, uydurma rivayetleri yüzünden ebedi olarak Kur'an ve Kainat ayetlerinden yüz çevirmişlerdir. Böyle olunca acı üstüne acı çekmeye mahkum olmuşlardır. Batı toplumu manevi açıdan aç, İslam âlemi hem maddi hem manevi açıdan aç durumdadır. İntiharlar, katliamlar,savaşlar, göçler, mezhep çatışmaları, cinnet geçirmeler, yolsuzluk ve hırsızlıklar, güven ve emniyetin kalmaması bu gerçeği açık bir şekilde gösteriyor.Şia ve Ehli sünnet, dinlerini Yahudi ve Hiristiyanlardan daha fazla bozmuşlardır. Kur'an'ın metnine dokunamamışlardır. Fakat manasını rivayetlerle tamamen değiştirip, içini boşaltmış, manasını darmadağın etmişlerdir. Kur'an, Ehli sünnet ve Şia'nın hadis kaynaklarında manası değişmiş, paramparça edilmiş bir kitaptır. Kur'an, Şia ve Ehli Sünnetin rivayetleri sayesinde manası anlaşılmaz bir metin haline gelmiştir.Ben iddia ediyorum, Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan akıl dışı hikayeler ve yalan rivayetler,Yahudilik ve Hıristiyanlıkta yoktur. Yahudilik ve Hıristiyanlık her ne kadar tahrif olmuş ise de otorite halen Tevrat ve İncil'e aittir. Şia ve Ehli sünnette ise otorite Buhari'nin, Müslimin, Kummi'nin, Meclisi'nin, Kafi'nin, Ebu Davud'un, İbni macenin,Muvatta'nın,Tirmizi'nin, Mezheplerin, Cemaatlerin, Fırkaların, yüzlerce tarikatın kısaca hüküm bakımından hakimiyet rivayet dinine aittir. Şia ve Ehli sünnet sayesinde her türlü yalan,hurafe ve yobazlık Yüce İslam dinini korkunç bir şekilde sarmış durumdadır. Allah tarafından gönderilen en kolay,sade, temiz, en mükemmel ve evrensel ilkeleri bünyesinde barındıran Yüce İslam dini, Şia ve ehli sünnetteki içtihatlar sayesinde Hindistan'daki bir kabilenin, Suudi Arabistan'da yaşayan bir çadır halkının veya İran'ın bir dağ köyünde bulunan ilkel bir dine dönüştürülmüştür. Özellikle Tarikat ve cemaatlerin hurafeleri diğer bütün milletlerin hurafelerini yüze- bine katlamıştır. Hatta Şia ve ehli sünnette neredeyse Kur'an'dan başka her türlü hurafeye kapılar sonuna kadar açıktır. Ehli sünnet ve Şia'nın'ın kapısından içeri bir Kur'an giremiyor. Kuran'a karşı çok sert tedbirler alınmış( mezhepsiz, Vahhabi, sapık, Kuran Sapıkları, mealciler) delinmez ambargolar konulmuş, açık sapıklıklar İhdas edilmiş, her türlü engeller, setler kurulmuştur. Kur'an'ın topluma hakim olmaması için her türlü tedbir alınmıştır. Ehli sünnet ve Şia, batıl dinlerini sağlam kazığa bağladılar. Aslında kazıkları sağlam değildir, Kuran'ı engelledikleri için kazıkları sağlam görünüyor. Yoksa dinleri ve düzenleri Kur'an ile iki günde yıkılabilir. Şia ve Ehli sünnet, Allah'ın kendilerini sorumlu tuttuğu değerin farkında olmadılar. Allah onları sadece ve sadece Kur'an'dan sorumlu tutmuşken, onlar Kur'an'ı bir kenara bırakarak elmas ve altın madenine karşılık kömür değerinde bile olmayan zehir saçan bir madene razı oldular. Dolayısıyla nasıl eşek kendisine yüklenen yükün farkında değilse, Yahudiler, Hristiyanlar, Şia ve Ehli sünnet alimleri de Kur'an'ın Tevhid ve ahlaki hayatından bihaber yaşıyorlar. Ancak ortada önemli bir fark vardır, eşek akılsız ve sorumsuz bir varlıktır. Yahudi-hıristiyan Şia ve Ehli sünnet alimleri gibi boynunda bir ümmetin sorumluluğu bulunmuyor Şia ve Ehli sünnetin Rivayetleri sağlıksız ortamda çöplükten gıda maddeleri toplayıp beslenmeye benzer. Ehli sünnet ve Şia, abdest almak için suların temizliğine verdikleri değerin yüzde birini Tevhid, Adalet, güzel ahlak, insan hakları ve merhamete vermemişlerdir. Özellikle Ehli sünnet mezhebi Devlet kuruluşu, resmi bir mezhep olduğu için her zaman devlet adamlarından, sultanlardan, padişahlardan, krallardan yana olmuştur, Mesela Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Kur'an'a karşı Emevi Ehli sünnet mezhebinin Medya gücünü temsil etmektedir Ehli sünnet ve Şia'nın Mezheplerine baktığımızda aynen Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinin itikadı yönünü terk edip ameli konuları ön planda tuttuklarını görürüz. Halbuki Kur'an Allah'ın Elçilerini anlatırken bunun tam tersi bir tablo ortaya koymaktadır Arkadaşlar! Şirk insan ile birlikte mezara girer, diğer bütün günahlar zamanla insanın biyolojik ve fizyolojik yapısı zayıfladıkça kişi onları işlemeye takat getiremez.Ama Şirk ve itikadi bozukluk böyle değildir. Şirk ve dalalet insanla birlikte Mezara kadar gider.Müşrik şirki ile beraber Allah'ın huzuruna çıkar.İnsan şirkten başka bütün günahlarını itiraf eder, sadece şirkte ve itikadının bozuk olduğunu kabul etmez, devamlı hidayet üzerinde olduğunu iddia eder. İşte bundan dolayıdır ki,Kur'an'da Şirk en büyük günah ve zulüm olarak görülmüştür. Son zamanlarda şunu keşfettim, neden Yahudi ve Hristiyanlar,Şia ve Ehli Sünnet bunlara bağlı olarak Diyanet, Cemaat ve tarikatlar Kur'an'a yanaşmıyorlar? neden Kur'an düşmanıdırlar? Neden Kur'an ehli muvahhidlere düşmandırlar? Bunun sebebi şudur. Bunlar ne kadar batıl kaynaklarına sadakat gösteriyorlarsa, Kur'an'dan o derece uzaklaşırlar, ne kadar uydurma kaynaklarına yapışıyorlarsa, o oranda Allah bunları Kur'an'dan uzaklaştırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder