27 Nisan 2018 Cuma

SON VAHİY'DE KADİM VAHİY'LER GİBİ BÜYÜK BİR İHANETE UĞRADI.
(1.YAZI)
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Resul der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler"
( Furkan, 30)
"De ki: Bu Kur'an büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz"
(Sâd, 67, 68)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'ın halktan koparılması, iyice susturulması, tevhid sisteminin bozulması  ve ahlakının dejenere edilerek arka planı atılması ve tamamen  terk edilmesi için cildini, şeklini, müzik ve ahengini ön plana çıkardılar.
 Ümit ediyoruz ki, bir gün gelecek Kur'an ehli muvahhidler  bu tuzağın farkına varacak,  Allah'ın kitabını  hakkıyla okuyacak ve insanlara mesajını ulaştıracak, ondan ilham alacak, ümmetin arasında inanç ayrılıklarını, düşünce karmaşasını, mezhep belasını,
"Allah'ın ipine sığınarak" sorunları çözmeye çalışacaklardır.
 İşte o zaman İslam yeniden kaynağını  Kur'an'dan alarak dirilişe geçip ölümcül hastalığa yakalanmış, mezheplerin şirk  tuzağına düşmüş, geri kalmış İslam ümmetini yeniden vahdete kavuşturur.
 Yoksa Kur'an olmadan hayat, hareket, bilinç,  sorumluluk, doğru yön ve derin düşünce bulmak mümkün değildir.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a öyle kötülükler yaptılar,  öyle ihanetler ettiler ki, düşünme, tevhid, adalet, merhamet, onu anlama, onunla aydınlanma,
(İbrahim, 1)
 doğru yönü bulma, dirilme ve amel kitabı olan bu hayat kitabını sadece istihâre yoluyla yararlanılan ve ölülere okunan bir sevap  kitabı haline getirdiler.
 Artık ümmi insanların Kur'an'a karşı sorumluluğu, sadece ona kuru bir tazimde  bulunma,
 onu anlamadan yüceltme, üzerinde tefekkür etmeden öpüp koklamak,
abdestsiz ellememe,  güzel bir kılıfa sarmalama, evin en güzel köşesine yerleştirme,  bebeğin beşiğine muhafız yapma  ve güzel sesle okumaktan ibaret oldu.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin yanında Kur'an,  nazardan korunma, 
büyüleri geçersiz kılma ve cinleri uzaklaştırmak  için kullanılan tılsımlı bir takım hareket ve ayinler eşliğinde okuma, muska yapıp yeni doğum yapan kadınların,
süt veren  ineklerin  ve kafadan çatlak adamların yakasına takmak için ahmakça geleneklere alet edildi.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hiç kimse Kur'an'ı anlamaya çalışmamalıdır.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin tek bir amaçları vardır.
Kur'an'ı açıp okuyan, onu anlamaya çalışan, onun üzerinde düşünen,
ondan ders çıkaran ve ibret alan herkesi çeşitli yaftalamalarla karalamak ve Kur'an ehli muvahhidleri  mahkum etmeye çalışmaktan ibarettir.
Tek gaye Kur'an'ın anlaşılmasının zor  olduğunu ümmetin ümmilerine kabul ettirmektir.
 Şia ve  Ehli Sünnet'in âlimlerine göre Kuran, içi  muamma dolu, mücmel, şüpheli, çok zor, sırlar dünyasına benzer. 
Dolayısıyla İnsanların onu anlaması mümkün değildir.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimleri aklı kullanmayı  reddettiler.
 Halbuki akıl olmadan bir sözü, bir kitabı  okumak, anlamak ve  onunla amel etmek mümkün olmadığına göre,
ümmi  halkı cehenneme gidersiniz diye korkutarak Kur'an'ın  manasını okumaktan, anlamaktan ve onunla amel etmekten alıkoydular.
"İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı sakın  dinlemeyin, okunurken (aleyhinde) propaganda  yapın, Umulur ki sesini bastırırsınız, dediler"
( Fussilet, 26)
 Sonunda Kur'an'ı  tamamen kendi rivayet, mezhep ve içtihatlarına  göre uyarlayarak manasını tahrif ettiler.
 Kur'an'ı baştan sona kadar Allah Resulü'nün etrafındaki birkaç kişiyi övmek, yalan yere onları  yüceltmek veya  birkaçını tahkir ve kötülemekten ibaret olan bir kitap olarak tanıttılar.
 Halbuki Kur'an, hayat, kurtuluş, huzur, diriliş şuur  ve yaratıcılık bağışlayan bir kitap olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
"De ki: Onu,  Mukaddes ruh, iman edenlere Sçsebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
 (Nahl, 102)
 Aslında ümmi olan birinin Kur'an'ı okumadan, bilmeden ve anlamadan kabul etmesi mümkündür.
 Ancak ilim sahibi birinin onu açıp okumadan, üzerinde düşünmeden ve anlamaya çalışmadan ondan yüz çevirmesi
 hakkına sahip değildir.
 "Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu iyice kavramadan yalanladınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
 (Neml,  84)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'la konuşmayı, ruhunu, fikrini,
tevhid sistemini, bağlam ve  bütünlüğünü bırakıp şekline,  sesine, tecvidine  kulluk etmeye başladıkları günden itibaren hurafelere tapmaya  başladılar ve toplumsal gerilim, fikri donukluk, mezhebi taassup, ilmi, İktisadi ve siyasi yozlaşma ile karşı karşıya kaldılar.
 Biz İslam toplumunu şirk, sömürü, hurafe, tefrika, bencillik, kör taassup ve cehaletin karanlığından  kurtaracak tek gerçek,  Kur'an'ın tek kaynak olarak kabul edilmesi ve merkeze  konması olacaktır. 
 Kur'an, din ve  hüküm olarak hem Diyanette,  hem Milli Eğitim'de, hem medreselerde hem de bütün kamuoyunda tek kaynak olarak ortaya konsun.
 Diyanet ve okullarda Kur'an dersleri, İmamlar arasında Kur'an araştırmaları, ilahiyatçılar arasında
Kur'an meseleleri, daha  ilkokullardan başlayan  Kur'an eğitim ve  öğretimi hayati ve asli bir görev olarak ele alınmalıdır.
 Bu bilinç ve hayırlı  faaliyet her geçen gün yayılmalıdır.
 İşte o zaman Kur'an'ın rehberliğinde ümmet uyanışa, direnişe, sorumluluk bilincine, güç ve birliğe  ulaşmış olacaktır.
"Hep birlikte Allah'ın ipine sığının,  parçalanmayın, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O,  gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
 Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı.
işte Allah size âyetlerini böyle açıkları ki doğru yolu bulasınız"
(Âli İmran, 103)
 Yoksa bu ümmet şirk, tefrika, karanlık, zillet dolu, utanç verici bir hayata mahkum olarak kalacaktır.
 Kur'an, bize ahirette kurtuluş yolunun dünyadan geçtiğini, dünyada kurtuluşa ve refaha  ermeden ahirette kurtulmanın mümkün olmadığını  öğretiyor.
 "Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O: Rabbim!
 Beni niçin kör  olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim! der. 
Allah buyurur ki: İşte böyle, çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun.  Bugün de aynı şekilde unutuluyorsun"
(Tâhâ- 121, 125 ,126)
 ÇARE: Kutsallık ve yüceltme raftan indirilip eğitim ve tefekkür, rahmet ve inancın dayanağı  olacak.
 Kur'an bize,  özgürlük, uyanıklık ve izzet sahibi olmanın yolunun  ilim ve aklı kullanmaktan  geçtiğini öğretti.
 Dolayısıyla bu dünyada zelil  olarak ölen ahirette zillet içinde dirilir.
Yani müntesiplerini bu dünyada rezil rüsvay  eden bir din, ahirette kurtuluşa vesile olabilir mi?
 Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri yukarıdaki soruya cevap verebilir mi?
 Allah'a yakın olmanın yolu ibadetlerde olmadığını,  aklı kullanmaktan ve tefekkürden geçtiğini yine Kur'an öğretti.
 İbadet eden cahil değirmene bağlanan  eşek gibidir.
 Kur'an'sız kalan bu ümmet bir adım ilerlemeden  yerinde döner durur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder