SON VAHİY'DE KADİM VAHİY'LER GİBİ BÜYÜK BİR İHANETE UĞRADI.
(1.YAZI)
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Resul der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler"
( Furkan, 30)
"De ki: Bu Kur'an büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz"
(Sâd, 67, 68)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'ın halktan koparılması, iyice susturulması, tevhid sisteminin bozulması ve ahlakının dejenere edilerek arka planı atılması ve tamamen terk edilmesi için cildini, şeklini, müzik ve ahengini ön plana çıkardılar.
Ümit ediyoruz ki, bir gün gelecek Kur'an ehli muvahhidler bu tuzağın farkına varacak, Allah'ın kitabını hakkıyla okuyacak ve insanlara mesajını ulaştıracak, ondan ilham alacak, ümmetin arasında inanç ayrılıklarını, düşünce karmaşasını, mezhep belasını,
"Allah'ın ipine sığınarak" sorunları çözmeye çalışacaklardır.
İşte o zaman İslam yeniden kaynağını Kur'an'dan alarak dirilişe geçip ölümcül hastalığa yakalanmış, mezheplerin şirk tuzağına düşmüş, geri kalmış İslam ümmetini yeniden vahdete kavuşturur.
Yoksa Kur'an olmadan hayat, hareket, bilinç, sorumluluk, doğru yön ve derin düşünce bulmak mümkün değildir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a öyle kötülükler yaptılar, öyle ihanetler ettiler ki, düşünme, tevhid, adalet, merhamet, onu anlama, onunla aydınlanma,
(İbrahim, 1)
doğru yönü bulma, dirilme ve amel kitabı olan bu hayat kitabını sadece istihâre yoluyla yararlanılan ve ölülere okunan bir sevap kitabı haline getirdiler.
Artık ümmi insanların Kur'an'a karşı sorumluluğu, sadece ona kuru bir tazimde bulunma,
onu anlamadan yüceltme, üzerinde tefekkür etmeden öpüp koklamak,
abdestsiz ellememe, güzel bir kılıfa sarmalama, evin en güzel köşesine yerleştirme, bebeğin beşiğine muhafız yapma ve güzel sesle okumaktan ibaret oldu.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin yanında Kur'an, nazardan korunma,
büyüleri geçersiz kılma ve cinleri uzaklaştırmak için kullanılan tılsımlı bir takım hareket ve ayinler eşliğinde okuma, muska yapıp yeni doğum yapan kadınların,
süt veren ineklerin ve kafadan çatlak adamların yakasına takmak için ahmakça geleneklere alet edildi.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hiç kimse Kur'an'ı anlamaya çalışmamalıdır.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin tek bir amaçları vardır.
Kur'an'ı açıp okuyan, onu anlamaya çalışan, onun üzerinde düşünen,
ondan ders çıkaran ve ibret alan herkesi çeşitli yaftalamalarla karalamak ve Kur'an ehli muvahhidleri mahkum etmeye çalışmaktan ibarettir.
Tek gaye Kur'an'ın anlaşılmasının zor olduğunu ümmetin ümmilerine kabul ettirmektir.
Şia ve Ehli Sünnet'in âlimlerine göre Kuran, içi muamma dolu, mücmel, şüpheli, çok zor, sırlar dünyasına benzer.
Dolayısıyla İnsanların onu anlaması mümkün değildir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri aklı kullanmayı reddettiler.
Halbuki akıl olmadan bir sözü, bir kitabı okumak, anlamak ve onunla amel etmek mümkün olmadığına göre,
ümmi halkı cehenneme gidersiniz diye korkutarak Kur'an'ın manasını okumaktan, anlamaktan ve onunla amel etmekten alıkoydular.
"İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı sakın dinlemeyin, okunurken (aleyhinde) propaganda yapın, Umulur ki sesini bastırırsınız, dediler"
( Fussilet, 26)
Sonunda Kur'an'ı tamamen kendi rivayet, mezhep ve içtihatlarına göre uyarlayarak manasını tahrif ettiler.
Kur'an'ı baştan sona kadar Allah Resulü'nün etrafındaki birkaç kişiyi övmek, yalan yere onları yüceltmek veya birkaçını tahkir ve kötülemekten ibaret olan bir kitap olarak tanıttılar.
Halbuki Kur'an, hayat, kurtuluş, huzur, diriliş şuur ve yaratıcılık bağışlayan bir kitap olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
"De ki: Onu, Mukaddes ruh, iman edenlere Sçsebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl, 102)
Aslında ümmi olan birinin Kur'an'ı okumadan, bilmeden ve anlamadan kabul etmesi mümkündür.
Ancak ilim sahibi birinin onu açıp okumadan, üzerinde düşünmeden ve anlamaya çalışmadan ondan yüz çevirmesi
hakkına sahip değildir.
"Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu iyice kavramadan yalanladınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
(Neml, 84)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'la konuşmayı, ruhunu, fikrini,
tevhid sistemini, bağlam ve bütünlüğünü bırakıp şekline, sesine, tecvidine kulluk etmeye başladıkları günden itibaren hurafelere tapmaya başladılar ve toplumsal gerilim, fikri donukluk, mezhebi taassup, ilmi, İktisadi ve siyasi yozlaşma ile karşı karşıya kaldılar.
Biz İslam toplumunu şirk, sömürü, hurafe, tefrika, bencillik, kör taassup ve cehaletin karanlığından kurtaracak tek gerçek, Kur'an'ın tek kaynak olarak kabul edilmesi ve merkeze konması olacaktır.
Kur'an, din ve hüküm olarak hem Diyanette, hem Milli Eğitim'de, hem medreselerde hem de bütün kamuoyunda tek kaynak olarak ortaya konsun.
Diyanet ve okullarda Kur'an dersleri, İmamlar arasında Kur'an araştırmaları, ilahiyatçılar arasında
Kur'an meseleleri, daha ilkokullardan başlayan Kur'an eğitim ve öğretimi hayati ve asli bir görev olarak ele alınmalıdır.
Bu bilinç ve hayırlı faaliyet her geçen gün yayılmalıdır.
İşte o zaman Kur'an'ın rehberliğinde ümmet uyanışa, direnişe, sorumluluk bilincine, güç ve birliğe ulaşmış olacaktır.
"Hep birlikte Allah'ın ipine sığının, parçalanmayın, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı.
işte Allah size âyetlerini böyle açıkları ki doğru yolu bulasınız"
(Âli İmran, 103)
Yoksa bu ümmet şirk, tefrika, karanlık, zillet dolu, utanç verici bir hayata mahkum olarak kalacaktır.
Kur'an, bize ahirette kurtuluş yolunun dünyadan geçtiğini, dünyada kurtuluşa ve refaha ermeden ahirette kurtulmanın mümkün olmadığını öğretiyor.
"Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O: Rabbim!
Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim! der.
Allah buyurur ki: İşte böyle, çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde unutuluyorsun"
(Tâhâ- 121, 125 ,126)
ÇARE: Kutsallık ve yüceltme raftan indirilip eğitim ve tefekkür, rahmet ve inancın dayanağı olacak.
Kur'an bize, özgürlük, uyanıklık ve izzet sahibi olmanın yolunun ilim ve aklı kullanmaktan geçtiğini öğretti.
Dolayısıyla bu dünyada zelil olarak ölen ahirette zillet içinde dirilir.
Yani müntesiplerini bu dünyada rezil rüsvay eden bir din, ahirette kurtuluşa vesile olabilir mi?
Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri yukarıdaki soruya cevap verebilir mi?
Allah'a yakın olmanın yolu ibadetlerde olmadığını, aklı kullanmaktan ve tefekkürden geçtiğini yine Kur'an öğretti.
İbadet eden cahil değirmene bağlanan eşek gibidir.
Kur'an'sız kalan bu ümmet bir adım ilerlemeden yerinde döner durur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder