DİN'DE KAOS VE KARGAŞANIN EN ÖNEMLİ SEBEBİ:
(4.YAZI)
Önemine binaen tekrar ediyorum.
Şia ve Ehli Sünnet in âlimleri Resûl kavramının önemini, taşıdığı değeri ve hangi manaya geldiğini bilselerdi
Nebi'nin sözünün diğer insanların sözünden bir farkının olmadığını,
Resul'ün değerinin uydurma hadislerden değil, Kur'an'dan,
dolayısıyla vahiy'den kaynaklandığını ve Resul'ün uydurma rivayetlere değil, vahye eşit olduğunu bilirlerdi.
Yani Muhammed'i diğer insanlardan ayıran tek şeyin hadisler değil, Allah tarafından indirilen vahyin olduğunu bilirlerdi.
Şimdi bakın Rahmân ve Rahim olan Allah bu konuda ne buyuruyor.
"De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim (şu var ki) bana ilâhınızın tekbir ilah olduğu vahyediliyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, ameli salih işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın"
(Kehf, 110)
"De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. Artık ona yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin, müşriklerin vay haline"
( Fussilet, 6)
Dolayısıyla elçiyi önemli ve dokunulmaz kılan tek şey taşıdığı emanettir.
Bu emanet dışında diğer insanlardan bir farkı yoktur.
Yani vahiy'den bağımsız olarak değişik zamanlarda söylediği sözler hiçbir zaman insanları bağlamaz.
Bu en yalın hakikatı kendisi de arkadaşları çok iyi biliyorlardı.
İşte Şia ve Ehli Sünnet'in müctehid, muhaddis ve âlimleri bu kadar Kur'an ve tarih cahili kişilerdir.
Çünkü daha Elçin'in hangi anlama geldiğini bilmiyorlar.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin Kur'an'ın bağlam bütünlüğünden habersiz olmaları ve Resulün hangi anlama geldiğini bilmemeleri dinde büyük bir kaos, fitne, cehalet, şirk,
kargaşa, ayrışma, ihtilaf, kavga ve katliamlara sebep olmuştur.
Eğer Nebi'nin sözleri bağlayıcı olsaydı, Allah ona insanlarla istişare etmesi gerektiğini emretmezdi.
",,,,dünya İşleri hakkında onlarla istişare et,,,"
( Âli İmran 159)
Eğer Nebi'nin sözleri bağlayıcı olsaydı,
Zeyd onun tavsiyesini dinler emrine karşı gelmezdi.
(Ahzab, 37)
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bilmeyen, Kur'an'ın en önemli kavramlarından habersiz olan cahillerin dinden konuşmaları ve fetva vermeleri caiz değildir.
Onların İslam dinine alternatif uydurma bir din meydana getirmelerinin getirisi dünyada zillet ve sapıklık âhirette cehennem azabı olacaktır.
Bu uydurma şeytan dini Allah tarafından kabul edilir mi ki, bizde bu tağutların dinini kabul edelim?
Hani dinin Allah'a özgü kılanılması gerektiği, (Zümer-- 2, 3, 11, 13, 14, 15-- Beyyine,5)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri öyle korkunç, tehlikeli ve acımasız bir din ortaya koydular ki, bu din bin dört yüz seneden beri masum kanı döküyor.
Dünyada bu dinden daha tehlikeli bir silah icad edilmemiştir.
Şu soru gerçekten çok önemlidir.
Allah Resulü Muhammed (as) ı Kur'an'ın temsil etmesi mi daha büyük onur ve fazilettir.
Yoksa zalim Emevi- Abbasi
Devleti'nin Ehli sünnet dininin kaynaklarındaki uydurma
rivayetler ile Şia'nın kadim İran'dan taşıyıp getirdiği absürt hurafeler mi?
Bu soruya cevap verilmesi gerekir.
Allah Resulü dediğimiz zaman, aklımıza Allah'ını kitabının gelmesi mi bir üstünlüktür?
Yoksa Allah Resulü'nden asırlarca sonra uydurulan sanal dinin yalan rivayetleri mi?
(Son)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder