27 Nisan 2018 Cuma

KUR'AN'A GÖRE İKİ BATIL DİN: ŞİİLİK VE SÜNNİLİK
(13.YAZI)
ŞİİLİK ve SÜNNİLİK'TE  HADİS  İNANCI:
"O halde onların tapmakta oldukları şeylerden  (bu ilahların ve evliyanın batıl olduklarından) asla şüphen olmasın.
Onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar.Biz onların azaptan nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz"
(Hud, 109)
Şiilik ve Sünnilik'te her ne kadar sözde birinci  kaynak veya temel kaynak olarak
 "Kur'an" söylense de, icraat ve amelde "sünnet" adı altında en büyük kaynak Allah Resulü adına İftira edilen hadislerdir.
 Yani  dinlerinde hadislerin  ana kaynak olduğuna dair Şii ve Sünni ilim adamları arasında bir ihtilaf ve anlaşmazlık  yoktur.
 Şii ve Sünni âlimler dinlerini tamamen, yüzde yüz sünnet adı altında hadisler üzerinde bina  etmişlerdir.
 Şiilik ve Sünniliğin hadis ve  fıkıh kaynaklarını okuyan  ümmi biri bile bu gerçeği açık olarak görecektir.
Sünnilik ve Şiilik'te  Kur'an,  İlim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamadan  söz etmek mümkün değildir.
Şiiler ve Sünniler arasında hadislerin en önemli kaynak oldukları ile ilgili prensipte  ayrılık yoktur.
 Yani Şiirler'de Sünniler'de Allah Resulü'nden asırlar sonra uydurulan ve tamamen fitne olan  hadislerle amel  edilmesi gerektiğine candan  iman ederler.
 Burada tek ayrılık, hadislerin aktarımı noktasında bir anlaşmazlık içine düşmektedirler.
Dolayısıyla içinde bulundukları en büyük sorun, Nebi (as) adına iftira edilen binlerce rivayet sahabe kanalıyla mı, yoksa Ehli Beyt imamlarının yoluyla mı aktarılmalıdır?
 Bilindiği gibi Sünniler, başını Hanefi mezhebinin  imamı  Ebu Hanife'nin çektiği rey ehli ile Hanbeli mezhebinin İmamı Ahmed bin Hanbel'in öncülük ettiği hadis ehli bile iki gruba bölünmüşlerdir.
 Hatta Sünniler arasında yüzlerce  âlim Ebu Hanife'yi  küfür ve dinden dönme, sapıklık ve  zındıklıkla  itham etmiştir.
 Bunlardan birkaç örnek şöyledir.
 Buhari'nin Ebu Hanife hakkında söylediği suçlamalar.
"Sapık mürcie mezhebinin mensubu"
( Tarihul Evsat,  cilt, 2- sayfa. 93)
 "Küfünden dönmesi için iki defa tevbeye çağrılan adam"
( kitabu'z Zuafa, sayfa.132)
 Ehli Sünnet'in meşhur  muhaddis ve fıkıh âlimi  Sufyan Bin Uyeyne, 
Ebu Hanife'nin ölüm haberi kendisine gelince, kendisi İmamı  Buhari'den geri kalmayan şu sözü söylemiştir:
"Allah ona lanet etsin! İslam'ın can damarlarını bir bir  kopardı.  Müslümanlar arasında ondan daha kötü biri doğmamıştır"
( İbni Abdilberr, el-intika, s.149, 150)
 İbnu Carud ise  Ebu Hanife'yi tanıtırken şu sözü  söylemiştir.
" Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır"
( el- intikal- s. 150)
 Bir diğer mezhep imamı olan Malik ise şöyle demiştir.
 "Ebu Hanife, İslam bünyesinde doğan en kötü  varlıktır. Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu"
( el- intika- s. 150)
 Ebu Hanife hakkında pek çok iddia ortaya atılmıştır.
 İşte onlardan bazıları:
Ebuşşeyh Tabakat- Dedi ki:
 Asım Bin Yezid'i şöyle derken işittim,
 Süfyan es-Sevri söyledi ki:
 "Ebu Hanife hem "dâl" "sapık"  hem de "mudill" "saptırıcı" idi"
 (Ebuşşeyh Tabakat 2 /110)
 AHMET BİN HANBEL KİTABUL-İLEL
 "Ebu Hanife'nin iki kere tevbeye davet edildiğini nakleder"
( Ahmet Bin Hanbel kitabul- ilel.2 /69/ 428- 432)
 Malik Bin Enes (Maliki mezhebinin imamı)
"Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı"
demiştir. 
(Ahmet Bin Hanbel kitabul-ilel 2/69/ 428- 32) Hammad Bin Seleme:
"Ebu Hanife bir şeytandı, Allah Resulü'nün sözlerini kendi görüşlerine dayanarak red ederdi"
 (İbni Âdi  el- Kamil fi Zuafair-Rical,  8/ 239)
 Ebu'l Hasan el-Eş'ari :
Süfyan es-Sevri,  imam Ebu Hanife'nin hocası Hammad Bin Ebu Süleyman'dan şu sözü nakletmiştir.
"O müşrik Ebu Hanife'ye söyle ben ondan tamamen beriyim, onunla hiçbir ilişkim yoktur"
(Eş'ari el ibane, 77)
   İmamı Müslim şöyle der:
  İmam Malik (Maliki mezhebinin imamı)
 "Ebu Hanife dini mahveden hastalıklardan biridir" demiştir.
( İbni Âdi el Kamil fi Zuafair-Rical,  8- 237)
 Ebu Davud (Sünni  dininin diğer önemli âlimlerinden) şöyle demiştir.
 "Ebu Hanife'ye saldırı ve onu itham, İslam âlimlerinin İcma ettiği noktalardan biridir.  Basra'nın fıkıh imamı
Eyyüb es-Sahtiyani Ebu Hanife'nin aleyhinde çok kötü konuşmuştur. 
Küfenin imamı Süfyan es-Sevri ile  Hicaz Bölgesi'nin imamı
Malik Bin Enes (İmam Malik) ile Mısır'ın imamı Leys bin Sa'd ile Şam'ın  imamı Evzai  ile Horasan'ın  imamı Abdullah Bin Mübarek de  Ebu Hanife'nin aleyhinde çok ağır sözler söylediler.
 Kısacası yeryüzünün her yanındaki Ehli Sünnet'in uleması Ebu Hanife hakkındaki kanaati  menfidir"
( İbni Âdi el- Kamil fi Zuafair-Rical- 8- 241) Sufyan bin Uyeyne:
 "Allah Ebu Hanife'ye lanet etsin, İslam'ın can damarlarını bir bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha kötü biri doğmamıştır" demiştir.
( İbni abdilberr el- intika, 150)
 İbni Ebi Şeybe 
"Sanıyorum Ebu Hanife yahudi idi" demiştir. (Hatib El Bağdadi 13, 413)
 Süfyan es-Sevri:
 "Ebu Hanife'yi zındıklığından dönmesi için iki kez, kafirliğindenden dönmesi içinse defalarca tevbeye çağrıldı"
( Hatib El Bağdadi 13/ 382- 383)
 İmamı Malik:
 "Benim için Ebu Hanife'nin sözüyle hayvan pisliği arasında hiçbir fark yoktur"
( Hatib El Bağdadi Tarihul Bağdadi,  13/411)
Ebu Davud Süleyman Es Sicistani şöyle der: "İmamı Malik,
İmamı Şafi, Ahmet Bin hanbel Ebu Hanife'nin küfür ve dalalet içinde olduğunda ittifak etmişlerdir"
(Hatib El Bağdadi Tarihul Bağdadi 13/ 383 -384)
 Görüldüğü gibi Allah Resulü'nden iki asır  sonra gelen rivayet tapıcıları sapıklık ve zındıklıkta  günümüzde bulunan  çömezleri arasında bir  fark olmadığı gibi,
inanç ve fikirde bunlarla
  beş bin  yıl sonra gelecek müşrikler  arasında da  bir fark olmayacaktır.
 Bu Kuran cahili  mezhep imamlarının Ebu Hanife'yi kafir,  zındık ve  sapık demelerinin  tek sebebi,
 Allah Resulü'ne isnat edilen bazı sözlerin ona  yakışmayacağını söylemeseydi.
 Yani Ebu Hanife, biz Kur'an ehli muvahhidler  gibi yaşadığı zamana  intikal eden rivayetlerin tümünü de inkar etmiyordu.
 Belki de uydurma  rivayetlerin binde birine karşı gelmiyordu.
 Buna rağmen bu Kur'an düşmanı hurafeci muhaddis ve  Mezhep imamları  ona her türlü hakareti yapmayı dinden bir farz  gibi telakki  etmişlerdir. 
Dolayısıyla Tevhid ve şirk mücadelesi on bin  sene önce nasıl olduysa, bundan on bin  sene sonra da devam edecektir.
Burada aklıma şu iki  âyet geldi.
"İşte o ülkeler (ve halkları)onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
 Andolsun ki, elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi.
Fakat önceden (inanç atalarının) yalanladıkları gerçeklere (bunlar)  iman edecek değillerdi.
İşte kafirlerin kalplerini
Allah böyle mühürler. Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk"
(Âraf, 101, 102)
 Ancak vicdan sahibi insana acı ve ızdırap veren şey,
 masum bir ilâh gibi gösterilen  bu cahil Mezhep imamlarının
aklını biraz kullanan ve vicdanın sesini dinleyen insaflı   bir âlime nasıl saldırdıklarını ümmi halkın bilmemesidir.
Her müslüman kitabını, o kitaptaki dini, niçin  indiğini, amaç ve hikmetini  bilmekle sorumludur. 
Müslüman Allah tarafından indirilen vahyin aydınlığıyla,  kimin sapıklıkta bulunduğunu ve  kimin hidayet üzerinde olduğunu bilmekle  yükümlüdür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder