27 Ekim 2021 Çarşamba

MUAVİYE EHLİ SÜNNET İLİŞKİSİ İnanç alanında Muaviye siyaseti, ekonomik ve siyasi alandaki Muaviye siyasetinin tamamlayıcısı ve zorunlu olarak ortaya çıkan, bu bağlamda da "siyasetin" inanç alanındaki dışa vurumudur. Bu siyaset, hakkı ters yüz eden, emir Muaviye siyasetini korumak için Muaviye ve Emevilere toz kondurmayan, dini hidayet kaynağından kopararak uydurma dine dönüştüren Ehl-i Sünnet'in anlayışı, batıl bir inanç biçimini ortaya koymaktadır. Bu inanç biçiminde özellikle kadercilik, iktidara mutlak itaat, güç ve kuvvete tapınma, kendi inanç dünyasına uygun bulduğu dini delilleri bağlamından alarak onları ön plana çıkarma ve rivayetler üzerinden ölülere kulluk etme, fosilleri taklit ve geleceği geçmişe mahkum etme anlayışı hakimdir. Hanif din insanları hak ve adalete, tevhid ve güzel ahlaka, ciddiyet ve sanata davet ederken, Muaviye'nin Ehli Sünnet dini ise, iktidara ve servete, kudret ve kuvvete, sorumsuz bir hayata ve sanat düşmanlığına davet etmektedir. İhlas dini, takva ve sorumluluk bilincine çağırırken, Muaviye'nin dini, efsane ve masallara çağırır. Ehl-i Sünnet zihniyeti siyasi ve ekonomik noktalarda Muaviye anlayış ve hakimiyetini, din alanında adeta bir inanç zırhı olarak korumakta ve meşrulaştırmaktadır. Gerek Türkiye özelinde cemaat, tarikat ve sivil toplum örgütleri, gerekse de dünya genelinde Ehl-i Sünnet âlimleri , Muaviye'nin inanç siyasetini taviz vermeden büyük bir kararlılıkla savunmaktadırlar Son vahyin tarihinde dokunulmaz ve kutsal Muaviye din anlayışının bu derecede kabul görmesi ve yaygınlaşması Ehli Sünnet âlimleri tarafından uydurulan hadislerin ve bu hadislerin üzerine bine edilen şirk ictihadların bir sonucudur. Akide alanında gözle görülecek biçimde yapılan Muaviye taraftarlığı, şüphesiz sadece takıntılı bir Muaviye sevdası ya da Muaviye safında yer almakla açıklanabilecek bir olay değildir. Bu hadisenin arkasında yatan en büyük etken, dün olduğu gibi bugünde ekonomik çıkarlardır ki, bu da beraberinde büyük bir maddi güç ile bu fikirleri savunanlara rahat, konforlu makamlar ve lüks hayatlar sunar. Öyle ki, son vahyin ilk dönemlerinde dil ile iman edip de gerçek mümin olmayanların yaşadığı kalbi sıkıntı, bunların ya ekonomik çıkarlar için ya da mahalle baskısı ile iman etmeleri idi. Dün gönülleri dine menfaat, ganimet ve kabile çıkarları için ısınanlar, bugünde yine aynı gerekçelerle inanç dünyalarında Kur'an'sız, başı boş, bir serseri gibi amaçsızca gezinip durmaktadırlar.Çünkü nasıl ki dünün ganimetçileri mülkü, serveti, sermaye birikimimini savunarak bir inanç merkezi yaratmışlarsa, bugünün inanç siyaseti de yine sermayeyi, kişisel serveti ve mülkiyeti kutsayarak Muaviye düzenini sürdürmektedirler. İslam tarihi açısından bir kırılma noktası olan ve mazlumlara, yoksullara, ezilenlere galip gelerek dönemin egemenlerini iktidara taşıyan Muaviye, kendi iktidarına uygun bir inanç fikriyatı yaratmış ve bu konuda da oldukça başarılı olmuştur. Dolayısıyla Muaviye, Ehli Sünnet'in inanç atası ve fikir babası olduğu için, sahabi kutsallığı adı altında ona söz söylettirmez, hanedanını eleştirmezler. Velev Allah Resülünün torunlarını katletseler, Medine'yi basıp yüzlerce sahabeyi vahçice kesip, malları yağma, namusları kirletseler de. Peki Medine'de öldürülenler sahabi değil miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder