18 Ekim 2021 Pazartesi
KUR'AN' MÜBİN'İN MEÂLİ(33.YAZI) 161-)(Âyetlerimizi gizleyerek) kafir olarak ölmüş olanlara gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanlığın lâneti onların üzerindedir.(Lânet, dünyada ve âhirette Allah'ın rahmet ve mağfiretinden uzak kalmaktır..İnsanların lânetine gelince, çevrelerinde olan insanlardan hatta dost ve akrabalarından da hayır veya huzur görememe, sürekli olarak bir bunalım içerisinde olmalarıdır.) 162-) Onlar, sürekli olarak (lânet içerisinde) kalıcıdırlar. Onlardan (lânet) azabı hafifletilmez ve onlara (rahmet nazarıyla) bakılmaz.163-) Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilah yoktur. O Rahman'dır, Rahim'dir.164-) Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki yeri canlandırdığı suda, yerde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları musahhar kılmasında aklını kullanan bir kavim için âyetler (olağanüstü deliller) vardır.165-) İnsanlardan bazıları Allah'ın dununda( yanında- ötesinde- berisinde) benzer ilâhlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha şiddetlidir. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden görebilselerdi. (Allah'a denk ilâhlar edinenler aslında Allah'ın yaratma ve tedbirinde tek olduğunu bilirler. O'na denk tutulan varlıklar, onunla kulları arasında aracı konumundadırlar. Bu aracı ilâh ve evliyalar, "insanları ona yakın kullar olmaları için güya Allah'ın indinde şefaatçi olurlar" Ayrıca O'nun izniyle olağanüstü yetenekler (kerametler) ve güçler sergileyerek onların ihtiyaçlarını giderirler veya Allah bu ihtiyaçları onların hatırı (yüzü suyu hürmetine) giderirler. Onlar bu inanca delil olarak, günahkarların bizzat kendilerinin Allah'a ulaşmaya güçlerinin yetmeyeceğini, bazı işlerin görülmesi için vatandaşlarla amirler arasında bir aracı olduğu gibi, bunlarla Allah arasında da bir aracının bulunması gerektiğini gösteriyorlar.Endâd: Kendisinden, ancak Allah'tan istenmesi gereken şeylerin istendiği din adamlarıdır.Kıraat Farklılığı: "velev yarallezine zalamu" "zâlimler azabı gördükleri zaman" cümlesinde bulunun "velev yara" kelimesini, Kıraat âlimleri İbni Âmir Nafi ve Yakub "velev terallezine" (ey Nebi) "o zalimleri bir görseydin" olarak okumuşlardır. 166-) İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine tâbi olunanlar, tâbi olanlardan teberri ederler (uzaklaşırlar) ve (o anda her iki taraf da yani tâbi olunanlarla tâbi olanlar) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bütün bağlar kopup parçalanmıştır.167-) Tâbi olanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha (dünyaya dönmemiz) mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden teberri ettikleri (uzaklaştıkları) gibi bizde onlardan teberri etseydik (uzaklaşsaydık!) Böylece Allah onlara, amellerini, hasret kaynağı (iç yarası) olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar. "HULUL İNANCI" Dinin şemsiyesine sığınarak bir "evliya ve ilâhlar dinî" kurup kutsala hürmet adı altında açık şirke giddilmesi, Kur'an'ın dikkat çektiği en büyük ve en önemli tehlikedir. Kur'an bize gösterdi ki, şirkin failleri her zaman din adamları olmuştur. Kur'an, yüzlerce âyette doğrudan ve açık olarak bu din adamlarından yakınmaktadır.Kur'an haber vermektedir ki, elçilerin tevhid mirası, evliya ve ilâhlara tapınma şirkiyle içinden çürütülmüş ve faturası Allah'a kesilen din, her zaman ve zeminde şeytan ve zulme hizmet eden bir yıkım kurumuna dönüşmüştür. İşte, İslam dünyasının asırlardan beri husrandan husrana ve akıl almaz katliamlara sürüklenmesinin gerçek sebebi burada yatıyor.Şirk, hulul inancı ve batınilik tevhid dininin yozlaştırıldığı anda ortaya çıkan dinin adıdır. Tevhid dininde, yani ilahi dinin herhangi bir ilkesinde vücut bulan bir yozlaşma o dini tartışmasız biçimde şirke bulaştırır. Yozlaşan tevhid dininin yeni kimliği kesinlikle şirk olacaktır. Elçilerden sonra her zaman dinin akibeti bu olmuştur. Olmasaydı ardarda elçiler gönderilmezdi. Bundan dolayı insanların din adına Kur'an'dan başka gidecek bir yeri, başvuracak sağlam bir kaynağı yoktur. Kur'an'dan nasip yoksa varılacak sonuç ya şirk veya tümden Allah'ın inkar edilmesi olacaktır. Şu mesele gerçekten çok önemlidir. Şirk Kur'an'ın gösterdiği şekliyle tanınmadıkça İslam'ı ve tevhidi Kur'anın gösterdigi şekliyle anlamak mümkün olmaz. Müslüman dünya gerçekten Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyle şirki tanımıyor. Tanıma yönündeki tüm gayretleri bilinçli ve şuurlu fasit bir iradeyle sonuçsuz bırakılıyor. Çünkü şirk ve hulul inancının mahiyeti halk tarafından anlaşıldıkça Müslüman dünyaya İslam adı altında yaşatılan dinin gerçek İslam olmadığı ortaya çıkacaktır. Böyle bir hakikat dünyadaki bütün çıkar dengelerini sarsacaktır. Kelime-i tevhid formülü, hiçbir ilah yok sadece Allah var, şeklinde tezahür eder. Dikkat edilirse formülde öncelikle sahte ilahlar yok ediliyor, onun ardından hak ilah olan alemlerin rabbi öne çıkarılıyor. Yani "olması gereken" gösterilmeden önce" olmaması gereken" tanıtılıyor. Bu o kadar önemli ki, şirk olmadığı zaman tevhid'in hâkimiyetinden söz edilebilir. Yani hem İman hem de şirkin bir insanda bulunma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bundan ötürü yüce Allah Şöyle buyurur."İmana ulaşan ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya. İşte onlar emniyette ve hidayette olanlardır"( Enam- 82)Kur'anda bir çok ayette zulüm şirk anlamında kullanılmıştır. Yoksa insan bilerek veya bilmeyerek cahillikle, ailesine, akrabasına, çevresine, tabiata haksızlık ve zulüm edebilir. Kelime-i tevhidle formüllendirilen zıtlıkla kutuplardan herhangi birini gereğince tanımadığımızda ötekini gereğince tanımamız mümkün değildir. Bu da insanı, o kutupla ilgili tüm tespit, inanç ve eylemlerinde yanlış yapmaya mahkum eder. İslam dünyasının tevhid akidesine gerektiği gibi değer vermemesinin sebebi şirkin gerçek mahiyetini, tahrip gücünü ve yıkım özelliğini bilmediğindendir. Tevhide değer verilmeyince İslam dininin güzellikleri insanın hayatına yansımıyor.Dolayısıyla İslam'dan beklenen bereket, barış, nimet, huzur, mutluluk, merhamet uzaklarda kalır. Dünyayı şirke ve hululiyyet inancına yani kula kulluğa karşı uyaran, akli ve ilmi verilerle donatan tek kaynak Allah'ın kelâmı Kur'an'dır. Fakat maalesef Kur'an'ın iman eden çocuklarının sirki anlayamaz hale getirilmeleri insanlığın maruz kaldığı en büyük talihsizlik olmuştur. İslam dünyası şirkin ve huliliyyet inancının pençesinde can çekişmektedir. Yüzyıllardan beri belini doğrultamamasının sebebi budur. Yoksa yüce Allah hiçbir toplumu ufak tefek eksiklikleri yüzünden perişan etmez.Perişanlık ve hüsran sadece şirkin sonucudur. Sirk insanın emek ve üretimini yok eden en büyük beladır. İslamı anlamak için Kur'an'ı dikkatli okumak ve elçiler tarihini iyi incelemek gerekir. Kur'an hakkıyla tilâvet edilirse( Bakara- 121) görülür ki, elçilerin mücadelesi dinsizliğe karşı değil, sahte din ve ilahlara karşı olmuştur.Bir kere elçilerin ve Kur'an'ın en büyük düşmanı şirktir ve şirk, dinsizlik değil, tarihin en yaman en zorlu ve en inatçı dinidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder