14 Ekim 2021 Perşembe

İKÂME ETME” HANGİ ANLAMA GELMEKTEDİR? Şia ve Ehl-i Sünnet muhaddis ve müctehidleri yani din adamları Kur'an'da bulunan bütün kavramları tahrif etmişlerdir. Bunlardan bir tanesi de "ikamis- salâti" (salât'ı ikâme etme) ifadesidir. "İkâme" ifadesi, "k-v-m" kökünden gelmektedir. Âyetlerde ikâme fiilinin anlamını "âyağa kaldırmak, sürekli olarak âyakta tutmak, doğrultmak, düz tutmak, düzeltmek“ anlamına geldiğini herkes bilir. Fakat "salat" namaz yapılınca, "ikâme" de "kılma" yapılmıştır. Kur'an'ın hiçbir ayetinde "salat'ı ikame etmeye" "namaz kılma" diye bir anlam verilemez. Bunlar birbirinden çok farklı uygulamalardır. Birisi Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu orijinal uygulama, diğeri Şia ve Ehl-i Sünnet dininin uydurma uygulamalarıdır. Mesela: "Şahitliği ikâme etme" (Talak-2)"Ölçü- tartıyı ikâme etme" (Rahman-9)"Yönünü, benliğini ikame etme" (Âraf-29) "Duvarı ikâme etme" (Kehf-77)"Tevrat ve İncil'i ikâme etme" (Mâide-66)"Allah’ın sınırlarını ikâme etme" (Bakara-229, 230)"Dini ikâme etme" (Tevbe-36; Yusuf-40; Rum-30; Şura-13)Kur'an'a baktığımızda "ikame-ekâme-yukimu) fiilinin, kılmak, yapmak, etmek’’ gibi bir anlamının bulunmadığını görürüz. Peki"ikâme" fiilinin en çok kullanıldığı "salât'ın" esas amacı nedir?İşte âyetler. "Ben seni seçtim. Şimdi vahyedileni dinle. Muhakkak ki ben, Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana ibadet et; zikrim (vahiy) için salat'ı ikâme et"(Tâhâ-13,14) Kur'an'a iman etmeyenler, dinde Allah'ı yeterli görmeyenler, yüce Allah'ın yanında, ötesinde, berisinde ilâh ve evliya edinenlerin amelleri ruzgarın şiddetle savurduğu küle benzediğini âyet haber veriyor. (İbrahim-18)Dini Allah'a özel kılmayanın imanı da, ameli de, mabedi, ibadeti de, ahlakı da yoktur. Kuran’ın sesinin kesildiği, tehlikeli görüldüğü, Kur'an müslümanlığının sapkınlık ve en büyük şer olarak görüldüğü din Allah'ın hanif dini değil, şeytanların ve tağutların batıl ve şirk dinidir.Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları "insanlara namaz kıldırmakla" aslında Allah'a değil, kendi dinlerine kulluk ettiriyorlar. Kur'an'da var olan kavramları değiştirerek, rivayetlerle Allah'ın Resülünü Kur'an'dan kopararak en büyük cinayeti işlediler.Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları Allah'a değil, rivayetlerin ilâhlarına iman ediyorlar. Salât ile birlikte geçen “ikâme” kelimesi, âile ve toplum için Kur'an öğrenimini ve sosyal dayanışmayı “ayağa kaldırmak” anlamına gelmektedir. Çünkü toplumu ayağa kaldıracak olan milyon dolarlık mabedler ve ritüel hâle gelmiş anlamsız ibadetler ve israf kurumlar değil, Kur'an'ın inanç ve ahlakı, değişen kavramlarının düzeltilmesi ve ona bağlı olarak gelişecek olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma ahlakıdır."İkâme" kelimesi, Kuran’da ibadetler için değil, itikadi ve ahlaki kavramlar için kullanılmaktadır. "Din için, yön ve istikamet için, şehadet yani tevhid için, ölçü tartı yani ahlak için, tevrat, incil yani vahiy yani Kur'an için. Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünni mabed ve ibadetleri hiçbir zaman onları ayağa kaldırmamış, sürekli olarak onları süründürmüş ve düşmanlarına ezdirmiştır. Çünkü bunlar gerçek anlamda salat'ı ikâme etmediler. Esas salat'ı ikâme, yüce Allah'ın âyetlerini ümmetin zihnine yeniden nakşetmek, ümmeti Kur'an ile canlandırmak, toplumu onunla temizlemek ve onun ruhuyla ayağa kaldırmaktır. Zaten “ikame” ile ilgili âyetler incelendiğinde bu gerçek net bir şekilde görülecektir. Mesela: Birçok âyette geçen “Salâtı ikame edin ve arının” cümleleri, din öğrenimini ve dayanışmayı ayağa kaldırın, her türlü şirk ve hurafelerden arının" anlamına gelmektedir.Yani âyetlerde geçen "ve étüz zekéte" (zekatı verin) değil, "ve'tüz zekéte" (zekâta gelin, arınmaya gelin" demektir. Halbuki "ve yü'tünez zekéte" (arınmaya gelirler) ibaresini de "ve yütünez zekéte" (zekatı verirler) olarak da okumazlar. Gerçekleri kabul etmede zorlananlara söyleyecek bir sözümüz yoktur. Yüzyıllardan beri gelmiş bir ritüelin psikolojik baskısından bir anda kurtulmak kolay değildir. Fakat Şia ve Ehl-i Sünnet dininde Kur'an'a uygun bir ahlakın bulunmadığı ve Kur'an'daki kavramların büyük çoğunluğunun tahrif edildiğinin bilincinde olmak da önemlidir. Çünkü anlamsız ritüllerden kurtulmanın önünde engel olan psikolojik ve mahalle baskılardan kurtulmaya öncülük edecektir. Bir düşünün, Nebi'ye destek olan bir âyet,(Ahzab-56) nasıl olur da, Muhammed'e salavat çekmek olarak evrilmiştir. Çok ilginçtir Esas “kılmak” anlamına gelen "ceale" kelimesi, "salât" için hiç bir âyette kullanılmamıştır. Çünkü salâtın "namaz kılmakla" hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.Salat'ı ikâme etme; tevhid din ve ahlakını, adalet ve merhametini, insan hak ve özgürlüğünü, toplumun hayatına hakim kılmanın, ümmetin sorunlarına destek için devlet ve sivil toplum kuruluşları eliyle eğitim, öğretim, yardımlaşma ve dayanışma sisteminin kurulması, ayakta tutulması” olarak anlamak mümkündür. "Salâtı ikame etme" ile ilgili âyetlere baktığımızda, bu organizasyonun kıyamete kadar ümmetin ve beşeriyetin ihtiyaçlarına cevap verecek bir program olduğunu görürüz. Kur'an'ın ilim ve hikmeti, ahlak ve fazileti, adalet ve merhameti yani Furkan'ın içinde bulunan kavramlar bağlam ve bütünlüğüne göre çözülmediği sürece ne imanın, ne ibadetin Allah indinde bir değeri yoktur. Her şey gelip Kur'an'ı anlamaya dayanıyor. Kur'an anlaşılmadan, dinde onu tek kaynak kabul etmeden, haccın da, kâbenin de, mescitlerin ve eğitim kurumlarınızın da Allah'ın indinde bir değeri yoktur. Dinin doğru yaşanması tamamen Kur'an'ın doğru anlaşılması ile ilgili bir durumdur. Kur'an, bağlam ve bütünlüğü yani hikmet ve kavramlarıyla zihinlere hakim değilse, diğer inanç ve ibadetler Allah indinde yok hükmündedirler. İşte bundan dolayı âhirette ilk sorgu şöyle olacaktır. "Elem tekün éyéti tütlé aleyküm feküntüm bihé tükezzibune" (Âyetlerim size okunurdu da onları yalanlardınız öyle mi?)Müminun-105)Âyette geçen "yalanlamak" "sözle yalanlamak, karşı gelmek, iman etmemek" değildir. Rivayetlerle, ictihatlarla, ataların dinine uymakla, âlimlerin kitaplarını din ve hüküm edinmekle ilgili bir yalanlamadır. Kur'an'da geçen bütün "âyetleri yalanlama" ifadeleri, sözlü yalanlama değil, inanç, tavır, ahlak ve hareketlerle yalanlamadır. İşte bu şekilde Kur'an, kavramlarıyla birlikte doğru olarak anlaşılsaydı, altmış kişilik bir cemaat için, altmış bin kişilik israf mâbedler yapılmayacaktı. Eğer Kur'an bilinseydi, salatın anlamsız ritüel değil, toplumu ayağa kaldıran ilâhi bir rahmet ve hidayet olduğu bilinecekti. Yüce Allah adına doğru konuşun, sizin ihtişamlı mabedlerinizin, ses gösterisi olarak yaptığınız ezanlarınızın ve anlamını bilmediğiniz yani Kur'an'sız ve ihlassız inanç ve ibadetlerinizin size zerre kadar bir yararını gördünüz mü?Dünya hayatında size huzur vermeyen bir din, âhirette niye cennete götürsün? Şia ve ehli Sünnet'te din, Kur'an'ın değil, namazın üzerine inşa edilmiştir.Eğer namaza verdikleri mesai ve emeğin yüz binde birini Kur'an'ın ilmine vermiş olsalardı, inanç, ahlak, ekonomi, sanayi ve medeniyette bu kadar geri kalmazlardı. Bir toplumda hangi değerler yerde ise onları ayağa kaldırmak yani "ikâme etmek" gerekir. İhtişamlı ve süslü câmileriyle, yüksek yüksek minareleriyle, üstün kaliteli halı ve mermerleriyle Şia ve Ehl-iSünnet'te tek ayakta kalan şey namazdır.Geri kalan bütün erdemler yerde sürünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder