7 Ekim 2021 Perşembe
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(23.YAZI) 105-)(Ey müminler!) Ehl-i kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler Rabbinizden size bir hayır (vahiy) indirilmesini istemezler. Oysa Allah rahmetini dileyene özel kılar. Allah, fazileti azim olandır. (Yukarıdaki âyette bulunan "men yeşéu" (dilediğini) değil, "dileyeni" demektir.Çünkü âyette geçen "rahmet" vahiy anlamına gelmektedir. Yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak yani kişinin iradesine ipotek koyarak, onu zorla hidayete yönlendirmez. Hidayet ve sapkınlık insanın kendi iradesi ve seçimi ile ilgili bir durumdur) 106-) Biz bir âyeti neshedersek veya onu unutturursak mutlaka ondan daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah'ın herşeyin üzerinde kadir olduğunu bilmez misin?(Allah'ın herşeyin üzerinde kadir olması, herşeyi belli bir ölçü, düzen, sistem ve kurala göre var etmesi ve yaşatması demektir) 107-) (Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır? Sizin için Allah'ın dununda (yanında, yöresinde, berisinde) ne bir veli ne de bir yardımcı vardır.108-) Yoksa siz de (Ey iman edenler!) daha önce Musa'ya sorulduğu gibi, Resülünüze (sizi ilgilendirmeyen sorular) sormak mı istiyorsunuz?Kim imanı küfürle değiştirirse, şüphesiz ki, dümdüz yoldan sapmış olur.(Musa (a.s) ın kavmi olan İsrailoğulları onu usandırmak, zor durumda bırakmak ve sıkıntıya düşürmek için kendisine gereksiz sorular soruyorlardı.Musa (a.s) a sorulan sorular ve yapılan eziyetler için, (Bakara- 68, 69, 70; Ahzab- 69; Nisa-153; Âraf-138; Saf-5) âyetlerine bakılabilir.109-) Ehl-i Kitaptan bir çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmeyi arzu ederler. Yine de, Allah onların hakkında emrini getirinceye kadar siz affedip hoş görün. Şüphesiz Allah her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir.(Yüce Allah, burada özelden genele geçiş yaparak "...affedin ve hoş görün..." buyurmuştur.Yani sadece onları değil, "bütün insanlara karşı hoşgörü ile muamele ediniz" buyurdu.Muttakilerin şanına yakışan tavır ve ahlak budur.Kur'an'da bunun gibi edebi sanatlar çoktur. "Safh" kelimesi, bireysel olarak insanın şahsına karşı yapılan kötü muameleyi affetmesi yani Allah için hakkından vazgeçmesi ve hoşgörülü olması anlamına gelmektedir) 110-) Salat'ı ikâme edin, arınmaya gelin, kendi nefsiniz için yaptığınız her hayrı Allah'ın indinde bulacaksınız. Şüphesiz Allah amellerinizi görmektedir."SALAT" KAVRAMI Günümüz Arapçası ile Kur'an'ın indiği dönemin Arapçası birbirinden çok farklıdır. Kadim Arapça Kur'an Arapçası idi. Mesela; sadece bir asır öncesine geriye gidildiğinde, Türkçe olmasına rağmen Osmanlıcayı anlamakta zorlandığımız görülecektir. Diller de aynen insanlar ve toplumlar gibidir, doğar yaşar ve zamanı geldiğinde ölürler. Aslında Ehl-i Sünnet ve Şia din adamları Kur'an'da var olan kavramların içini boşaltıp bozmasalardı hakkı ortaya koymak için uzun uzun yazmaya gerek olmayacaktı. Kur'an'da bir çok âyette geçen salât, Şia ve Ehl-i Sünnet'in namazlarıyla ilgisi yoktur. Salat kavramı çok daha geniş, kapsamlı, evrensel ve müminlerin hem bireysel hemde kurumsal olarak yerine getirmeleri gereken bir destekleşme ve yardımlaşma organizyonudur. Mesela, şu âyete bir bakalım. "felé saddaka velé sallé velékin kezzebe ve tevellé=O, ne tasdik etti ne de destekledi, ama yalanladı ve geri durdu"Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. "saddaka" nın karşıtı olarak "kezzebe" yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, "sallé" fiilinin karşıtı olarak da "tevellé" fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellé sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri engellemek” anlamına geldiğine göre, "tevellé" nın karşıtı olan "sallé" ise, “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak, aktif olmak” anlamına gelmektedir.Sonuç olarak "salât" sözcüğünün anlamını, “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak, toplumu ayağa kaldırmak, sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla "salât" kavramının anlamını, “yakın çevrede bulunan miskin, yetim, fakir yani ihtiyaç sahiplerine destek ve toplumsal sorunların çözümüdür. Yani salat'ı, anlamı olmayan ritüellerden kurtarıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutuna taşımak gerekir.Yapılacak yardım ve desteğin, toplumsal dayanışmanın gerçekleştirilmesi "maddi" ve “manevi" olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:Manevi yönü ile salât; akli ve ilmi bir eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, hidayete ve sırat'ı müstakime ulaştırmaktır. Maddi yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine kurumsal olarak yardım etmek, onları zor günlerde sırtlamak, böylece toplumun sıkıntılarını gidermektir. "Salat" ın destek olduğu ile ilgili en önemli delillerden bir tanesi de Tevbe 103.âyettir. "Onların mallarından sadaka al; bununla onları (nifaktan) temizler ve arındırırsın.Ve onlar için salat eyle, âyeti metni ile okuyalım (ve salli aleyhim, inne salâteke sekenün lehum) çünkü senin salatın onlar için sükunettir. Allah işitendir bilendir"Âyette Nebi (a.s) a emredilen "salli aleyhim" "onlara salat eyle" nin anlamı şudur.Nifak ile iman arasında gidip gelen, net bir çizgiye sahip olmayanlara söz ve fiille yani zihinsel destek olması, İslam dininin önem ve ehemmiyetinin sürekli olarak onlara dille anlatılması ve hanif dinin sürekli olarak onlara hatırlatılmasıdır. Söz konusu olan Tevbe-103 âyet, 101.âyetten itibaren alındığı zaman mesele daha iyi anlaşılacaktır) “Salat" kelimesi, destek anlamına geliyorsa, yardım anlamına gelen "teavun, te'yid, nasr- nüsret, istiâne, istiğase" kavramları hangi anlama geliyor.?Aslında Kur'an'ın kavramlar sisteminde benzer olmasına rağmen her bir sözcüğun değişik bir manası vardır. İşte Kur'an'da var olan yardım ve destekle ilgili kavramlar sistemi. "Teavun: Yardımlaşma anlamına gelen teavun kelimesi, daha çok iyilik, güzellik ve takva konularında insanların birbirlerine sözlü yardım yapmaları, kötülük, ahlaksızlık ve düşmanlık gibi günahlardan yine sözlü olarak uyarmaları anlamında kullanılır.(Maide-2)Te'yid: Yüce Allah'ın manevi olarak yani vahiy ile Resüllere yardım etme ve destek verme anlamında kullanılmıştır.(Bakara- 87; Enfal- 62,63) gönüllerini Nasr- Nüsret: Maddi ve manevi yardım olmak üzere çok geniş kapsamlı bir kullanım alanı mevcuttur.Her türlü yardım anlamına gelmektedir.İstiâne:İstiâne ile nasr (yardım) arasında şöyle bir fark vardır. İstiâne sadece Allah'tan istenirken,(Bakara-45, 153; Âraf-128) "nasr" hem Allah'tan hemde insanlardan istenebilen bir yardım çeşididir.(Âli İmran-81; Âraf-153; Enfal-72; Tevbe-40; Muhammed-7)İstiğâse ise, açlık, kıtlık ve hayati tehlike gibi zor şartlardan kurtulmak için "imdat-istimdat" türünden Allah'tan ve gücü yetenlerden yardım dileme anlamına gelmektedir. (Yusuf-49; Kehf-29; Enfal-9: Kasas-15)"Destek" anlamına gelen "salât" kelimesi ise, zihinsel ve ruhsal yani duygusal bir yönelmeyi, bağ kurmayı ve toplumsal dayanışmayı ifade etmektedir. Yardım anlamına gelen kavramlar arasında mutlaka bazı farklar mevcuttur. "Korku" anlamına gelen kelimeler de böyledir. Kur'an'da "salât" ın geçtiği yerde hangi konu anlatılıyorsa, o tür bir manevi ve duygusal bir yardım ve destekten söz ediliyordur. Mesela: "O musallinlere veyl olsun. Onlar salâtlarında gaflet içindedirler" (Maun-4,5)Yani salat'a gereken desteği vermiyor, salatın ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar.Yani zihnen salat'ı umursamıyor değerinden habersizdirler, buyuruyor ve onları kınıyor. Mesela: "...Salât fahşa ve münkerden alıkoyar..." (Ankebut-45)Tebliğ ve irşad yani sözlü eğitim ve öğretim olmadan insanları kötülüklerden alıkoymak mümkün değildir. Yani ezberlenmiş ve alışılagelmiş, bilinçsizce ve şuursuzca yapılan ritüeller insanları kötülüklerden nasıl engelleyecek? Böyle bir şey mümkün olur mu? Yediden yetmişe kadar bütün insanlar sözel ve zihinsel olarak eğitim ve öğretimden geçirilmeden, toplumu ahlaksızlıktan ve kötülüklerden alıkoymanın mümkün olmayacağını herkes bilir. Yani ancak eğitim ve öğretim araçlarıyla, sözle ve zihinsel destek vererek toplum arzu edilen olumlu bir seviyeye yükselir. İnsanların üzerinde yüce Allah'ın en büyük desteği indirmiş olduğu vahiy'dir. (Ahzab-43)"... Onların (müşriklerin) salât'ı el çırpmak ve ıslık çalmaktan ibarettir..." (Enfal-35) El çırpmak ve ıslık çalmakla salat olur mu? Yani ıslık çalmak ve el çırpmakla ilim ve güzel ahlak bakımından toplumu istenilen bir seviyeye taşımanız mümkün olur mu? Gerçekten de Şia ve Ehl-i Sünnet dininin yaşandığı coğrafyalara baktığımızda, ne mescid ve minarelerin, ne ezan ve ibadetlerin toplumun gelişmesi üzerinde olumlu bir katkı meydana getirmediklerini görüyoruz. Onlar istedikleri kadar mabed ve ibadetlerini övsünler, görünen köy kılavuz istemez. Kavramların yeri değiştiği için binlerce mabed ve eğitim kurumları ümmetin sırtında bir yük olmuş ve maalesef israftan başka hiç bir işe yaramıyorlar. Mesela: "Cuma günü salât için nida edildiğinde hemen Allah’ın zikrine koşun..."(Cuma-9) .. ..Allah’ın zikrine yani Kur'an'ı dinlemeye koşma, “bilgi edinme, eğitim ve öğretimle" ilgili bir durum olmadığını kim iddia edebilir? Bu da ancak zihinsel ve duygusal bir destek alma olmalıdır. Yüce Rabbimizin en büyük zikri olan Kur'an anlaşılsaydı, cehalet, taklit, vahşet ve katliamlar iman edenlerin hayatlarına bu kadar hakim olur muydu?(Âli İmran-103; Hac-31)Mesela: "Onlardan ölen birine asla salât etme ve onun kabri başında durma...!" (Tevbe-84)Bu âyetteki "salât" kavramı da, Nebi (a.s) a kesin bir emir olarak Allah ve Resülüne karşı gelmiş ve kafir olarak ölmüş olan munafıkların cenazelerine katılmaması, mezarlarına gitmemesi, dayanışma ve destek içine girmemesi onların cenazelerini teşyi etmemesi, uğurlamaması yani ölüsüne değer vermemesi ve insanlara olumsuz örnek olmaması ile ilgili bir durumdur. Mesela: "... kuşlar (yaratılışları icabı yüce Allah'ın yasası gereği havanın kaldırma) desteğini ve tesbihini bilmiştir. (Nur-41)Yani sünnetullâh gereği kuşların gökyüzünde uçmaları “salât” olarak ifade ediliyor. Mesela: "... Vettehizu min makâmi İbrahime musallé" "...İbrahim'in makamından destek edinin..."(Bakara-125)Yani Kur'an'da anlatılan İbrahim'in Nübüvvet makamından ve müşriklere karşı yaptığı mucadeleden destek alın, onu örnek edinin. Yoksa âyet, Mescid'i Haram'da, Kâbe'nin yanında put yaparak tapının demiyor. 111-) Yahudiler yahut Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların boş kuruntularıdır. Sen de onlara: Eğer sâdıksanız burhanınızı getirin, de.(Yahudiler, Hristiyanlar, Ehl-i Sünnet ve Şia'nın din adamları her zaman birbirlerini sapkınlıkla itham etmektedirler.Halbuki Kur'an'ı anlasalar dinlerinin Yüce Allah ve Resüllerinin dini olan hanif İslam'la hiçbir bağlantılarının olmadığını bileceklerdi. "Burhan" yüce Allah tarafından gelen delil demektir yani vahiy anlamına gelmektedir)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder