HAYIRLARIN ANAHTARI, AKLIN İBADETİ
TEFEKKÜR (12. YAZI)
ÇOK ÖNEMLİ BİR TEMSİL: MAĞARANIN AĞZINDA: (1)
Yeraltında bir mağara düşünün.
Mağaranın ağzı ışıklı bir yola bakıyor.
MAĞARANIN içinde insanlar var.
Ama kollarından, bacaklarından ve boyunlarından zincirlenmişler, yüzleri duvara doğru dönük, Işığı göremiyorlar.
Mağaranın ağzından bir çok nesne geçiyor, nesnelerin gölgesi mağara duvarlarına vurmakta,
insanlar sadece bu nesnelerin gölgelerini görebiliyorlar ve gölgeleri gerçek sanıyorlar. Onlar için gerçeklik, gerçekliğin duvara yansıyan gölgesinden öte değil,
Şimdi bu insanlardan birinin zincirleri kırmayı başardığını ve yüzünü mağaranın ağzına döndüğünü düşünün.
Ne olur?
Önce gözleri kamaşır aydınlıktan, hiçbir şey göremez.
Ama gözleri ışığa alışınca gerçeklikle yüzleşir. İşte mağaranın ve duvarındaki gölgeler duyularımızla gördüğümüz, kavradığımız dünyadır.
Bu gölgelerle yetinmeyip başını ışığa çeviren insan, duyular aleminden düşünce alemine yol yol alan bilgedir.
Platon'un bu mağara istiaresi, duyularla algılanan dünya ile tefekkür ile algılanan ideler (soyut düşünce) alemini birbirinden ayırır.
Bu istiareye göre duyuların bilgisi ile yetinmeyen tefekkür,
İnsanın ışıkla yani hakikatle ve gerçeklikle yüzleşmesini sağlar.
Ne var ki gerçeklikle yüzleşen insan, çoğu zaman yalnızdır ve yalnızlık içinde tutuklu tek başına kalması kaçınılmazdır.
Zira Işığı gören insanın tekrar mağaraya döndüğünü varsayarsak, mağaraya dönüp diğer insanlara gerçekliği ve hakikati anlatan insan, onların kendi dilini anlamadıklarını hemen fark edecektir.
Sadece mağaranın ve duvarına yansıyan gölgelerin bilgisine sahip bulunan insanlar,ışığa bakan Bilge'nin bilgisine uzaktırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder