13 Ekim 2016 Perşembe

HİDAYET KUR'AN'DADIR (13. YAZI)
Hidayet'in yalnızca Allah'a  (vahiy, kitaba)",,,,,,,,,,,de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab-a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum,,,,,,(Şura, 15)
 ait  olması meselesine dönecek olursak,  gerçek anlamda hidayete erdirme ve ulaştırma yalnızca vahye mahsus  olan asıl hidayetle olmaktadır.  Birine uyma ile hidayete erme (bağımlı hidayet) ise bu konuda Allah'tan kendilerine bir Risalet tebliğ edilen Allah'ın elçilerine ve gerçek hidayeti temsil eden, sadece vahiden beslenen  muvahhid alimlere uyma anlamındaki bağımlı  hidayetle olur.
 Bu iki meselenin delili  Meryem süresinin  ilgili ayetinde görülmektedir.
 İste eski olsun ister yeni, ister bireyden çıkmış olsun ister gruptan,  ister görüşlerin tam ittifakıyla (bütün halk) olsun ister çoğunluğu ile, ilahi olmayan Hidayet cahiliyyedir.
 Çünkü her türlü şirkten arınmış  olan insanın  hidayeti, Allah'ın mesajını getirenlerin çehresinde dışa vuran ilahi vahiy ve Risalet olmadan asla gerçekleşmeyecektir.
 Yani insanın hidayeti ne   ilahi hidayetten (kitaptan_ vahiden) başka bir şeyden çıkabilir.
 Ve ne de ilahi teşri hidayet, Risaletsiz yerine gelebilir.
 İnsanın aklı kendine gerekli olan hidayet ihtiyacının temelinde müstakil olarak yeterli gelmemektedir.
"Yerine göre müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler gönderdik ki insanların elçilerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir "(Nisa, 165)
Vahiy elçiye geldiğinden dolayı Elçisiz vahiy ve dinin hayat bulması mümkün değildir.
Çünkü vahiy  Allah Resulü'nün  dilinde hayat bulur.
"Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resül gönderdik "
(Bakara, 151)
Akıl, teorik ve pratik ilimlerin tümünde gerekli yetenek ve kabiliyete sahip olsaydı, yani Allah'ın hayat verici yasasını hazırlamada akıl  Kâfi gelseydi Elçiler gönderilmezdi.
Dolayısıyla, insanın hidayetine temel esas vahiydir.
Başlangıçta Allah, hidayet ve dalaleti insanın kaderi kılmadığı  için, hayat yolculuğunda hidayet ve dalaleti insan kendi hür iradesiyle elde etmektedir.
Yani hidayet ve dalalet insanın istek ve iradesine bağlı kılınmıştır.
Bu konuda Allah, insanın iradesinin üzerinde bir yaptırıma sahip değildir.
Aksi taktirde adalet tam olarak gerçekleşmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder