31 Aralık 2021 Cuma

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(96.YAZI) En'am Süresi 28-) Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeye (şirk'e) döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar. 29-) Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi. 30-) Rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen! Allah: Bu (yeniden dirilme olayı), hak değil miymiş? diyecek. Onlar da "Rabbimize andolsun ki evet!" diyecekler. Allah da, öyle ise kafir olduğunuzdan dolayı azabı tadın! diyecek.31-) Allah’a mulaki olacaklarını (karşılaşacaklarını) yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara kıyamet vakti ansızın gelip çatınca, günahlarını sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: "Dünyada (salih amelleri) terketmemizden dolayı bize yazıklar olsun!" Dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür! 32-) Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla aklınızı kullanmaz mısınız? 33-) (Ey Resül!) Onların söylediklerinin gerçekten seni mahzun ettiğini biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler Allah’ın âyetlerine karşı geliyorlar. (Âyette bulunan "... Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler Allah'ın âyetlerine karşı geliyorlar" cümlesi, Resüllerin sadece indirilen vahyi tebliğ ettiklerini, kendilerinden hiç bir şey ortaya koyamayacaklarını gösteriyor.) 34-) Andolsun ki senden önceki Resüller de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah’ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Muhakkak ki Resüllerin haberlerinden bazısı sana da geldi.(Kur'an'da tekzib (yalanlama) Allah, vahiy ve Resül bağlamında geçen bir kelimedir. Tekzib Nebi bağlamında geçmez. Kur'an'da bulunan tekzib (Resülleri yalanlama) dil ile olan bir şey değil, ahlak ve karakterle olan bir şeydir. Yani vahyi kabul etmeme anlamındadır.) 35-)(Ey Nebi!) Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven kur ki onlara bir âyet (mucize) getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma! (Bu âyet Nebi (a.s) ın olağanüstü bir mücize ortaya koyamacağını gösteren önemli bir delildir. İkincisi, âyette bulunan "Allah dileseydi" "iradelerine ipotek koysaydı, zorla yapsaydı, baskı kursaydı" demektir. Yani yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak insanları zorla hidayete yönlendirmezken, ey Nebi! senin mucize göstererek insanların akıl ve iradelerini etki altına alman olacak bir şey değildir. Sakın böyle bir şeyi arzulayıp da cahillerden olmayasın!) 36-) Ancak (güzel ahlakla) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O’na döndürülecekler. 37-) O’na Rabbinden bir âyet ( mucize) indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah âyet( mucize) indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler. (Kur'an'da tekil olarak geçen "âyet" lerin hepsi ya olağanüstü bir olay yani mucize anlamında yada göklerde ve yerde var olan yüce Allah'ın muhteşem sanatı ile ilgilidir. Hiç biri Kur'an'daki âyetlerle ilgili değildir.) 38-) Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettirler. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler. 39-) Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Kim dilerse Allah onu şaşırtır, kim dilerse de onu sırat-ı müstakim üzerinde kılar. (Yukarıdaki âyete tamamen hatalı bir mana veriliyor. Aslında meâli çok kolaydır. Hidayet ve sapkınlık vahiy'le ilgili bir durumdur. Vahiy'den bağımsız olarak yüce Allah hiç kimseye sapkınlık ve hidayet vermez. (Yunus-108; Mâide-15,16; Sebe 50)Vahyi dinde tek kaynak kabul eden hidayeti, kabul etmeyen sapkınlığı kucağında bulmuştur.) 40-) De ki: Ne dersiniz; size Allah’ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse siz, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Sadık iseniz (söyleyin bakalım)! 41-) Bilâkis yalnız O'na( Allah’a) yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır; ve siz şirk koştuğunuz şeyleri unutursunuz. 42-) Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. 43-) Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını süslü gösterdi. 44-) Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. 45-) Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. 46-) De ki: Ne dersiniz; eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de mühürlerse bunları size Allah’tan başka hangi ilâh geri verebilir! Bak, âyetleri nasıl beyan ediyoruz. Onlar hâla yüz çeviriyorlar! 47-) De ki: Söyler misiniz; size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur? 48-) Biz, Resülleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun olmayacaklardır. 49-) Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap çekeceklerdir. 50-) De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyedilene tâbi olurum. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç tefekkür etmez misiniz? 51-) Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) onunla (Kur’an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir veli, ne de bir şefaatçi vardır; belki takva sahibi olurlar. 52-) (Ey Nebi!) Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri sakın (yanından) kovma! Onların hesabından sana bir şey; senin hesabından da onlara herhangi bir şey yoktur ki onları kovasın da zalimlerden olasın! 53-) "Aramızdan Allah’ın kendilerine (vahiy hidayetiyle) minnet ettiği kimseler de bunlar mı!" demeleri için onların bir kısmını diğerleri ile işte böyle fitne (deneme konusu) yaptık. Allah şükredenleri bilmez mi? 54-) Âyetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara : (Allah'ın) selâmı üzerinizdedir de! Rabbiniz rahmet etmeyi kendi nefsine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, cahillikle bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. 55-) Böylece mücrimlerin yolu belli olsun diye âyetleri iyice tafsil ediyoruz.(Kur'an'da tebyin Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılırken, tafsil, tasrif ve tefsir sadece Allah bağlamında kullanılmıştır. Çünkü tafsil, tasrif ve tefsir detaylandırma, tebyin ise, vahyi duyurma yani içinden bir şey eksiltmeden ve içine bir şey katmadan olduğu gibi aktarma anlamına gelmektedir. Tafsil : İnsanın akıl, idrak ve anlayışına göre kolaylaştırma. Tasrif: Gizli bir şey bırakmadan sindire sindire tekrarlama. Tefsir: Kapalılıktan açığa çıkarma. Tebyin: Duyurma yani gizlememe anlamına gelmektedir.) 56-) De ki: Allah’ın dışında ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana yasak edildi. De ki: Ben sizin hevalarınıza tâbi olmam, aksi halde sapkın olurum da hidayete erenlerden olamam. 57-) De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir (hidayetin) üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır. 58-) De ki: Acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. Allah zalimleri daha iyi bilir. 59-) Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir habbeyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. 60-) Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra dönüşünüz yine O’nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder