4 Aralık 2021 Cumartesi
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(72.YAZI) Nisa Süresi 65-) Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu tam olarak kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.(Allah, vahiy ve Resül bağlamında geçen kavramlardan bir taneside "hakem"dir. Bu âyette geçen "seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu tam olarak kabullenmedikçe iman etmiş okmazlar" cümlesindeki "hakem" kavramı Muhammed ve Nebi (a.s) değildir. Hakem, insanlara yüce Allah'ın âyetlerini tebliğ eden Resül'dür. Çünkü Resül insanlar arasında sadece Allah tarafından indirilen vahiyle hükmeder ve esas hakem olan yalnız Hakim olan Allah'tır. Fakat vahiy, onu tebliğ eden Resül'ün dilinde hayat bulmaktadır. Resül olmadan vahiy, din, iman ve İslam olmaz. Şimdi kimin hakem olduğunu ilgili âyetlerle görelim. "Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitab-ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! (Nisa- 105)Yukarıdaki âyete baktığımızda hükmün sasece indirilen kitapla ilgili olduğunu apaçık olarak görüyoruz. "...(Ey Resül!) Sana da, daha önceki kitabı tasdik edici ve onun (gerçeklerini) korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) indirdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; sana gelen hakkı bırakıp da onların hevalarına tâbi olma..." (Mâide- 48)"Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet sakın onların hevalarına tâbi olma..." (Mâide-49)"İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. işte bu Allah, benim Rabbimdir. O'na tevekkül ettim ve ona yönelirim" (Şura-10)"... Hüküm sadece Allah'ın'dır..." Yusuf-40,67)66-) Eğer onlara, nefislerinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın, diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine (vahiy'le) verilen vaazı yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanları) için daha şiddetli bir sebat olurdu. 67-) İşte o zaman elbette onlara kendimizden büyük bir ecir (mükâfat) verirdik. 68-) Ve onları sırat- müstakime (vahiy'le) hidayet ederdik. ("Vahiy'le, yazmamızın sebebi, 66.ayette "kendilerine verilen vaaz ve öğüdü yerine getirselerdi..." cümlesidir. Tevhid, sırat-ı mustakim, hidayet, güzel ahlak ve öğüdün tek kaynağı Allah'tan indirilen vahiy'dir.) 69-) Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimetlerde bulunduğu Nebiler, sıddıklar, şâhidler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! NEBİ VE RESÜL YERİNE PEYGAMBER KELİMESİNİ KULLANMANIN SAKINCALARIMuhammed (a.s) ın kimliği, Nübüvvet makam ve mertebesi, Risâlet misyonu anlaşılmadan din hiçbir zaman anlaşılmayacaktır.Muhammed: Doğumundan kendisine vahiy indirilinceye kadar, kitap nedir, iman nedir bilmeyen, Ebu Zer, Ammar ve Ali gibi güzel ahlak sahibi bir Mekke vatandaşıdır.(Şura-52; Fussilet-6; Kehf-110)Nebi-Nübüvvet: Kendisine vahiy indirilmeye başlandıktan sonra vefat edinceye kadar gece-gündüz, yirmi dört saat, her an, bütün özel hallerinde ve sosyal hayatında Nübüvvet makam ve mertebesine sahiptir.Nübüvvet makam ve mertebesi ondan asla ayrılmaz, her an onunla beraberdir.Hatta âhirette bile Nübüvvet makam ve mertebesinin devam edeceğini yukarıdaki âyetten (Nisa-69) anlaşılmaktadır Resül-Risâlet: Yüce Allah tarafından indirilen vahyin insanlara okunduğu yani tebliğ edildiği andaki durumdur yani risâlet misyonudur.Beşer Resül olan Muhammed (a.s) vefat ettikten sonra risâlet, vahiy yani kitap yani Kur'an olarak devam etmektedir.(Nisa-100; Furkan-27; Ahzab-66)Nübüvvet tarihsel olduğu için "Nebi'nin sesi..." (Ahzab-2) Nebi'nin Evleri..." (Ahzab-53) Nebi'nin hanımları..."(Ahzab-6, 28, 30, 32) deyimleri âyetlerde yer alırken, Resül için asla böyle bir şey kullanılmaz. Nebi ve Resül anlaşılmadan Kur'an tam olarak anlaşılamayacağı için Allah'ın isim ve sıfatları da anlaşılmayacaktır.Dolayısıyla yüce Allah'da hakkıyla takdir edilmeyecektir.Nebi ve Resul anlaşılmadan Kur'an'da yüzlerce âyette geçen "itaat, isyan, şikak, dâvet, hakem, küfür, ittiba, tekzib (yalanlama), tasdik, tebliğ, hak, kerim, aziz, nur, üsve-i hasene (en güzel örnek) sırat-ı müstekim, hidayet, ihlas, emanet, hiyanet, mübin, helal ve haram kılma, tasrif, tafsil, tebyin, tefsir gibi kavramlar da anlaşılmayacaktır.Nebi'ye, "Kur'an'a ittiba edilmesi" emredilirken, (Ahzab- 1,2) Resül'e "Kur'an'ın tebliğ edilmesi" emredilmiştir.(Mâide-67; 99; Nahl-35)Nebi gönderilmeden değil, Resül gönderilmeden azab edilmez.(İsra15; Kasas-59; Tâha-134)İşte bütün bu etkenlerden sonra Kur'an'da bulunan Nebi ve Resul kelimelerinin yerine hiç bir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamak gerekir.Çünkü Nebi ile Resul ibareleri birbirinden farklı anlamları bulunan ve değişik bir sisteme bağlı olan kelimelerdir."Peygamber" kelimesi bu sistemi dağıtmakta ve tanınmaz hale getirmektedir.Ben şahsen Kur'an'ı anlatan birisinin bu bağlam ve bütünlüğü korumadığını, bu sistemin önemini kavramadığını ve bu sisteme bağlı kalmadığına şahit olduğum zaman onu dinlemeyi abes olarak görüyorum.Resul ile Nebi'nin arasında bulunan farkları bilmeyen Kur'an'ın manasını, sistemini, bağlam ve bütünlüğünü yani hikmetini yani asas amacını anlayamaz.Mesela:Nübüvvet özel hayat olduğu ve Nebi'nin sözleri koruma altına alınmadığından Nebi'ye itaat etmek mutlak değildir.Ama görevi sadece vahyi tebliğ etmek olan Resül'e itaat müminler üzerine bir görevdir.Resülü yalanlama, vahyi yalanlama, dolayısıyla vahyi gönderen Allah'ı yalanlama sayılır.Vahye itaat eden Allah Resulü'ne itaat etmiş olur.Resüle itaat etmek için, Resul ile aynı zaman ve zeminde yaşamaya gerek yoktur.Kitab-a ve vahye iman eden aynı zamanda Resul'e iman ve itaat etmiş olur.Çünkü Resul ile vahiy aynı şeydir, her ikisi vahyin kaynağı olan Allah'ı temsil ederler.Onun için Kur'an'da Allah bir çok yerde "Kitab-ı yalanladılar, âyetlerimizi yalan saydılar, Resulümüzü yalanladılar, Resüllerine âsi oldular, âyetlerimi ve Resüllerimi yalanladılar" buyurmaktadır."Resul, vahiy, Allah'ın âyetleri, Allah'ın kitabı, hidayet, sırat-ı müstakim" gibi kavramlar tamamen Allah'ı temsil ederler.Resul yanılmaz, hata etmez, onda vahye karşı ihanet olmaz, ona itaat ile Kitab-a ve Allah'a itaat etme arasında hiçbir fark yoktur.Resul sadece Allah'ın kitabını ve âyetlerini okuyan, duyuran ve tebliğ eden kişidir yani dini yönden resmi bir misyona sahiptir.Halbuki Nebi'nin Allah'a karşı (insanlara karşı değil) hatalarını ve yanılgılarını anlatan bir çok ayet vardır.Bu konunun üzerinde neden çok fazla duruyorum?Bu konuyu anlamayan Kur'an-ı anlamaz, elçinin misyonunu kavrayamaz,Nebi'nin kim olduğunu bilemez, uydurma dinin ve rivayetlerin Nebi ile hiçbir bağlantısının olmadığını ve ona yapılmış iftira olduklarını idrak edemez.Bu sefer ümmet uydurma dinin rivayetlerini Nebi'nin dilinden çıkmış gibi Kur'an-ın önüne geçirip hurafe ve yalanların bataklığında boğulup gidecektir.Dolayısıyla bizi bağlayan ve sorumlu olduğumuz tek kaynak Allah Resulü'nün dilinde hayat bulan vahiy'dir, kitaptır, Allah'ın mesajı Kur'an-ı Mübin'dir."O (Resul) kendi HEVASINDAN konuşmaz (nutuk atmaz) onun bildirdikleri kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir"(Necm-2,3) ayetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.Allah rızası için, lütfen "peygamber" kelimesini kullanmayalım.Onu yerine "Allah'ın Resulü, Resülüllah ( Aleyhisselam) Nebi ( Aleyhisselam)Muhammed ( Aleyhisselam) son vahyin sahibi, nebilerin sonuncusu" kelimelerini kullanalım.Biliyorum biraz zor olacak ama ataların dinine muhalefet ederek muhteşem bir yol ve Kur'ani bir sünnet bırakabiliriz.Bence bu az bir şey değildir.) 70-) Bu fazilet Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter. 71-) Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın. 72-) İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir musibet isabet ederse: «Allah bani nimetlendirdi de onlarla beraber bulunmadım» der. 73-) Eğer Allah’tan size bir fazilet isabet ederse -sanki sizinle onun arasında (zahirî) bir dostluk yokmuş gibi- «Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım!» der. (Yani; sizden olmayan ve aranızda ortak noktanın karşılıklı sevgi olmadığı bir kimsenin konuştuğu gibi konuşur ve keşke ben de onlarla beraber olsaydım da, ben de onların kazandıklarını kazansaydım, der.Bunu derken kendisinin onların kardeşi olduğunu ve onlarla savaşa çıkmanın bu kardeşliğin bir gereği olduğunu, savaşa katılmasına engel olan şeyin kendisindeki bu iman zayıflığı olduğunu unutur. Öte yandan zafer ve ganimetin ardından kendisinin de onlarla birlikte olma temennisi, aklının ve imanının zayıflığına ve kendisinin dünya hayatını âhiret karşılığında değiştirdiğine delildir.) 74-) O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.75-) Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir veli kıl, bize katından bir yardımcı kıl!" diyen mustaz'af erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder