25 Aralık 2021 Cumartesi

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(93. YAZI)Mâide Süresi 101-) Ey iman edenler! Açıklanırsa sizi üzecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Ve Allah Ğafur'dur, Halim'dir. (Bu âyetin 99.âyet ile şöyle bir bağlantısı vardır.Yüce Allah, "Resul'e düşen ancak tebliğdir..." buyurunca, ifadenin takdiri şöyle olur: Resul'ün size tebliğ ettiğini alın ve ona itaat edin. Onun size tebliğ etmediğini sormayın ve o meselelere girmeyin. Çünkü siz, üzerinize gerekli olmayan bir meseleye burnunuzu sokarsanız, bu yersiz müdahaleniz sebebiyle, üzerinize ağır sorumluluklar gelecek ve sizi güçlüğe sokacak kuralları çoğaltmış olursunuz. Mâide süresi en son nazil olan süredir.Sürenin 3.âyetinde yüce Allah dini mükemmelleştirdiğini ve Resül (a.s) ın vasıtasıyla bütün insanlara olan vahiy ve tevhid nimetini tamamladığını haber vemektedir. Buna göre sürenin sonlarında da Resül (a.s)ın vahyi tebliğ vazifesini yerine getirdiğini, dolayısıyla iman edenlerin kendi yararları açısından yani sadece Kur'an'ın ortaya koyduğu emir ve yasaklarla yetinmelerini ve ona çok soru sormamaları gerektiğini açıkça belirtmek uygun düşmektedir. Ta ki, soracakları sorular, ümmeti tahammülü zor kuralların çokluğuna sebep olup da, sonunda Rablerinin emrinden çıkmış olmasınlar.) 102-) Sizden önce de bir kavim onları sormuş, sonra da bunlara kafir olarak sabahlamıştı. 103-) Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey (meşru) kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah’a iftira etmektedirler yani onların çoğu akıllarını kullanmazlar. 104-) Onlara, "Allah’ın indirdiğine yani Resûl’e gelin" denildiği vakit, "(din) atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve hidayet üzerinde değillerse de mi? 105-) Ey iman edenler! Siz kendi nefsinize bakın. Siz hidayette olduktan sonra sapkın kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı haber verecektir. 106-) Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkorsunuz; "Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemiyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz" diye Allah üzerine yemin ederler. 107-) Bu şahitlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah kazandıkları anlaşılırsa, (şahitlerin) haklarına tecavüz ettiği ölüye daha yakın olan (mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır ve "Andolsun ki bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha gerçektir ve biz (kimsenin hakkına) tecavüz etmedik, aksi takdirde biz, elbette zalimlerden oluruz" diye Allah’a yemin ederler. 108-) Bu (usul), şahitliği gerektiği şekilde yapmaya, yahut yeminlerinden sonra, yeminlerin (mirasçılar tarafından) reddedilmesinden korkmalarına (çekinmelerine çare olarak) daha uygundur. Allah’tan korkun ve (O’nu) dinleyin. Allah, yoldan çıkmışlar topluluğuna rehberlik etmez. 109-) Allah’ın Resülleri bir araya getirip de "(Ümmetleriniz tarafından) size ne cevap verildi" dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir. 110-) Allah o zaman şöyle diyecek: «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (vahiy) ile güçlendirmiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitab-ı yani hikmeti yani Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı beraat ettiriyordun. Ölülere benim iznimle (yasayla-vahiy'le) hayat veriyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (âyetler) getirdiğin zaman içlerinden kafir olanlar, "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" demişlerdi. 111-) Hani havârîlere, "Bana yani Resülüme iman edin" diye vahyetmiştim. Onlar (da), "İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol" demişlerdi. 112-) Hani havârîler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, bir sofra indirmeye gücü yeter mi?" demişlerdi. O, "Îman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun" cevabını vermişti.(Yukarıdaki âyett bulunan "hel yestatiu rabbuke " "Rabbinin gücü yeter mi?" kelimesi, şu şekilde de okunmuştur. "hel testatiu rabbeke" "senin Rabbine (söylemeye) gücün yeter mi?" Yani sözünü dinler mi? O'nun yanında itibârın var mı?" anlamına gelmektedir.) 113-) Onlar "Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize karşı sâdık olduğuna (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz" demişlerdi. 114-) Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın. 115-) Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, âlemlerde (insanların içinde) hiç kimseye etmediğim azabı ona edeceğim! 116-) Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allah’tan başka iki ilah edinin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin. 117-) Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum sürece onlar üzerine şâhid idim. Beni vefat ettirince artık onların üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.(Yukarıdaki âyette önemli üç ilke mevcuttur. 1-) "Ben onlara ancak bana emrettiğini söyledim..."2-) "İçlerinde bulunduğum sürece onların üzerinde şâhid idim. 3-) "Beni vefat ettirince artık onların üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun..." Resüller sadece vahiy'le kendilerine indirileni söylerler. Yani yalnız vahyi tebliğ ederler. Resüller sadece kendi dönemlerinde yaşayan insanlar için şâhittirler. İsa(a.s) vefat etmiştir. Kıyametten önce gelmesi imkansızdır. 118-) Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onlara mağfiret edersen şüphesiz sen Aziz ve Hakim olansın" dedi. 119-) Allah şöyle buyurdu: Bu, sadıklara, sadık olmalarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden nehirler akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte azim kurtuluş budur. 120-) Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkü Allah’ındır, O, her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir. (Mâide Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder