ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI
(37. YAZI)
Televizyoncu genç konuk ettiği Şii mollaya soruyor.
"İmam Ali (a.s) hani böyle bir kıssa var ya işte, imam'ı sıkıştırıyorlar.
İmam Ali(a.s) demek zorunda kalıyor.
İş madem buraya kadar geldi, madem diyor. "Ben Hz. İsa'dan üstünüm, ben Hz. Musa'dan üstünüm.
Özellikle ülü'l-azm Peygamberlerden, peygamberimizi ayrı tutarak sayıyor.
İmam Ali(a.s)
Resulullah (s.a.v) haricinde diğer peygamberlerden üstün müdür?
Şii Molla cevap veriyor: Tartışılmaz, tartışılmaz üstünlüğü bile tartışılmaz.
Neden?
"Ben emirel-mü'minin ile dört tanesini kıyas olarak örnek vereyim size!
"Hz. Emirel-mü'minin Ali (a.s) Hz. Musa ile ilgili, Hz. İsa ile ilgili, Hz. İbrahim ile ilgili, Hz. Nuh ile ilgili, Hz Adem ile ilgili verdiği örnekler apaçık ortadadır.
Allah, Hz. Musa'ya dedi ki: Firavun'a git!
Çünkü o çok azdı"
Musa dedi ki: Ben o kiptilerle savaşırken benim boynuma bir suç yıktılar.
Dediler ki: "Bu katildir! ver yardımcı gideyim! Ama peygamber beni ölüm yatağında yatırmak istediğinde ben demedim ki, bana yardımcı ver! Bir!
Hz. İsa'ya gelince, ben Hz. İsa'dan üstünüm, Niye Hz İsa'dan üstünüm!
Onun dünyaya geldiği yer, benim dünyaya geldim yer (Mekke) ortadadır. İki!
Ben Hz. İbrahim'den üstünüm! Ben hiçbir zaman Rabbime demedim ki:
Ya Rabbi! Ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster.
Çünkü bütün perdeler kalksa, benim inancımda bir zerre azalma veya çoğalma olmaz, bundan dolayı ondan da üstünüm!
Hz. Nuh sabredemedi, dayanamadı, Allah'a feryat etti, Allah'ım yeryüzünde bir kafir bırakma!
Ama ben bütün zulümlere göğüs gerdim, bütün zulümlere sabırla yaklaştım. Bundan dolayı, binlerce hikmeti Hz. Ali (a.s) birer birer kendisi açılıyor.
Mukayese etmeye bile değmez.
Bu konuyu mukayese etmeye bile gerek yok"
TRT 1 de payitaht Abdülhamid dizisinden ilginç bir sahne.
Sultan Abdülhamid soruyor :
"O pusulayı niçin okumadınız paşa?
Paşa ar ettim hünkarım!
Sultan Abdülhamid, niçin?
Paşa, hünkarım meczubun biri sizin ona borcunuzun olduğunu söylüyor.
Saraya kadar çağırdık, bir miktarda para verdik lakin gitmedi.
Sultan Abdülhamid: Nerede kendisi?
Paşa: Burada Hünkarım!
Sultan Abdülhamid: içeri alınız!
Paşa: Emredersiniz!
Paşa: Veysel Efendiyi çağırın evladım!
Sultan Abdülhamid: Buyur efendi, anlat derdini! Veysel Efendi: Hünkarım! bana borcunuz var hünkarım!
Sultan: Size nereden borcum varmış evladım! Veysel efendi: Efendim ben ticaretle uğraşırdım, İflas ettim, boğazıma kadar borca battım, her gece yatarken Allah'a dua ederim efendim!
Paşa: Evladım! hünkarımız borcun nereden kaynaklandığını soruyor.
Veysel efendi: Dediğim gibi, her gece yatarken Allah'a dua ederim.
Dün gece rüyamda peygamber (s.a.v) efendimizi gördüm, efendim!
Sultan Abdülhamid ( sallallahu aleyhi ve sellem)
Bana dedi ki: "Hamidimize söyle, her gece getirdiği salâtü selam ve zikri dün gece getirmeyi unuttu!
"Git ihtiyacın olanı ondan iste efendim!
(Sultan Abdülhamid) burada çok ciddi ve düşünceli bir şekilde ayağa kalkıyor)
Sultan: Ne dedi, ne dedi?
Veysel efendi: Hamidimiz!
Sultan Abdülhamid, sağ elini kaldırarak, sol eliyle çekmeceden bir kese altını Veysel efendiye veriyor, al evladım!
Sultan Abdülhamid: Ne dedi, bir daha söyler misiniz?
Veysel Efendi: Hamidimiz!
Sultan Abdülhamid, yine sağ eliyle Veysel efendiyi susturarak, sol eliyle çekmeceden bir kese daha çıkartıp Veysel efendiye veriyor. Sultan Abdülhamid: Ne dedi, bir daha söyleyiniz!
Veysel Efendi: Peygamber efendimizin rüyamda gördüm, "Hamidimiz" dedi.
Sultan yine sağ eliyle Vestel efendi'yi susturarak bir kese daha verdikten sonra, bir daha "bir daha söyleyiniz evladım!
Veysel Efendi: Hamidimiz!
Sultan Abdülhamid: sağ elini kaldırarak Veysel efendiyi susturur ve bir kese daha verir.
Paşa: Evladım ! aldıkların yetmedi mi?
Veysel Efendi: Yetti paşam, borçlarımı hemen ödeyeceğim.
Sultan Abdülhamid: Selametle!
(Sultan Abdülhamit çok üzgündür)
Paşa: Hünkarım! neredeyse üzerinizde ne varsa alacaktı.
Sultan Abdülhamid, çok üzgün bir vaziyette, sen ne dersin paşa!
Vallahi billahi, tüm servetimi, saltanatımı istese verirdim.
"Dün gece çalışıyordum paşa!
Masamın üzerinde uykuya kalmışız, salavatı unutmuşuz! halt ettik paşa!
Allah affetsin!
Paşa'nın gözlerinden yaş boşalıyor.
Halbuki Ahzab suresi 56. âyette bulunan "yusallune alen nebiyy" "Allah ve melekleri, Nebi"ye salat ederler" cümlesinin anlamı, "Allah ve melekleri Nebi'ye olan yardım ve desteklerini" anlatıyor.
Aynen Ahzap suresi 43. âyeti gibi.
Orada da "Allah ve melekleri müminlere salât ediyorlar"
Allah Resulü'nün arkadaşlarının "Muhammed'e salavat getirdiklerine" iman eden bir kimse de zerre kadar Kur'an bilgisi, akıl ve mantık bulunmamaktadır.
Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin cehaletini "Muhammed'e salavat getirmek" kadar ortaya koyan bir hurafe yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder