FITRAT DİNİ
(4.YAZI)
Fıtrat üzere olmak, Allah'ın ilk yarattığı şekliyle saf, hanif, İslam yani tabii inanç üzerinde olmak demektir.
"(Ey Resul!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.
Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.
Hepiniz O'na yönelerek Allah'a karşı gelmekten sakının, salat-ı ikame edin, müşriklerden olmayın.
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka kendilerinde olan inanç ile böbürlenip sevinmektedir"
( Rum, 30, 31, 32)
Dolayısıyla fıtrat, Allah'ın indirdiği dini korumak ve ondan sapma yapmadan hidayet ve sırat-ı müstakim üzerinde olmaktır.
İnsanın ilk yaratıldığı zaman beşeri yönü ağırlıkta olan bir varlıktır.
İnsanın beşeri yönü Allah ile, insani yönü ise kendisi ile alakalıdır.
Yani insan ilk yaratıldığı zaman masum, günahsız bir hayvan veya aklını tam olarak kullanmaktan âciz başkasına muhtaç bir bebek gibidir.
İnsan, doğuştan zalim, müşrik, münafık olarak yaratılmaz.
Ancak içinde yaşadığı inanç ve geleneksel çevrenin etkisi altında kalarak maddi ve manevi bozulma ile başbaşa kalır.
İnsanın ilk yaratılışı, tefekkür ve sorgulama, icat ve yetenek yoksunu, hayvani özellikleri yoğun olan beşeri bir hayata sahiptir.
Beşerin insani yönü ise, akıl ile donatılmış, tefekkür ve sorgulama yapabilen, icat ve yeteneği olan, fiillerinden sorumlu, haksızlık ve zulüm ortaya koyan bir yaratılışa sahiptir.
İnsan, aynı zamanda her türlü adalet ve fazileti gösteren,
dünyayı imara gücü yeten, doğal dengeyi de tahrip etme gücüne sahip
geniş potansiyeli olan ve Allah'a karşı sorumlu bir varlıktır.
Kur'an, hiçbir ayetinde beşer ile sorumluluğu bir arada anmaz.
Günah ve sorumluluk, icat ve akıl, fazilet ve yetenek ortaya koyma Kur'an'da insan ile beraber anılır.
İnsanı insan yapan fıtri özellikler yoğun bir şekilde yıpranmış olsa da, tamamen yok olmazlar.
İçinde her zaman yanlışlık ve doğruluk dediğimiz beşeri fıtrat tohumu mevcut olarak kalır.
İşte vahiy ile uyarı ve ikaz yapan Allah elçileri yanlışlık tohumunu kurutmak ve fıtrat tohumuna su vermek ve canlandırmak için gönderilmişlerdir.
Hatta daha bugün
"Kur'an, neden "beni insan" değil de, "beni âdem" diyerek hitap ediyor, onu düşünüyorum.
Allah en doğrusunu bilir,
"beni âdem" ilk yaratıldığı zaman masumdur da onun için.
Âdem oğlunun bedensel ve ruhsal huzura kavuşmasının tek şartı aklını kullanması ve yüce Allah'ın indirdiği vahiy hidayetine kulak vermesidir.
İnsan ile vahyin buluşması, yağmur ile toprağın buluşması gibidir.
Nasıl ki yağmurdaki kimyasal özellikler tabiatın özelliklerine göre ayarlanmış ise, beşerin de tabiatı vahyin özelliklerine göre formatlanmış bir özelliğe sahiptir.
Dolayısıyla din ve hüküm olarak son inen vahiy'den başka bütün kaynaklar insan tabiatının kurumasına ve çürümesine sebep olacaktır.
"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman, Allah'a ve Resul'ünün davetine icabet edin...."
(Enfal, 24)
"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir aydınlık (İslam-Tevhid) verdiğimiz kimse karanlıklar (şirk) içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu?
İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir"
(En'am, 122)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder