KUR'AN'DA İSLAM HANGİ ANLAMDA KULLANILMIŞTIR?
Kur'an'ı Mübin'de "İslam" kavramı genellikle "Tevhid " anlamında kullanılmıştır.
Hatta "Adalet" anlamında bilinen "Kist"kavramı dâhi "Tevhid " anlamında kullanılmıştır.
Mesela: " Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilah yoktur" ( Âli İmran, 18)
Ayetinde geçen (Allah, Adaleti ayakta tutarak,,,,)" cümlesini (Allah,Tevhid'i ayakta tutarak,,,,) diyerek okuyun anlam tam olarak ortaya çıkacaktır.
Mesela: "De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın .İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz "
"O, bir grubu hidayete iletti, bir gruba da sapıklık müstahak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar "
(ÂRAF, 29, 30)
Yukarıdaki ayette de geçen "De ki:Rabbim adaleti emretti " cümlesini "De ki: Rabbim Tevhid'i emretti "olarak okuduğumuzda mana tamamlanmış sayılacaktır.
Çünkü Tevhid en büyük adalet, şirk en büyük zulümdür ( Lokman, 13)
Dolayısıyla, itikatta Tevhid akidesini elde edemeyen kim olursa olsun gerçekte en büyük zalimdir.
31 Ekim 2016 Pazartesi
BÖYLE AHMAKLIK VE CEHALET OLURMU? İslam dini yani tevhid, Allah tarafından bütün elçilere gönderilen zamanlar üstü bir değere ve ahlaka sahiptir.
Gerçekten ben ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulamaya çok önem veren birisi olarak, aklın ve mantığın kabul etmediği hiçbir şeyi kabul etmem.
On beş yirmi yıldan beri Kur'an üzerinde düşünen biri olarak, yirmi üç senede parça parça, bölüm bölüm, ayet ayet, süre süre, yaşanan olaylar üzerine indirildiği halde Kur'an'ın sistemi, yani bağlam ve bütünlüğünün mükemmelliği ve muhteşem tasarımı beni hayretler içerisinde bırakıyor.
Bu konuda şu ayet olağanüstü bir güzelliğe sahiptir.
"Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlıklar bulurlardı"(Nisa, 82)
Bu ayet büyük bir meydan okumadır.
Aynı zamanda din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kitaplarda ihtilaf, kargaşa, kaos ve kavgaların meydana gelebileceğini ihtar etme vardır.
ŞUNU DEMEK İSTİYORUM:
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH tarafından, emin olarak Kur'an'da övülen Cebrail vasıtasıyla, Muhammed (Aleyhisselam)a gelen, böyle mükemmel bir sisteme sahip olan Kur'an, bir kenarda kendi kaderine terkedilmiş olarak yetim, kimsesiz, değersiz, sıradan bir kitap gibi bırakılsın.
Onun yerine Emevi_ Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri, kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurmaları, Rabbani'nin,Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın, Celaleddin Rumi'nin,Said Nursi'nin, Halidi Bağdati'nin Hindistan'dan ve İran'dan getirdikleri bir köyün , kasabanın , obanın, çadırın,dağ ve çöl aşiretinin inancı bu ümmetin şuuruna, bilincine, imanına, irfanına,aklına, vicdanına,ibadetine hakim olsun.
Ve bu hurafe, yalan, uydurma, iftira, hezeyan, yobaz, gerici dini sabahtan akşama kadar Diyanet, Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş, Cevat akşit, Tuğrul inançer, Nihat Hatipoğlu,Cübbeli Ahmet, Osman ünlü, Ramazan ayvalı vs, tarafından camilerde, meydanlarda, salonlarda,tv ekranlarında hiçbir tepki ile karşılaşmadan bu ümmi millete anlatılsın.
Allah bu ümmeti nasıl yerden yere vurmaz? Düşmanlarına karşı nasıl rezil etmez?
Onları en alçak milletlere nasıl ezdirmez?
YA RABBİ! BETERİNDEN BU ÜMMETİ KORU:
Rabbim, Elçin Musa (Aleyhisselam'ın) diliyle sana yalvarıyoruz.
"İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği (şirk )
yüzünden hepimizi helak edecekmisin?
(Araf, 155 )
......Ali Aydın....
Gerçekten ben ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulamaya çok önem veren birisi olarak, aklın ve mantığın kabul etmediği hiçbir şeyi kabul etmem.
On beş yirmi yıldan beri Kur'an üzerinde düşünen biri olarak, yirmi üç senede parça parça, bölüm bölüm, ayet ayet, süre süre, yaşanan olaylar üzerine indirildiği halde Kur'an'ın sistemi, yani bağlam ve bütünlüğünün mükemmelliği ve muhteşem tasarımı beni hayretler içerisinde bırakıyor.
Bu konuda şu ayet olağanüstü bir güzelliğe sahiptir.
"Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlıklar bulurlardı"(Nisa, 82)
Bu ayet büyük bir meydan okumadır.
Aynı zamanda din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kitaplarda ihtilaf, kargaşa, kaos ve kavgaların meydana gelebileceğini ihtar etme vardır.
ŞUNU DEMEK İSTİYORUM:
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH tarafından, emin olarak Kur'an'da övülen Cebrail vasıtasıyla, Muhammed (Aleyhisselam)a gelen, böyle mükemmel bir sisteme sahip olan Kur'an, bir kenarda kendi kaderine terkedilmiş olarak yetim, kimsesiz, değersiz, sıradan bir kitap gibi bırakılsın.
Onun yerine Emevi_ Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri, kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurmaları, Rabbani'nin,Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın, Celaleddin Rumi'nin,Said Nursi'nin, Halidi Bağdati'nin Hindistan'dan ve İran'dan getirdikleri bir köyün , kasabanın , obanın, çadırın,dağ ve çöl aşiretinin inancı bu ümmetin şuuruna, bilincine, imanına, irfanına,aklına, vicdanına,ibadetine hakim olsun.
Ve bu hurafe, yalan, uydurma, iftira, hezeyan, yobaz, gerici dini sabahtan akşama kadar Diyanet, Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş, Cevat akşit, Tuğrul inançer, Nihat Hatipoğlu,Cübbeli Ahmet, Osman ünlü, Ramazan ayvalı vs, tarafından camilerde, meydanlarda, salonlarda,tv ekranlarında hiçbir tepki ile karşılaşmadan bu ümmi millete anlatılsın.
Allah bu ümmeti nasıl yerden yere vurmaz? Düşmanlarına karşı nasıl rezil etmez?
Onları en alçak milletlere nasıl ezdirmez?
YA RABBİ! BETERİNDEN BU ÜMMETİ KORU:
Rabbim, Elçin Musa (Aleyhisselam'ın) diliyle sana yalvarıyoruz.
"İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği (şirk )
yüzünden hepimizi helak edecekmisin?
(Araf, 155 )
......Ali Aydın....
30 Ekim 2016 Pazar
ÜMMET KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA NE İLE ÇIKAR?
(BAĞLAM VE BÜTÜNLÜK AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ AYETLER)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
" Allah iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar"( Bakara, 257 )
"Allah iman edenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır " İnandık ve tasdik ettik,aynen öyledir.
Peki Allah ( cc) ne ile "iman edenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır?
" ,,,,,Ey akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı( kitap) indirmiştir.
İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Elçi göndermiştir.
Kim Allah'a iman eder ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar.
Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık hazırlamıştır. (TALAK, 10, 11)
" Elif, Lam, Ra _(Bu Kuran) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye layık olan Allah'ın Yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır"
(İBRAHİM, 1,2)
Allah'ı yeryüzünde temsil eden sadece O'nun Resulü ve O'nun kelamı olan Kuran'dır.
Allah resulü vefat ettikten sonra artık yeryüzünde Allah'ı sadece ve sadece Kur'an temsil etmektedir.
Bu yüzden Allah şöyle buyuruyor.
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a)uyun. O'nu bırakıp da başka evliyaların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz "
(Araf, 3)
"İşte bu kur'an bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin "( En'am, 155 )
"Resulüm!) Sen, sana vahyedilene uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır "(Yunus, 109)
"
(BAĞLAM VE BÜTÜNLÜK AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ AYETLER)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
" Allah iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar"( Bakara, 257 )
"Allah iman edenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır " İnandık ve tasdik ettik,aynen öyledir.
Peki Allah ( cc) ne ile "iman edenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır?
" ,,,,,Ey akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı( kitap) indirmiştir.
İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Elçi göndermiştir.
Kim Allah'a iman eder ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar.
Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık hazırlamıştır. (TALAK, 10, 11)
" Elif, Lam, Ra _(Bu Kuran) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye layık olan Allah'ın Yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır"
(İBRAHİM, 1,2)
Allah'ı yeryüzünde temsil eden sadece O'nun Resulü ve O'nun kelamı olan Kuran'dır.
Allah resulü vefat ettikten sonra artık yeryüzünde Allah'ı sadece ve sadece Kur'an temsil etmektedir.
Bu yüzden Allah şöyle buyuruyor.
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a)uyun. O'nu bırakıp da başka evliyaların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz "
(Araf, 3)
"İşte bu kur'an bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin "( En'am, 155 )
"Resulüm!) Sen, sana vahyedilene uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır "(Yunus, 109)
"
29 Ekim 2016 Cumartesi
İTİKATTA TEVHİD, AMELDE İNFÂKI OLMAYANLAR BEN MÜSLÜMANIM DEMESİNLER (2.YAZI)
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın"
"Size verilse gözünüzü yummadan almayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkışmayın"
" Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layık olandır. Seytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder"
Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder.
"Allah herşeyi ihata eden ve her şeyi bilendir. Allah hikmeti(Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü veya cömertliği) dileyene verir"
"Kime Hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiş demektir"
"Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alır. Yaptığınız her İnfakı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir"
Zalimler için asla yardımcı yoktur.
Eğer sadakaları (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âla!
Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, İşte bu sizin için daha hayırlıdır.
"Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah yapmakta olduklarınızı bilir"
(Zekata aynı zamanda sadaka denmesinin iki sebebi vardır
Birincisi, Malın temizlenip artması,
İkincisi de imanda sadakat ve kemale delâlet etmesidir.
Zekat olsun sadaka olsun, yapılan hayırların gizli yapılması aşikar yapılmasından Üstün sayılmıştır.
Zira Gizlice yapılan hayırlar riya ve gösterişten uzak olması sebebiyle hem Allah'ın rızasına daha uygundur, hem de insan haysiyet ve şerefini muhafaza bakımından daha faydalıdır)
" (Ey Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir.
Lakin Allah dileyeni doğru yola iletir.
" Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.
Yapacağına hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız"
" Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız"
" Yapacağınız hayırlar kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşmayan fakirler için olsun"
" Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder"
Sen onları simalarından tanırsın.
"Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. "Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir" "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra infak edenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır"
Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler"
( Bakara, 267,,,,274)
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın"
"Size verilse gözünüzü yummadan almayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkışmayın"
" Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layık olandır. Seytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder"
Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder.
"Allah herşeyi ihata eden ve her şeyi bilendir. Allah hikmeti(Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü veya cömertliği) dileyene verir"
"Kime Hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiş demektir"
"Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alır. Yaptığınız her İnfakı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir"
Zalimler için asla yardımcı yoktur.
Eğer sadakaları (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âla!
Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, İşte bu sizin için daha hayırlıdır.
"Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah yapmakta olduklarınızı bilir"
(Zekata aynı zamanda sadaka denmesinin iki sebebi vardır
Birincisi, Malın temizlenip artması,
İkincisi de imanda sadakat ve kemale delâlet etmesidir.
Zekat olsun sadaka olsun, yapılan hayırların gizli yapılması aşikar yapılmasından Üstün sayılmıştır.
Zira Gizlice yapılan hayırlar riya ve gösterişten uzak olması sebebiyle hem Allah'ın rızasına daha uygundur, hem de insan haysiyet ve şerefini muhafaza bakımından daha faydalıdır)
" (Ey Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir.
Lakin Allah dileyeni doğru yola iletir.
" Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.
Yapacağına hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız"
" Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız"
" Yapacağınız hayırlar kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşmayan fakirler için olsun"
" Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder"
Sen onları simalarından tanırsın.
"Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. "Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir" "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra infak edenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır"
Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler"
( Bakara, 267,,,,274)
ALLAH'IN AYETLERİNİ GİZLEMENİN AĞIR VEBALİ: LÂNET ÜZERİNE LÂNET:
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu _kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra_ gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lanet eder" "Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır"
" Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça Merhamet edenim"
( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerindedir"
" Onlar ebediyyen lânet içinde kalırlar.
Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
" ilahınız bir tek Allah'tır. Ondan başka ilah yoktur. o rahmandır, rahimdir" Bakara, 159, 160, 161, 162, 163)
"Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarını doldurdukları ateşten başka bir şey değildir"
" Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır"
" Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır" "Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir" "Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar"
"O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır.( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler. Elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"
Bakara, 174, 175, 176)
Ben Allah'ın âciz, fakir ve günahkar bir kulu olarak, Ahirette Ehli sünnet ve Şia'nın Allah'ın kitabını gizleyip, aynen Yahudi ve Hristiyan gibi arkalarına atarak onun yerine beşer mahsulü hurafe ve uydurma kaynakların ve dinlerin peşinden gittiklerine şahitlik edeceğim.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz "diyerek söz almıştı"
"Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dunyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur "(Âli İmran, 187)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu _kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra_ gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lanet eder" "Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır"
" Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça Merhamet edenim"
( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerindedir"
" Onlar ebediyyen lânet içinde kalırlar.
Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
" ilahınız bir tek Allah'tır. Ondan başka ilah yoktur. o rahmandır, rahimdir" Bakara, 159, 160, 161, 162, 163)
"Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarını doldurdukları ateşten başka bir şey değildir"
" Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır"
" Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır" "Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir" "Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar"
"O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır.( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler. Elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"
Bakara, 174, 175, 176)
Ben Allah'ın âciz, fakir ve günahkar bir kulu olarak, Ahirette Ehli sünnet ve Şia'nın Allah'ın kitabını gizleyip, aynen Yahudi ve Hristiyan gibi arkalarına atarak onun yerine beşer mahsulü hurafe ve uydurma kaynakların ve dinlerin peşinden gittiklerine şahitlik edeceğim.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz "diyerek söz almıştı"
"Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dunyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur "(Âli İmran, 187)
ŞU AYETLERDE ŞEYHLERİNİ,ALİMLERİNİ, MEZHEP İMAMLARINI,BİRER ŞEFAATÇİ, İLAH VE RAB OLARAK GÖREN MÜŞRİKLERE GELSİN:
" İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler"
" iman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.
Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi "
" İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"
( Kötülere) uyanlar şöyle derler:
Ah keşke, bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerine pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara, 165, 166, 167)
" Şu Muhakkak ki Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş( onlara lanet etmiş) ve onlara çılgın bir azap hazırlamıştır"
" Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün:Eyvah bize keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye(Kur'an) itaat etseydik! derler"
" Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzaklaştırır"(Ahzab, 64,,,,,68)
" Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede?
Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir"
" Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları toptan oraya tepetaklak cehenneme atılırlar.
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz"
" Çünkü biz sizi alemlerin rabbi ile eşit tutuyorduk"
" Bizi ancak o günahkarlar saptırdı"
" Şimdi artık bizim ne bir şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostunuz"
" Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak"
" Bunda elbet alınacak büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler"
" Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve Engin Merhamet sahibidir"(Şuara, 91,,,,,104)
" İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler"
" iman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.
Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi "
" İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"
( Kötülere) uyanlar şöyle derler:
Ah keşke, bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerine pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara, 165, 166, 167)
" Şu Muhakkak ki Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş( onlara lanet etmiş) ve onlara çılgın bir azap hazırlamıştır"
" Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün:Eyvah bize keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye(Kur'an) itaat etseydik! derler"
" Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzaklaştırır"(Ahzab, 64,,,,,68)
" Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede?
Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir"
" Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları toptan oraya tepetaklak cehenneme atılırlar.
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz"
" Çünkü biz sizi alemlerin rabbi ile eşit tutuyorduk"
" Bizi ancak o günahkarlar saptırdı"
" Şimdi artık bizim ne bir şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostunuz"
" Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak"
" Bunda elbet alınacak büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler"
" Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve Engin Merhamet sahibidir"(Şuara, 91,,,,,104)
ALLAH'TAN İNDİRİLEN DEĞİLDE, UYDURULAN İLAHLARIN, EVLİYALARIN, ATALARIN VE MEZHEPLERİN YOLUNU DİN EDİNENLERİN KUR'AN'DAKİ DURUMLARI:
"Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar," Hayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız"derler.
"Ya ataları bir şey anlamamış hidayet yolunu da bulamamış idiyseler?
"( Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer"
" Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.
Bu sebeple düşünmezler"
(Bakara, 170, 171)
"Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir"
(Enfal, 22)
" Onlara (Allah'ın indirdiğine Uyun) dendiğinde: Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler.
" Ya Şeytan onları,(Babalarını ve kendilerini) alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!
(Lokman, 21)
" Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
"(Elçileri) Ben size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( Yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkar ediyoruz"
" Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
"Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım "
" Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir"
" Bu sözü, ardından gelecek(Muvahhidlere) devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun Tevhid dinine) dönsünler"
( Zuhruf, 23,,,28)
"Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resül'e gelin" denildiği vakit," Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler.
Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?(Mâide, 104)
"Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar," Hayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız"derler.
"Ya ataları bir şey anlamamış hidayet yolunu da bulamamış idiyseler?
"( Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer"
" Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.
Bu sebeple düşünmezler"
(Bakara, 170, 171)
"Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir"
(Enfal, 22)
" Onlara (Allah'ın indirdiğine Uyun) dendiğinde: Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler.
" Ya Şeytan onları,(Babalarını ve kendilerini) alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!
(Lokman, 21)
" Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
"(Elçileri) Ben size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( Yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkar ediyoruz"
" Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
"Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım "
" Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir"
" Bu sözü, ardından gelecek(Muvahhidlere) devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun Tevhid dinine) dönsünler"
( Zuhruf, 23,,,28)
"Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resül'e gelin" denildiği vakit," Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler.
Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?(Mâide, 104)
İTİKATTA TEVHİD, AMELDE İNFÂKI OLMAYANLAR BEN MÜSLÜMANIM DEMESİNLER: (1.YAZI)
"Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş dostluk ve şefaat bulunmayan gün (Kıyamet) gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın"
" Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerin ta kendileridir "(Bakara, 254)
"Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır"
" Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.
Allah'ın lütfu geniştir"
" Her şeyi bilir"
" Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan,fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında özel mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir"
" Güzel söz ve bağışlama arkasından İncitme gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir acelesi de yoktur"
"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırlılarınızı boşa çıkarmayın" "Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirilmiştir"
" Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar"
" Allah kâfirleri doğru yola iletmez"
Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir"
" Bol yağmur yağmazsa bile bir çisinti düşer de yine ürün verir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
"Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasında sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden bir miktar bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine İhtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin "
( Elbette bunu kimse arzu etmez )
İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri böyle açıklar"( Bakara, 261,,,,,,266)
"Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş dostluk ve şefaat bulunmayan gün (Kıyamet) gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın"
" Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerin ta kendileridir "(Bakara, 254)
"Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır"
" Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.
Allah'ın lütfu geniştir"
" Her şeyi bilir"
" Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan,fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında özel mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir"
" Güzel söz ve bağışlama arkasından İncitme gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir acelesi de yoktur"
"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırlılarınızı boşa çıkarmayın" "Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirilmiştir"
" Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar"
" Allah kâfirleri doğru yola iletmez"
Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir"
" Bol yağmur yağmazsa bile bir çisinti düşer de yine ürün verir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
"Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasında sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden bir miktar bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine İhtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin "
( Elbette bunu kimse arzu etmez )
İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri böyle açıklar"( Bakara, 261,,,,,,266)
İNFAK İBADETİNE KARŞI, ŞEYTANIN EKONOMİ SİSTEMİ: FAİZ.
Kardeşliğin, samimiyetin, iyiliğin, islâmi ekonomik sistemin düşmanı olan faiz,evrensel merhamet ve hidayet dininin kesin yasakları arasında bulunan, Yahudi sömürü aracı,şeytâni bir ekonomik sistemdir.
"İslam'ın iktisadi, ictimai, ahlaki,,,,, nizam-ı bir bütün halinde işletildiği zaman faize zaruret hasıl olmaz.
"İslam ekonomisi sermaye birikimini teşvik için faizi değil ortaklık üsülünü teşvik etmiştir.
Bu usulde sermaye faizsiz olacağı için maliyet ve enflasyon problemi ortadan kalkacak, mülkiyete iştirak tabana doğru yaygınlaşacak, ekonomik ve sosyal farklılaşma minimum seviyeye inecek, sermayeye, yatırımlara ve ticarete kötü gözle bakılmayacaktır.
Para bir değişim vasıtasıdır.
Onu, alınıp satılan mal haline getirmek ve rizikoya girmeden gelir sağlamak tatlı fakat zehirli yiyeceklerle beslenmeye benzer"(Diyanet vakfı meali,Bakara, 276. Ayet, Dipnot)
Dolayısıyla faizle alakalı Allah (Celle celaluhu) Kur'an'da şöyle buyuruyor
"Faiz yiyenler(Ekonomik olarak) şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığ gibi kalkarlar.
Bu hal onların "alım satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir.
Halbuki Allah alım satımı helal, faizi haram kılmıştır.
Bundan sonra kime rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır.
Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir, orada ebedi olarak kalacaklardır.
Allah faizi tüketir ( faiz karışan malın bereketini giderir)
sadakaları ise bereketlendirir.
Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.
"İman edip de iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır.
Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
Ey iman edenler! Allah'tan korkun.
Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.
Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun.
Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
Eğer borçlu darlık içinde ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek gerekir.
Eğer gerçekleri anlarsanız bunu sadakaya veya zekata saymak sizin için daha hayırlıdır.
Allah'a döndürüleceğiniz sonra da herkese hakettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa ugratılmayacağı bir bünden sakının"( Bakara, 275,,,,,,281)
Kardeşliğin, samimiyetin, iyiliğin, islâmi ekonomik sistemin düşmanı olan faiz,evrensel merhamet ve hidayet dininin kesin yasakları arasında bulunan, Yahudi sömürü aracı,şeytâni bir ekonomik sistemdir.
"İslam'ın iktisadi, ictimai, ahlaki,,,,, nizam-ı bir bütün halinde işletildiği zaman faize zaruret hasıl olmaz.
"İslam ekonomisi sermaye birikimini teşvik için faizi değil ortaklık üsülünü teşvik etmiştir.
Bu usulde sermaye faizsiz olacağı için maliyet ve enflasyon problemi ortadan kalkacak, mülkiyete iştirak tabana doğru yaygınlaşacak, ekonomik ve sosyal farklılaşma minimum seviyeye inecek, sermayeye, yatırımlara ve ticarete kötü gözle bakılmayacaktır.
Para bir değişim vasıtasıdır.
Onu, alınıp satılan mal haline getirmek ve rizikoya girmeden gelir sağlamak tatlı fakat zehirli yiyeceklerle beslenmeye benzer"(Diyanet vakfı meali,Bakara, 276. Ayet, Dipnot)
Dolayısıyla faizle alakalı Allah (Celle celaluhu) Kur'an'da şöyle buyuruyor
"Faiz yiyenler(Ekonomik olarak) şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığ gibi kalkarlar.
Bu hal onların "alım satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir.
Halbuki Allah alım satımı helal, faizi haram kılmıştır.
Bundan sonra kime rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır.
Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir, orada ebedi olarak kalacaklardır.
Allah faizi tüketir ( faiz karışan malın bereketini giderir)
sadakaları ise bereketlendirir.
Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.
"İman edip de iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır.
Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
Ey iman edenler! Allah'tan korkun.
Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.
Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun.
Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
Eğer borçlu darlık içinde ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek gerekir.
Eğer gerçekleri anlarsanız bunu sadakaya veya zekata saymak sizin için daha hayırlıdır.
Allah'a döndürüleceğiniz sonra da herkese hakettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa ugratılmayacağı bir bünden sakının"( Bakara, 275,,,,,,281)
27 Ekim 2016 Perşembe
KUR'AN'DA MÜNAFIKLAR VE ALLAH RESULÜ'NÜN ARKADAŞLARI ( 3.YAZI)
Allah Bakara süresinde başlangıcında münafıkları, daha sonra israiloğullarını anlattıktan sonra Tevhidin en büyük önderi, Elçilerin babası, tek başına bir ümmet ve Allah'ın dostu İbrahim ( Aleyhisselam) dan bize ölümsüz bir tablo sunar.
İŞTE BÖYLE BİR TEVHİD AKİDESİNE SAHİP OLUN DER:
"Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara Önder yapacağım demişti"
" Soyumdan da (önderler hep Ya rabbi!) dedi." "Allah ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu"
"Biz, Beyt'i ( Kabe'yi) insanlara toplanma(birlik, Tevhid) mahalli(Merkezi) ve güvenli bir yer kaldık"
" Siz de İbrahim'in makamından(Tevhid'i tebliğ için kıyam ettiği yer) bir kıyam yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, Rüku ve Secde edenler için Evimi temiz tutun, diye emretmiştik "
"İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır"
" Allah buyurdu ki: Kim inkar ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu Cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! "
"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor,( şöyle diyorlardı)
" Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur, şüphesiz Sen iştesin bilensin"
" Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et, zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin"
" Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Elçi gönder" "Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin"
İbrahim'in dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir "
" Çünkü Rabbi ona Müslüman( Muvahhid)ol, demiş, o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti"
" Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da, " Oğullarım! Allah sizin için bu dini ( tevhidi) seçti"
" O halde sadece Müslümanlar( Muvahhidler) olarak ölünüz "(Allah'ın huzuruna şirk ile çıkmayınız dediler)
" Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman ( Ya'kup) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti "
" Onlar: senin ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahi olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuzdur, dediler"
" onlar bir ümmetti gelip geçti.Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz "(Bakara, 124,,,,134)
İşte ey Yahudiler!
Ey Hıristiyanlar!
Ey Muhammed'in arkadaşları!
Ey Ehli sünnet!
Ey Şia!
Ey Müslümanlar! Mezhep, fırka ve meşreplerinizi bir kenara bırakıp,
Dinde ve soyda Atanız İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub gibi Tevhid akidesini miras olarak bırakın.
Allah Bakara süresinde başlangıcında münafıkları, daha sonra israiloğullarını anlattıktan sonra Tevhidin en büyük önderi, Elçilerin babası, tek başına bir ümmet ve Allah'ın dostu İbrahim ( Aleyhisselam) dan bize ölümsüz bir tablo sunar.
İŞTE BÖYLE BİR TEVHİD AKİDESİNE SAHİP OLUN DER:
"Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara Önder yapacağım demişti"
" Soyumdan da (önderler hep Ya rabbi!) dedi." "Allah ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu"
"Biz, Beyt'i ( Kabe'yi) insanlara toplanma(birlik, Tevhid) mahalli(Merkezi) ve güvenli bir yer kaldık"
" Siz de İbrahim'in makamından(Tevhid'i tebliğ için kıyam ettiği yer) bir kıyam yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, Rüku ve Secde edenler için Evimi temiz tutun, diye emretmiştik "
"İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır"
" Allah buyurdu ki: Kim inkar ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu Cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! "
"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor,( şöyle diyorlardı)
" Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur, şüphesiz Sen iştesin bilensin"
" Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et, zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin"
" Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Elçi gönder" "Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin"
İbrahim'in dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir "
" Çünkü Rabbi ona Müslüman( Muvahhid)ol, demiş, o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti"
" Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da, " Oğullarım! Allah sizin için bu dini ( tevhidi) seçti"
" O halde sadece Müslümanlar( Muvahhidler) olarak ölünüz "(Allah'ın huzuruna şirk ile çıkmayınız dediler)
" Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman ( Ya'kup) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti "
" Onlar: senin ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahi olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuzdur, dediler"
" onlar bir ümmetti gelip geçti.Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz "(Bakara, 124,,,,134)
İşte ey Yahudiler!
Ey Hıristiyanlar!
Ey Muhammed'in arkadaşları!
Ey Ehli sünnet!
Ey Şia!
Ey Müslümanlar! Mezhep, fırka ve meşreplerinizi bir kenara bırakıp,
Dinde ve soyda Atanız İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub gibi Tevhid akidesini miras olarak bırakın.
KUR'AN'DA MÜNAFIKLAR VE ALLAH RESULÜ'NÜN ARKADAŞLARI ( 2.YAZI)
Allah'ın Rahmet ve hidayet kitabı Bakara süresi 40. Ayetinden itibaren 103. Ayete kadar İsrail oğullarının maceralarını, ahlaki özelliklerini ve Elçilerine karşı olumsuz tutumlarını ortaya koyar.
Kur'an'ın israil oğullarını bu kadar geniş olarak anlatmasının sebebi Medine'de bulunan ve hiçbir etkinlikleri bulunmayan Yahudi kabileleri değildir.
Allah ( cc) en doğrusunu bilir,
PAllah Resulü'nün arkadaşlarının Resülüllah'a karşı aynı hataları yapmamaları, kıyamet gününe kadar gelecek ve yeryüzünde siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olan Yahudileri insaf ve merhamete yöneltmek içindir.
Bakara süresinde tam 60 ayette İsrail oğullarına
seslendikten sonra, Allah Resulü'nün arkadaşlarına ve kıyamet gününe kadar gelecek Müslümanlara Kur'an şöyle hitap ediyor. (ARKADAŞLAR! Yazdığım ayetlerde "Yahudiler kelimesi geçtiği zaman "Şia", "Hıristiyanlar" kelimesi geçtiğinde ise aklınıza "Ehli sünnet" gelecektir. )
" Yoksa siz de (Ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi Elçinize sorular sormak mı istiyorsunuz?
" Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur"
" Ehl_i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler"
" Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın"
" Şüphesiz Allah herşeye kadirdir"
" Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız"
" Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı noksansız görüyor"
" (Ehli kitap) Yahudiler yahut Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler"
" Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara:
Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de"
"Bilakis, kim Muhsin(Muvahhid) olarak yüzünü Allah'a(Kur'an'a,Tevhid'e) döndürürse onun mükafatı Rabbi katındadır"
"Öyleleri için ne bir korku vardır ne de üzüntü çekerler"
" Hepsi de kitabı(Tevrat'ı ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hristiyanlar doğru yolda değillerdir,dediler"
" Hristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler"
"( Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler"
" Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir"
(BAKARA, 108,,,,,113 )
Allah'ın Rahmet ve hidayet kitabı Bakara süresi 40. Ayetinden itibaren 103. Ayete kadar İsrail oğullarının maceralarını, ahlaki özelliklerini ve Elçilerine karşı olumsuz tutumlarını ortaya koyar.
Kur'an'ın israil oğullarını bu kadar geniş olarak anlatmasının sebebi Medine'de bulunan ve hiçbir etkinlikleri bulunmayan Yahudi kabileleri değildir.
Allah ( cc) en doğrusunu bilir,
PAllah Resulü'nün arkadaşlarının Resülüllah'a karşı aynı hataları yapmamaları, kıyamet gününe kadar gelecek ve yeryüzünde siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olan Yahudileri insaf ve merhamete yöneltmek içindir.
Bakara süresinde tam 60 ayette İsrail oğullarına
seslendikten sonra, Allah Resulü'nün arkadaşlarına ve kıyamet gününe kadar gelecek Müslümanlara Kur'an şöyle hitap ediyor. (ARKADAŞLAR! Yazdığım ayetlerde "Yahudiler kelimesi geçtiği zaman "Şia", "Hıristiyanlar" kelimesi geçtiğinde ise aklınıza "Ehli sünnet" gelecektir. )
" Yoksa siz de (Ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi Elçinize sorular sormak mı istiyorsunuz?
" Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur"
" Ehl_i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler"
" Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın"
" Şüphesiz Allah herşeye kadirdir"
" Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız"
" Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı noksansız görüyor"
" (Ehli kitap) Yahudiler yahut Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler"
" Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara:
Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de"
"Bilakis, kim Muhsin(Muvahhid) olarak yüzünü Allah'a(Kur'an'a,Tevhid'e) döndürürse onun mükafatı Rabbi katındadır"
"Öyleleri için ne bir korku vardır ne de üzüntü çekerler"
" Hepsi de kitabı(Tevrat'ı ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hristiyanlar doğru yolda değillerdir,dediler"
" Hristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler"
"( Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler"
" Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir"
(BAKARA, 108,,,,,113 )
KUR'AN'DA MÜNAFIKLAR VE ALLAH RESULÜ'NÜN ARKADAŞLARI ( 1. YAZI)
Kuran'ı Mübin'in birinci süresi olan Fatiha süresinden sonra gelen Bakara suresinin ilk dört ayeti müminlerin özelliklerini anlattıktan sonra üç ayet inkârcıların özelliklerini anlatır.
Medine'de münafıklar o derece etkili bir konuma sahiptirler ki, on üç ayette de Allah itikadi münafıkları şu şekilde deşifre ediyor.
" İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde
"Allah'a ve ahiret gününe İnandık" derler Onlar kendi akıllarınca güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar"
"Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir"
"Onların kalplerinde bir hastalık vardır"
" Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elem verici bir azap vardır"
" Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman "Biz ancak ıslah edicileriz" derler"
"Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar"
"Onlara: insanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin ( akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler"
"Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.( veya bilmezlikten gelirler)
( Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler"
( Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla(Müminlerle) sadece alay ediyoruz derler"
"Gerçekte, Allah onlarla istihza eder ve azgınlıklarında onlara fırsat verir.
Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar"
"İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti o satın alanlardır"
"Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir"
"Onların( münafıkların) durumu, karanlık gecede bir ateş yakan kimse misalidir"
"O Ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar İçinde bırakır, artık hiçbir şeyi görmezler"
(Ayet, münafıkların İlk Anda İslam'ın nurundan aydınlanıp müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meş'aleye ve ondan faydalananlara, sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin karanlıkta kalmalarına benzetiyor)
"Onlar sağırlar, dilsizler ve kölelerdir"
"Bu sebeple onlar(hakikata) geri dönemezler. Yahut (Onların durumu) gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimsenin durumu gibidir"
"O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar" Halbuki Allah kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
"O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar"
"Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi"
"Allah şüphesiz her şeye kadirdir"
Kuran'ı Mübin'in birinci süresi olan Fatiha süresinden sonra gelen Bakara suresinin ilk dört ayeti müminlerin özelliklerini anlattıktan sonra üç ayet inkârcıların özelliklerini anlatır.
Medine'de münafıklar o derece etkili bir konuma sahiptirler ki, on üç ayette de Allah itikadi münafıkları şu şekilde deşifre ediyor.
" İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde
"Allah'a ve ahiret gününe İnandık" derler Onlar kendi akıllarınca güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar"
"Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir"
"Onların kalplerinde bir hastalık vardır"
" Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elem verici bir azap vardır"
" Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman "Biz ancak ıslah edicileriz" derler"
"Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar"
"Onlara: insanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin ( akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler"
"Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.( veya bilmezlikten gelirler)
( Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler"
( Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla(Müminlerle) sadece alay ediyoruz derler"
"Gerçekte, Allah onlarla istihza eder ve azgınlıklarında onlara fırsat verir.
Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar"
"İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti o satın alanlardır"
"Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir"
"Onların( münafıkların) durumu, karanlık gecede bir ateş yakan kimse misalidir"
"O Ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar İçinde bırakır, artık hiçbir şeyi görmezler"
(Ayet, münafıkların İlk Anda İslam'ın nurundan aydınlanıp müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meş'aleye ve ondan faydalananlara, sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin karanlıkta kalmalarına benzetiyor)
"Onlar sağırlar, dilsizler ve kölelerdir"
"Bu sebeple onlar(hakikata) geri dönemezler. Yahut (Onların durumu) gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimsenin durumu gibidir"
"O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar" Halbuki Allah kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
"O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar"
"Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi"
"Allah şüphesiz her şeye kadirdir"
Bugünden itibaren Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet mezhebinin alimleri tarafından ihmal edilmiş veya bilinçli bir şekilde ümmetin gözünden kaçırılmış bulunan bir konuyu ele almaya çalışacağım.
KUR'AN'DA MÜNAFIKLAR,İKİ YÜZLÜLER VE ALLAH RESULÜ'NÜN ARKADAŞLARININ AHLAKİ DURUMLARI NASILDI
Ashab-ı, mezhep imamlarını, müçtehitlerini,on iki imamı, efendilerini, şeyhlerini, Cemaat liderlerini,alimlerini ilahlaştıranlara ve kurtarıcı birer Mehdi konumuna sokan uydurma Ehli sünnet ve Şia'nın hurafelerine ve yalanlarına karşı gerçekten önemli bir konu olduğuna inanıyorum.
Kur'an, Allah Resulü'nün arkadaşlarına neden geniş bir yelpazede yer ayırmış, dünyanın en nazik, beyefendi, halim Selim, ümmetine karşı şefkatli ve merhametli olan Allah Resulü Muhammed ( Aleyhisselam) Medine'de asrı saadet mi yaşamış?
Göreceğiz.
Buna bağlı olarak Kur'an'ı Mübin israil oğullarını neden yüzlerce ayette anlatma ihtiyacı görmüş?
Buda üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Ayetlerin yoğunluğunu gördüğünüzde, Ashab ve ön iki imam ile alakalı Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarında bulunan rivayetlerin hepsinin yalan ve uydurma olduğuna tanıklık edeceksiniz.
Özellikle Ehli sünnet tarafından bu konunun ihmal edilmesi, tam aksine uydurma ve yalan rivayetlerle bu konunun üstünün örtülmüş olmasını, bilinçli fasid bir irade ile olduğunu kabul edeceksiniz,
KUR'AN'DA MÜNAFIKLAR,İKİ YÜZLÜLER VE ALLAH RESULÜ'NÜN ARKADAŞLARININ AHLAKİ DURUMLARI NASILDI
Ashab-ı, mezhep imamlarını, müçtehitlerini,on iki imamı, efendilerini, şeyhlerini, Cemaat liderlerini,alimlerini ilahlaştıranlara ve kurtarıcı birer Mehdi konumuna sokan uydurma Ehli sünnet ve Şia'nın hurafelerine ve yalanlarına karşı gerçekten önemli bir konu olduğuna inanıyorum.
Kur'an, Allah Resulü'nün arkadaşlarına neden geniş bir yelpazede yer ayırmış, dünyanın en nazik, beyefendi, halim Selim, ümmetine karşı şefkatli ve merhametli olan Allah Resulü Muhammed ( Aleyhisselam) Medine'de asrı saadet mi yaşamış?
Göreceğiz.
Buna bağlı olarak Kur'an'ı Mübin israil oğullarını neden yüzlerce ayette anlatma ihtiyacı görmüş?
Buda üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Ayetlerin yoğunluğunu gördüğünüzde, Ashab ve ön iki imam ile alakalı Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarında bulunan rivayetlerin hepsinin yalan ve uydurma olduğuna tanıklık edeceksiniz.
Özellikle Ehli sünnet tarafından bu konunun ihmal edilmesi, tam aksine uydurma ve yalan rivayetlerle bu konunun üstünün örtülmüş olmasını, bilinçli fasid bir irade ile olduğunu kabul edeceksiniz,
ŞİA VE EHLİ SÜNNET KUR'AN'DAN HİÇBİR ŞEY ANLAMAMIŞLARDIR Allah ( cc)Yüzlerce ayette "Cehennem azabından başka bir azap olmadığını"anlattığı halde,
Ehli sünnet ve Şia, kabir azabının var olduğuna iman ederler.
Bir çok ayette " ,,,siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız "buyrulduğu halde,
Ehli sünnet ve Şia
"vekalet yoluyla haccın yapılabileceğini" ileri sürerler.
Allah(Celle Celalühü) yüzlerce ayette, kainattaki mucizelerini gösterip dikkat çektiği, elçisinin mücize göstermesinin mümkün olmadığını, Kur'an'ın ve kainattaki mucizelerin düşünen akıl sahipleri için kâfi olduğunu bildirdiği halde,
Şia ve Ehli sünnet Allah Resulü'nün binlerce mucizesinin olduğuna inatla ısrar ederler.
Kur'an'ı Mübin, Ahzab süresi 56. Ayette Nebi (Aleyhisselam) a, Allah'ın ve meleklerinin yardım ve destek olduklarını, Mü'minlerin de Nebi'ye destek ve yardımda kusur etmemelerini öğütlerken,
Şia ve Ehli sünnet büyük ve inanılmaz bir cehaletle "Nebi'ye destek ve yardım "anlamına gelen ayeti," Muhammed'e salavat çekme" olarak değiştirip ayeti tahrif etmişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia cehalette daha da ileri giderek "Cuma günü hutbede Muhammed (Aleyhisselam) a salavat getirmenin farz, vacip ve sünnet olduğunu " içtihatlarına eklemişlerdir.
Kaza namazı hurafesinden, oruç keffaretine kadar Kur'an'a aykırı birçok içtihada imza atan Ehlisünnet ve Şia, Kur'an'ın hangi ayetini doğru olarak anlamışlardır? Merak ediyorum.
Kur'an Nebi (Aleyhisselam) ın günah ve hatalarından söz ederken,
Şia, on iki imamın masum ve hata etmekten bile münezzeh olduklarını,
Kur'an, Yüzlerce ayette Allah Resulü'nün arkadaşlarının olumsuz hareketlerini anlatırken, Mesela: "Savaştan kaçtıklarını" (Âli İmran, 152, 153)
"Allah Resulü'nü ayakta bırakarak eğlence ve ticarete koştuklarını" (Cuma, 11)
"Allah'ın düşmanlarını dost edindiklerini" (Mumtehine, 1)
"Allah Resulü'nün hanımına zina iftirasında bulunduklarını" (Nur, 11, 17)
Allah'ın Elçisine kaba hareket gösterdiklerini" (Hucurat, 1,2,3,4,5,6,)
Bütün bu gerçeklere rağmen Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet, Allah Resulü'nün arkadaşlarının gökteki yıldızlar gibi günahlardan masum olduklarını iman ederler.
Şia ve Ehli sünnet Kur'an'dan hiçbir şey anlamamışlardır.
Kadına el ile temas etmekten ve kan akmaktan dolayı abdestin bozulacağını söyleyenler, Allah'ın kitabından hiçbir şey anlamamışlardır.
Ehli sünnet ve Şia, kabir azabının var olduğuna iman ederler.
Bir çok ayette " ,,,siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız "buyrulduğu halde,
Ehli sünnet ve Şia
"vekalet yoluyla haccın yapılabileceğini" ileri sürerler.
Allah(Celle Celalühü) yüzlerce ayette, kainattaki mucizelerini gösterip dikkat çektiği, elçisinin mücize göstermesinin mümkün olmadığını, Kur'an'ın ve kainattaki mucizelerin düşünen akıl sahipleri için kâfi olduğunu bildirdiği halde,
Şia ve Ehli sünnet Allah Resulü'nün binlerce mucizesinin olduğuna inatla ısrar ederler.
Kur'an'ı Mübin, Ahzab süresi 56. Ayette Nebi (Aleyhisselam) a, Allah'ın ve meleklerinin yardım ve destek olduklarını, Mü'minlerin de Nebi'ye destek ve yardımda kusur etmemelerini öğütlerken,
Şia ve Ehli sünnet büyük ve inanılmaz bir cehaletle "Nebi'ye destek ve yardım "anlamına gelen ayeti," Muhammed'e salavat çekme" olarak değiştirip ayeti tahrif etmişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia cehalette daha da ileri giderek "Cuma günü hutbede Muhammed (Aleyhisselam) a salavat getirmenin farz, vacip ve sünnet olduğunu " içtihatlarına eklemişlerdir.
Kaza namazı hurafesinden, oruç keffaretine kadar Kur'an'a aykırı birçok içtihada imza atan Ehlisünnet ve Şia, Kur'an'ın hangi ayetini doğru olarak anlamışlardır? Merak ediyorum.
Kur'an Nebi (Aleyhisselam) ın günah ve hatalarından söz ederken,
Şia, on iki imamın masum ve hata etmekten bile münezzeh olduklarını,
Kur'an, Yüzlerce ayette Allah Resulü'nün arkadaşlarının olumsuz hareketlerini anlatırken, Mesela: "Savaştan kaçtıklarını" (Âli İmran, 152, 153)
"Allah Resulü'nü ayakta bırakarak eğlence ve ticarete koştuklarını" (Cuma, 11)
"Allah'ın düşmanlarını dost edindiklerini" (Mumtehine, 1)
"Allah Resulü'nün hanımına zina iftirasında bulunduklarını" (Nur, 11, 17)
Allah'ın Elçisine kaba hareket gösterdiklerini" (Hucurat, 1,2,3,4,5,6,)
Bütün bu gerçeklere rağmen Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet, Allah Resulü'nün arkadaşlarının gökteki yıldızlar gibi günahlardan masum olduklarını iman ederler.
Şia ve Ehli sünnet Kur'an'dan hiçbir şey anlamamışlardır.
Kadına el ile temas etmekten ve kan akmaktan dolayı abdestin bozulacağını söyleyenler, Allah'ın kitabından hiçbir şey anlamamışlardır.
26 Ekim 2016 Çarşamba
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK ( 11. YAZI ) Tevhid ile hayat iç içe olması gerekir.
Tevhidsiz hayatı ve hayatsız tevhidi sahiplenip o şekilde yaşamak hayatı dinamitleyip tahrip etmek anlamına gelir.
Bizleri İslami huzur ve refaha ulaştıracak olan tek şey, kutsal kitabımızın, İslam, iman, ilim, akıl, Adalet,tefekkür, merhamet dediği tevhide endekslenmiş olan saf hanif hayattır.
Öyleyse en mühim meselemiz, tevhidi hayat meselesidir.
Kur'an'i ve imani cephede yer alıp, İslami bir hayat sürdürmek istiyorsak, tevhid akidemiz, müslümanca yaşamak ile, güzel ahlak ebedi şiarımız olmalıdır.
Yeryüzünde imanın en büyük meyvesi ve mutluluğu cahiliye hayatının zıttı olan temiz tevhidi hayattır.
Esasen İslami hayatın en değişmez, zamanlar üstü değeri tevhid'tir.
Ümmetin bilincine Tevhidi hayat sistemi hakim değilse, arzulanan temiz bir hayatta asla olmayacaktır.
Bundan dolayıdır ki, tüm elçilerin davetinin ilk maddesi bu en değerli rahmetin üzerinde odaklanmıştır.
Allah'ın hassasiyetle elçilerden istediği en öncelikli görevi Tevhid olmuştur.
Şayet hayatta Tevhid ihmal edilirse, İslami hayatımızla birlikte onurumuzu, özgürlüğümüzü, ahlakımızı, aklımızı kısaca her şeyimizi kaybederiz.
Çünkü yeryüzünün hakikaten en önemli yitik değeri tevhid'tir.
Sebebine gelince, hayatta Tevhid'in yerini tutabilecek, dolduracak, Allahı razı edecek, ümmetin kurtuluşuna vesile olabilecek başka hiçbir şey yoktur.
Tevhidsiz hayatı ve hayatsız tevhidi sahiplenip o şekilde yaşamak hayatı dinamitleyip tahrip etmek anlamına gelir.
Bizleri İslami huzur ve refaha ulaştıracak olan tek şey, kutsal kitabımızın, İslam, iman, ilim, akıl, Adalet,tefekkür, merhamet dediği tevhide endekslenmiş olan saf hanif hayattır.
Öyleyse en mühim meselemiz, tevhidi hayat meselesidir.
Kur'an'i ve imani cephede yer alıp, İslami bir hayat sürdürmek istiyorsak, tevhid akidemiz, müslümanca yaşamak ile, güzel ahlak ebedi şiarımız olmalıdır.
Yeryüzünde imanın en büyük meyvesi ve mutluluğu cahiliye hayatının zıttı olan temiz tevhidi hayattır.
Esasen İslami hayatın en değişmez, zamanlar üstü değeri tevhid'tir.
Ümmetin bilincine Tevhidi hayat sistemi hakim değilse, arzulanan temiz bir hayatta asla olmayacaktır.
Bundan dolayıdır ki, tüm elçilerin davetinin ilk maddesi bu en değerli rahmetin üzerinde odaklanmıştır.
Allah'ın hassasiyetle elçilerden istediği en öncelikli görevi Tevhid olmuştur.
Şayet hayatta Tevhid ihmal edilirse, İslami hayatımızla birlikte onurumuzu, özgürlüğümüzü, ahlakımızı, aklımızı kısaca her şeyimizi kaybederiz.
Çünkü yeryüzünün hakikaten en önemli yitik değeri tevhid'tir.
Sebebine gelince, hayatta Tevhid'in yerini tutabilecek, dolduracak, Allahı razı edecek, ümmetin kurtuluşuna vesile olabilecek başka hiçbir şey yoktur.
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK (10. YAZI)
İnsanlık tarihinde tevhid inancında değişme olmadığı gibi, batınilik, Şirk ve hulul inancında da bir azalma ve gevşeme meydana gelmemiştir.
Şirk dini bütün zamanlarda Tevhid dininden daha yoğun, daha etkin, daha baskın bir şekilde insanlar arasında yayılmakta, insanları kendisine hiç kopmayacak sağlamakta bağlamaktadır.
Hulul bir inançtır,bir dindir, ölü ve verimsiz bir hayat yaşamadır.
Şirk ve Hulul inanç sahipleri inançlarını korumayı,ona şiddetle sahip olmayı bir onur meselesi sayarlar.
Müşrik hululiyyeciler inançlarını kendilerine Allah tarafından verilmiş özel bir bağış ve büyük bir İhsan olarak telakki ederler.
Esasen herkes inancında mutlaka özgür olabilmelidir.
Bizim Tevhid akidesine aykırı yanlış inanç sahipleri ile mücadelemiz Kur'an'la, ilimle, fikirle, ve hikmetle olacaktır.
Hiç kimsenin inancına zorla karışmaya hakkımız olamaz.
Ancak müminlerin oluşturdukları topluluk bir akide ve Tevhid topluluğudur.
Akide bağı bütün maddi bağlardan daha samimi, daha sevgili, daha verimli ve daha kuvvetli bir bağdır.
Kur'ani hayatta inanç tamamen Tevhid'e endekslenmiştir.
Tevhid'in ihmali bizzat içtimai hayatın izmihlalidir.
Çünkü Kur'an'a göre sahih bir akideye sahip olmayan, gerçek anlamda İslami bir hayat yaşayamaz.
Şuurla yoğrulmuş İslami hayat, sahih akidenin mahsuludur.
Şunu da bilelim ki, hayat akideyi ortaya çıkaramaz, akide hayatı ortaya çıkarır. Dolayısıyla akidelerini şek ve şüphelerden arındırmayan ve bulanık, karışık bir zihin ve inanç yapısına sahip olanlar hayatlarını karanlığa adayanlardır.
İnsanlık tarihinde tevhid inancında değişme olmadığı gibi, batınilik, Şirk ve hulul inancında da bir azalma ve gevşeme meydana gelmemiştir.
Şirk dini bütün zamanlarda Tevhid dininden daha yoğun, daha etkin, daha baskın bir şekilde insanlar arasında yayılmakta, insanları kendisine hiç kopmayacak sağlamakta bağlamaktadır.
Hulul bir inançtır,bir dindir, ölü ve verimsiz bir hayat yaşamadır.
Şirk ve Hulul inanç sahipleri inançlarını korumayı,ona şiddetle sahip olmayı bir onur meselesi sayarlar.
Müşrik hululiyyeciler inançlarını kendilerine Allah tarafından verilmiş özel bir bağış ve büyük bir İhsan olarak telakki ederler.
Esasen herkes inancında mutlaka özgür olabilmelidir.
Bizim Tevhid akidesine aykırı yanlış inanç sahipleri ile mücadelemiz Kur'an'la, ilimle, fikirle, ve hikmetle olacaktır.
Hiç kimsenin inancına zorla karışmaya hakkımız olamaz.
Ancak müminlerin oluşturdukları topluluk bir akide ve Tevhid topluluğudur.
Akide bağı bütün maddi bağlardan daha samimi, daha sevgili, daha verimli ve daha kuvvetli bir bağdır.
Kur'ani hayatta inanç tamamen Tevhid'e endekslenmiştir.
Tevhid'in ihmali bizzat içtimai hayatın izmihlalidir.
Çünkü Kur'an'a göre sahih bir akideye sahip olmayan, gerçek anlamda İslami bir hayat yaşayamaz.
Şuurla yoğrulmuş İslami hayat, sahih akidenin mahsuludur.
Şunu da bilelim ki, hayat akideyi ortaya çıkaramaz, akide hayatı ortaya çıkarır. Dolayısıyla akidelerini şek ve şüphelerden arındırmayan ve bulanık, karışık bir zihin ve inanç yapısına sahip olanlar hayatlarını karanlığa adayanlardır.
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK (7. YAZI)
SONUÇ OLARAK: Yüce Rabbimizin bütün Elçilerine ve biz âciz kullarına en önemli emri ve vasiyeti olan Tevhid akidesini miras bırakmak bizim için en şerefli bir görev olmalıdır.
" Göklerin ve yerin anahtarı onundur. Dilediğine rızkı bol verir dilediğinden de kısar. O, herşeyi bilendir"
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de(Tevhid'i) din kıldı"
"Fakat kendilerini çağırdığın bu din Allah'a ortak koşan müşriklere ağır gelir.
Allah dilediğine kendisine elçi seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar kendilerine ilim(Tevhid) geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik(Fırkacılık, mezhepçilik) yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belli bir süreye kadar rabbinden bir erteleme sözi geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi.
Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da(Mezhep, fırka, Şia, Ehli sünnet) onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
İşte onun için sen(Ey Muhammed! ) Tevhid'e davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. onların heveslerine(Şirk, mezhep, Şia, Ehli sünnet, Tarikat) uyma ve de ki:
Ben Allah'ın indirdiği kitaba inandım(uydurulan dine ve rivayetlere değil) ve aranızda adaleti(Tevhid'i) gerçekleştirmekle emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz sizin de rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir.
Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur.
Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte onadır.
(Şura, 12, 13, 14, 15)
Tevhid'i miras olarak bırakmak Allah Elçilerinin vasiyeti olduğunu söylemiştik.
Aslında Allah Elçilerinin tebliğ ettikleri tek şey Tevhid akidesidir.
"(Resulüm! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona "Benden başka ilah yoktur,şu halde bana kulluk edin "diye vahyetmiş olmayalım "(Enbiya, 25)
" Senden önce de hangi memlekette bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izerine uyarız, derlerdi.
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem( yine mi bana uyumazsınız) ? deyince, dediler ki: Doğrusu bir sizinle gönderilen şeyi (Tevhid'i) inkar ediyoruz.
Biz de onlardan İntikam aldık.
Bak yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.
Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim.
Çünkü o beni doğru yola iletecektir.
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar onun dinine (Tevhid) dönsünler"
( Zuhruf, 23,,,,28)
Şirk büyük bir zulüm ve küfür, Tevhid büyük bir adalet ve Rahmettir.
"Lokman, oğluna nasihat ederek: Oğlum! Allah'a şirk koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti "(Lokman süresi, 13)
"
SONUÇ OLARAK: Yüce Rabbimizin bütün Elçilerine ve biz âciz kullarına en önemli emri ve vasiyeti olan Tevhid akidesini miras bırakmak bizim için en şerefli bir görev olmalıdır.
" Göklerin ve yerin anahtarı onundur. Dilediğine rızkı bol verir dilediğinden de kısar. O, herşeyi bilendir"
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de(Tevhid'i) din kıldı"
"Fakat kendilerini çağırdığın bu din Allah'a ortak koşan müşriklere ağır gelir.
Allah dilediğine kendisine elçi seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar kendilerine ilim(Tevhid) geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik(Fırkacılık, mezhepçilik) yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belli bir süreye kadar rabbinden bir erteleme sözi geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi.
Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da(Mezhep, fırka, Şia, Ehli sünnet) onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
İşte onun için sen(Ey Muhammed! ) Tevhid'e davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. onların heveslerine(Şirk, mezhep, Şia, Ehli sünnet, Tarikat) uyma ve de ki:
Ben Allah'ın indirdiği kitaba inandım(uydurulan dine ve rivayetlere değil) ve aranızda adaleti(Tevhid'i) gerçekleştirmekle emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz sizin de rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir.
Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur.
Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte onadır.
(Şura, 12, 13, 14, 15)
Tevhid'i miras olarak bırakmak Allah Elçilerinin vasiyeti olduğunu söylemiştik.
Aslında Allah Elçilerinin tebliğ ettikleri tek şey Tevhid akidesidir.
"(Resulüm! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona "Benden başka ilah yoktur,şu halde bana kulluk edin "diye vahyetmiş olmayalım "(Enbiya, 25)
" Senden önce de hangi memlekette bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izerine uyarız, derlerdi.
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem( yine mi bana uyumazsınız) ? deyince, dediler ki: Doğrusu bir sizinle gönderilen şeyi (Tevhid'i) inkar ediyoruz.
Biz de onlardan İntikam aldık.
Bak yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.
Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim.
Çünkü o beni doğru yola iletecektir.
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar onun dinine (Tevhid) dönsünler"
( Zuhruf, 23,,,,28)
Şirk büyük bir zulüm ve küfür, Tevhid büyük bir adalet ve Rahmettir.
"Lokman, oğluna nasihat ederek: Oğlum! Allah'a şirk koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti "(Lokman süresi, 13)
"
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK ( 6. YAZI)
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü günahlar içinde ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek günah şirktir.
Cahil insanların dillerinde uydurma rivayetlerden
kaynaklanan bir hurafe dolaşır durur.
Güya, Allah buyurmuş ki "İnsan hakkı ile benim huzuruma gelmeyin"
Halbuki Kur'an'ıMübin'e göre bunun doğrusu şudur.
"Benim huzuruma şirk ile gelmeyin "
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
" Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah ile Allah'a iftira etmiş olur"(Nisa, 48, 116)
" Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar(Muvahhidler) olarak can verin"(Âli İmran, 102)
Şimdi Allah rızası için yukarıdaki iki ayeti kerime'yi bağlam ve bütünlüğü içinde biraz inceleyin.
Allah'ın benim huzuruma şirk ile gelmeyin sözünün ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız.
Bundan dolayı Yusuf (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor.
",,,,,Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim dostumsun. Beni müslüman(Muvahhid) olarak vefat ettir ve beni sâlih kullar arasına kat "(Yusuf, 101)
Kur'an'ı Mübin'de geçen "İslam "kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu kesinlikle "Tevhid" anlamında kullanılmıştır.
Yirmi yıldan beri Kur'an üzerinde düşünen ve araştırma yapan bir arkadaşınız olarak iddia ediyorum.
Kur'an'a Tevhid eksenli yaklaşmayan Kur'an'dan hiçbir şey anlayamaz.
Dolayısıyla, Kur'an'da geçen "İslam, iman, İhsan,ibadet, ilim, hidayet, sırat-ı müstakim gibi müspet kelimelerin çoğuna "Tevhid "anlamı yüklemeyenler, Kur'an'ı gerçek olarak anlayamazlar.
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü günahlar içinde ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek günah şirktir.
Cahil insanların dillerinde uydurma rivayetlerden
kaynaklanan bir hurafe dolaşır durur.
Güya, Allah buyurmuş ki "İnsan hakkı ile benim huzuruma gelmeyin"
Halbuki Kur'an'ıMübin'e göre bunun doğrusu şudur.
"Benim huzuruma şirk ile gelmeyin "
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
" Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah ile Allah'a iftira etmiş olur"(Nisa, 48, 116)
" Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar(Muvahhidler) olarak can verin"(Âli İmran, 102)
Şimdi Allah rızası için yukarıdaki iki ayeti kerime'yi bağlam ve bütünlüğü içinde biraz inceleyin.
Allah'ın benim huzuruma şirk ile gelmeyin sözünün ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız.
Bundan dolayı Yusuf (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor.
",,,,,Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim dostumsun. Beni müslüman(Muvahhid) olarak vefat ettir ve beni sâlih kullar arasına kat "(Yusuf, 101)
Kur'an'ı Mübin'de geçen "İslam "kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu kesinlikle "Tevhid" anlamında kullanılmıştır.
Yirmi yıldan beri Kur'an üzerinde düşünen ve araştırma yapan bir arkadaşınız olarak iddia ediyorum.
Kur'an'a Tevhid eksenli yaklaşmayan Kur'an'dan hiçbir şey anlayamaz.
Dolayısıyla, Kur'an'da geçen "İslam, iman, İhsan,ibadet, ilim, hidayet, sırat-ı müstakim gibi müspet kelimelerin çoğuna "Tevhid "anlamı yüklemeyenler, Kur'an'ı gerçek olarak anlayamazlar.
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK: (5.YAZI)
Tevhid'i miras olarak bırakmak o kadar önemli ve hayati bir mesele ki, Tevhid akidesi olmayınca bütün dinler eşit olur.
Yani dinleri birbirinden ayıran tek şey Tevhid akidesi, bütün dinleri birbirine eşit hâle getiren şey ise şirktir.
Dolayısıyla, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, Kâfi, Şafi, Mâliki, Hanbeli ve Ebu Hanifeden bize miras kalan Kur'an'daki, sadece Allah'a ve O'nun iradesine teslim anlamında olan Tevhid dini değildir.
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki din, hurafe, yalan, uydurma, iftira olan İlahların ve evliyaların şirk dinidir.
Eğer Ehli sünnet ve Şia sadece ve sadece Kur'an'dan ve Tevhid akidesinden beslenmiş olsalardı bu ümmeti dünya hayatında cennet hayatı yaşatmış olacaklardı.
Ehli sünnet ve Şia, Allah'ın çağlar üstü, evrensel mesajını ve Elçilerin yüce dâvâsının zerresini anlayamadılar.
Şia ve Ehli sünnet Allah Elçilerinin bıraktığı mirasa bedel dünyevi ve beşeri, hiç bir önemi olmayan boş ve batıl bir dâvâyı kendilerine rehber edindiler.
Halbuki Allah'ın sonsuz ilmiyle, bir sistem ve hidayete bağlı olarak inen Kur'an dâvâsını Kıyamete kadar tüketecek değillerdi.
Allah( cc) bu şirk dini olan ehli sünnet ve Şia'nın yerine Kur'an idealini kalbinde ve benliğinde yaşayacak nesilleri mutlaka yaratacaktır.
Çünkü Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
İbrahim dedi ki:
" Ben Hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim"
" Kavmi onunla tartışmaya girişti"
Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz?
Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam"
"Ancak, Rabb'imin bir şey dilemesi hariç" "Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hala ibret almıyor musunuz?
" Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım!
"Şimdi biliyorsanız söyleyin, iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır?
(İki gruptan maksat Allah'ı bir kabul eden muvahhidler ile ona ortak koşan Müşriklerdir. Ahirette Allah'ın azabından Emin olmaya hangisi daha layıktır?)
Bir sonraki ayet buna cevap vermektedir.
İman edip de imamlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlara doğru yolu bulanlardır.
" İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz dillerimizdir"
" Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz"
" Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir. hakkıyla bilendir"
"Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u'da armağan ettik:
Hepsini de doğru yola ilettik. Daha öncede Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik.
Biz İyi davrananları işte böyle mükafatlandırırız. Zekeriya, Yahya,İsa ve İlyas'ı da doğru yola iletmiştik.
Hepsi de iyilerdendi.
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da hidayete erdirdik. Hepsini alemlere(İnsanlara) üstün kıldık.
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (Üstün meziyetler verdik)Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah'ın hidayetidir.
Kullarından dileyeni ona ona iletir
Eğer onlar da Allah'a şirk koşsalardı yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.
" İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir.
Eğer onlar bunları(Allah'ın ayetlerini) inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.
İşte o Nebiler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy.
Deki: Ben buna (Elçilik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum.
Bu Kur'an'ın alimler(İnsanlar) için ancak bir öğüttür"(En'am, 79,,,,,,90)
Tevhid'i miras olarak bırakmak o kadar önemli ve hayati bir mesele ki, Tevhid akidesi olmayınca bütün dinler eşit olur.
Yani dinleri birbirinden ayıran tek şey Tevhid akidesi, bütün dinleri birbirine eşit hâle getiren şey ise şirktir.
Dolayısıyla, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, Kâfi, Şafi, Mâliki, Hanbeli ve Ebu Hanifeden bize miras kalan Kur'an'daki, sadece Allah'a ve O'nun iradesine teslim anlamında olan Tevhid dini değildir.
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki din, hurafe, yalan, uydurma, iftira olan İlahların ve evliyaların şirk dinidir.
Eğer Ehli sünnet ve Şia sadece ve sadece Kur'an'dan ve Tevhid akidesinden beslenmiş olsalardı bu ümmeti dünya hayatında cennet hayatı yaşatmış olacaklardı.
Ehli sünnet ve Şia, Allah'ın çağlar üstü, evrensel mesajını ve Elçilerin yüce dâvâsının zerresini anlayamadılar.
Şia ve Ehli sünnet Allah Elçilerinin bıraktığı mirasa bedel dünyevi ve beşeri, hiç bir önemi olmayan boş ve batıl bir dâvâyı kendilerine rehber edindiler.
Halbuki Allah'ın sonsuz ilmiyle, bir sistem ve hidayete bağlı olarak inen Kur'an dâvâsını Kıyamete kadar tüketecek değillerdi.
Allah( cc) bu şirk dini olan ehli sünnet ve Şia'nın yerine Kur'an idealini kalbinde ve benliğinde yaşayacak nesilleri mutlaka yaratacaktır.
Çünkü Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
İbrahim dedi ki:
" Ben Hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim"
" Kavmi onunla tartışmaya girişti"
Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz?
Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam"
"Ancak, Rabb'imin bir şey dilemesi hariç" "Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hala ibret almıyor musunuz?
" Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım!
"Şimdi biliyorsanız söyleyin, iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır?
(İki gruptan maksat Allah'ı bir kabul eden muvahhidler ile ona ortak koşan Müşriklerdir. Ahirette Allah'ın azabından Emin olmaya hangisi daha layıktır?)
Bir sonraki ayet buna cevap vermektedir.
İman edip de imamlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlara doğru yolu bulanlardır.
" İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz dillerimizdir"
" Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz"
" Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir. hakkıyla bilendir"
"Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u'da armağan ettik:
Hepsini de doğru yola ilettik. Daha öncede Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik.
Biz İyi davrananları işte böyle mükafatlandırırız. Zekeriya, Yahya,İsa ve İlyas'ı da doğru yola iletmiştik.
Hepsi de iyilerdendi.
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da hidayete erdirdik. Hepsini alemlere(İnsanlara) üstün kıldık.
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (Üstün meziyetler verdik)Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah'ın hidayetidir.
Kullarından dileyeni ona ona iletir
Eğer onlar da Allah'a şirk koşsalardı yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.
" İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir.
Eğer onlar bunları(Allah'ın ayetlerini) inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.
İşte o Nebiler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy.
Deki: Ben buna (Elçilik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum.
Bu Kur'an'ın alimler(İnsanlar) için ancak bir öğüttür"(En'am, 79,,,,,,90)
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK: (4.YAZI)
Daha önceki yazılarımızda tevhidi miras olarak bırakmanın Rahman ve Rahim olan Allah'ın ve Elçilerinin en önemli vasiyeti olduğunu ayetlerle ortaya koymuştuk.
Gerçekten Tevhid o kadar önemli ve hayati bir öneme sahiptir ki,
Allah( cc) Elçilerini en çok uyardığı konu tevhidin zıddı şirk belasıdır.
( Resulüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de (Elçilere) Şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun( bilfarz) Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
Bilakis! Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol"(Zümer, 65, 66)
"İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hizmetlerdir"
(Resulüm! ) Allah ile birlikte başka ilah edinme: sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"(İsra, 39)
(Resulüm! ) Sen, bu kitabın Sana vahyolunacağını ummuyordun"
Bu ancak Rabbinden bir rahmet olarak gelmiştir"
" O halde sakın kafirlere arka çıkma"
" Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar"
" Rabbine davet et. asla müşriklerden olma" Allah ile birlikte başka bir ilaha tapıp yalvarma! Ondan başka ilah yoktur"
Onun zatından başka her şey yok olacaktır. hüküm o'nundur de siz ancak O'na döndürüleceksiniz"(Kasas, 86, 87, 88)
Daha önceki yazılarımızda tevhidi miras olarak bırakmanın Rahman ve Rahim olan Allah'ın ve Elçilerinin en önemli vasiyeti olduğunu ayetlerle ortaya koymuştuk.
Gerçekten Tevhid o kadar önemli ve hayati bir öneme sahiptir ki,
Allah( cc) Elçilerini en çok uyardığı konu tevhidin zıddı şirk belasıdır.
( Resulüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de (Elçilere) Şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun( bilfarz) Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
Bilakis! Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol"(Zümer, 65, 66)
"İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hizmetlerdir"
(Resulüm! ) Allah ile birlikte başka ilah edinme: sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"(İsra, 39)
(Resulüm! ) Sen, bu kitabın Sana vahyolunacağını ummuyordun"
Bu ancak Rabbinden bir rahmet olarak gelmiştir"
" O halde sakın kafirlere arka çıkma"
" Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar"
" Rabbine davet et. asla müşriklerden olma" Allah ile birlikte başka bir ilaha tapıp yalvarma! Ondan başka ilah yoktur"
Onun zatından başka her şey yok olacaktır. hüküm o'nundur de siz ancak O'na döndürüleceksiniz"(Kasas, 86, 87, 88)
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK (12. YAZI)
" Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzüne hükümran kılacağını, onlar için razı olup seçtiği dini (tevhidi) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar sadece bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana şirk koşmazlar"
" Artık bundan sonra kim inkar(Şirke bulaşırsa) ederse, İşte bunlar günahın en büyük olanına saplanmışlardır "( Nur süresi, 55. Ayet)
Şu mesele gerçekten çok önemlidir.
Şirk, Kur'an'ın gösterdiği şekliyle tanınmadıkça İslam'ı ve Tevhid'i Kur'an'ın gösterdiği şekliyle anlamak mümkün olmaz.
Müslüman dünya, gerçekten Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyle şirki tanımıyor.
Tanıma yönündeki tüm gayretleri bilinçli ve şuurlu,kahpe ve alçak bir iradeyle sonuçsuz bırakılıyor.
Çünkü şirk ve Hulul inancının mahiyeti halk tarafından anlaşıldıkça, Müslüman dünyaya "İslam" adı altında yaşatılan dinin gerçek İslam olmadığı ortaya çıkacaktır.
Böyle bir hakikat, dünyadaki bütün çıkar dengelerini alt üst edecektir.
Benim şirk için kullandığım kaba kelimeler tuhafınıza gitmemesi için şu ayeti tarihe bir not olarak kaydediyorum.
"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez, zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, Mü'minlere haram kılınmıştır" ( Nur, 3)
Aslında şu veya bu şekilde nefsine yenilmiş, günah işlemiş bir erkek ve kadınla evlenmenin şeriat açısından bir mahzuru yoktur.
Şeriatta haram olan şey, bu yolu meslek edinmiş, bundan vazgeçmeyen kişilerle yuva kurmaya çalışmak,onlarla ciddi olarak evlenmektir.
Tekrar etmede fayda vardır.
Bu yoldan Tevbe etmiş kişilerle evlenmenin şer'an hiç bir sakıncası yoktur.
Yani Kur'an'ın şirki illetini fuhuşa bulaşmış kişilerle aynı ayette anması çok önemlidir.
Biri ameli yönden büyük bir günah ve zulüm, diğeri itikadi yönden büyük bir günah ve büyük bir zulümdür.
Her iki günaha bulaşan kolay kolay ondan kurtulamaz.
Bu iki günahı birbirine bağlayan, bu iki günahın birbirine benzeyen o kadar ortak noktaları varki, Allah bu iki günahı irtikap edip, meslek edinmiş kişilerle evlenmeyi bile yasaklamıştır.
" Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzüne hükümran kılacağını, onlar için razı olup seçtiği dini (tevhidi) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar sadece bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana şirk koşmazlar"
" Artık bundan sonra kim inkar(Şirke bulaşırsa) ederse, İşte bunlar günahın en büyük olanına saplanmışlardır "( Nur süresi, 55. Ayet)
Şu mesele gerçekten çok önemlidir.
Şirk, Kur'an'ın gösterdiği şekliyle tanınmadıkça İslam'ı ve Tevhid'i Kur'an'ın gösterdiği şekliyle anlamak mümkün olmaz.
Müslüman dünya, gerçekten Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyle şirki tanımıyor.
Tanıma yönündeki tüm gayretleri bilinçli ve şuurlu,kahpe ve alçak bir iradeyle sonuçsuz bırakılıyor.
Çünkü şirk ve Hulul inancının mahiyeti halk tarafından anlaşıldıkça, Müslüman dünyaya "İslam" adı altında yaşatılan dinin gerçek İslam olmadığı ortaya çıkacaktır.
Böyle bir hakikat, dünyadaki bütün çıkar dengelerini alt üst edecektir.
Benim şirk için kullandığım kaba kelimeler tuhafınıza gitmemesi için şu ayeti tarihe bir not olarak kaydediyorum.
"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez, zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, Mü'minlere haram kılınmıştır" ( Nur, 3)
Aslında şu veya bu şekilde nefsine yenilmiş, günah işlemiş bir erkek ve kadınla evlenmenin şeriat açısından bir mahzuru yoktur.
Şeriatta haram olan şey, bu yolu meslek edinmiş, bundan vazgeçmeyen kişilerle yuva kurmaya çalışmak,onlarla ciddi olarak evlenmektir.
Tekrar etmede fayda vardır.
Bu yoldan Tevbe etmiş kişilerle evlenmenin şer'an hiç bir sakıncası yoktur.
Yani Kur'an'ın şirki illetini fuhuşa bulaşmış kişilerle aynı ayette anması çok önemlidir.
Biri ameli yönden büyük bir günah ve zulüm, diğeri itikadi yönden büyük bir günah ve büyük bir zulümdür.
Her iki günaha bulaşan kolay kolay ondan kurtulamaz.
Bu iki günahı birbirine bağlayan, bu iki günahın birbirine benzeyen o kadar ortak noktaları varki, Allah bu iki günahı irtikap edip, meslek edinmiş kişilerle evlenmeyi bile yasaklamıştır.
23 Ekim 2016 Pazar
TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK:
YÜCE RABBİMİZİN VASİYETİ: (3.YAZI)
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü Allah'ın insanlara en büyük ve önemli vasiyeti ve emri Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamak ve Tevhid akidesini miras olarak bırakmaktır.
" De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola dosdoğru dine,( tevhid) Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti"
" O müşriklerden değildi"
" De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin rabbi Allah içindir"(O'na feda olsun)
" O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim"(En'am, 161, 162, 163)
(Resulüm!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah'ın insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir"
" Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur"
"Fakat insanların çoğu bilmezler. Hepiniz O'na yönelerek ona karşı gelmekten sakının, namazı kılın, müşriklerden olmayın"
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayan"
" Bunlardan her fırka kendilerinde olan(Batıl, uydurma din, mezhep,Cemaat, Tarikat, Hizip) ile böbürlenmektedir"(Rum, 30, 31, 32)
"De ki: Bana dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu"
" Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu" "Deki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım"
"De ki: Ben dinimde İhlas ile Ancak Allah'a ibadet ederim"
(Ey Müşrikler! ) Siz de ondan başka dilediğinize tapın!
"Deki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır"
" Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır "(Zümer, 11, 12, 13, 14,15)
YÜCE RABBİMİZİN VASİYETİ: (3.YAZI)
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü Allah'ın insanlara en büyük ve önemli vasiyeti ve emri Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamak ve Tevhid akidesini miras olarak bırakmaktır.
" De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola dosdoğru dine,( tevhid) Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti"
" O müşriklerden değildi"
" De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin rabbi Allah içindir"(O'na feda olsun)
" O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim"(En'am, 161, 162, 163)
(Resulüm!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah'ın insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir"
" Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur"
"Fakat insanların çoğu bilmezler. Hepiniz O'na yönelerek ona karşı gelmekten sakının, namazı kılın, müşriklerden olmayın"
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayan"
" Bunlardan her fırka kendilerinde olan(Batıl, uydurma din, mezhep,Cemaat, Tarikat, Hizip) ile böbürlenmektedir"(Rum, 30, 31, 32)
"De ki: Bana dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu"
" Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu" "Deki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım"
"De ki: Ben dinimde İhlas ile Ancak Allah'a ibadet ederim"
(Ey Müşrikler! ) Siz de ondan başka dilediğinize tapın!
"Deki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır"
" Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır "(Zümer, 11, 12, 13, 14,15)
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ: TEVHİD'İ MİRAS OLARAK BIRAKMAK ( 2.YAZI)
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü Allah katında bizim yüz akımız Tevhid olacaktır da onun için.
Bize karşı son derece merhametli olan Yüce Rabbimiz Kur'an'da şöyle buyuruyor.
"O gün, ne mal fayda verir nede evlat. Ancak Allah'a kalbi Selim (Her türlü şirkten arınmış olan tertemiz bir kalp) ile gelenler o gün de fayda bulur "(ŞUARA, 88, 89)
Kur'an'a bağlam ve bütünlüğü içerisinde bakıldığında "Kalbî Selim"in "her türlü şirkten arınmış tertemiz kalp" anlamında kullanıldığı rahatlıkla görülecektir.
Şu ayet de görüşümüzü desteklemektedir.
"Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden(Dininden)
idi.(Saffat, 83)
Aralarında uzun zaman geçmesine rağmen,Tevhid akidesinde Hz. İbrahim Nuh (Aleyhisselam) a bağlı olarak yaşadı .
Aslında bütün Allah Elçilerinin dini, yolu, dâvâsı birdir.
"Çünkü o Rabbine Kalb_i Selim ile geldi"
"Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti. (Saffat, 84, 85)
Diğer bir ayette Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
" Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görendir"
" İbrahim'de ve onunla beraber olanlar da sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır"
" Onlar kavimlerine demişlerdir ki:" Biz sizden Ve "Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.
Sizi tanımıyoruz"
"Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir"
"Şu kadar var ki, İbrahim babasına "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim"
"Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti.
(O Müminler şöyle dediler:)
"Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik"
Dönüş de ancak sanadır.
"Rabbimiz!
"Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabb'imiz! Yegane galip ve hikmet sahibi ancak sensin"
(Mumtehine, 3, 4, 5)
Bu ayet Tevhid dolayısıyla İbrahim (Aleyhisselam'ın) arkadaşlarının, Muhammed ( Aleyhisselam) ın arkadaşlarından daha üstün olduğunu ispat eder.
Çünkü bu ayette Allah, Allah İbrahim (Aleyhisselam'ın) ashabını Allah Resulü'nün ashabına örnek olarak gösteriyor.
(Mumtehine süresinin ilk ayetlerini okuyun)
Dolayısıyla akıllı ve şuurlu bir Müslüman çocuklarına mal ve mülkten önce Tevhid akidesini ve güzel ahlakı miras olarak bırakan kişidir.
Tevhid'i miras olarak bırakmak neden çok önemlidir?
Çünkü Allah katında bizim yüz akımız Tevhid olacaktır da onun için.
Bize karşı son derece merhametli olan Yüce Rabbimiz Kur'an'da şöyle buyuruyor.
"O gün, ne mal fayda verir nede evlat. Ancak Allah'a kalbi Selim (Her türlü şirkten arınmış olan tertemiz bir kalp) ile gelenler o gün de fayda bulur "(ŞUARA, 88, 89)
Kur'an'a bağlam ve bütünlüğü içerisinde bakıldığında "Kalbî Selim"in "her türlü şirkten arınmış tertemiz kalp" anlamında kullanıldığı rahatlıkla görülecektir.
Şu ayet de görüşümüzü desteklemektedir.
"Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden(Dininden)
idi.(Saffat, 83)
Aralarında uzun zaman geçmesine rağmen,Tevhid akidesinde Hz. İbrahim Nuh (Aleyhisselam) a bağlı olarak yaşadı .
Aslında bütün Allah Elçilerinin dini, yolu, dâvâsı birdir.
"Çünkü o Rabbine Kalb_i Selim ile geldi"
"Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti. (Saffat, 84, 85)
Diğer bir ayette Allah ( cc) Şöyle buyuruyor.
" Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görendir"
" İbrahim'de ve onunla beraber olanlar da sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır"
" Onlar kavimlerine demişlerdir ki:" Biz sizden Ve "Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.
Sizi tanımıyoruz"
"Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir"
"Şu kadar var ki, İbrahim babasına "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim"
"Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti.
(O Müminler şöyle dediler:)
"Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik"
Dönüş de ancak sanadır.
"Rabbimiz!
"Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabb'imiz! Yegane galip ve hikmet sahibi ancak sensin"
(Mumtehine, 3, 4, 5)
Bu ayet Tevhid dolayısıyla İbrahim (Aleyhisselam'ın) arkadaşlarının, Muhammed ( Aleyhisselam) ın arkadaşlarından daha üstün olduğunu ispat eder.
Çünkü bu ayette Allah, Allah İbrahim (Aleyhisselam'ın) ashabını Allah Resulü'nün ashabına örnek olarak gösteriyor.
(Mumtehine süresinin ilk ayetlerini okuyun)
Dolayısıyla akıllı ve şuurlu bir Müslüman çocuklarına mal ve mülkten önce Tevhid akidesini ve güzel ahlakı miras olarak bırakan kişidir.
22 Ekim 2016 Cumartesi
EN BÜYÜK DÂVÂMIZ : ( 1.YAZI)
Bir Mü'minin en büyük dâvâsı, şu fâni dünya hayatından ahiret hayatına geçiş yapmadan önce Tevhid akidesini arkasında miras bırakması olacaktır.
Bizim için Tevhid akidesini miras bırakmak "Nefsani arzulardan, kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten,salma atlardan (Konforlu araçlardan) sağmal hayvanlardan ve her türlü dünyevi zevklerden "
( Nisa, 41) daha üstündür.
Tevhid'i miras bırakmak "Atalarımızdan, oğullarimizdan,kardeşlerimizden, eşlerimizden, akrabalarımızdan,kazandığımız mallardan, kesada uğramasından korktuğumuz ticaretten,
hoşlandığımız evlerden"( Tevbe, 24) daha şerefli bir değerdir.
Bu miras o kadar değerli ve şerefli bir miras ki, bu miras Allah Elçilerinin bıraktığı en önemli mirastır.
Belki de Allah Elçilerinin bıraktığı tek miras Tevhid akidesi ve güzel ahlaktır.
Tevhid akidesi evrensel ahlakı ortaya çıkarır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
" İbrahim'in (Tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Çünkü Rabbi ona Müslüman(Muvahhid)ol, demiş, o da:
Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti.
Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da, " Oğullarım! Allah sizin için bu dini (tevhidi) seçti.
O halde sadece Müslümanlar(Muvahhidler) olarak ölünüz " dedi.
Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz?
O zaman (Ya'kup) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.
Onlar: Senin ve Ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuz, dediler.
Onlar bir ümmetti, gelip geçti.
Onların kazandıkları kendilerinin sizin kazandıklarınız sizindir.
Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
( Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara) Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler.
De ki: Hayır! Biz, Hanif olan İbrahim'in dinine uyarız.
O, müşriklerden değildi.
" Biz, Allah'a ve bize indirilene: İbrahim, İsmail, İshak,Ya'kub ve esbata (Torunlarına) indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer elçilere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin İnandık ve biz sadece Allah'a teslim oluk" deyin.
Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar,(Şirke ve İnkara) dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.
Onlara karşı Allah sana yeter.
O işitendir, bilendir.
Allah'ın verdiği (Tevhid) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi(İnancı) kim verebilir?
Biz ancak ona kulluk ederiz. ( deyin)
De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de rabbiniz olduğu halde, onun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz?
Bizim yaptıklarımız bize, de sizin yaptıklarınız da size aittir.
Biz ona gönülden bağlananlarız.
Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbatın Yahudi,yahut Hristiyan olduklarını mi söylüyorsunuz?
Deki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şâhitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir"
(Bakara, 130, 131, 132,,,,,140)
ARKADAŞLAR!
Şuurlu bir Müslüman olarak bizlerde arkamızdan Şiiliği, sunniliği, Tarikat ve mezhebi değil, Tevhid akidesini miras bırakmak boynumuzun borcu olsun.
Bir Mü'minin en büyük dâvâsı, şu fâni dünya hayatından ahiret hayatına geçiş yapmadan önce Tevhid akidesini arkasında miras bırakması olacaktır.
Bizim için Tevhid akidesini miras bırakmak "Nefsani arzulardan, kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten,salma atlardan (Konforlu araçlardan) sağmal hayvanlardan ve her türlü dünyevi zevklerden "
( Nisa, 41) daha üstündür.
Tevhid'i miras bırakmak "Atalarımızdan, oğullarimizdan,kardeşlerimizden, eşlerimizden, akrabalarımızdan,kazandığımız mallardan, kesada uğramasından korktuğumuz ticaretten,
hoşlandığımız evlerden"( Tevbe, 24) daha şerefli bir değerdir.
Bu miras o kadar değerli ve şerefli bir miras ki, bu miras Allah Elçilerinin bıraktığı en önemli mirastır.
Belki de Allah Elçilerinin bıraktığı tek miras Tevhid akidesi ve güzel ahlaktır.
Tevhid akidesi evrensel ahlakı ortaya çıkarır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
" İbrahim'in (Tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Çünkü Rabbi ona Müslüman(Muvahhid)ol, demiş, o da:
Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti.
Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da, " Oğullarım! Allah sizin için bu dini (tevhidi) seçti.
O halde sadece Müslümanlar(Muvahhidler) olarak ölünüz " dedi.
Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz?
O zaman (Ya'kup) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.
Onlar: Senin ve Ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuz, dediler.
Onlar bir ümmetti, gelip geçti.
Onların kazandıkları kendilerinin sizin kazandıklarınız sizindir.
Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
( Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara) Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler.
De ki: Hayır! Biz, Hanif olan İbrahim'in dinine uyarız.
O, müşriklerden değildi.
" Biz, Allah'a ve bize indirilene: İbrahim, İsmail, İshak,Ya'kub ve esbata (Torunlarına) indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer elçilere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin İnandık ve biz sadece Allah'a teslim oluk" deyin.
Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar,(Şirke ve İnkara) dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.
Onlara karşı Allah sana yeter.
O işitendir, bilendir.
Allah'ın verdiği (Tevhid) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi(İnancı) kim verebilir?
Biz ancak ona kulluk ederiz. ( deyin)
De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de rabbiniz olduğu halde, onun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz?
Bizim yaptıklarımız bize, de sizin yaptıklarınız da size aittir.
Biz ona gönülden bağlananlarız.
Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbatın Yahudi,yahut Hristiyan olduklarını mi söylüyorsunuz?
Deki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şâhitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir"
(Bakara, 130, 131, 132,,,,,140)
ARKADAŞLAR!
Şuurlu bir Müslüman olarak bizlerde arkamızdan Şiiliği, sunniliği, Tarikat ve mezhebi değil, Tevhid akidesini miras bırakmak boynumuzun borcu olsun.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(9. YAZI)
SONUÇ: Bu ümmetin ve bütün insanlığın kurtuluşu ancak Kur'an'ın dinamik ruhunun anlaşılması ile mümkündür.
Bununla beraber Muvahhid, Kur'an'ın ve İslam'ın temel ilkelerinin anlaşılması için modern düşünceden yararlanmanın, bilimi bu esasların hizmetinde kullanmanın gereğini idrak eder. Muvahhidlere göre Kuran tasavvurunun ana noktasında yazılı bir metin yoktur.
Muvahhid, hayattan fışkıran, kalplerde ve hafızalarda taşınan (Mahmul fil kulub) ve insanın hayatında ve fiillerinde tezahür eden bir Kur'an anlayışının sahibidir.
Buna göre Kuran varlığın özünden gelen bir sesleniş, vicdan ve merhameti harekete geçiren bir hitap ve ve benliğin mükemmel ahlak ile taçlandığı bir muhteşem alemdir.
(9. YAZI)
SONUÇ: Bu ümmetin ve bütün insanlığın kurtuluşu ancak Kur'an'ın dinamik ruhunun anlaşılması ile mümkündür.
Bununla beraber Muvahhid, Kur'an'ın ve İslam'ın temel ilkelerinin anlaşılması için modern düşünceden yararlanmanın, bilimi bu esasların hizmetinde kullanmanın gereğini idrak eder. Muvahhidlere göre Kuran tasavvurunun ana noktasında yazılı bir metin yoktur.
Muvahhid, hayattan fışkıran, kalplerde ve hafızalarda taşınan (Mahmul fil kulub) ve insanın hayatında ve fiillerinde tezahür eden bir Kur'an anlayışının sahibidir.
Buna göre Kuran varlığın özünden gelen bir sesleniş, vicdan ve merhameti harekete geçiren bir hitap ve ve benliğin mükemmel ahlak ile taçlandığı bir muhteşem alemdir.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(7. YAZI)
Zaman içerisinde imkan alanları değiştikçe ve geliştikçe Kur'an'ın hakikatleri de değişikliğe uğramakta ve yaşanılan yeni varoluş tarzı olmaktadır.
işte Kur'an'ın insan önünde açtığı bu canlı, dinamik, diyalektik varlık imkanları, sabit bir hakikat değil,
Kur'an'ın oluşturduğu sembolik yapıya uygun zaman,
zemin ve fertlerin durumuna göre değişiklik arz edebilecek farklı varlık tarzları, yeni hakikatler imkanı sunmaktadır.
Bu durum, hayatın sürekli yaratma süreci oluşuna,
hayatın dinamik akışının Kur'an'ın tekrar tekrar yorumlanacağına işaret eder.
Bu süreçte İçtihat yeniden yorumlamayı, yani Kur'an'ın dinamik ve uyarıcı görünümlerini yansıtır.
Kur'an, kendisini yorumlama güç ve kuvvetini insana bahsetmiştir.
Muvahhid, Kur'an'ın hayatın gerçek sorunlarını çözmek için geldiğini sürekli olarak ortaya koymaya çalışır.
Kur'an'ın ilahi bir kalp sedası, dini bir kalp terbiyesi olarak kabul eden muvahhid'in tüm hedefi, statik Kur'an anlayışını benimseyen mezhepçilere ve _ Kuran'ı sadece yüzünden okuyan_ Müslümanları dini deneyim ve deruni hayatın yüceltilmesine dayanan dinamik bir Kur'an anlayışına karşı _Kur'an'ı yürekten okumaya_ davet etmektedir.
(7. YAZI)
Zaman içerisinde imkan alanları değiştikçe ve geliştikçe Kur'an'ın hakikatleri de değişikliğe uğramakta ve yaşanılan yeni varoluş tarzı olmaktadır.
işte Kur'an'ın insan önünde açtığı bu canlı, dinamik, diyalektik varlık imkanları, sabit bir hakikat değil,
Kur'an'ın oluşturduğu sembolik yapıya uygun zaman,
zemin ve fertlerin durumuna göre değişiklik arz edebilecek farklı varlık tarzları, yeni hakikatler imkanı sunmaktadır.
Bu durum, hayatın sürekli yaratma süreci oluşuna,
hayatın dinamik akışının Kur'an'ın tekrar tekrar yorumlanacağına işaret eder.
Bu süreçte İçtihat yeniden yorumlamayı, yani Kur'an'ın dinamik ve uyarıcı görünümlerini yansıtır.
Kur'an, kendisini yorumlama güç ve kuvvetini insana bahsetmiştir.
Muvahhid, Kur'an'ın hayatın gerçek sorunlarını çözmek için geldiğini sürekli olarak ortaya koymaya çalışır.
Kur'an'ın ilahi bir kalp sedası, dini bir kalp terbiyesi olarak kabul eden muvahhid'in tüm hedefi, statik Kur'an anlayışını benimseyen mezhepçilere ve _ Kuran'ı sadece yüzünden okuyan_ Müslümanları dini deneyim ve deruni hayatın yüceltilmesine dayanan dinamik bir Kur'an anlayışına karşı _Kur'an'ı yürekten okumaya_ davet etmektedir.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(6. YAZI)
Gerçekten islahatçı karakteri ışığında Kur'anın muhtevası varoluşun ya da insan hayatının tüm vechelerini kapsayacak şekilde ezeli geçerliliğe sahip ilkeler ve yol göstericilikle doludur.
Bu husus,
Kur'anda kendisini sık sık tavsif ettiği üzere, yol göstericilik (Hidayet_ rehber) niteliğine işaret eder.
Bununla beraber bu ilke ve rehberlikler İslam toplum ve kültürünün tüm yönlerini ele almazlar.
Kur'an esasen kurumların temel taşı olarak kurallar ortaya koyar.
Tarihte Allah'ın Elçileri tarafından nasıl uygulandığını açıklar.
Bu açıdan bakıldığında Allah Elçilerinin işleri Kur'an'ın işaret ettiği bir kurumu pratik olarak tamamlamak ve göstermektir .
Açıktır ki bu husus Kur'an'ın dini,
Devleti, ahlakı ve siyaseti birleştirdiği noktaya işaret eder.
Muvahhid Mü'min, Kur'an'daki hukuk ayetlerinin ezeli ve değişmez olduğuna dair geleneksel anlayışı benimsemekle beraber şeriat sınırları içinde kalarak tek biçimli bir anlayışa bağlanmaz.
Aklını kullanan muvahhide göre Kur'an'ın yorumlanması kadıların görüşleri ile sınırlı değildir.
Bilindiği gibi âlimler metnin akide ve amelle ilgili meseleler bağlamında ne söylediğiyle ilgilenirler.
Oysa Kur'an'ın yorumu bireysel yaşantılarda somutlaşan varlık tarzlarına işaret eder.
Her insan imanı, merakı, ilmi, hikmeti kapasitesi çerçevesinde Kur'an'ın insanın önüne açtığı imkanlardan yararlanarak yaşadığı varlık tarzlarında hakikatlerini bulmaktadır.
(6. YAZI)
Gerçekten islahatçı karakteri ışığında Kur'anın muhtevası varoluşun ya da insan hayatının tüm vechelerini kapsayacak şekilde ezeli geçerliliğe sahip ilkeler ve yol göstericilikle doludur.
Bu husus,
Kur'anda kendisini sık sık tavsif ettiği üzere, yol göstericilik (Hidayet_ rehber) niteliğine işaret eder.
Bununla beraber bu ilke ve rehberlikler İslam toplum ve kültürünün tüm yönlerini ele almazlar.
Kur'an esasen kurumların temel taşı olarak kurallar ortaya koyar.
Tarihte Allah'ın Elçileri tarafından nasıl uygulandığını açıklar.
Bu açıdan bakıldığında Allah Elçilerinin işleri Kur'an'ın işaret ettiği bir kurumu pratik olarak tamamlamak ve göstermektir .
Açıktır ki bu husus Kur'an'ın dini,
Devleti, ahlakı ve siyaseti birleştirdiği noktaya işaret eder.
Muvahhid Mü'min, Kur'an'daki hukuk ayetlerinin ezeli ve değişmez olduğuna dair geleneksel anlayışı benimsemekle beraber şeriat sınırları içinde kalarak tek biçimli bir anlayışa bağlanmaz.
Aklını kullanan muvahhide göre Kur'an'ın yorumlanması kadıların görüşleri ile sınırlı değildir.
Bilindiği gibi âlimler metnin akide ve amelle ilgili meseleler bağlamında ne söylediğiyle ilgilenirler.
Oysa Kur'an'ın yorumu bireysel yaşantılarda somutlaşan varlık tarzlarına işaret eder.
Her insan imanı, merakı, ilmi, hikmeti kapasitesi çerçevesinde Kur'an'ın insanın önüne açtığı imkanlardan yararlanarak yaşadığı varlık tarzlarında hakikatlerini bulmaktadır.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(5.YAZI)
Muvahhid, Kur'an'ın evrensel hikmetlerinin ahlaki anlamda insanlığa yol göstericilik yaptığına kesin olarak iman ve ilan eder.
Nitekim muvahhid, Kur'an'ın metafizik bir kitap olmadığını aksine hem bu dünya hemde öbür dünyadan,yani ahiretten haber veren bir kitap olduğuna inanır.
Bu manada Kuran'ın amacı insanlığın sosyal hayatını tedrici ama kökten bir ıslah hareketiyle değiştirmek, ulusal ve ırki teamüller yerine insan bilincini tamamlamak ve geliştirmeyi hedef almaktadır.
Dünyadaki mevcut anlayışları inceleyen birisinin Kur'an'a yöneldiğinde O'nun bütün hususlardaki ilkelerinin ve görüşlerinin muhteşem olduğunu görür.
O halde yapılacak tek şey akıl ve tefekkür ehline, Kur'an'ın mükemmel bir kitap olduğunu göstermektir.
Bunun içinde Müslümanların Kur'an ile her daim hemhal olmaları gerekir.
Bu hal olmaksızın Kur'an'ın ruhunun kavranamayacağını belirtir.
Muvahhid Mü'mine göre Kuran Müslümanlar için sadece bir uyarıcı ve dinamizm mesajı değil, aynı zamanda hukukun kaynağıdır.
Bununla beraber Kur'an bir hukuk kitabı da değildir.
Kur'an'ın hukuka kaynaklığı insanların hayatının tüm vechelerini kapsaması ve idare etmesi hasebiyledir.
(5.YAZI)
Muvahhid, Kur'an'ın evrensel hikmetlerinin ahlaki anlamda insanlığa yol göstericilik yaptığına kesin olarak iman ve ilan eder.
Nitekim muvahhid, Kur'an'ın metafizik bir kitap olmadığını aksine hem bu dünya hemde öbür dünyadan,yani ahiretten haber veren bir kitap olduğuna inanır.
Bu manada Kuran'ın amacı insanlığın sosyal hayatını tedrici ama kökten bir ıslah hareketiyle değiştirmek, ulusal ve ırki teamüller yerine insan bilincini tamamlamak ve geliştirmeyi hedef almaktadır.
Dünyadaki mevcut anlayışları inceleyen birisinin Kur'an'a yöneldiğinde O'nun bütün hususlardaki ilkelerinin ve görüşlerinin muhteşem olduğunu görür.
O halde yapılacak tek şey akıl ve tefekkür ehline, Kur'an'ın mükemmel bir kitap olduğunu göstermektir.
Bunun içinde Müslümanların Kur'an ile her daim hemhal olmaları gerekir.
Bu hal olmaksızın Kur'an'ın ruhunun kavranamayacağını belirtir.
Muvahhid Mü'mine göre Kuran Müslümanlar için sadece bir uyarıcı ve dinamizm mesajı değil, aynı zamanda hukukun kaynağıdır.
Bununla beraber Kur'an bir hukuk kitabı da değildir.
Kur'an'ın hukuka kaynaklığı insanların hayatının tüm vechelerini kapsaması ve idare etmesi hasebiyledir.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(5.YAZI)
Muvahhid, Kur'an'ın evrensel hikmetlerinin ahlaki anlamda insanlığa yol göstericilik yaptığına kesin olarak iman ve ilan eder.
Nitekim muvahhid, Kur'an'ın metafizik bir kitap olmadığını aksine hem bu dünya hemde öbür dünyadan,yani ahiretten haber veren bir kitap olduğuna inanır.
Bu manada Kuran'ın amacı insanlığın sosyal hayatını tedrici ama kökten bir ıslah hareketiyle değiştirmek, ulusal ve ırki teamüller yerine insan bilincini tamamlamak ve geliştirmeyi hedef almaktadır.
Dünyadaki mevcut anlayışları inceleyen birisinin Kur'an'a yöneldiğinde O'nun bütün hususlardaki ilkelerinin ve görüşlerinin muhteşem olduğunu görür.
O halde yapılacak tek şey akıl ve tefekkür ehline, Kur'an'ın mükemmel bir kitap olduğunu göstermektir.
Bunun içinde Müslümanların Kur'an ile her daim hemhal olmaları gerekir.
Bu hal olmaksızın Kur'an'ın ruhunun kavranamayacağını belirtir.
Muvahhid Mü'mine göre Kuran Müslümanlar için sadece bir uyarıcı ve dinamizm mesajı değil, aynı zamanda hukukun kaynağıdır.
Bununla beraber Kur'an bir hukuk kitabı da değildir.
Kur'an'ın hukuka kaynaklığı insanların hayatının tüm vechelerini kapsaması ve idare etmesi hasebiyledir.
(5.YAZI)
Muvahhid, Kur'an'ın evrensel hikmetlerinin ahlaki anlamda insanlığa yol göstericilik yaptığına kesin olarak iman ve ilan eder.
Nitekim muvahhid, Kur'an'ın metafizik bir kitap olmadığını aksine hem bu dünya hemde öbür dünyadan,yani ahiretten haber veren bir kitap olduğuna inanır.
Bu manada Kuran'ın amacı insanlığın sosyal hayatını tedrici ama kökten bir ıslah hareketiyle değiştirmek, ulusal ve ırki teamüller yerine insan bilincini tamamlamak ve geliştirmeyi hedef almaktadır.
Dünyadaki mevcut anlayışları inceleyen birisinin Kur'an'a yöneldiğinde O'nun bütün hususlardaki ilkelerinin ve görüşlerinin muhteşem olduğunu görür.
O halde yapılacak tek şey akıl ve tefekkür ehline, Kur'an'ın mükemmel bir kitap olduğunu göstermektir.
Bunun içinde Müslümanların Kur'an ile her daim hemhal olmaları gerekir.
Bu hal olmaksızın Kur'an'ın ruhunun kavranamayacağını belirtir.
Muvahhid Mü'mine göre Kuran Müslümanlar için sadece bir uyarıcı ve dinamizm mesajı değil, aynı zamanda hukukun kaynağıdır.
Bununla beraber Kur'an bir hukuk kitabı da değildir.
Kur'an'ın hukuka kaynaklığı insanların hayatının tüm vechelerini kapsaması ve idare etmesi hasebiyledir.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(8. YAZI)
Muvahhid Mü'minin hayatı boyunca tüm hedefi İslam dünyasının yeniden uyanışına katkıda bulunmak olmuştur.
Muvahhid bu yolda pek çok orijinal fikir ortaya koymuştur.
Çünkü orijinallik yeniden doğuşun şartlarından birisidir.
Muvahhidlere göre orijinal olan Kur'an'ın gösterdiği, onun çizdiği ve ortaya koyduğu hayat şeklidir.
Zaten o her fırsatta başkalarını taklit etmek yerine yeniden Kur'an'a, İslam'ın temel ilkelerine dönmenin, tevhid akidesini anlamanın ve yaşamanın gerekliliğini vurgular.
Muvahhid Mü'mine göre Müslümanlar Kur'an'ın güzel ahlak ve tevhid akidesinden ayrılmışlardır.
Müslümanların kalbinde Kur'an ve Tevhid ateşi yanmıyor,göğüslerinde Muhammedi örneklik yaşamıyordur.
Nitekim İslam aleminde görülen durgunluk, tembellik, anarşi ve kaos Müslümanların suçudur.
Onlar Kuran'ın hakiki manasını, yani meyvelerini yemeği unutmuşlardır.
Eğer Müslümanlar dünyanın nizamını yeniden kurmak istiyorlarsa, ruhu her daim yeni olan Ümmul kitab'a (Kuran'a, kitapların anasına) yönelmelidirler.
(8. YAZI)
Muvahhid Mü'minin hayatı boyunca tüm hedefi İslam dünyasının yeniden uyanışına katkıda bulunmak olmuştur.
Muvahhid bu yolda pek çok orijinal fikir ortaya koymuştur.
Çünkü orijinallik yeniden doğuşun şartlarından birisidir.
Muvahhidlere göre orijinal olan Kur'an'ın gösterdiği, onun çizdiği ve ortaya koyduğu hayat şeklidir.
Zaten o her fırsatta başkalarını taklit etmek yerine yeniden Kur'an'a, İslam'ın temel ilkelerine dönmenin, tevhid akidesini anlamanın ve yaşamanın gerekliliğini vurgular.
Muvahhid Mü'mine göre Müslümanlar Kur'an'ın güzel ahlak ve tevhid akidesinden ayrılmışlardır.
Müslümanların kalbinde Kur'an ve Tevhid ateşi yanmıyor,göğüslerinde Muhammedi örneklik yaşamıyordur.
Nitekim İslam aleminde görülen durgunluk, tembellik, anarşi ve kaos Müslümanların suçudur.
Onlar Kuran'ın hakiki manasını, yani meyvelerini yemeği unutmuşlardır.
Eğer Müslümanlar dünyanın nizamını yeniden kurmak istiyorlarsa, ruhu her daim yeni olan Ümmul kitab'a (Kuran'a, kitapların anasına) yönelmelidirler.
19 Ekim 2016 Çarşamba
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
( 4.YAZI)
Muvahhid Mü'mine göre Kur'an, hakikatı arayanların, hakikat peşinde koşanların en büyük sermayesidir.
Zira onun sinesinde hayat yatar ve hayat her şeye can ve kemal verir.
Muvahhid'in her şeye can ve kemal veren hayat kitabını okuyuşu mukallid insanların okuyuşundan farklı olmuştur.
Muvahhid Müslümanın Kur'an okuyuşunun İlâhi hitabın işitilmesi ya da vahyin kalbe inişi şeklinde kalbî ve tecrübi bir anlayışa dayandığı açıktır.
Bu tarz tecrübi te'vil metodunun, tecrübenin değişimine ve gelişimine binaen, her bir okumada metnin manasını sürekli değiştireceği ve farklı anlam seviyesi kazanacağı muhakkaktır.
Muvahhid, lafızlarıyla yetinen insanların Kur'an'ın ahenk ve musikisiyle meşgul olacağını, halbuki Allah'ın kelamının âdeta Rahman ve Rahim olan Yüce yaratandan işitiliyormuş gibi bizatihi tecrübe edilmesini arzu eder.
Muvahhid, Kur'an'a hikmet, akıl ve tefekkür ile yoğunlaşmadıkça ne Râzi ne de Keşşaf yazarının hatta hiç kimsenin Kur'anın kilidini açamayacağını bilir.
Muvahhid mü'min, Kur'an'ın sadece Müslümanların değil, insanlığın tek rehberi olduğuna iman eder.
Kur'an İlâhi kelamdan ibaret olduğu için, potansiyel olarak bütün evrensel hikmetleri ihtiva eder.
Muvahhid Müslüman, Kur'an'ın Allah'ın ilmiyle nazil olduğunu bildiği için muhteşem bir örgü ve şaşmaz bir sisteme sahip bulunduğunu yakinen kavramıştır.
( 4.YAZI)
Muvahhid Mü'mine göre Kur'an, hakikatı arayanların, hakikat peşinde koşanların en büyük sermayesidir.
Zira onun sinesinde hayat yatar ve hayat her şeye can ve kemal verir.
Muvahhid'in her şeye can ve kemal veren hayat kitabını okuyuşu mukallid insanların okuyuşundan farklı olmuştur.
Muvahhid Müslümanın Kur'an okuyuşunun İlâhi hitabın işitilmesi ya da vahyin kalbe inişi şeklinde kalbî ve tecrübi bir anlayışa dayandığı açıktır.
Bu tarz tecrübi te'vil metodunun, tecrübenin değişimine ve gelişimine binaen, her bir okumada metnin manasını sürekli değiştireceği ve farklı anlam seviyesi kazanacağı muhakkaktır.
Muvahhid, lafızlarıyla yetinen insanların Kur'an'ın ahenk ve musikisiyle meşgul olacağını, halbuki Allah'ın kelamının âdeta Rahman ve Rahim olan Yüce yaratandan işitiliyormuş gibi bizatihi tecrübe edilmesini arzu eder.
Muvahhid, Kur'an'a hikmet, akıl ve tefekkür ile yoğunlaşmadıkça ne Râzi ne de Keşşaf yazarının hatta hiç kimsenin Kur'anın kilidini açamayacağını bilir.
Muvahhid mü'min, Kur'an'ın sadece Müslümanların değil, insanlığın tek rehberi olduğuna iman eder.
Kur'an İlâhi kelamdan ibaret olduğu için, potansiyel olarak bütün evrensel hikmetleri ihtiva eder.
Muvahhid Müslüman, Kur'an'ın Allah'ın ilmiyle nazil olduğunu bildiği için muhteşem bir örgü ve şaşmaz bir sisteme sahip bulunduğunu yakinen kavramıştır.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(3.YAZI)
Nasıl hayatın şekil kazanması muvahhidin haykırmak, yerine getirmek ve uğrunda çaba sarf etmekle görevlendirildiği ulvi gayeler,özler, iman ve seciyelere bağlıdır.
Bu unsurlara sahip olan Muvahhid Müslüman ışık saçan güneş ve ölümsüz bir gaye için yaşamaktadır.
İmamı Birgivi, bu durumu veciz bir şekilde "Muvahhid Müslüman Allah'ın son risaletidir.
Bu risalete nesh ve tebdil işlemez" diyerek anlatır.
Muvahhid Müslüman, hayatı boyunca Kur'an âleminden dışarı çıkmamış, hep onun semasında uçmuş ve onun ufuklarında gezinmiştir.
Araştırmaları geliştikçe, düşünce ufku derinleştikçe Kur'an'ın ölümsüz bir kitap, ebedi bir irfan kaynağı, mutlulukların temeli, açılmaz kilitlerin anahtarı, çözülmez meselelerin cevabı, hayatın kanunu, karanlıkları aydınlatan meşale olduğuna imanı artmıştır.
O, Müslümanları ve diğer bütün insanları Kur'an üzerine düşünmeye, onu gerçekten anlamaya, araştırmaya, asrın problemlerini onunla halletmeye, medeniyetin buhranlarını onunla çözmeye bu hayatın hikmetleriyle düzenlemeye davet eder.
Hayat ve adalet bahşetmek üzere indirilmiş bu kitaba ilgili göstermeyenleri ayıplar, hayatı doğrudan doğruya Kur'an'ın hikmetiyle düzenlemeyen milletlerin hep zelil olduğunu haykırır.
(3.YAZI)
Nasıl hayatın şekil kazanması muvahhidin haykırmak, yerine getirmek ve uğrunda çaba sarf etmekle görevlendirildiği ulvi gayeler,özler, iman ve seciyelere bağlıdır.
Bu unsurlara sahip olan Muvahhid Müslüman ışık saçan güneş ve ölümsüz bir gaye için yaşamaktadır.
İmamı Birgivi, bu durumu veciz bir şekilde "Muvahhid Müslüman Allah'ın son risaletidir.
Bu risalete nesh ve tebdil işlemez" diyerek anlatır.
Muvahhid Müslüman, hayatı boyunca Kur'an âleminden dışarı çıkmamış, hep onun semasında uçmuş ve onun ufuklarında gezinmiştir.
Araştırmaları geliştikçe, düşünce ufku derinleştikçe Kur'an'ın ölümsüz bir kitap, ebedi bir irfan kaynağı, mutlulukların temeli, açılmaz kilitlerin anahtarı, çözülmez meselelerin cevabı, hayatın kanunu, karanlıkları aydınlatan meşale olduğuna imanı artmıştır.
O, Müslümanları ve diğer bütün insanları Kur'an üzerine düşünmeye, onu gerçekten anlamaya, araştırmaya, asrın problemlerini onunla halletmeye, medeniyetin buhranlarını onunla çözmeye bu hayatın hikmetleriyle düzenlemeye davet eder.
Hayat ve adalet bahşetmek üzere indirilmiş bu kitaba ilgili göstermeyenleri ayıplar, hayatı doğrudan doğruya Kur'an'ın hikmetiyle düzenlemeyen milletlerin hep zelil olduğunu haykırır.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(2.YAZI)
Muvahhid Mü'minin Kur'an âlemindeki keşif ve buluşu, kaybolmuş insanlığın keşfedilişi ve zâyi olmuş insani değerlerin buluşudur.
Zira ister dün olsun isterse bugün olsun insanlığı kaybolmuş ve insanlığın değeri yok olmuş dünyada hayır oktur.
Oysa dünyanın Kur'an insanına olan ihtiyacı yeni kıtalar ve meçhul topraklara olan ihtiyacından çok daha elzemdir.
Muvahhidlere göre aranan ve özlenen nesil Kur'an müslümanlarıdır.
Akif'in deyimiyle
"Doğrudan Kur'an'dan alarak ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı" idealini özlüyor ve bunu kendisine tam olarak dert ediniyordu.
Zira Kur'an hakikatı Müslüman aleminin değişmeyen sabit hidayet, rahmet ve gerçeğidir.
Onun imanı hak dairenin sabit noktasıdır.
Onun dışındaki her şey, kaybolan, solan, köpük aldatan, serap gibidir.
Başka bir ifadeyle maddi âlemde onun dışında her şey bir vehim, bir tılsım bir mecazdır.
Doğrusu Kur'an âleminde Müslüman, hakkın sırlarından bir sır, dünyanın direklerinden bir direk ve insanlığın muhtaç olduğu hayati bir ihtiyaçtır.
Muvahhit Müslüman yaşamaya, zafere ve yücelmeye müstahaktır, hatta onun yaşaması ve büyümesi bu alem durdukça en önemli şarttır, farzdır.
Bu yüzden muvahhid Müslümanın dünyadan kopması ve helak olması Allah'ın izniyle asla mümkün olmayacaktır.
Çünkü muvahhidler, Enbiya'nın risaletlerinin işaretidir ve onun ezanı İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (Aleyhimusselâm) ın getirdikleri hakikatın ilanıdır.
(2.YAZI)
Muvahhid Mü'minin Kur'an âlemindeki keşif ve buluşu, kaybolmuş insanlığın keşfedilişi ve zâyi olmuş insani değerlerin buluşudur.
Zira ister dün olsun isterse bugün olsun insanlığı kaybolmuş ve insanlığın değeri yok olmuş dünyada hayır oktur.
Oysa dünyanın Kur'an insanına olan ihtiyacı yeni kıtalar ve meçhul topraklara olan ihtiyacından çok daha elzemdir.
Muvahhidlere göre aranan ve özlenen nesil Kur'an müslümanlarıdır.
Akif'in deyimiyle
"Doğrudan Kur'an'dan alarak ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı" idealini özlüyor ve bunu kendisine tam olarak dert ediniyordu.
Zira Kur'an hakikatı Müslüman aleminin değişmeyen sabit hidayet, rahmet ve gerçeğidir.
Onun imanı hak dairenin sabit noktasıdır.
Onun dışındaki her şey, kaybolan, solan, köpük aldatan, serap gibidir.
Başka bir ifadeyle maddi âlemde onun dışında her şey bir vehim, bir tılsım bir mecazdır.
Doğrusu Kur'an âleminde Müslüman, hakkın sırlarından bir sır, dünyanın direklerinden bir direk ve insanlığın muhtaç olduğu hayati bir ihtiyaçtır.
Muvahhit Müslüman yaşamaya, zafere ve yücelmeye müstahaktır, hatta onun yaşaması ve büyümesi bu alem durdukça en önemli şarttır, farzdır.
Bu yüzden muvahhid Müslümanın dünyadan kopması ve helak olması Allah'ın izniyle asla mümkün olmayacaktır.
Çünkü muvahhidler, Enbiya'nın risaletlerinin işaretidir ve onun ezanı İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (Aleyhimusselâm) ın getirdikleri hakikatın ilanıdır.
MUVAHHİD MÜ'MİNİN KUR'AN TASAVVURU:
(1.YAZI)
Kuran'ı Mübin, muvahhid Mü'minin hayatına hiç bir kitabın ve şahsiyetin yapamadığı tesiri yapmıştır.
Muvahhid, İlâhi hitaba yeni Müslüman olmuş birinin yönelişi ile yönelmiş,
Kur'an'ı atalarından mal _mülk şeklinde devralan bir mirasyedi tavrında hiç olmamış, dünyada pek çok kimsede bulunmayan bir araştırıcılık ve sevgiyle Kur'anı okumuş ve anlamıştır.
Kur'an hakikatleri ve manalarında meydana gelen yeni bir âlemi keşfettiği zaman ki sevinci, Kristof Kolomb'un yeni bir kıtayı keşfedip de kıyısına çıktığı zaman ki sevincinden daha fazla olmuştur.
Hatırlanacağı gibi Kolomb ve arkadaşları Amerika kıtasını keşfettiklerinde bu kıtada yaşayan yerliler onlara hayretle bakıyor ve çılgınca sevinçlerine bir mana veremiyorlardı. Zira onlar doğup büyüdükleri bu kıtada yeni bir şey göremiyorlardı.
Bu duruma benzer bir şekilde muvahhit Mü'min, Kur'an âleminde yaşayıp yeni şeyler göremeyen ve keşfedemeyen Müslümanlara hayret ediyor, Kur'an'ın hakikat ve manalarının her an keşfedileceğini hatırlatıyordu.
(1.YAZI)
Kuran'ı Mübin, muvahhid Mü'minin hayatına hiç bir kitabın ve şahsiyetin yapamadığı tesiri yapmıştır.
Muvahhid, İlâhi hitaba yeni Müslüman olmuş birinin yönelişi ile yönelmiş,
Kur'an'ı atalarından mal _mülk şeklinde devralan bir mirasyedi tavrında hiç olmamış, dünyada pek çok kimsede bulunmayan bir araştırıcılık ve sevgiyle Kur'anı okumuş ve anlamıştır.
Kur'an hakikatleri ve manalarında meydana gelen yeni bir âlemi keşfettiği zaman ki sevinci, Kristof Kolomb'un yeni bir kıtayı keşfedip de kıyısına çıktığı zaman ki sevincinden daha fazla olmuştur.
Hatırlanacağı gibi Kolomb ve arkadaşları Amerika kıtasını keşfettiklerinde bu kıtada yaşayan yerliler onlara hayretle bakıyor ve çılgınca sevinçlerine bir mana veremiyorlardı. Zira onlar doğup büyüdükleri bu kıtada yeni bir şey göremiyorlardı.
Bu duruma benzer bir şekilde muvahhit Mü'min, Kur'an âleminde yaşayıp yeni şeyler göremeyen ve keşfedemeyen Müslümanlara hayret ediyor, Kur'an'ın hakikat ve manalarının her an keşfedileceğini hatırlatıyordu.
18 Ekim 2016 Salı
Arkadaşlar. ! Biz Allah Resulü'nün sözünü değil, Emevi, Abbasi, kuruluşu Ehli sünnet ve eski İran inançlarından toplama olan Şia mezhebi tarafından Allah'ın Elçisine edilen iftiralara karşı geliyor,
1 Mart 2016 Salı, 21:36 UTC+02
Arkadaşlar. ! Biz Allah Resulü'nün sözünü değil, Emevi, Abbasi, kuruluşu Ehli sünnet ve eski İran inançlarından toplama olan Şia mezhebi tarafından Allah'ın Elçisine edilen iftiralara karşı geliyor, onları reddediyoruz. Şirk robotlaştırır, Şizofrenleştirir, Aptallaştırır, fıtrata yabancılaştırır, kalbi katılaştırarak öldürür, gaddarlaştırır, sersemleştirir, İster evliya, ister şeyh olsun, İster hadis olsun, ister mezhep olsun, ister cemaat ister Tasavvuf ve tarikat ile olsun farketmez. Arkadaşlar! dünyanın en korkunç ve en tehlikeli kitle imha silahı şirk ve cehalettir. Kur'an' dan önce yol kesenler, kur'an,dan sonra şirke doğru yol gösterici olurlar. Sorgulamayan insan cahil, kendisine uyanları sorgulatmayan kimse zalimdir. Müşrikler, yeryüzüne serpilmiş bir avuç muvahhidi sınamaya yarar, başka bir şeye yaramazlar. İlahları, evliyaları,mübarekleri, efendileri, uluları, Şeyhleri ve önderleri bol olan milletler kolay kolay düşünemezler, düşünce ve değer üretemezler. Çünkü kendileri onların karşısında değerlerini yitirmişlerdir. Kur'an anlaşılmaz diyen kişi, Müslüman görünümlü kur'an düşmanı, en tehlikeli sahtekardır. Mekke müşrikleri Kur'anı anladılar, ama ona inanmadılar. Ehli sünnet ve Şia ise ona inandılar ama onu hiç bir zaman anlamak istemediler.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 29. YAZI )
2 Mart 2016 Çarşamba, 06:32 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 29. YAZI ) Tevrat ve İncil'i incelemiş biri olarak söylüyorum. Tevrat ta Hz Lut, Hz Harun, Hz Süleyman, İncil de Hz İsa (Allah'ın selamı bütün Peygamberlerin üzerine olsun ) Yukarıda adını verdiğim elçilere yapılan iftiraları istisna edecek olursak Ehli sünnet ve Şia kaynakları tarafından Hz peygamber hakkında uydurulan rivayetlerin binde biri kadar Tevrat ve İncil de uydurulmuş bu kadar saçma sapan rivayet yoktur. Risalei Nur külliyatından sonu gelmez akıl, fikir dışı rivayetleri aktarmaya devam ediyoruz F.Gülen gibi bir tehlike de bu rivayetlerden doğmuştur. "Allemei mağrib kadı İyaz, Şifa i şerifinde ulvi bir anane ile muteaddit (sayısız )tariklerle (yollarla ) Resulü Ekrem (asm )ın hadimi ve bir kumandanı ve İranın fatihi ve Aşerei Mubeşşereden Hz Sad İbni Ebi Vakkas diyor. Gazvei Uhud da, ben Resulü Ekrem (asm )ın yanında idim. Resülü Ekrem (asm ) o gün kavsim kırılıncaya kadar küffara oklar attım .Sonra bana okları veriyordu. "At" diyordu. Nasl'sız okun uçmasına yardım eden kanatları olmayan okları verirdi ve bana emrederdi : "At" Ben de atardım, kanatlı oklar gibi uçardı, kuffarın cesedine yerleşirdi. O halde iken, katade İbni Numan'ın gözüne bir ok isabet etmiş, gözünü çıkarıp, gözünün hadekası yüzünün üstüne indi. Resülü Ekrem (as ) mübarek, Şifalı eliyle onun gözünü alıp, eski yuvasına yerleştirip, iki gözünden en güzeli olarak, hiç bir şey olmamış gibi şifa buldu. (Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 139) Eğer Cüneyt Arkın'ın çevirmiş olduğu Battal Gazi ve Kara Murat filmlerinin yönetmenleri ve rejisorleri bu rivayetlerden haberleri olsaydı onlara bir hayli malzeme çıkmış olurdu. Çünkü bu rivayetlerdeki yalanlar o filimlerde anlatılanlardan daha acaib uydurulmuştur.
2 Mart 2016 Çarşamba, 18:45 UTC+02
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI MEHMET GÖRMEZİN BAŞINDA BULUNDUĞU KURUMUN İLMİ SEVİYESİ : 150 bine yakın personeli bulunan, dört bakanlık kadar kendisine bütçe ayrılan Diyanetin içinde bulunduğu karanlık ve cehalet, gericilik ve yobazlığın fotoğrafrafını size göstereceğim. Sayı : 16336468-215.09-418 Konu : 1001 Hatim Erzurum 'da 450 senedir devam etmekte olan ve Pir Ali Baba adında alim, Fazıl bir zat tarafından ihdas edilen ve " Eğer her yıl 1001 hatim okursanız Allah'u Teala bu memleketi felaketlerden özellikle zelzelelerden korur" Diye ifade ettiği bu geleneği Elazığ İl Müftülüğü olarak Elazığ ilinde gerçekleştirmek üzere : 1-Tüm il Merkez Belde ve köy camilerimizde 02 Mart 2013 Cumartesi günü Hatim okunmaya başlanacaktır. 2 -Hatimler cemaatin de isteği dikkate alınarak belli bir vakitte olunacaktır. 3- Bunun için her camiye bir cüz takımı temin edilecektir. 4 - Cüzler okunduktan sonra o gün okunan cüz sayısı veya hatim sayısı görevlilerce günlük olarak tesbit edilecektir. 5 - Toplu okumanın dışında her camide bir köşe ayrılarak okunan Cüzler ve okunmayan Cüzler diye iki bölüm ayrılarak sonradan okuyacak olan cemaat okunmamış yerden alacağı çüzü okuyarak okunan Cüzler bölümüne koyacaktır. Gereğini rica ederim. Peyami Güngör. : il müftüsü Dağıtım : Bütün personele Elazığ müftüsü ve Konya, ya atanan zamanın Elazığ valisi Muammer Erol bu hurafe ve yobaz uygulamayı başlattiklarinda Diyanet işleri başkanlığına şöyle bir mektup göndermiştim . Sayın Hocalarım! " Sizler de eğer bizim Elazığ Müftüsü Peyami Güngör gibi 1001 Hatim okumanın depremleri engelleyecegine inanıyorsanız,bu büyük hizmeti! Bütün vatan sathına yaygınlaştırmanızı hassaten rica ediyorum. Böylece vatanı deprem afetinden korumuş ve büyük bir sevap! İşlemiş olursunuz. Yok eğer bu uygulamayı kur'an, ilim, hikmet, akıl ve Allah'ın kevni yasalarına aykırı buluyorsanız lütfen bir emirle bu kampanyaya son verin. Sonuç : Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı Diyanetten hiç bir tepki yok,Fay hattında bulunan Elazığımızda bu hurafe ve yobaz uygulama hala devam etmektedir. Biz kur'an , ilim, hikmet, akıl ve tefekkürü esas alan vahiy yolcuları Allah Resulü adına uydurulan yalan rivayetlere karşı gelirken, başımıza bu sefer Pir Ali Baba adında birisinin hurafesini musallat ettiler. Yazıklar olsun.
3 Mart 2016 Perşembe, 06:46 UTC+02
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe rivayetlere karşı gelen, kur'anı merkeze koyan muvahhidlere vahhabi, mezhepsiz diyenlere İstiklal şairi merhum M. Akif Ersoy' dan harika, tarihi bir cevap : " Acaba şu şayiayı çıkaranlar bir adamın alnına " Vahhabi" yapıştırmak ne demek olduğunu biliyorlar mı? Vahhabilik bir mezhebi mahsusun ismi olmakla beraber Arabistan'ın bir çok yerinde mezhepsiz tanıtılmak istenen adamlara verilen bir payedir. Lehte söylenen sözlere inanmamak lakin aleyhte söylenenlere derhal iman etmek insanlarda cibilli bir hasisa (özellik) olduğu için, mesela ben bugün çıkar da Allah'tan korkmadan en akidesi (inancı ) pak bir adam hakkında "iyidir ama dinsiz, sapık olmasa! ,,,,,,dersem az zaman sonra o masum zavallıyı bütün insanlar baştan başa mulhit (sapık ) tanırlar, acaba bu adam ilhadı mucip (hakkedecek) ne yapmış, ne söylemiş demeyi hatırlarına bile getirmezler! Müslümanlıkta en güç bir şey varsa o da, bir adama sapık payesini (damgasını ) vurmaktan ibaret olduğu halde faziletini, irfanını, şöhretini çekemediğimiz yahut tarz'ı tefekkürünü kendi meşrebimize muvafık görmediğimiz kimseleri bu hasbi rütbe ile nazardan (gözden ) düşürmek nedense bize pek kolay geliyor. ...en garibi şurasıdır ki, bütün aktarı islamiyede( İslam aleminde ) "Vahhabilik" unvanı ile teşhir edilen insanların kısmı azamı (Büyük çoğunluğu ) müslümanları mudafaya vakfı hayat etmiş (hayatlarını vakfetmiş ) olan ekabiri ümmetir (Ümmetin büyük alimleridir), fedakaranı millettir (Ümmetin en fedakar şahsiyetleridir. Bir yabancı aramıza girse dese ki : Ey cemaati Müslimin! Filan filan zatlar, sizin en akıllılarınız, ilim sahipleriniz, en faziletlileriniz olduktan başka ebna-yı milletin (müslüman halkın ) saadetine çalışmış olmak itibariyle en hayırhahınız ,en hamiyetlinizdir (milliyetçi -vatanı seven -milli ve yerli ) .Siz ise kalkmış bunları vahhabilikle itham ediyorsunuz yani müslümanlıktan çıkarıyorsunuz. Demek, sizin dininiz akıl ile, Fazilet ile, hamiyet ile kabil-i telif olamayacak. Bu söze karşı ne diyeceğiz. Cihanı islam hakikaten bikes (kimsesiz -çaresiz ) Cidden garip.Bu ekabiri ümmeti (Ümmetin büyük alimlerini) rahmetle, hürmetle almalıyız ki, geriden gelenler aramızda bir yadı cemil (güzel anılmak) bırakabilmek ümidinden mahrum kalarak mucahededen vazgeçmesinler. Üç beş sene evvel insaf ehli bir Frenk bana demişti ki, "Erbabı ilim ve sanatın kıymetini takdir edemiyorsunuz, mazursunuz, lakin erbabı sa'yu hizmeti takdir etmiyorsunuz! İşte bu kabahatiniz afvolunmaz, ,,,,( Mehmet Akif Ersoy -külliyat,hzl, İsmail Hakkı Şengüler- Hikmet Neşriyat -5 .51 -55) Allah mekanını cennet eylesin Büyük Şair seni seviyoruz ve hurafecilerin seni niye sevmediklerini şimdi daha iyi anlıyoruz.
3 Mart 2016 Perşembe, 14:57 UTC+02
Diyanet,ne zaman kur'anı merkezine alır? Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ,sosyalistler, ateistler, Budistler, komünistler, Güneşe, ineğe tapanlar, Kızılderililer hulasa dünyadaki bütün halklar ne vakit kur'anı anlamaya başlarlarsa en son bir ihtimal,belki kuran, Diyanetin aklına gelme ihtimali doğabilir. Yani Diyanet işleri başkanlığı kur'ana karşı son derece vurdumduymaz ve lakayt bir tutuma sahiptir. Diyanetin Kur'ana karşı kibirli ve ğururlu bir tutumu mevcuttur. Dolayısıyla, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı Diyanetten kur'an ile alakalı hiç bir ümit beslemeyin.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 30. YAZI )
3 Mart 2016 Perşembe, 19:03 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 30. YAZI ) Cübbeli Ahmet okuduğu onca hurafe ve zikri nerden aldığını zannediyorsunuz. Bakınız Said Nursi eseri Risalei Nur külliyatına nasıl bir rivayeti almıştır. Diyor ki, " Başta Nesai olarak, erbabı siyer, Osman İbni Huneyften haber veriyorlar ki : Osman diyor ki, Resulü Ekrem ( asm ) ın yanına bir ama geldi " Benim gözlerimin açılması dua et " dedi. Resülü Ekrem ( asm ) ona ferman etti " Şimdi git abdest al, sonra iki rekat namaz kıl ve şöyle dua et " Ya Rabbi, rahmet Peygamberi olan Muhammed Peygamberini şefaatçi ederek sana yöneliyor ve senden istiyorum, ya Muhammed, seni şefaatçi ederek Rabbime yöneliyorum ki, gözlerimi yeniden açsın, Allah'ım onun benim hakkımdaki şefaatini kabul eyle " O gitti, öyle yaptı, geldi. Gözü açılmış, güzel görüyormuş, gördük. ( Mektubat. 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 140 ) Cevap : İslam aklında,hikmetinde ve Şeriatında bir ama söz konusu duayı hayatı boyunca günde yüz defa okusa gözlerinin açılması ve sağlığına kavuşması mümkün değildir. Haydi diyelim İslam, kur'an, ilim bilmez akılsız ahmaklar bu uydurma ve hurafeleri uydurdular. Said Nursi bunu eserine hangi ilim ve akıl ile aldı, yıllarca milyonlarca nurcu bunu sorgulamadan bu rivayeti nasıl okudular. Bu derece akıldan ve mantıktan yoksun, bilimsel verilere aykırı, Kur'anın bir çok ayetine zıt bir rivayete Müslümanların inanması ancak kur'anı mubin' den haberleri olmadığını ve akıllarını zerre kadar kullanamadıkları ile izah edilebilir. Bütün bu hurafelerden dolayı rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Said Nursi'nin Allah tarafından yazdırıldı dediği Risalei Nur külliyatındaki uydurma rivayetler Kur'anı mubin'e ulaşmanın ve ondan beslenmenin önünde en büyük bir engel teşkil etmektedir. Risalei Nur, Kur'anın önünde aşılmaz bir duvar, içinden çıkılamaz bir bataklıktır.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 31. YAZI )
4 Mart 2016 Cuma, 06:54 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 31. YAZI ) Arkadaşlar! Eğer dikkatinize sunmuş olduğum rivayetlere geniş bir yelpazededen bakmayacak olursanız.Amaç edindiğimiz Maksat hasıl olmayacaktır. Yani ele aldığımız uydurma haberlerle Ehli sünnet ve Şia'nın, Diyanetin, cemaatin, Tarikatların, Allah'ın saadet ve rahmet kaynağı olarak gönderdiği kitabı nasıl payi mal ederek,hidayeti terkedip onun yerine tarihin en değersiz, yalan, Peygambere iftira metinlerle bu ümmetin korkunç şekilde aldatıldığını kavramyacak olursak, resmin tamamını kaybetmiş oluruz. O zaman Buharinin. Müslimin Tirmizinin ve diğer Şia ve Ehli sünnet mezheplerinin kaynaklarının ne kadar tehlikeli olduğunun farkında ve değersiz bilgilere dayandığını, dolayısıyla Kur'anın yüceliğini kavrayamayız. İslam aleminin durumunun nasıl böyle bir vaziyet aldığının nedenini ve hikmetini kaybetmiş oluruz. Yani bizi alakadar eden şey Said Nursi'nin Risalei Nur külliyatına aldığı yalan ve uydurma rivayetler değildir.Bu yalan rivayetler yüzünden Ümmetin içinde bulunduğu karanlık, vahşet, yalan, güvensizlik, bağnazlık, cehalet, geri kalmışlık, insan hayatının degersizligi,diğer milletlerin karşısında çaresizlik, emperyalist ABD, Avrupa ve İsrailin sömürü alanı haline gelme, terör, anarşi gibi müslüman inancına aykırı ve edebine uymayan olumsuz ahlak seviyesine Ümmetin nasıl ve ne şekilde düşürüldüğünü tam olarak idrak etmektir. Bundan dolayı Kur'an'dan başka bir kaynak kabul etmek ve ona iman etmenin ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde olma zorunluluğu ortaya çıkıyor. Arkadaşlar! Ben Şia ve Ehli sünnete baktığımda ümmi, cahil kandırılmış halk kesimini istisna ederek söylüyorum. Kur'an penceresinden Ehli sünnetin Katoliklere , Şia'yı,da Yahudi inanç, ahlak ve karakterine benzediğini görüyorum . Arkadaşlar! Kur'anı anlamaya çalışmanızı önemle tavsiye ediyorum. Özellikle Yahudi ve Nasara kelimelerinin geçtiği ayetlerin üzerinde düşünüp,Ehli sünnet ve Şia'nın inanç ve hareketlerinde Yahudi ve hiristiyanlarla ne derece benzerlik arzettiğini sizler de göreceksiniz. Ancak birçok konuda Yahudi ve hiristiyanlar Ehli sünnet ve Şia'dan üstündür.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 32. YAZI )
4 Mart 2016 Cuma, 19:18 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 32. YAZI ) Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediyesinde Said Nursi diyor ki, " Büyük bir imam olan İbni veheb haber veriyor ki, : Gazvei Bedirin on dört şehidinden birisi olan Muavviz İbni Afra, Ebu Cehil ile döğüşürken ,Ebu Cehl-i lain,o kahramanın bir elini kesmiş, o da öteki eliyle elini tutup, Resulü Ekrem ( asm )ın yanına gelmiş, Resulü Ekrem ( asm ) onun elini yerine yapıştırdı. Tüküruğünü ona sürdü. Birden şifa buldu, yine harbe gitti, şehit oluncaya kadar harb etti ( sayfa. 140 ) Cevap : Hz Peygamberin bu şekilde bir mucizesi olsaydı kur'an onu mutlaka içine alırdı. Çünkü Allah ( cc) Kur'anda İsa ( as ) ın daha basit mucizelerini haber vermektedir. ( Al-i İmran. 49, .Maide 110 ) Kur'anın basiret ve hidayetiyle bizi din adına uydurulan hurafelerden kurtaran Allah'a binlerce hamd ve senalar olsun Aslında ben Risalei Nur'daki bu uydurmaları yazarken büyük bir rahatsızlık ve vicdan azabı çekiyorum. Acaba ben Said Nursi'nin bu hatalarının üzerinden manevi rant elde ettiğimden dolayı mı bunu yapıyorum? Birisinin ayıbını ve hatasını fırsatı ganimet olarak mı telakki ediyorum? Diye rahatsız oluyorum. Fakat Risalei Nur talebeleri içinde bu kadar eğitimci, entelektüel, ilim adamı mevcut iken en az beş on kişinin çıkıp Risalei Nur külliyatında kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekküre aykırı hurafelerin barındığı itirafıni yapmaları gerekmez miydi? İşte o zaman bizim bunları ele almamızın hiç bir anlamı kalmayacaktı. Bütün bu hurafelere ragmen F Gülen hala ne zaman konuşmaya başlasa " Piri mugan, Hz Pir, Hz Pir deyip duruyor.
5 Mart 2016 Cumartesi, 05:23 UTC+02
Ey Risalei Nur külliyatını okuyan arkadaş? Kur'an'ı mubin sadece öldükten sonra dirilmeyi ve Allah'ın kainattaki mucizelerini anlatmaz. Kur'an son derece bereketli " İşte bu kur'an bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin "( En'am - 155 ) kapsamlı, tek müracaat edilecek kaynak " Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? derler. De kimucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım. kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır. "(Ankebut 50. 51 ) Kur'an, her türlü kötülükten kurtarıcı "Resulüm! İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik. Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o,ağır bir günah yükünü yüklenecektir. Bu kimseler o günah yükünün altında ebedi kalırlar. Onlar için kıyamet gününde bu, çok kötü bir yüktür "(Taha. 99. 100. 101 ) Tek rehber "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. buna uyun.Başka yollara sapmayın. zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti "(En'am 153 )Şifa kaynağı, rahmet ve hidayet olarak "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt,gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir"(Yunus, 57 ) Allah'ın kesin delil olarak gönderdiği bir kitaptır. Peygamber(as ) dahil bütün Müslümanlar kıyamet gününe kadar sadece bu kur'an ile uyarı görevini yapmak zorundadırlar"De ki, hangi şey şehadetçe en büyüktür? De ki : Allah'tan başka ilah olmadığına dair, benimle sizin aranızda Allah şahittir . Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için bana vahyolundu....."(En'am. 19 ) Dolayısıyla Hz peygamber (as )bile yalnız Kur'ana tabi olmakla emrolunmuştur."Rabbinden sana vahyedilene uy. Ondan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir "(En'am 106 ) "Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. doğrusu bu kur'an sana ve ümmetine bir öğüttür. ileride ondan sorumlu tutulacaksınız"(Zuhruf. 43. 44 ) Yani dünyada kur'an'dan başka bir rehberimiz bulunmamaktadır.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 33. YAZI )
5 Mart 2016 Cumartesi, 20:10 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 33. YAZI ) Şia, Ehli sünnet, Tarikat ve Cemaatlerde adınızın önüne Gavs,Bediuzzaman, kutup,mevlana, Efendi Hazretleri, Mürşidi kamil,Şeyh Kuddise sirruhu gibi saçmasapan lakaplar gelebilmesi için inanç ve fikirlerinizin mutlaka Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekküre aykırı olması gerekir. Bakın Said Nursi Mektubat. 19.Mektup Mücizatı Ahmediye eserine hangi rivayetleri almış " Başta İmamı Beyhaki, Ehli hadis haber veriyorlar ki, İmam'ı Ali gayet hasta idi. İzdırabından, kendi kendine dua edip inliyordu. Resülü Ekrem ( asm ) geldi. Dedi " Allah'ım ona şifa ver "ve ayağıyla Hz Ali' ye dokundu " Kalk " dedi. Birden şifa buldu. İmamı Ali der ki " ondan sonra o hastalığı hiç görmedim " ( Sayfa, 141 ) İmamı Bagavi, tahrici ve tashihi ile haber veriyorlar ki : Aliyyibni l Hakemin Gazvei Hendekte kuffarın darbesiyle ayağı kırıldı. Resülü Ekrem ( asm ) meshetti, dakikasında öyle şifa buldu ki, atından inmedi " ( Sayfa, 141 ) " İbni Ebu Şeybe ( muhakkiki kamil ve muhaddisi meşhur ) haber veriyor ki, bir kadın, bir çocuğu Resulü Ekrem ( asm ) ın yanına getirdi. O çocukta bir bela vardı, konuşmuyordu, aptal idi, Resulü Ekrem ( asm ) bir su ile mazmaza ( ağzını çalkaladı) etti, elini yıkadı, o suyu kadına verdi. " Çocuğa içirsin " ferman etti. Çocuk o suyu içtikten sonra, hastalığından ve belasından bir şey kalmadı. Öyle bir akıl ve Kemal sahibi oldu ki, ukalai nasın fevkine çıktı ( Sayfa, 141 ) Naklı sahih ile, Hz İbni Abbas demiş ki : Resulü Ekrem ( asm ) a mecnun bir çocuk getirildi, mübarek elini onun göğsüne koydu : birden çocuk istifra etti, içinden küçük hıyar kadar siyah bir şey çıktı, çocuk şifa buldu, gitti "( Sayfa, 142) Cevap : Çocuğun iyi olabilmesi için içinden değil, kafasından bir şey çıkması gerekirdi. Hiç olmazsa uydurup yazarken bunu düşünun. Said Nursi bu hurafeleri eserine almakla nasıl batıl bir inanç ve yanlış uygulamalara kapı araladığının farkında olmadığını müşahede ediyoruz.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 34. YAZI )
5 Mart 2016 Cumartesi, 22:52 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 34. YAZI ) Risalei Nur külliyatında Said Nursi diyor ki, " İmamı Beyhaki ve Nesai naklı sahih ile haber veriyorlar ki, : Muhammed İbni Hatib isminde bir çocuğun koluna kaynayan tencere dökülmüş, bütün kolunu yakmış, Resulü Ekrem ( asm ) meshedip tüküruğünü sürdü. Dakikasında şifa buldu "( Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 142 ) " Büyümüş, fakat lisanı yok, büyükçe bir çocuk Resulü Ekrem ( asm ) ın yanına geldi. Çocuğa ferman etmiş " Ben kimim " Hiç konuşmayan dilsiz çocuk " " sen Allah'ın Resulüsun " deyip tekellume başlamış ( Sayfa, 142 ) Bu uydurmalara hayatı boyunca hiç bir ilim görmemiş, dağda bayırda büyümüş, bedevi yaşantıdan hiç medeniyete inmemiş, kur'an diye bir kitaptan haberi olmamış ummi insanlar inanabilirler. Koca Osmanlı'nın başkentinde yetişen ve Bediuzzaman! Lakaplı, asrın muceddidi, unvanlı, önemli ilim adamları arasında sayılan Said Nursi ve talebeleri inanmamalıydı.
6 Mart 2016 Pazar, 06:17 UTC+02
Şia ve Ehli sünnette var olan salavat inancı ve uygulaması nebiyi Allah'tan daha önemli ve üstün göstermektedir. Hatta neredeyse Allah'ın nebiye kulluğunu ortaya koymaktadır. Halbuki Ahzab süresi 56. Ayetinde geçen "Salat. " kavramı "nebiye yardım ve destek anlamında kullanılmıştır " çünkü ALLAH ve melekleri sadece nebiye değil, müminlere de salavat getiriyorlar. Ahzab süresi 43. Ayetinde de salat kelimesi aynı anlamda kullanılmıştır. Yani ey nebi"nin ashabı nebiye yardım edin, ona destek olun, müşrik ve münafıklara karşı onu tek başına bırakmayın demek istenmiştir. Kur'an' da geçen bütün salat ve salavat ibareleri diri olan insanlarla alakalı fiili, yapılması gereken bir eylem olarak karşımıza çıkmaktadır. Açın Ahzab süresi 56. ayetini okuyun bu mana hemen önünüze çıkacaktır. Ehli sünnet ve Şia o derece art niyet ve cehalet içerisindedirler ki," nebiye destek ve yardım" olan bir emri "Muhammede salavat çekme "olarak çevirip ayeti tahrif etmişlerdir.Söz konusu olan Ayetleri iyi inceleyen koyu bir cahil bile bu manayı hemen kavrayacaktır. "Ey iman edenler!Allah ve melekleri Nebiye salat ederler. Siz de nebiye salat edin" buyrulduğuna göre, bizim Nebiye salat ve salavatımız "Nübuvvet makam ve mertebesinin önemini muhafaza etmek,Nebiyi kafir ve münafıklara karşı savunma, onun ahlakına sahip olma, miras bıraktığı kitabı yaşama , nebiye atılan iftiralara karşı çıkma" olarak anlayabiliriz.Aynı dönemde yaşayan Nebi"nin arkadaşlarının kendisine salavat getirdiğine inanan birisi kur'an'dan ve Nebi' nin ahlakından hiç bir şey anlamamıştır. Ey Ehli sünnet ve Şia uleması! "Nebiye yardım ve destek" anlamında kullanılan bir kavramı nasıl "Muhammede salavat çekme" olarak çevirebilirsiniz. Sizin Allah'tan korkunuz ve utanmanız yok mu? Sizin beyinleriniz bu kadar mı çalışıyor?
7 Mart 2016 Pazartesi, 01:14 UTC+02
Allah'ın Resulü ( as ) vefat eder etmez daha ilk halife seçiminde sahabelerin arasında anlaşmazlık çıktı. Hz.Ebubekir döneminde ridde savaşlarında binlerce insan hayatını kaybetti. Hz.Ali ile Muaviye arasında Siffinde yapılan savaşta 70 bin,Hz Ali ile Hz Aişe arasında Basrada Cemel olayında da 15 bin, yine Hz.Ali Hariciler arasında Nehravanda yapılan savaşta binlerce müslüman telef olmuştur. Emeviler saltanatınında, Abbasiler döneminde kargaşa, sapık fırkalarla savaşlar hiç bitmedi.Binlerce insan öldü. Mesela, Hicri 200 yıllarında karmatiler denilen batini, hululiyeci bir fırka Mekke'yi basarak bütün hacıları öldürüp zemzem kuyusunu cesetlerle doldurarak Hacerul-esved taşını sökerek yanlarında Merkezleri Harreye götürüyorlar. Hacerul-esved ancak 22 sene sonra parçalanmış olarak büyük paralar ödenerek yerine iade edilmiştir. Yani Müslümanlar birbirleriyle olan savaş ve ihtilaflar yüzünden kur'anı anlama, ilim ve medeniyet yolunda hayli geri bırakıldı. Özellikle ırkçı Emevi ve Abbasi Devletleri döneminde uydurulup yazılan,Osmanlılar döneminde hayata hakim kılınan rivayet dini maharetiyle akıl ve tefekkür düşmanı peştemallı iblisler yüzünden kur'anı merkeze alan muvahhidler baskı altına alınarak sindirildi. Bugünlere gelindiğinde yine muvahhidler, Gayri Müslimlerden daha çok bu kur'an düşmanı, hurafeci rivayet dinine mensup şizofren, psikolojik hasta, İlahların ve evliyaların şirk dininin sarhoş ettiği psikopatlardan çekiyorlar.Ülkemizde Kur'anın önünde aşılmaz bir duvar, içinden çıkılamaz bir bataklık olan ABD, AB,İngiltere ve İsrail değil. Bu Ehli sünnet fanatiği Tarikat, Cemaat ve Diyanet işleri başkanlığıdır.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 35. YAZI )
7 Mart 2016 Pazartesi, 19:00 UTC+02
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 35. YAZI ) İşte size,Said Nursi'nin eseri Risalei Nur külliyatına aldığı, Allah'ın Elçisine, Elçilik makam ve mertebesine hakaret sayılabilecek uydurma bir rivayet " Resulü Ekrem ( asm ) namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kat' edip geçtiğinden, Resulü Ekrem ( asm ) " Allah'ım onun gücünü kes al" demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş " Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 142 ) Cevap : Hayretler olsun.Hz Peygamber ( as ) savaştan kaçan sahabelere bile kırıcı söz söylemez iken " O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara ( savaştan kaçanlara) yumuşak davrandın! Şayet Sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et,....."( Al-i İmran 159 ) Allah'ın elçisi namaz kılarken önünden geçen bir çocuğa nasıl beddua etsin. Ehli sünnet ve Şia kaynakları, Mezhepler, Cemaatler ve Tarikatlar Kur'anın zerresini anlamadıkları gibi Allah'ın elçisinin ahlakını da anlamaktan yoksundurlar. Allah elçisinin insanlara rahmet olarak gönderildiğinden bile haberleri olmamıştır ( Enbiya-107 ) Beyler Allah'tan korkun, bana kızacağınıza bu yalan ve Resule iftira olan rivayetleri uyduran ve düşüncesizce eserine alanlara kızın. Siz insanlara rahmet olarak gönderilen, en yüksek ahlaka sahip bir Resulden söz ediyorsunuz. (Kalem, 4) Hemen sinirlenen, gazaba gelen, beddua eden, lanet okuyan, kaba birisinden değil, İnsaf edin, ibret alın, Allah'tan korkun. Bu uydurma ve iftirayı Kur'ana götürecek olursak bir kitap ortaya çıkar. Elçiye iftira eden Allah'a iftira etmiş olur. Allaha iftira eden asla iflah olmaz (Nahl 116) iftiranın iyi niyetlisi olmaz. Aklınızı kullanın. Namaz kılanın önünde geçmenin hiç bir mahzuru yoktur. Bu Ehli sünnet hurafesidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)