12 Mayıs 2022 Perşembe

SALÂT NAMAZ DEĞİLDİR. (25.YAZI) iman edenler arasında en kolay ve en rağbet gören iş yâ da meslek; önüne Kur’ân’ı veya hadisleri koyup, ordan bir kaç ayet ve hadis okuyarak millete din anlatmak.Bir usul ve metodunuzun olup olmaması, dünyadaki tüm gelişmelerle nasıl ilgilenileceği, yoksullukla ve sömürü düzenleriyle nasıl mücâdele edilmesi gerektiği, dünyaya barış ve adâletin nasıl egemen olacağı, bilimsel araştırmaların nasıl yapılacağı ve gelişmelerden nasıl yararlanılması gerektiği, tüm mazlum ve mağdurları nasıl ayağa kaldırmak gerektiği ile ilgili…hiç bir çözüm önerileri ve projeleri olmadan, sadece hikâye ve menkıbelerle ümmi insanları aldatıyorlar!Abdest âyeti olarak bilinen Mâide 6.âyette önemli konu “izé kumtum” (kalktığınız zaman) olarak geçen kelimenin namaz kılmakla ilgili değildir.“Bilgi (vahyi) öğrenim ve öğretimine yani dayanışma kurumlarının işlevini oluşturmaya” cemaat halinde katılmak anlamındadır. Temizlenmek, insanın insanla diyaloğunun temiz, pak görülmesi içindir. "Kumtum" ifadesi; ayak üstünde dikilir duruma geçmek anlamından daha çok “toplu salât”ın başlanacağı zamanın içindeki hazırlığı ifade eder.Yani Mâide 6.âyette geçen “kalkmak” ifadesi “toplu salât'a katılmak” anlamındadır. Kişisel salâtlar anlamında değildir. Hele ki namaz kılmak anlamında hiç değildir. Görüldüğü gibi “kalkmak ” kelimesi önüne gelen kavrama göre şekillenir. Kur'an'a göre bu; toplanma salât'ı olan cuma için kalkmaktır. Eğer salât'a yanlış manâ verilirse, “kalkmak” sözcüğü de yanlış anlamda kullanılacaktır. Bu âyette bizden istenilen toplu salât'a giderken zihinsel olarak kötü fikirlerden arınmak ve görünen yerleri temizlemek istenmektedir. Bu temizlik Allah’a karşı değil, insanlara karşıdır. Tıpkı üzerimize giydiğimiz çeşitli giysilerin temiz olmasına özen gösterdiğimiz gibidir. Çünkü Allah’a karşı olsaydı sadece salât (öğrenim ve dayanışma) toplantısında değil, diğer işlerimizde, ibadetlerimizde hattâ yemek yememizde ve uyumamızda dahi temizlık isterdi. Kur'an'a baktığımızda yüce Allah insanlar için maddi temizliği, kendisi için manevi temizliği istemektedir. Şeytan, din adamı kılığında imanın içinde gizlenmiş olarak ortaya çıkar. Âyetin bizi uyandırmak için “şeytanın... ben de onları saptırmak için senin müstakim yolunun üstüne oturacağım" (Araf- 16) buyurduğu gibidir.Zihinsel şeytanın böyle bir şey yapmaya kuvvet ve kabiliyeti yoktur. İnsanları Kur'an'ın yolundan engelleyen din adamı kılığındaki şeytandır. Şeytanların oyun ve tuzaklarını Kur'an'dan ve aklı kullanmaktan başka hiçbir şey bozamaz. Çünkü Kur'an'ın ezeli ve ebedi hükmü böyle tecelli etmiştir “Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır" ” (Yunus- 100) buyurur. Kur'an'ın ve aklın terazisinde tartılmayan bir dinin şeytanların uydurması olup olmadığını bilemeyiz.Yüce Allah şöyle buyuruyor."... Sapıtmamanız için Allah size (vahiy'le) açıklama yapıyor..." (Nisa-176)"... Sadece Allah hakkı söyler yani doğru yola yalnız O hidayet eder" (Ahzab-4)İşte yukarıdaki âyetler, Rabbimizin “kimse sizi Allah ile aldatmasın” (Lokman- 33; Fatır- 5, Hadid-14) uyarısının gerçekten uygulanır olmasıdır. İnsanlar iyi niyetle din adamlarına veya duygu ve algılarına uyarak Allah’ın rızasını kazanmak için ayin yaparlar. Halbuki Allah insanlardan niçin ritüel ibadet yapmalarını istediğini düşünmeleri gerekir. Din adamlarının ritüller için ileri sürdükleri gerekçe şudur. "Namaz kılın, borçlarınızdan kurtulursunuz, rızkınız genişler, günahlarınız silinir, mutlu-mesut olursunuz..." derler. “Fakat namaz kıldığımız halde bunlar gerçekleşmiyor" dediğinizde, bu kez "hakkıyla kılmıyorsunuz veya imtihanınız böyledir" derler. Yani doğru söylediklerini kanıtlamak için yalan konuşurlar. Çünkü Kur'an'da var olan İslam, iman, takva, ihlas, ihsan (güzel ahlak) gibi en önemli kavramlar gönül ve zihinle ilgilidir. Yani Kur'an sadece bir öğüttür.(Âli İmran- 58; En'am-68, 90; Âraf- 2, 63, 69, 171; Hud- 120; Yusuf-104; Râd- 19, 28; İbrahim- 52; Hicr- 6, 9; Nahl-43,44; İsra- 41; Kehf- 28, 57; Tâhâ- 3, 14, 42, 99, 113; Enbiya- 2, 7, 10, 24, 48, 50; Müminun-110; Nur- 37; Furkan- 18, 29, 73; Şuara- 5; Ankebut- 48, 51; Secde- 15, 22; Yasin- 11, 69; Sâd- 1, 8, 29, 87; Zümer- 22, 23; Zuhruf- 36,44, 45; Necm-29- Cuma-9; Talak- 10; Kalem- 51, 52; Hakka- 48; Cin-17; Müzzemmil- 19; Müddessir- 31, 49, 54, 55; İnsan- 29; Abese-4, 11, 12; Tekvir- 27; Gâşiye- 21) Bu öğüt ve değerlerin hayatta karşılıkları ise, adalet, merhamet, insan hakları, infak ve her türlü salih ameldir. Mesela: Âyetin manasını bozarak "Namaz kötülüklerden alıkoyar" derler. Bunun böyle olmadığını, namaz kılanların her türlü kötülüğü yaptıklarını somut örneklerle gösterdiğimiz zaman da, “onlar dosdoğru namaz kılmıyorlar” diyerek insanları aldatırlar. Mesela: Çocukların istismar edildiği tarikat ve cemaatlerin Kur'an kurslarında hiç aksatılmadan yapılan tek şey namazdır. Namaz böyle bir pislikten neden engellemiyor? Tam aksine, namaz bütün kötülükler için bir istismar aracı ve bir örtü olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla şeytani duygu ve düşünceler din adamı kılığında gelerek insanlara şirk ve batılı islam diye yutturmuştur. “Acaba bunları gerçekten Allah mı emretti yoksa rivayetçiler mi şeytanın tuzağına düştüler?” diye de hiç kimsenin aklına gelmiyor.Kendi aklınıza değer vererek âyetleri anlama seviyenizi yükseltin! Sizi karanlık çukurlara çeken rivayet ve mezheplerden kurtulun! Kur'an’ın bir özelliği de; “yaşanan çağın uygunluğuna göre anlamak” istediğinizde kendisini size açar. Yani onun aklına göre doğru kod girilmiş olur. Kur'an okuyan, bilen yığınla din adamı, hoca, şeyh, evliya, üstad, imam olduğu halde, tümünün Kur'an'a aykırı inançları olduğunu görüyoruz, duyuyoruz. Neden böyle oluyor? Çünkü Kur'an’ın bağlam ve bütünlüğünü, kavramların hangi anlama geldiğini bilmiyorlar ve merak da etmiyorlar.Din atalarından gelen yalanlarla yetiniyorlar. Halâ Arapça dilinin kutsallığı üzerinde yoğunlaşanlar, Kur'an'ın canlılara indiğini algılayamıyorlar. Yüce Allah'ın âyetlerini alaya alır gibi ölülere okuyorlar. Yani vahyin hikmetini anlamadığından maksadını anlayamıyor. Şii ve Sünni coğrafyasındaki milyonlarca insanın namaz kılmadığı için suçlu durumuna düştükleri bir gerçektir. İman ediyor ama beş vakit namazı kılmıyor-kılamıyor. Büyük bir çoğunluk bu şekildedir. Bazıları ellisinden altmışından sonra büyük bir gayretle kılmaya başlıyor. Fakat iki günde pes ediyor. Bazıları iki ay, bazıları iki yıl. Moralleri bozulan, suçluluk psikolojisine giren milyonlarca insan! Bu da o insanlarda olumsuz sonuçlar ve psikolojik hastalıklar ortaya çıkarıyor.İbn-i Sina bir gün iki kuzu alır. Birini kurdun yakınına, diğerini kendi başına özgür olarak bırakır. Altı ay boyunca yiyecek ve içeceklerini de eşit olarak verir. Yani kuzular için tüm şartlar eşittir. Kurdun yakınında olan kuzu korkudan dolayı hiç bir gelişme göstermez, zayıf kalır. Tek başına özgür beslenen kuzu ise, gelişir, serpilir, annesinin boyuna ulaşır. İbni Sina bu deneyden sonra bir karar verir. "Özgür olmayan insanlar ve toplumlar gelişemezler" Eğer uyanmamız için kıssayı benzetecek olursak buradaki “korku ve stres”i devamlı kılmaya mecbur bırakıldığımız ve bir türlü başaramadığımız namaza, “Kurt”u da cehenneme giriş ve ateşle tehdit eden din adamlarına benzetebiliriz. Çünkü hep namaz kılmayanı (Allah'ın yerine geçip) cehennemlik” olarak yargılamışlardır. İslâm toplumu da bunlara inanıp korkmaktadır. Lâkin salât’ın gerçeğini anladığımızda, bu yargıları tersine dönmektedir. Daha da kötüsü var; ya hergün beş vakit namaz kılarsın yada cehennemde yanarsın” deyimi yüzünden insanlar bütün salih amellerden uzak kalıyor veya komple terk ediyorlar. Yani namaz konusunda öyle de böyle de başarılı olmanın imkânsız olduğu ortaya çıkıyor. Bu haller de bizi “insanı mükemmel yaratan bir yaratıcının, böyle bir şey (savaşta bile değil, barışta bile) istemeyeceği açıktır” sonucuna götürüyor. Halâ namaz kurgusuna inananlara sesleniyoruz: Ya günde beş vakit inandığın gibi sürekli olarak namaz kılacaksın yada Allah’ın vahyine (salâtın gerçeğine) inanıp bu zoraki kölelikten kurtulacaksınız. “İnanıyorum ama kılmıyorum” demek çok daha kötü; insanı münâfık konumuna sokar. Madem inanıyorsun onu yapmalısın. Yapmadığın inanç, geçerliliğini yitirir. O halde yaşamla ve fıtratla çelişen namaz kuralları Allah’ın emri olamaz. Zira “Allah insana yapamayacağı yükü yüklemez!” (Bakara-286)"İnsanlar güçlük çeksinler diye Kur'an inmedi, haşyet duysunlar ve öğüt alsınlar diye indi" (Tâhâ-2,3)Yüce Allah, insanı merhamete yönelten bir Rab iken, zorla namaz kılmayı istemekle, birdenbire insanı zora ve strese sokan bir varlık haline geliveriyor. Bu da namazın Allah’ın değil, sufi anlayışa sahip insanların kurgusu olduğunu gösteriyor. Dini uyduranlar, “Namaz kılmanın” farz, vacip, sünnet, müstehap, mekruh, müfsit, haram yani hükümlerini-kurallarını-kâidelerini Allah'a bırakmadan kendileri takdir(!) ederek, Allah'ın emretmediği bir sürü uygulamayı yüzyıllardan beri zorla insanlara yaptırıyorlar. Üstelik âyetlerde bulunan secde, rukü, salavât, kıyam, kıble, ibadet, imtihan gibi kavramları da kast edilen manadan çıkarıp namazda kaybetmişlerdir. Kur'an'a göre Allah'a iftira en büyük zulümdür.(En'am-21, 93; Hud-18; Kehf-57; Ankebüt-68; Secde 22; Saf-7)Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları Kur'an'da işlerine gelen bir kulluk yolu bulamadıkları için Kur'an'ın yetersiz olduğunu bile iddia ettiler İslâm bizi, her ne suretle olursa olsun Allah’tan başkasına kulluk etmemeye dâvet ediyor. İslam bizi, her ne suretle olursa olsun, kimimizi kimimize Rab edinmemeye dâvet ediyor. Gerçekten bu dâvet önemli bir dâvettir. Bugün ortada bir ihtilaf ve kavga varsa, dâvet ve tebliğ bu kavganın yok edilmesi için sürdürülmelidir. Ama maalesef din adamları eski yanlışlara takılı kalmaları yüzünden “insanlık için” iyi bir sınav verememektedirler.Bu ümmetin sorunu dinsizlik değil, dindir.Uydurma şirk dini, evliya ve ilahların küfür dini, cibt ve tağutların zulüm dinidir.Bu ümmetin sorunu halk değil, din adamlarıdır.Yalancı, mufteri, istirmarcı, din tüccarı sahtekar din adamı en büyük sorundur. Diyanet, bu fedakar ve saf ümmet için büyük bir israf ve büyük bir sıkıntıdır"... Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı değiştirmez..." (Râd-11)Sonuç Olarak "Abdest" temizlik içindir. Allah'ın temizlik için bir öğütüdür. Cuma süresinden sonra Medinede inmiştir. Cuma süresi 110. süre, "abdest" denilen temizlik âyeti ise 112. sürededir. Kur'an'da inen ilk süre Alak süresidir. Bu sürede salât âyeti vardır. "Salat eden kulunu engelleyeni gördün mü" âyetini nasıl çeviriyorlar? Namaz kılanı engelleyeni gördün mü? diye. Böyle bir cehalet olabilir mi? Ortada namaz diye bir şey yok. Cuma için temizlik âyeti on dokuz yirmi yıl sonra iniyor. İnsanlar bu süre içinde abdestsiz namaz mı kıldılar? Temizlik âyetini "abdest" diye kabul etsek diyelim. Nasıl yapılacağı açıkça anlatılıyor. Namaz için ön şart diyelim. Peki Namazın nasıl kılınacağı neden bir namaz âyeti ile açıklanmıyor? Ön şart açıklanıyor, asıl olan namazın nasıl kılınacağı açıklanmıyor. Yani sanki Allah bize bulmaca kitabı gönderdi arayıp bulacağız. Savaş âyetinden rekat sayısı çıkarıyorlar. Ön yargısız Nisa 103.âyete bakın. Oradan nasıl rekat sayısı çıkarıyorlar. Savaş hali var. Ordunun intikali söz konusu. Nebi bununla ilgili bilgilendirme yapıyor Kur'an temelli. Yani savaş hali olmasaydı rekat sayısını öğrenemeyecektik öyle mi?Eğer namaz dinin temeli ise neden müstakil olarak nasıl kılınacağı ve rekat sayısı belirtilmemiş. Kıyam, rüku ve secde'nin anlamlarıda farklıdır. Secde yere kapanmak değildir. Kur'an'da hangi âyette rukü ve secde geçiyorsa arkasından gelen cümlede veya âyette nasıl bir manasının olduğu açıklanır. Secde, Allah'ın âyetlerini gönülden, ihlas ve takva dahilinde kabul edip teslim olmaktır. Mesela: Ağaçların, kuşların secde ettiklerini belirten âyete göre kuşlar namaz kılıp yere kapanmıyorlar? Veya, "İsrailoğullarına kapıdan secde ederek girin âyeti var" kapılardan yere kapanarak girin demek değildir.Yine " Allah senin secde edenler arasında dolaştığını görür" âyetine göre" Nebi (a.s) yere kapanan insanları arasında dolaşmıyordu. Yine müşrikler için; "onlara âyetlerimiz okunduğunda secde etmiyorlar âyetine göre" müşrikler yere kapanmaları gerekmiyor. Müşrikler bunları bilmezler.Salât kavramının anlamı tahrif edilmiştir. Gelenekçi mezhepçı anlayışın uydurma rivayet ve ictihadları doğrultusunda tahrifat yapılmıştır ve paralel hadis dini ortaya çıkarılmıştır.Yani Kur'an ayetleri rivayetlere uydurulmaya çalışılarak çeviriler yapılmıştır. Şimdiye kadar anlattığımız yüze yakın âyet cümlesini, sanki kendi görüşleri doğruymuş gibi anlamını kendi menfaatleri açısından ortaya koymaktadırlar. Bunlardan biri de sıkışınca söyledikleri şu âyettir. Aslında bu âyet, biz gerçek müminlere karşı dillendirenler, (âyetlere karşı) yanlış bildiği rivayet bilgilerinin ispatı için yeterli olmayışındandır. Yani vahye karşı aciz kalışlarındandır. Güya kendilerinin hidayetin üzerinde olduklarını var sayarak, vahiy ehli muvahhidlere karşı "sizin dininiz size bizim dinimiz bize" demektedirler. Halbuki biz hayatta yegâne yol göstericinin sadece Allah olduğuna iman ediyor ve ona göre hareket ediyoruz. Burada yanlış olan kimdir?Aslında “senin veya benim” dediğin din hangi din, indirilmiş vahiy dini mi uydurulmuş şirk dini mi?Yüce Rabbimizin Resul’üne vahyettiği ve söyle diye emir buyurduğu âyet; “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” demekle; senin “şirk” (ritüelci) din anlayışın sana yol gösteriyor, benim yalnız Allah’ı “birleyici” din anlayışım da bana yol gösteriyor anlamına gelmektedir. Yani Kâfirun süresinde geçen son âyet çok önemli bir mesajı içine alıyor. Bu cümleyi en çok kullanan kesim, kendi inançlarının yanlış olduğunu gösteren hidayetle karşılaştığında, eski inancını sorgulamaya almayıp tutuculuk göstererek bunu dillendirenlerdir. Oysa âyet, Kur'an'dan bağımsız, dayanaksız bir inanç için değil, aksine Kur'an'a bağlı, ondan destekli hanif İslam dini için söylüyor. Dolayısıyla hadisçilere soruyoruz: “Sizin dininiz size bizim dinimiz bize!” demekle kendinizin hidayette olduğunuzu mu zannediyorsunuz? Bir kez olsun Kur'an'a baktınız mı, Allah'ı hanif dini hakkında bilginiz nedir? Müslümanlar körü körüne inandıkları taklit anlayışını bırakarak, araştırmak, karşılaştırmak, yargılamak ve sorgulamak suretiyle sağlıklı sonuçlara ulaşmak zorundadırlar. Hiç kimse “biz atalarımızdan böyle gördük” mazeretinin arkasına sığınarak geleneksel sahne ve rolleri ayakta tutmaya çalışmamalıdır. Geçmişin donmuş kalıplarının sergilendiği bu sahnenin kaldırılması zorunludur artık. Yüce Allah şöyle buyuruyor."Biz, göğü, yeri ve aralarındakileri oyun olsun diye yaratmadık"(Enbiya-16)"Biz, gökleri, yeri ve aralarındakileri oyun olsun diye yaratmadık" (Duhan-38)Abes bir şey yapmayan ve yaratmayan Allah, iman edenlere kendilerine hiçbir yararı olmayan bir şeyi emreder mi?Yüce Allah'ın insanlara, özellikle iman edenlere en büyük desteği onlara vahiy indirmesidir. Eğer Nebi (Aleyhisselam) a vahiy indirmeseydi yani ona vahiy'le destek vermeseydi, Mekke müşriklerine karşı koyma imkanı olmazdı. O halde Yüce Allah'ın insanlara en büyük yardım ve desteği onları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak olan vahyi indirmesidir. Bir düşünün! Aslında sizin namazınızda salât vardır. Yani namazda okuduğunuz Kur'an salâttır. Fakat uygulama ve yöntem yani usulunuz hatalıdır. Neden mi? Yüce Allah kullarına destek amaçlı vahiy indirdikten sonra onu insanlara tafsil, tasrif, tefsir ve tebyin ederek detaylandırmıştır.Ama siz amaçsızca, hangi anlama geldiğini bilmeden, tekrar tekrar okuyor, aynı şeyleri okuyor, aynı yerleri sürekli okuyor, ama mesajın anlamında hiçbir haberiniz olmuyor.Bu Kur'an okumak değildir. Sizce salât bu mudur?Bir düşünün! Sorgulama yapmanız gerekmez mi. Yüce Allah birçok yerde biz misalleri düşünmeleri için insanlara tekrar tekrar anlatıyoruz, açıklıyoruz derken, sizin hiç Kur'an üzerinde düşünmeden onu anlamadan ve merak etmeden okumanız Allah'ın ahlakına ve vahyin amacına uygun bir hareket midir? Nebi (a.s) dan sonra hanif dine bu kadar hurafe, yalan, iftira ekleyip Kur'an'ı saf dışı edenler, namazı araya monte etmiş olamazlar mı?Araya yüzlerce, binlerce yalan sıkıştıranlar, namazı sıkıştırmış olamazlar mı?Yani şimdi siz! Kur'an ahlak ve aklına sahip olan Nebi (a.s) ın günde beş kez yüksek bir sesle adının alınmasına razı olur mu? Yani ezanı emretmiş ve okutmuş olabilir mi? Hem de Resüller arasında fark göz etmeyin ilâhi emine rağmen. Veya Kur'an'da olmayan "Allah'u ekber" ifadesini kullanmış olabilir mi? Kıldığınız namazın Kur'an'da, Allah'ın ahlakında ve fiillerinde bir karşılığını görüyor musunuz?Hemde Kur'an'ın bir öğüt olduğunu deklare eden yüzlerce âyete rağmen. Evet Kur'an sadece bir öğüttürSalât ne kadar hayati ve faydalı ise, namaz o kadar ölümcül ve zararlıdır. Eğer Kur'an ilim ve ahlakına sahip olsaydınız otomatikman güzel ahlak sahibi olurdunuz, Kur'andan yüz çevirmekle kötü ahlak sahibi olduğunuz gibi. Cami ve mescitler gerçek misyonlarına namaz kılmakla değil, salât'ı ikâme etmekle kavuşurlar. Yüce Allah, içinde üretimi yani bereketli olmayan hiç bir şey yapmaz. O zaman insan da kendisine yaramayan ve faydası olmayan bir şeyi yapmaması gerekir. (Son)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder