14 Mayıs 2022 Cumartesi
KURANI MÜBİNİN MEÂLİ(208.YAZI) Secde Süresi 11-) De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. "MELEK-MELEKLER-İBLİS-ŞEYTÂN" Melek, göklerde ve yerde yüce Allah'ın güç ve iradesini temsil eden yasalar ve doğal kanunlar anlamına gelmektedir. Mesela: Yukarıdaki âyette "melekül mevt-ölüm meleğinden" (ölum yasasından) En'am 61.âyette "vefat ettiren Resüllerden, (yasalardan) Enfal-50; Muhammed-27.âyetlerde geçen melekler, müminler, Yunus-104.âyetlerde de" ölüm meleklerinden (ölüm yasalarından) söz edilmektedir. Zümer-42; Nahl-70; Yunus-104; Mâide-117.âyetlerde de, aslında vefat ettirenin koyduğu yasalar gereği yüce Allah olduğu açık olarak haber verilmektedir. Yani Şii ve Sünni din adamlarının iddia ettikleri gibi azrail adında melek ve yüce Allah'tan bağımsız olarak melekler bulunmamaktadır. Kur'an'da Adem-melekler kıssasında simgesel bir anlatım tarzı bulunmaktadır. Yani kıssada anlatılanlar, olup gitmiş ve bitmiş şeyler değil, kiyamet gününe kadar devam edecek insanın hayat ve yaşam serüvenin manzarası veriliyor. Yüce Allah yerde sadece avlanması ve üremesi olan beşere insan kimliğini ve formatını atmadan önce, o zamana kadar dünya üzerinde yüce yaratıcının gücünü temsil eden melekler göklerde ve yerde olan madde ve enerji olan doğal güçlerden oluşuyordu. Yeryüzü yüce Allah'ın kuvvet ve kudretiyle onlar tarafından şekilleniyordu. Şu âyetlerde meleklerin, müminlere huzur, güven, cesaret ve destek verme anlamında kullanıldığını görüyoruz. (Enfal-9, 10, 11, 12; Fussilet-30)Vefatları anında melekler huzur ve güven şeklinde müminlerin gönüllerine nazil olurlar. (Nahl-32; Fussilet-30)Ama ilahi iradenin gereği olarak uzun yıllar beşer olarak yaşamış olan vahşi canlıya insan formatı atılmıştır.Yani artık yeryüzünün şekil almasında melekler insanın emrine musahhar kılındılar. Yani yüce Allah, insan akıl ve iradesinin yani ilim ve icad etme yeteneğinin önünde melekleri secde ettirmiştir. Herşeyin öncesi ve sonrasını bilen ve programlayan yüce Allah, tüm gökleri ve yeri daha öncesinde yaratacağını sadece kendisinin bildiği "İnsan türü" için hazırlamıştır."Hani Rabbin bir zaman meleklere (göklerde ve yerde bulunan enerji ve doğa güçlerine; ''Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer oluşturacağım. Onu düzgünleştirip ruhumdan üfleyip (akıl, vicdan, irade, yetenek, icad, merhamet, cömertlik ve bilgi ile donattığım zaman) derhal ona secde edin (boyun eğip teslim olun) demişti. Bunun üzerine İblis hariç melekler (göklerde ve yerde olan doğal güçlerin) tümü hep birlikte secde ettiler (boyun eğip, teslim oldular). İblis büyüklük tasladı ve o kafirlerden oldu. (Sad-71, 74)Kur’anda; ''Meleklere yeryüzünde bir halife atayacağım diye haber verilmesi'', ''Meleklerin bu karara, kan döken birini mi halife yapacaksın itirazı'' ''Meleklerin ve İblisin Adem'e secde etmesinin istenmesi'' gibi daha pek çok anlatım ve olay simgesel olarak yani bir temsil ve mesel olarak anlatılır. Yani gerçek anlamda böyle bir şey olmamıştır. Mesela: ''cennet ve cehenneme girecek olanların durumlarını'' anlatan âyetlerde de yine ''temsili bir sahne ve konuşmalarla'' aynı simgesel anlatım tarzını, yani ''teatral'' bir anlatımı görmekteyiz. Ama Kur'an'ın muhteşem edebiyat ve belağatını, âyetlerdeki mükemmel anlatım sistemini yani hikmet ve tekniğini kavrayamayan Şii ve Sünni din adamları, bu konuşmaları gerçek zannederek basit bir mantıkla sanki ''yüce Allah ve Meleklerini insanlar gibi karşılıklı konuşturan'' uydurma rivayetlerin ardına düşmüşlerdirŞia ve Ehl-i Sünnette var olan Allah ve mekekler inancı yaşamış oldukları saltanata uygun düştüğü için benimseniyor. Halbuki atomlardan protonlara rüzgarlardan uykuya kadar her şey melektir. Meleklere iman demek, bütün bunların Allah'ın ilim ve iradesiyle olduğunun bilincine varmak damektir. Aslında rivayetlerde yani geleneksel zihinlerde var olan algı gibi, Allah ve Melekleri arasında hiçbir zaman "karşılıklı bir konuşma ve dialog" meydana gelmemiştir. Yüce Allah'a böyle bir şeyin izafe edilmesi doğru değildir. Yüce Allah bu gibi şeylerden uzaktır, münezzehtir.Yüce Allah yarattığı her şeyi bir kanun ve kaideye bağlamış, insanların bunu rahat algılamaları için ilim olarak onların akıl seviyelarine indirgiyerek bunlara "melek" ve "melekler" adını vermiştir. Dolayısıyla Adem, İblis ve Melekler kıssasından almaları gereken ibret ve dersleri bu tarz bir söyleşi ile simgesel anlatarak insanların akıllarına çok geniş bir manevra alanı sunmuştur. Yani yeryüzünde kurduğu ilahi yasalara göre rüzgar, güneş enerjisi, yağmur gibi tüm yönetim güçlerinin (meleklerin) artık halife olarak atayacağı insan türünün akıl ve iradesinin emrine gireceğini, ona secde edeceklerini bu anlatım tarzı ile son vahiy olan Kur'anda bizlere haber vermiştir. Yani Âdem, Melekler, İblis ve Şeytan olayının sergilendiği sahne olmuş bitmiş bir oyun değildir. Kiyamet gününe kadar varlığını devam ettirecek gerçek bir akıl, yetenek, imtihan ve icad sahnesidir. Önemli olan bu hayat sahnesinde kim neyi temsil ediyor? Anlatılmak istenen nedir? Melekler, yüce Allah'ın göklerde ve yerde var ettiği güçler anlamına geliyor. Zaten melek, kök itibariyle "güç" demektir. Mülk, güç ve hükümdarlık demektir. Melik, kral ve hükümdar anlamına gelmektedir. Mélik, sahip ve sözü geçen, kudret sahibi demektir. İblis, kibir, küfür, şirk, haset, ve ırkçılığı temsil ediyor. Sahnede var olan şecere ise, şirk, hurafe, insanları vahiy'den uzaklaştıran karmaşık, çerpeşik, sanal, uydurma, zan ve algı gibi şeyleri temsil ediyor. Ağaca yaklaşmayın sözü, vahyi temsil ediyor. Şeytan, insanını nefsinde var olan "hırs, kibir, cimrilik, şehvet, kızgınlık, yalan, ırkçılık" gibi olumsuz duyguları temsil ediyor. Melekler, "sabır, cömertlik, güzel ahlak, merhamet, dürüstlük" gibi erdemli duyguları temsil ediyor. Temsilde geçen secde ise, ''tereddütsüz kabul etmek, boyun eğerek teslim olmak, itaat etmek'' anlamına gelmektedir. Karşısındaki hakim gücün emir ve hükümranlığını yani otoritesini kesin olarak kabul etmektir. İşte bundan dolayı temsilde sahnelenen oyunda; ''Allah’ın kodladığı bütün emirlerine harfiyen uyan, O’na hiç isyan etmeyen, insanın yararına olarak yaratılmış ve görevlendirilmiş yağmur, su, rüzgar, enerjisi olan bütün doğal güç- Meleklerinin" yani göklerde ve yerde bulunan kanunların, ince bir ayar ve hassas bir denge ile onları ayakta tutmak için yüce Allah'ın yaratmış olduğu çeşitli enerji türlerinin ve güçlerinin insanın emrine verilmesini ve ona destek olmalarını, onun emrine girmeyi kabul ettiklerini ''simgesel olarak'' dile getirilmektedir. Adem’e yani ''İnsanın akıl ve yeteneğine secde eden meleklerin''geleneksel dinde anlatıldığı gibi üç boyutlu nesnel yapılarıyla, uydurma dinin ümmileri gibi sürekli namaz kılan, niyazda bulunan Melekler olmadığı,aksine bu ''secde eden Meleklerin'' insanda bulunan (Allah’ın Adem’e Ruhumuzdan üfledik ifadesiyle verdiği) ''akıl, irade, yetenek, icad, vicdan, zihin, zekâ, hafıza, bilgiye sahip olma ve onu kullanabilme'' kabiliyeti gibi zihinsel fonksiyonlar ve Allah'ın bahşettiği ''el ve ayak becerileri'' gibi motor fonksiyonlar ile ''doğal dengede var olan su, madenlerdeki elementler, çekim kuvveti, itme gücü, kaldırma ve basınç kanunları, sıcaklık, ısı, enerji çeşitleri, yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ateş gibi, yani insanın dışında doğada mevcut diğer tüm canlılar ve güçlerden'' oluştuğu ve tüm bu sayılanlardan insanın istediği gibi teknoloji üreteceği ve her alanda hayatını kolaylaştırmak için onlardan yararlanabileceğini anlaşılır. Çünkü doğada insanın dışında bulunan bütün varlıklar ve güçler (enerji türleri) ''insana secde edip onun aklına boyun eğmişlerdir'', insanın aklını, gücünü, yeteneğini kabul etmişler, hizmetine amade kılınmışlardır. Bu secde kıyamet gününe kadar da kesintisiz olarak devam edecektir. Yani beşer olan ve henüz insana ait donanıma sahip olmayan Adem’e ''Ruh (akıl, irade, vicdan ve bilgi) üflendiğinde'' (akıl, ilim, icad, sanat, merhamet, adalet, cömertlik gibi Allah'a ait sıfatlar verildiği) zaman, beşer olan Ademinsan olan Adem'e dönüşmüş, bu bilgiyle doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkları kontrol edebilir, onlardan yararlanabilir hale gelmiş, bilgisi geliştikçe de doğaya hükmetmeye başlamış hatta doğal dengeyi tahrip edebilecek bir güç ve kuvvete ulaşmıştır.Halife, yani insan, kendisine emanet edilen ''yeryüzü yönetimi'' gerçeğini, kavramak ve mevcut doğruları idame ettirmek zorundadır. Bunu yapabilmek için kendisine ''Meleklerin yönetimi ve gücü'' tahsis edilmiştir. Böylece hayvanları evcilleştirmiş, etinden, sütünden, kılından, postundan yararlanır hale gelmiş, rüzgâra hükmedip elektrik enerjisini elde eder, gemileri suda yüzdürür olmuş, ateşle madenleri işlemiş, ağaçları istediği amaçta kullanabilmiştir. Havanın kaldırma gücünden yararlanmış, uçaklar uçurmuştur. Bugün ise uzaya çıkmıştır. Bilgisayarla iletişim teknolojisini geliştirmiş, akıllı telefonlara sahip olmuştur. Bütün bunlar varlıkların, yani Meleklerin, yani doğa güçlerinin beşerden ''İnsana terfi eden Adem’e secde/boyun eğip itaat ettiğinin'' göstergesidir. Uydurma rivayetlerde anlatıldığı gibi Meleklerin insanlar gibi üç boyutlu bir yapıya bürünüp, ''yatıp kalkıp namaz kıldıkları'' gibi bir ibadet söz konusu değildir. Yani Meleklerin secde etmesi, gelenekçi din anlayışının iddia ettiği gibi "Meleklerin Adem'e karşı yere kapanıp alınlarını yere koyması" olarak şekilsel bir anlam Şii ve Sünni din adamlarının inancına uygun olabilir.Fakat Kur'an'ın tevhid ilkesine aykırıdır. Secde ederek boyun eğen, yani insanın emrine giren Melekler; insanın hüküm süreceği dünya hayatındaki güzel ve olumlu gücü temsil eden ''Meleke'leri'' olmuşlardır. İblis ise secde etmeyerek yani boyun eğmeyerek, insanın iradesi altına girmeyi reddederek dünya hayatında insanın kontrol altına alamadığı, ''olumsuz ve kötülüğe sevkeden güce'' yani ''şeytana'' dönüşmüş oluyor. Aslında Kur'anda bir kaç yerde tekrarlanan o sahne, yani "Meleklerin ve iblisin Adem'e secde etmeleri yani boyun eğme" emrine verdikleri cevabın sonucu şu olmuştur;Meleklerin insanın emrine verilmesi ile "güzel-olumlu Meleke'lerimiz" olmaları ve iblisin insanı Allah'ın yolundan alıkoymayı amaç edinen, kötülüğe sevkeden, ''olumsuz güdülerimize'' yani ''şeytana'' dönüşümüdür.Dolayısıyla şeytan, insanın zihin dünyasından, istediğini yapabilme gücüne sahip, bağımsız olan bir varlık değildir. Bütün bu âyetlerde verilmek istenen mesaj ve anlaşılması istenen ilahi gerçek; işte bu ilahi muradın gerçekleşmesinin anlatımıdır.Bunların hepsi zaten Allah'ın önceden yaptığı bir plan ve programın sahnelenmesi ve hayata geçirilmesidir. Yani Kur'anda bu konuyla ilgili âyetlerdeki akış içinde yer alan anlatımlardan asıl amaçlanan; "ilahi muradın yerine getirilmesinin anlaşılması" içindir. Meleklere ''Adem'e secde edin'' demek; aslında ''beşer olanı insan yapan'', iyi ve kötüye yönlendirebilecek her türlü manevi, duygusal, psikolojik davranışları harekete geçirecek kaabiliyetler ve yetiler, yani ''vicdan, sevinç, güven, irade, dayanıklılık, metanet, sevgi, zorluklara dayanıklılık, sabır, düşünme, idrak etme, eğriyi doğrudan ayırma, ahiret bilinci, Allah'a iman, tevekkül, takva, bilinç sahibi olmak, icat etmek, eldeki verilerden sonuçlar çıkarmak, koordinasyon, bilişsel faaliyetler, akletme, olaylar arasında bağlantı kurmak gibi birçok insana ait faaliyetleri yapmasını sağlayacak "Meleke'leri" insanın emrine vermesidir. Melekler aslında insana ait özellikleri ve faaliyetleri, icad etme yetenekleri, kaabiliyetleri ortaya çıkaracak Meleke'lerdir. Yani insana ait olan bu zihinsel ve bilişsel kaabiliyet ve faaliyetleri ''bize (Adem'e) secde eden, boyun eğen Melekler eliyle'', Melekler üzerinden harekete geçirip meydana getirebiliriz. Meleklerin Adem'e-İnsana secde etmesiyle; ''iyi yönde tüm Meleke, icad etme yetenek ve kaabiliyetler insanın emrine verilmiş ve bu iyi yönlü faaliyetleri kontrol edebilme gücü insana sunulmuştur. İblisin temsil ettiği kötü yönlü faaliyetler, yetiler ise İblisin (aslında ilahi murad gereği) secde etmemesi sonucunda Adem'in/insanın kontrolü dışında kalmıştır. Bu kötü yönlü tüm faaliyetler, yani ''isyan, küfür, kötülük, sapkınlık, Allah'a itaatsizlik, şirk koşma, zarar verme, yıkıp yakmak, kan dökmek gibi.'' iblisin secde etmemesi ile insanın kontrolü dışında kalmıştır ve ''ancak'' güzel yönlü amellerimizin, irademizin, faaliyetlerimizin baskısı altında tutularak, ortaya çıkmaları engellenerek kontrol altına alınabilecek olumsuz, şeytanî yönümüzdür, kendi şeytanımızdır. Yoksa insandan başka cin de yoktur şeytan da yoktur. Yani şeytan bizi her türlü kötülüğe yönelten, olumsuzlaştıran ve böylece Allah'ın dosdoğru yolundan alıkoyan, bu yolda ilerlememizi engelleyen ''içsel dürtü ve zihinsel güdülerimizdir'Şeytan bu kötü yönlerimizi açığa çıkarmak ve böylece insanları ''Allah'a karşı kibir, ğurur, isyan, küfür, şirk, kötülük gibi yollara saptırmak için Allah'tan kıyamete kadar mühlet istemiş ve Allah bu ilahi muradını bu şekilde gerçekleştirecek kurguyu, ilahi kanunlarına göre belirleyip başlatmıştır.Hamd-övgü, göklere ve yere yaradılış yasalarını koyan, Melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a özeldir. O, yaratmada dilediğini arttırır. Allah, her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir. (Fatır-1)Kur'anda iki, üç veya dört kanatlı olarak tarif edilen Meleklerin aslında bilinen anlamda kanatları yoktur. Bu ifade sadece ''Meleklerin farklı gücünü'' simgeler.Dumansız ateş, nur, yani ''saf enerji ve titreşimden'' oluşan Melekler ''Varlık Aleminde'' herşeyden sorumludur, ilk yaratılanlardır ve yüce Allah'ın güç, kuvvet, ilim, hikmet, rahmet ve iradesini temsil ederler.Evrendeki bütün doğa olayları, insanda bulunan bütün duygusal yeteneklerimiz, bütün hissiyatlarımızın hepsi birer Melektir. Fakat yüce Allah'tan ayrı ve bağımsız değillerdir. Yani koyduğu yasalardır ve emrinin dışına asla çıkamazlar.Yoksa kaos olur, denge bozulur, her şey alt üst olur. Çünkü gerçekte her şeyi yapan yüce Allah'tır. Bir yaprak O'nun iradesi ve ilmi yani yasası dışında yere düşmez, bütün işler O'na döner. Her Melek yaratılış amacına uygun olarak kendisine verilen görev alanından ve onu yerine getirmekten sorumlu birer güç ve enerji değişimidir.Doğal olarak bilgisi de kendisine verilen kadardır. Yani görevi neyse ona sadece o öğretilmiştir ve fazlasını bilmez. Melekler görevlerini, güçlerini Allah'ın iradesinin dışında asla kullanmaz, kullanamaz. Melek kavramını ''Allah'ın tek bir formda yarattığı bir güç, enerji'' olarak algılamak doğru olmaz;''insanları duygusal olarak motive ederek destekleyen ve böylece içindeki potansiyel gücü maksimum bir şekilde kullanmasını sağlayacak bir etken olarak da, duygusal destek formunda da hayat bulur, doğa olaylarını oluşturan tüm hareketleri sağlayan rüzgar, ısı, sıcaklık, itme, kaldırma, yerçekimi, enerji değişimleri, formunda da hayat bulabilir'Meleklerin insanın duygusal dünyasını etkileyen ve iç dünyasında meydana getirdiği değişimlerle insana özgü farklı duygulara yol açan birer ''duygusal enerji'' olduğunu aşağıdaki âyetler ortaya koymaktadır;"Eğer siz ona yardım etmezseniz, andolsun ki Allah ona yardım etmişti. Hani hakkı yalanlayan kafirler onu (Mekke'den) çıkardıklarında iki kişiden ikincisiydi. İkisi mağaradayken, o, arkadaşına: ''hüzünlenme, şüphesiz Allah bizimle beraberdir.'' demişti. O anda Allah ''sekinetini'' üzerine indirmişti yani Onu, ''sizin görmediğiniz ordularla'' desteklemişti yani kafirlerin sözünü(davalarını) alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yüce olandır. Allah, Aziz'dir, Hakim'dir" (Tevbe-40)Sonra Allah, Resul'ünün ve müminlerin üzerine ''sekinetini'' (huzur-güven) indirdi yani ''görmediğiniz ordular indirdi'' yani hakkı yalanlayan kafirlere azap etti. İşte kafirlerin cezası budur. (Tevbe-26)Bu âyetlerde yüce Allah'ın lütuf ve inâyetiyle Resûl'e, müminlere ve zor durumda kalanlara görünmeyen güçlerle yani Melekler ile destek vermesi anlatılıyor. Aslında aynı zamanda zihinsel ve duygusal birer etkileşime yol açan, yani insanın iç dünyasında, ruhunda, kalbinde kişiyi olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyen tüm ''haleti ruhiye diye tabir edilen hissiyatlar'' birer Melek-Meleke'dir yani insanın içinde var olan potansiyeldir. Dolayısıyla insanın duygusal zihninde meydana gelen ''sevinç, güven, sevgi, öfke, üzüntü, inanç, direnme, yetinme, metanet, sabır gibi duyguların hepsi birer Melektir"Hani siz, Rabbinizden imdat diliyordunuz. O da ardı ardına bin Melekle yardım edeceğim diye, isteğinize karşılık vermişti. (Enfal-9)"Andolsun! Ezilmiş olduğunuz halde Bedir'de de Allah size yardım etmişti. O halde, Allah'a karşı takvalı olun ki şükretmiş olasınız.Hani! Sen mü'minlere: ''Rabb'inizin, indirmiş olduğu üç bin Melekle yardım etmesi size yetmez mi?'' diyordun.Evet! Sabreder ve takvalı davranırsanız, düşman size hemen saldırsa bile, Rabb'iniz, size, seçilmiş beş bin Melekle yardım eder.(Âli İmran-123-125)İşte bu âyetlerde Rabbimiz olan yüce Allah inananlara savaşta bin, 3 bin, 5 bin Melekle yardım ediyor. Buradaki 3 bin, 5 bin Melek kavramları şunları ifade eder;Orada savaşan müminlere, ''kural ve kaidelere göre akıllıca hareket etme yetisi, uykusuzluk, sabır ve metanet, açlık, susuzluk çekmemek, attığını vurma, kılıçlarının keskinliği, güneşin sıcaklığının onları rahatsız etmemesi, havanın serinlik vermesi'' gibi bir sürü duygusal destek sağlayan hissiyatlar aslında Allah'ın yardım için gönderdiği Melekleri'dir.Yüce Allah sadece hidayet ve sapkınlığı indirdiği vahye bağlamış, bu konuda insanın özgür iradesini meleklerin mudahalesi dışında tutmuştur. Ancak melekler iman edenlere yardım ve kafirlere korku verir azap ederler. Yani seçilmiş beş bin, üç bin Melekle destekledik demek; ''düşman kendilerinden daha güçlü olsa bile, inananları düşmanı yenebilecek bir ruh haline sokan sabır, metanet, güven, inanç, sıhhat, güç, cesaret, dirayet gibi binlerce zihinsel ve duygusal güçlerle-Meleklerle destekledik'' demektir.Yüce Allah'ın insanlara dünya hayatında doğru yolu bulmaları için verdiği en büyük destek; kuşkusuz insanlık tarihi boyunca Elçileri ile gönderdiği ilahi mesajlarını içeren ve Kur'anda ''Ruh'' diye adlandırılan ''Vahiy'dir'' İnsanları uyaran ve takvalı olmaya çağıran Elçilerini desteklemek için onlara ''vahiy'' ve emrine amade olan, boyun eğen, secde eden ''Melekler'' gönderir;Allah, ''Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana karşı takvalı-vahyin korunma alanında olun'' uyarısında bulunmaları için kullarından dilediğine/Elçilerine emrinden ''Ruh/Vahiy'' ve ''Melekleri/göklerde enerji olan doğa güçlerini'' indirir. (Nahl-2)Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde düşünüp, sorguladığımızda; acaba ''Kur'an'ın Melek kavramı ile bir bağlantısı olabilir mi? Bu konuyu, Allah, Meleklerden de Resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir, her şeyi görendir. (Hac-75) âyetinin bağlamında değerlendirip, Kur'an'ın özelliklerini inceleyerek,KUR'AN-MELEK-RESUL kavramları arasındaki bağı, yalnız âyetlere dayalı olarak analiz ettiğimizde nasıl bir ilişki olabileceğine bakabiliriz. MELEK KAVRAMI VE KUR'AN"Allah, Meleklerden de Resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir, her şeyi görendir" (Hac-75)Peki melek neydi? Melek, yüce Allah'ın gücünü temsil eden tüm varlıkları kapsar. Bu bir doğa olayı, rüzgâr, ısı, basınç, yer çekimi, kaldırma gücü, sıcaklık ta olabilir, insanları doğru yola, iyiye, güzele, Allah'a imana, Allah'a sevgiye, Allah'a güvene, Allah'a tam bir teslimiyete yönlendiren, tüm bu "duyguları/Meleke'leri" kazandıran bir "Vahiy/Kitap" ta olabilir. Bu vahiy-kitap sıradan basit bir kitap değildir.Bu vahiy-mitap göklerde var olan en güçlü ilahi mesajdır, yani Melek'tir. Melek, sadece Allah'ın yarattığı ve kendisine verilen görevi yapan ilâhi yasalar değildir.Melek aynı zamanda enerji, belli bir amaca yönelik her türlü doğa olayı, bir açıdan da Meleke'lerimiz, yani insanın emrine verilmiş ve insanı yönlendiren her türlü duygusal, zihinsel manevi etkileşime yolaçan, duygusal tepkilerimize yön veren ruhani bir güçtür.İnsanı doğruya, eğriye, yanlışa, iyiye yönlendiren, sevgi, hırs, öfke, rekabet, merhamet, sabır, dirayet, sebat gibi tüm duygusal etkileşim ve zihinsel faaliyetlerimiz ''Melekler'' tarafından yönlendirilen manevi, ruhsal enerjimizin ortaya çıkardığı ''Meleke'lerimizdir''Allah'ın insanları Sırat-ı Müstakim'e yönlendirdiği ve hidayete ilettiği esas Melek; işte her topluma gönderilmiş olan, Allah'ın doğru dinine götüren ve ebedi mutluluğa erişebilmek için uymaları gereken ilahi kurallar ve hükümlerini içeren ''vahiy/İlahi mesajlar- kitap'tır''İşte bu açıdan bakıldığında insanı doğruya, Allah'ın yoluna yönlendiren tüm ilahi mesajlar, yani gönderdiği tüm vahiyler/kitap'lar da birer Melek'tir. Bu ilahi mesajların sonuncusu, Allah'ın insanlığa tebliğ etmesi için son beşer Elçisi Muhammed (a.s) a gönderdiği, insanlığa hidayet rehberi, bir nur olarak gelmiş, kıyamete kadar bütün insanlara içerdiği ilahi mesajlar ile uyarı ve ikaz görevini yapacak ve sırat-ı müstakime ulaştıracak son vahiy olan Kur'an'da işte bir Melektir.Kur'an Allah'ın gönderdiği bir Melek olarak ve Beşer Resûl Muhammed (a.s) ile aynı muhteviyatta olması hasebiyle, O'nunla aynı özelliklere sahip olması, yani müjdeleyici, uyarıcı, öğüt verici, rahmet, karanlıktan aydınlığa çıkarma, yani bir Resulde bulunabilecek tüm özelliklere sahip olması ile Kur'an'da bir Resül'dür. "Elif, Lâm, Râ! Bu Kuran, insanları Rab'lerinin izniyle ''karanlıklardan aydınlığa çıkarman'' Aziz, Hamid olan Allah’ın yoluna iletmen için, sana indirdiğimiz bir kitaptır. (İbrahim-1)"Sizi ''karanlıklardan aydınlığa çıkarmak'' için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. (Hadid-9)"İman eden ve salih ameller işleyenleri ''karanlıklardan aydınlığa çıkarmak'' için, Allah’ın apaçık âyetlerini size okuyan bir Resül göndermiştir. (Talak-11)"Allah, kendi rızasına tâbi olanları, bu kitap-Kuran vesilesiyle selâmetin yollarına ulaştıracak yani izniyle-yasasıyla onları ''karanlıklardan aydınlığa çıkaracak'' yan onları sırat'ı müstakime hidayet edecektir" (Maide-16)Yani yüce Allah açıkça tekrar aynı gerçeği buyuruyor;Peki Allah'ın insanlardan seçtiği Resulleri zaten biliyoruz, Melek olan Resül nedir? Allah, Meleklerden de Resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir, her şeyi görendir. (Hac-75)Tüm bu anlatılanlara, ilgili âyetlere, Melek kavramının gerçek anlamını ortaya koyan ayetler eşliğinde ve Hac-75 bağlamında baktığımızda açık ve net bir şekilde görüyoruz ki; her ikisi de aynı içeriğe sahip olan ve Allah'ın insanlardan seçtiği RESÛL; Muhammed (a.s) gibi Resüller iken, Meleklerden seçtiği RESÛL DE; vahiy'dir yani Kur'an'dır. Yani Kur'an, meleklerden bir resüldür. Mesela: "...O gecede, Rablerinin izniyle-yasasıyla melekler yani ruh her iş için iner dururlar" (Kadr-4)Mesela: "Ruh yani melekler saf saf olup kıyam ettiği gün,..." "Bütün kötü duygu ve dürtüler şeytandır..."(Âraf-200, 201)"İnsanı cimriliğe sevkeden duygu şeytandır..."(Bakara-268) "Haset şeytandır.."(Yusuf-5) "İnsanı kötülüklere yönlendiren vesvese şeytandır..."(Âraf-20) "Şeytan" kavramlarının büyük çoğunluğu insan şeytanlarını anlatırken, bir kısmı da insanın içinde var olan zihinsel şeytanlardan söz etmektedir.Mesela: İnsanlar için faydalı olan yani zararlı mıkroplardan koruyan mikroorganizmalar yüce Allah'ın birer askeri anlamında melek olurken, ona zararlı olan mikroorganizmalar da şeytan oluyor. Yani hem insanın iç dünyasında maddi ve zihinsel melek ve şeytan vardır. Hem de dış dünyada melekler ve şeytanlar vardır. İnsan içinde var olan zihinsel şeytanın tuzağı zayıftır (Nisa- 76)"İnsanda var olan gurur ve kibir şeytandır..." (Nisa- 120)Kötülüklere yönlendiren tüm kötü ameller şeytandır.Yani onu vahiy'den uzaklaştıran, insanların arasına kin ve düşmanlık duygu ve dürtülerini yerleştiren de şeytandır. Yani bunlar insanın içinde var olan zihinsel şeytanlar olabildiği gibi, dış dünyada olan insan şeytanları da olabilir.İnsanın maddi ve manevi olarak temizleyen her şey melektir.Kur'an'da var olan meleklerin tesbihleri, yüce Allah'ın kendilerine yüklemiş olduğu görevleri yerine getirmeleri anlamına geliyor. Yüce Allah'a din öğretmeye kalkan din adamları şeytandır. Saçıp savurma şeytandır. İnsanı Kur'an'dan uzaklaştıran her şey şeytandır. Yani şeytan insanın dışında olan, ondan bağımsız ve bağlantısız bir varlık değildir. İnsanı kötülüklere yönlendiren, helali haram kılan, vahiy'den uzaklaştıran, cimrilikle korkutan, ahlaksızlığı telkin eden yine şeytandır.Mesela: İnsanlar için faydalı olan mikroorganizmalar yüce Allah'ın askerleri anlamında birer melektirler. Zararlı mikroorganizmalar da birer şeytandır. Mısırd kadınların Yusuf (a.s) için dedikleri "bu beşer değil, "mekekün kerim" "kerim bir melektir" ifadesi, yani "değil böyle bir şey yapması, beşeri dürtüleri olmayan bir melek kadar saf ve masum" anlamına gelmektedir. Yani aslında kadınlar meleğin hangi anlama geldiğini biliyorlardı. Yüce Allah'ın âhirette meleklere bu müşrikler size mi ibadet ediyorlardı (Sebe-41) dediği melekler de güneş, ay, rüzgar, su ve yağmur gibi Allah ın gücünü temsil eden doğadaki varlıklardır. Meleklerin de "bunlar cinlere ibadet adiyorlardı" (Sebe-42) şeklinde cevap vermeleriyle, cinlerin bilinmeyen, tanınmayan, farkında olunmayan, yabancılar anlamına geldiklerini anlıyoruz. Yani melekler lisanı halleriyle "onlar neye ibadet ettiklerinin bile farkında değillerdi" diyorlar. İnsana yararlı olan ve emrinde olan her şey melek, ona zararlı olan ve emrine girmeyen her duygu ve dürtü şeytandır. Şeytan ve melek hem insanın iç dünyasında hemde dış dünyada vardır. "Düşmanlık, haset, kin, cimrilik, gurur, kibir, nankörlük, acelecilik, zulüm gibi kötü duygular zihinsel şeytanla ilgilidir. "İbadet, ittiba yani tâbi olma, vâdetme, Allah ile aldatma, tağut, evliya, davet gibi somut kavramlar şeytan tabiatlı din adamları ile ilgilidir. Yani aslında uydurma dinin temsilcileri şeytanın ete kemiğe bürünmüş şeklidirler. Yine aynı şekilde çoğul halinde yani "şeyétin" "şeytanlar" olarak geçen bütün yerlerde, Allah ile aldatan, Allah'a iftira eden mezhep önderleri yani din adamları anlamında kullanılmıştır.Kur'an'a göre yağmur ve ruzgarlar hem melek hemde resüldürler. 12-) O mücrimlerin, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, salih ameller işleyelim, yakin getirdik)(artı kesin olarak iman ettik) diyecekleri zamanı bir görsen! (Âyetten anladığımıza göre yakin, inanılması gereken şeyi 👁 gözle görmek ve onun sesini işitmek gibi ona iman etmek demektir.) 13-) Biz dileseydik, (irâdelerine ipotek koysaydık) elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, «Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım» diye benden kesin söz çıkmıştır. (Vahiy olmadan hidayet ve sapkınlık olmaz. Yani yüce Allah, vahiy'den bağımsız olarak hiç kimsenin irâdesine mudahele ederek onu hidayet ve sapkınlığa sevketmez. Yoksa büyük bir adaletsizlık meydana gelirdi.) 14-) O gün onlara şöyle diyeceğiz: Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk yani yaptıklarınızdan ötürü devamlı olan azabı tadın! 15-) Bizim âyetlerimize ancak o kimseler iman ederler ki, bunlarla kendilerine tezekkür edildiğinde,(hatırlatıldığında) büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar yani Rablerini hamd ile tesbih ederler. (Kur'an'da geçen "secde, rukü ve harr" kelimelerinin hangi anlama geldiğini öğrenmek isteyen, söz konusu kelimelerin hemen arkasından gelen kavramlara baksın, ne demek istendiğini görecektir. Yukarıdaki âyette bulunan "secdeye kapanırlar, secdede yığılıp kalırlar" anlamına gelen "harru sücceden" "Rablerini hamd ile tesbih ederler" anlamına geldiği gibi. Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda ise, "hamd" fiilinin, dil ile Allah'ı yüceltme anlamına geldiğini görüyoruz. Aslında bir insan inanç ve zihinle ilgili problemlerini çözmedikten sonra yani Allah'a teslim olmadıktan sonra, yani dini Allah'a özel kılmadıktan sonra (ihlas) yani hanif müslüman olmadıktan sonra yani din ve hüküm olarak Kur'an, tek dayanağı olmadıktan sonra, takva, ibadet, salih amel ve güzel ahlak gerçekleşmeyecektir. Yani her şey imanda ve zihinde başlayıp imanda ve zihinde bitmektedir.) 16-) (Dahası) korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere vücutları yataklardan uzak kalır yani kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. (Din kuru imanı yani sadakatsiz imanı kabul etmez. Yukarıdaki âyette "korkuyla ve umutla Rabbe yalvarmanın" "infak etmek olduğunu" görüyoruz. İmanın bedeli olacak, bedelsiz iman olmaz.) 17-) (Bu ahlak ve imana sahip olanların) yaptıklarına karşılık olarak, ne göz aydınlıklarının saklandığını hiç bir nefis bilemez. 18-) (Hiç bu şekilde) mümin olan, fasık kimse gibi olur mu? Bunlar eşit olamazlar. 19-) İman edip yani salih ameller işleyenlere gelince, onlar için amellerine karşılık olarak varıp kalacakları cennet menzilleri vardır. 20-) Fasıklara gelince, onların varacakları yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler yani kendilerine: Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denilir. 21-) En büyük azaptan önce, onlara mutlaka daha düşük (basit- alçak -aşağılık) azaptan tattıracağız; umulur ki (ihlasa) dönerler. 22-) Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Hiç şüphesiz biz, mücrimlerden intikam alıcılarız. 23-) Andolsun biz Musa’ya kitab'ı vermiştik, -(Ey Nebi!) sen ona kavuşacağından şüphe etme- yani onu İsrailoğullarına bir hidayet kıldık. 24-) Sabrettikleri ve âyetlerimize yakin getirdikleri için, onların içinden, emrimizle (vahiy'le) hidayete ileten imamlar kıldık. 25-) Muhakkak ki Rabbin, (din hususunda) ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında kıyamet günü onların aralarını tafsil edecektir.26-) Halen yurtlarında yürüyüp dolaştıkları kendilerinden öncekileri helâk edişimiz onları hidayete sevketmedi mi? Bunlarda elbette âyetler vardır. Hâla duymazlar mı? 27-) Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse kendi nefislerinin yiyegeldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hâla basiret sahibi olmayacaklar mı? 28-) Eğer doğru söylüyorsanız, bu fetih (ve hüküm) günü hani ne zaman? derler. 29-) De ki: Fetih (ve hüküm) gününde kâfirlere imanları fayda vermeyecek yani kendilerine (rahmet nazarıyla) bakılmayacaktır! 30-) Artık sen onlardan yüz çevir yani bekle. Onlar da beklemektedirler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder