15 Mayıs 2022 Pazar
KURANI MÜBİNİN MEÂLİ (210.YAZI) Ahzab Süresi 9-) Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular gelmişti de, biz onlara karşı bir rüzgâr (melek) yani sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi. 10-) Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin üstünden ve alt yanından) size geldikleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği yani sizler Allah hakkında (olumsuz) zanlarda bulunuyordunuz. 11-) İşte orada müminler ibtila edilmiş (imtihandan geçirilmiş) yani şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı. 12-) O zaman, münafıklar yani kalplerinde hastalık bulunanlar: "Meğer Allah ve Resûlü bize ğururdan (aldatmadan) başka bir şey vâdetmemişler" diyorlardı. (Munafıklar, kalplerinde hastalık olanlar demektir. Yani nifak ile kalpte hastalık ayrı sıfatlar değil, aynı anlama gelmektedir. Aradaki "ve" yani edatı bunu gösteriyor.) 13-) Yani Onlardan bir tâife demişti ki: Ey Yesrib ehli (Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün! Yani içlerinden bir fırka ise: Gerçekten evlerimiz çıplaktır (korunaklı değil), diyerek Nebi'den izin istiyordu; oysa evleri çıplak değildi, sadece firar etmek istiyorlardı. 14-) Yani eğer (Medine'nin) her tarafından üzerlerine girilseydi de, sonra onlardan bir fitne (çıkarmaları) istenseydi, şüphesiz ona hemen giderlerdi yani ona çok kolay adapte olurlardı. 15-) Halbuki daha önce onlar, gerisin geri kaçmayacaklarına dair Allah’a ahit vermişlerdi yani Allah’a verilen ahit, mesuliyeti gerektirir. 16-)(Ey Resul!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla bir menfaati olmaz! Yani (dünyadan) yararlandıralacağınız süre azdır. 17-) De ki: Size bir kötülük dilerse, Allah'a karşı sizi kim koruyabilir; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Yani kendilerine Allah’ın dununda bir veli ve yardımcı bulamazlar. 18-) Andolsun ki Allah, içinizden (savaştan) geç bırakılanları yani kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri gerçekten biliyor yani bunların azı hariç zorluğa gelmezler. 19-) Gelseler de size karşı cimri olurlar. Korku geldiği zaman, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri kayarak sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, hayra (dünya malına) düşkünlük göstererek sizi keskin dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır. Yani bu Allah’a göre kolaydır.20-) Bunlar, hiziplerin (bozulup) gitmediklerini hesap ediyorlar. Hizipler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek azı hariç savaşacak değillerdi. 21-) Andolsun ki, Allah'ın Resul'unde, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel bir örneklik vardır. (Nebi ve Resul arasında bulunan farkları bilmeyenler Nebi (a.s) dan asırlar sonra pak dilinden iftira edilen yalanları kendisinin örnekliği olarak algılamışlardır. Halbuki örnek gösterilen Muhammed ve Nebi değil, Allah'ın Resul'udur. Resul'un örnek gösterilmesinde büyük bir ilim ve hikmet vardır. Yani Resul'un örnek gösterilmesinde eşsiz bir akıl ve muhteşem bir sistem mevcuttur. Beşer Resul hayatta olduğu sürece risâlet misyonuyla konuşan Kur'an ve örnek olan kişidir. Vefat ettikten sonra onu sadece Resul olan Kur'an temsil etmektedir. Beşer Resul geçici bir temsiliyette bulunurken, kitap Resul ebedi bir temsiliyette bulunuyor. Yani Kur'an, Allah'ın Resulu olduğu için müminlere kıyamet gününe kadar örneklik yapmaya devam edecektir. Dolayısıyla esas örnek olan beşer Resul değil, Kur'an Resul'dur. Çünkü beşer Resul'un örnekliği çok kısa olmuştur. Fakat Kur'an olan Resul'un örnekliği kıyamet gününe kadar sürecektir. İnsanlık tarihi açısından beşer Resul'un örnekliği bir yıldırım çakması kadar kısa olmuştur. Üsve'i hasene yani "en güzel örnek" olarak Resûl kavramının kullanması hayati bir öneme sahiptir.Bu mesele gerçekten çok önemlidir.Örneklikte Resul kavramının kullanılması Yahudi ve Hristiyanlığa, Şii ve Sünniliğe büyük bir darbe olmuştur. Çünkü Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri yani âlimleri "üsve-i hasene" "en güzel örnek" ile ilgili olarak, Allah Resulü adına uydurulan rivayetleri bu kavrama sığınarak sünnet adı altında milletin sapmasına yol yapmışlardır. Halbuki yukarıdaki âyette bulunan "üsve'i hasene" Allah Resulü'nün Kur'an'da anlatılan inanç, ahlak ve mücadelesi anlamına gelmektedir. Yani aynı zamanda Resül olan Kur'an'ın içinde anlatılan inanç ve güzel ahlak kıyamet gününe kadar gelecek insanlar için "üsve-i hasene" "en güzel örnek" olarak gösteriliyor. Yoksa "üsve-i hasene" "en güzel örnek" sadece beşer Resül olsaydı, kendi döneminde yaşayan müminlerle ilgili olurdu. Bu gerçeği gösteren en güzel delil Mümtehine 4. âyettir. Bu âyette yüce Allah İbrahim (a.s) ı ve tarihin bütün dönemlerinde yaşamış, onun inancını temsil eden Allah Resullerinin ve muvahhidlerin mücadelelerinin Nebi (a.s) ın arkadaşlarına en güzel örnek olarak gösteriyor."İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki:"Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi inkar ediyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..."(Mümtehine- 4) Şimdi biz İbrahim (a.s) ve onun inancına sahip olan Müslümanların mücadelelerini doğru olarak anlatan hangi kaynaktan öğreneceğiz?Şii ve Sünni din adamları bu soruya cevap vermek zorundadırlar. Kur'an'da İbrahim (a.s) ve onun inancına sahip olan müminler örnek olarak gösterildiğine göre, onların örnekliklerini nereden öğreneceğiz. Bu konuda Allah'ın Resul'u olan Kur'an'dan başka başvurabilecek bir kaynak var mıdır. Demek oluyor ki, kiyamet gününe kadar gelecek müminler için, ebedi olarak Allah'ın Resulu olan Kur'an'dan başka örnek alınacak bir Resül yoktur. Yani İbrahim (a.s) ve onunla beraber olanların Kur'an'da anlatılan inanç ve mücadeleleri Nebi (a.s) ın arkadaşları ve muvahhidler için en güzel örnek olmaya devam edecektir. Yoksa Allah Resullerinin inanç ve ahlaklarını öğrenmek için Kur'an'dan başka başvurulacak bir kaynak yoktur.Şii ve Sünni din adamları şu soruya da cevap vermek zorundadırlar.Allah Resulu Muhammed (a.s) ı Kur'an'ın temsil etmesi mi büyük bir onur ve üstünlük, büyük bir meziyet ve yücelik, yoksa zalim Emevi ve Abbasilerin yalanları mı? Söyleyin, hangisi? Allah Resul'u Muhammed (a.s) vahye yani Kur'an'a yani Tevrat ve incil'e eşit iken, onu nası yalan ve iftiralara eşit hale getirirsiniz. Bu ağır vebalin altından nasıl kalkacaksınız? Dolayısıyla Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anladığımızda Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri tarafından meali çarpılan bütün âyetlerin gerçek manası tecelli edecektir. Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir kaynağın olmadığı ortaya çıkacak, rivayet ve içtihatlarla buharlaştırılan ve manası bozulan âyetlerin gerçek manası ortaya çıkmış olacaktır. Dolayısıyla helal ve haram kılan,(Âraf-157; Tevbe-29) rahmet olan (Enbiya-107) tâbi olunması gereken (Âli İmran-32) hakem olan (Nisa -65) Muhammed ve Nebi değil, vahyi tebliğ eden Resul'dur.) 22-) Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü’nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a teslimiyetlerini arttırdı. (Yukarıdaki âyet de beşer Resul ile ilgili değil, kitap Resul olan Kur'an'la ilgilidir. Çünkü gaybi bir olayı yani vâdetmeyi ancak Allah ve O'nun gönderdiği vahiy yani Resulu yapabilir. Beşer olan yani Nebi ve Muhammed (a.s) müminlere hiç bir şey vâdedemezler.) 23-) Müminlerden Allah’a verdikleri ahitte duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de beklemektedir yani hiçbir şekilde (ahitlerini) değiştirmediler. 24-) Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, Ğafur Rahim olandır. 25-) Allah, o kâfirleri hiçbir hayır elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi yani Allah(ın yardımı) savaşta müminlere kâfi geldi. Allah Kavi(Kuvvetli), Aziz olandır. 26-) Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) sırt verenleri kalelerinden indirdi yani kalplerine panik düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. 27-) Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına yani ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir. 28-) Ey Nebi! Zevcelerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını yani zinetini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. 29-) Eğer Allah’ı yani Resulunu ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel ahlak sahipleri için büyük bir mükâfat hazırlamıştır. 30-) Ey Nebi'nin hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah’a göre kolaydır.31-) Sizden kim, Allah’a yani Resûlüne boyun eğer yani salih ameller işlerse ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona kerim bir rızık hazırlamışızdır. 32-) Ey Nebi'nin hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi iseniz (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Konuşurken kerim söz söyleyin. 33-) Evlerinizde vakarlı (onurlu) olun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Salât'ı ikâme edin , zekât'a (arınmaya) gelin, Allah’a yani Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (Hud süresi 73.âyetine baktığımızda "ehli beyt'in" Nebi'nin hanımları olduğunu görüyoruz. Yani Şia'ın iddia ettiği gibi, Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma ve on iki imam ehli beytten değildirler. Âyette geçen "ankum" "sizden" müzekker fiili ise, Nebi (a.s) ın da ehli beyt içinde olmasından kaynaklanıyor. 34-) Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini yani hikmeti (bağlam ve bütünlüğü) zikredin. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır. 35-)(Allah'a) teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar, mümin erkekler ve mümine kadınlar, (Allah'a) boyun eğen erkekler ve boyun eğen kadınlar, sâdık erkekler ve sadıka kadınlar, sabırlı erkekler ve sabırlı kadınlar, huşu duyan erkekler ve huşu duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, sâim erkekler ve sâime kadınlar, ferclerini muhafaza eden erkekler ve ferclerini muhafaza eden kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve azim bir mükâfat hazırlamıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder