11 Mayıs 2022 Çarşamba

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ206.YAZI) Lokman Süresi 14-) Biz insana, ana babasına güzellikle davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (Şükür, dil ile yapılan bir şey değildir. Fiil ve amelle yapılan bir görevdir. Yani onlara itaat edecek, meşru isteklerini yerine getirecek, onlara saygı duyacak, onları üzmeyecek, onlara öf bile demeyecektir.) 15-) Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşman için mücadele ederlerse, onlara itaat etme. Dünyada onlarla mâruf dairesinde arkadaşlık yap. Fakat bana yönelenlerin yoluna tâbi ol. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm. 16-)(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın amel (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. 17-) Yavrucuğum! Salât'ı ikâme et yani mâruf ile emret ve münkerden nehyetmeye çalış, başına gelen musibetlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir. 18-) Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme yani sakın yerde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. 19-) Yürüyüşünde tabiî ol yani sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en hoş olmayanı merkeplerin sesidir. (İnsanın bağırarak yani insanları rahatsız ederek konuşması eşeklerin sesinden daha kötüdür. Aslında hoş görülmeyen eşeğin sesi değil, bağırmasıdır.) 20-) Allah’ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) size musahhar kıldığını yani nimetlerini rengârenk, açık ve gizli olarak emrinize verdiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -ilmi, hidayet edici yani aydınlatıcı bir kitabı olmadan- Allah (vahiy) hakkında mücadele eden kimseler vardır.(Âyette geçen mucadele, mezhepçi müşriklerin Kur'an'ı kabul etmeme inatlarına işaret ediyor. Onlara nasıl bir delil ile gelirseniz gelin din atalarının yolundan asla bir sapma göstermiyorlar. Aşağıdaki âyet bu duruma açıklık getiriyor.) 21-) Onlara "Allah’ın indirdiğine tâbi olun" denildiğinde: Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuza tâbi oluruz, derler. Ya şeytan,(din ataları) onları sair ateşinin azabına dâvet ettiyse! (Âyetlerde bulunan şeytan, dâvet, ittibâ, ibadet, itaat, yandaş olma evliya ittihaz etme gibi ibarelerle geçiyorsa, şeytanın ete kemiğe bürünmüş şekli olan din adamları anlamına gelmektedir. Haset, kin, düşmanlık, dürtü, vesvese, gurur, kibir, kötü düşünce, cimrilik gibi ibarelerle beraber geçen şeytan, zihinsel şeytan anlamında kullanılmıştır.) 22-) Güzel ahlak sahibi olarak, tüm benliğiyle yönünü Allah’a (vahye) teslim eden kimse, şüphesiz ki, en sağlam kulpa yapışmıştır yani bütün işlerin sonu Allah’a varır. 23-) Kâfir olanın küfrü seni mahzun etmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah göğüslerde olanı şüphesiz ki çok iyi bilir. 24-) Onları biraz yararlandırır, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz. 25-) Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) hamd da yalnız Allah’a özeldir, ama onların çoğu bilmezler. 26-) Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Bilinmeli ki, Ğani ve Hamid olan Allah’tır. 27-) Şayet yerdeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (mesajı yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah Aziz'dir, Hakim'dir. 28-) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir nefsin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir. 29-) Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye geçirmektedir yani Güneşi ve ayı da (emrinize) musahhar kılmıştır. Bunların her biri belli bir vâdeye kadar (yörüngesinde) akmaya devam etmektedir. Yani şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. 30-) Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O’ndan başka ibadet ettikleri ise hiç şüphesiz bâtılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. ALLAH'U-EKBER" DEYİMİNİN İSLAMDA YERİ VAR MI?Aynen "Muhammed'e salavat getirme, Muhammed'e salavat çekme" gibi, Şia ve Ehl-i Sünnet'te "Tekbir" olarak şöhret bulmuş olan "Allah-u Ekber" deyimi "Allah en büyüktür, ilâhların en büyüğü Allah'tır, Allah daha büyüktür" gibi anlamlara gelmektedir. Aziz ve Mübin kitabımızda yüce Allah şöyle buyuruyor."En güzel isimler (el- esmâu'l- hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na güzel isimlerle dâvet edin. (O'na güzel isimlerle dua edin, yalvarın) O'nun isimleri hakkında ilhada sapanları (bana) bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır"(Araf- 180)Şia ve Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri Kur'an'da manasını tahrif etmedikleri bir âyet, içini boşaltmadıkları bir kavram bırakmadıkları için, Kur'an'ı tek kaynak kabul eden akıllı ve mantıklı her insan onların inanç ve söylemlerinden şüphe etmeye hak kazanıyor.Gerçekten de Kur'an'da Allah'ın onlarca ismi ve sıfatı varken Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri neden Kur'an'ın hiçbir âyetinde yer almayan "Ekber" sıfatını kullanmışlardır?Mesela: Kerim, Rahim, Alim, Hakim, Azim, Aliyyu'l Kebir gibi isimleri onlarca âyette tekrar edilirken, neden bir âyette bile yer almayan "Ekber" kavramı seçilmiştir.Acaba bu "Ekber" sıfatı evliya ve ilâhların gücüne iman eden Mekke müşriklerinin inanç ve geleneğinden gelmiş olmasın.Çünkü Mekke müşrikleri evliya ve ilâhlara iman etmekle birlikte "ilâhların en büyüğünün Allah olduğuna" inanıyorlardı.Onlar, "tek ilâh inancına" yani "hanif İslam'a" ve "hâlis dine" karşı geliyorlardı."Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu çok acayip bir şeydir! dediler"(Sâd-4,5)Müşrikler, evliya ve ilâhlarını Allah ile aracı ve şefaat edici olarak kabul etmelerine rağmen, "Allah'ın en büyük ilâh" olduğunu, zor durumlarda istek ve niyazların sadece onda son bulacağını biliyorlardı."Hani (o müşrikler) bir zaman da: Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir hak ise üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi"(Enfal-32)"Nebi"ye yardım ve destek olmayı..." emreden tarihsel ve bölgesel hayatla ilgili bir âyeti (Ahzab-56) "Muhammed'e salâvât getirme, Muhammed'e salavat çekme olarak değiştiren, Nebi'ye yardım ve destek olan salât'ı, genelleştiren, evrenselleştiren, Muhammed'e salavat çekmeğe çeviren ve ibadet olarak namaza koyan ve hutbeye farz olarak ekleyen..." bir zihniyetten her cehâlet beklenir.Medine'de yaşayan müminlere "Nebi'ye yardım etmelerini ve destek olmalarını" ifade eden yöresel ve tarihsel bir emri, evrensel bir ibadete dönüştüren bir cehaletten her türlü kötü ahlak beklenir.Aslında Kur'an'ın hiçbir âyetinde Resul misyonundan bağımsız olarak Muhammed (a.s) ın şahsiyeti övülmez.Kur'an, hiçbir âyette Muhammed (a.s) ın kimliği üzerinde olumlu bir şey söylemez.Hatta yolunu şaşırmış bir durumda ne yapacağını bilmez bir halde iken vahiy ile yol gösterdiğini ve hidayete ulaştırdığını söyler.(Duha-7)Kur'an'ın konusu Muhammed'in kimliği ve şahsiyeti değildir.Kur'an'ın esas konusu Nübüvvet ve Risalettir.Çünkü vahye göre önemli olan Muhammed (a.s) değil, Nübüvvet makam ve mertebesi, vahiy ve Risâlet misyonudur.Muhammed ( aleyhisselâm) ı değerli kılan şey Nübüvvet makamı ve Risalet görevidir.Dolayısıyla son vahiy olan Kur'an'da Muhammed yoktur, Nebi ve Resul vardır.Şia ve Ehli Sünnet âlimleri çok basit olan bu gerçeği bile anlamaktan âcizdirler. Yine aynı şekilde kabir hayatının olmadığını anlatan yüzlerce âyete rağmen kabir azabını kabul etmeyen vahiy ehli muvahhidleri sapık olarak gören bir anlayışın hiçbir ictihadına güven duyulamaz. En önemlisi din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı ile ilgili yüzlerce âyet bulunmasına rağmen Allah Resulü adına iftira edilen rivayetleri kabul etmeyen muvahhidleri kafir olarak gören bir akıl ve mantıktan şüphe etmek önemli bir basiret ve büyük bir şuurdur. Mesela: Âyetlere rağmen, Allah Resulü (a.s) diğer elçilerden kendisini ayırıp üstün gösterir mi? Yani Allah Resulü Muhammed ( a.s) ezanda kendi adını sürekli tekrar ettirerek diğer Resüllerden üstün olduğunu ilan ettirmesinin mümkün olmadığını söylüyorum.Kur'an'ın emirleri karşısında kılı kırk yaran ve tek bağlantısı Allah'ın mesajı olan, indirilen vahye tâbi olmakla emrolunan Nebi(a.s) diğer Resüllerden üstün olduğunun imajını yaratır mı?Çünkü Allah Resulü (a.s ) kitabın hikmetini en iyi bilen ve onu en güzel bir şekilde yaşayıp örnekliğiyle ortaya koyan kişidir. Dolayısıyla Allah Resulü'nün şu Rabbani vahye muhalefet edeceğini hiçbir kimse iddia edemez. "...onlardan (Resullerden) hiçbiri arasında fark gözetmeksizin iman ettik ve biz sadece Allah'a teslim olduk, deyin"(Bakara-135 )"Resul, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de ( iman ettiler) Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Resullerine iman ettiler. Allah'ın Resullerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..."(Bakara-285)"Allahu Ekber" deyimi, "Allah en büyüktür" anlamına geldiği için başka ilahların varlığını kabul etme gibi bir şirkin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.Tamda Mekke müşriklerinin kabul ettikleri bir imandır. Halbuki yüce Allah "...ve ennellâhe huvel aliyyul Kebir" "gerçekten Allah çok yüce ve büyüktür" ( Lokman-30) buyurmaktadır. Dolayısıyla "tekbir" "Allahu Ekber" değil, "Allâh'ul Aliyyul Kebir" olması gerekir. Benim bu görüşlerimi garip olarak gören arkadaşların Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve müctehiderinin rivayet ve içtihatlarıyla Kur'an'a tamamen aykırı düştüklerinin bilincine sahip olmadıklarından dolayıdır.Evet Şia ve Ehli Sünnet âlimleri yüzlerce âyete zıt rivayet ve içtihatlarıyla Kur'an'ın zerresini anlamaktan ebediyen uzak tutulmuşlardır.(Kehf-57)31-) Size birliğinin âyetlerini göstermesi için, Allah’ın faziletiyle gemilerin denizde akmasını görmedin mi? Şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için âyetler vardır. 32-) Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah’a özel kılarak (ihlâsla) O’na dua ederler. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar yani bizim âyetlerimize, ancak acımasız (vicdansız) kafirler karşı gelir. "İHLAS" "Allah'a iman ettik" demelerine rağmen, insanları müşrik yapan şey nedir?Bu soruya Kur'an'ın cevabı şöyledir."Allah'ı bırakıp (yöresinde- berisinde bilginlerini) hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek bir Allah'a kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştuklarından uzaktır"(Tevbe-31)"Onlar Allah'ı bırakıp (yöresinde- berisinde) kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere kulluk ediyorlar ve: Bunlar, Allah'ın indinde bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? (Hâşâ) O, onların şirk koştuklarından uzak ve yücedir"(Yunus-18)"...O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar(evliya) edinenlere: Onlara bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve alabildiğine hakkın üzerini örten kimseyi hidayete erdirmez"(Zümer- 3)Zaten batıl ve şirk dine, yani beşerî ictihad ve hükümlere, yani mezheplerin uydurma dinine fanatik bir şekilde bağlı olmayan müşrik olamaz.Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet'in sözde âlimleri gibi, tarihin bütün müşriklerinin yaptığı tek şey, dinde ve hükümde Allah ile aralarına din büyüklerini ve müctehidlerini aracılar koymak suretiyle, Allah'ın hükümleri yerine onların hüküm ve içtihatlarına bağlı olarak yaşamaları idi. Ehl-i Sünnet ve Şia'nın âlimlerine dinle ilgili bir şey sorulduğunda, hiç bir zaman Allah'ın kitabına bakma ihtiyacı hissetmezler.Dinî konularda Kur'an'a müracaat etmeyi gerekli görmezler.Allah'ın kitabı sadece cenaze merasimlerinde ve Kur'an'ı güzel okuma yarışmalarında akıllarına geliyor. Kur'an bunların yanında bilinecek ve yaşanacak bir hayat sistemi değil, kağıt ve cildine tapılacak bir nesne gibidir. Dinî bir sorun olduğunda din adamlarının o konudaki inanç, fikir ve ictihadlarına bakarlar.Halbuki Resullere indirilen tüm vahiy'lerde en çok dikkat çekilen şey "dinde ihlas sahibi olmalarıydı" yani "dini sadece ve sadece Allah özel kılmaları" idi. "Ey Resul! Şüphesiz ki, kitab-ı sana hak olarak indirdik. O halde sende dini Allah'a özel kılarak (İhlas ile) kulluk et. Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır"( Zümer- 2,3)Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri rivayet ve içtihatlarıyla Kur'an'ın bütün kavramlarının manalarını tahrif etmişlerdir.Bozdukları ve anlamını yamulttukları en önemli kavramlardan birisi de "ihlas" kavramıdır. Onlara göre "ihlas" "samimi olmak" ve "ibadetleri yalnız Allah için yapmaktır" Halbuki Kur'an'ı Mübin'de "İhlas" kavramı "dini yalnız Allah'a özel kılmak, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak etmemek" anlamında kullanılmıştır. Yani "İhlas" kavramı "ameli" bir kavram değil, "imâni" ve "itikadi" bir kavramdır. Eğer din yalnız Allah'a özel kılınmış olsaydı, ibadetler otomatikman Allah için yapılmış olacaktı. Onun için "ihlas" kavramı Kur'an'da her zaman din ile beraber anılarak dinin Allah'a özel kılınması ile ilgili bir kavram olduğu açıkça ortaya konmuştur."Halbuki onlara (tarihin bütün ümmetlerine) ancak, dini yalnız O'na özel kılarak hanifler (her türlü şirkten arınmış) olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri ve zekat vermeleri emrolunmuştu. İşte (toplumu) ayağa kaldıracak sağlam din budur"( Beyyine-5)"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin, diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı..."( Şura- 13)Dinde İhlas sahibi olmanın yani dini Allah'a özel kılmanın tek yolu sadece Allah tarafından indirilen âyetlere uymaktır."Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) tabi olun. O'nu bırakıp da (yöresinde- berisinde) başka dostların (evliya) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz" ( Araf-3) "Ey Resul! Sen, sana vahyedilene tâbi ol ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"( Yunus- 109) "Ey Resul! Rabbinden sana vahyedilene tâbi ol. O'ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir"( En'am-106)"Ey Resul! Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen ( Kur'an) sayesinde dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"(Zuhruf-43,44)Dolayısıyla bize şah damarımızdan daha yakın olan Rahmân ve Rahim olan Rabbimizle aramıza hiç kimseyi aracı olarak koymaya hakkımız yoktur. Kur'an eski zamanların müşriklerini anlatırken, Allah Resulü'nün dönemindeki Mekke müşriklerine "Gördüğünüz gibi şimdi sizin yaptıklarınızla kadim müşriklerin yaptıkları arasında herhangi bir fark yoktur" demiş ve şirkin sadece geçmiş milletler'de kalmış bir fiil olmadığını ortaya koymuştur. Benzer şekilde Kur'an, Musa (aleyhisselam)a iman ettiklerini iddia ettikleri halde ona yapmadıkları eziyeti bırakmayan Yahudileri anlatırken, Muhammed (aleyhisselam)a iman edenlere "Ey iman edenler! Sizde Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın..."(Ahzab-69) uyarısında bulunmuş oluyor. Dolayısıyla ilk anda Mekke müşriklerini muhatap alan yukarıdaki âyetler, onlardan sonraki bütün zamanlarda hatta kıyamet gününe kadar dünyanın herhangi bir yerinde aynı fiil yapacak herkesi doğrudan muhatap almaktadır. O gün müşrikleri uyaran yüce Allah, bugün aynı şirki işlemeye meyilli iman edenleri uyarmaktadır.Öyleyse bu durumda olanlar "O günkü müşrikler için indirilmiştir, bu âyetler Yahudiler için nâzil olmuş, şu süre israiloğulları ile alakalı gelmiş, Hristiyanlar için indirilmiş âyetleri bize okuma" deme hakkına sahip değillerdir.Aslında böyle diyenler Kur'an cahilidirler.Çünkü yüce Allah bu âyetleri kiyamet gününe kadar geçerli olarak indirmiştir."De ki: Hangi şey şehadetçe en büyüktür? De ki: ( Allah'tan başka ilah olmadığına dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu..."(En'am-19)"Ey Resul! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçi gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler"(Sebe-28)33-) Ey İnsanlar! Rabbinize karşı takvalı olun. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Bilin ki, Allah’ın vâ'di haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın yani şeytan,(din adamları) Allah’la sizi aldatmasın. 34-) Saatın ilmi, ancak Allah’ın indindedir ve yağmuru O indirir yani rahimlerde olanı O bilir ve hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder