20 Mayıs 2022 Cuma

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(214.YAZI) Sebe Süresi 24)(Ey Resul!) De ki: Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir? De ki: Allah'tır! Yani ya biz veya siz, ikimizden biri, ya hidayet üzerinde veya apaçık bir sapkınlık içindedir. 25-) De ki: Bizim işlediğimiz cürümlerden siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin amellerinizden sorulacak değiliz. 26-) De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. Yani O, fettah olan (her şeyi) bilendir. 27-) De ki: O'na (Allah'a) kadar ulaştırdığınız şerikleri bana gösterin. Bilakis, yegâne aziz ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah’tır. 28-) Biz seni insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler. 29-) Eğer sözünüzde sâdık iseniz bu vâdettiğiniz (kıyamet) ne zaman kopacak? derler. 30-) De ki: Size öyle bir gün vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.31-) Kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur’an’a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız. Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Müstaz'aflar, müstekbirlere: Siz olmasaydınız, elbette biz müminler olurduk, derler. 32-) Müstekbirler, müstaz'aflara (kıyamet gününde): Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi engelledik? Bilakis siz mücrim idiniz, derler. 33-) Müstaz'aflar da müstekbirlere: Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah’a (vahye) kâfir olmamızı, O’na denk ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler. Yani azabı gördüklerinde pişmanlıklarını gizleyeceklerdir. Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları amelleri yüzünden cezalandırılırlar.(Müstekbirler: İnsanları yüce Allah'ın yolundan engelleyen, bir türlü vahye yanaşmayan kibirli din ve devlet adamlarıdır.) (Müstaz'aflar: Uydurma din ve iman ile akıl ve zihinleri sömürülen yani din adamları tarafından sihirlenen fanatik tabiiler.) 34-) Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın şımarıkları: Biz, kendisiyle gönderilmiş olduğunuza kâfiriz, demişlerdir. 35-) Ve dediler ki: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz yani biz azaba uğratılacak değiliz. 36-) De ki: Rabbim, dilediğine rızkı yayar ve (dilediğine de) takdir ederek, (ölçülü verir); fakat insanların çoğu bilmezler. 37-) Yani sizi indimize yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. Ancak iman edip yani ameli salih işleyenler müstesna; onlara amellerinin kat kat fazlası mükâfat vardır. Yani onlar (cennet) odalarında emniyet içindedirler. 38-) Âyetlerimizi âciz çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da azabın içinde hazır olacaklardır. 39-) De ki: Rabbim, kullarından dilediğine rızkı yayar ve (dilediğine de) takdir ederek (ölçülü olarak verir.) Siz hayır için ne infak ederseniz, Allah onun yerine başkasını verir. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. 40-) O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Bunlar size mi ibadet ediyorlardı? diyecek. 41-) (Melekler de:) Seni tesbih ederiz, bizim velimiz onlar değil, ancak sensin. Bilakis onlar cinlere ibâdet ediyorlardı. Çoğu onlara iman etmişti; diyecekler.(Mekke müşrikleri içinde, güneşe aya ve yıldızlara ibadet edenler vardı. Bu âyette geçen melekler bunlardır. Aslında bu âyette simgesel bir anlatım tarzı mevcuttur. Yani teatral bir sahnenin sergilenmesi vardır.Yoksa hiç bir zaman güneş, ay, yağmur, rüzgar gibi melekler gerçek anlamda yüce Allah ile konuşamazlar. Teatral anlatım, farklı bir şekilde yani simgesel olarak gerçeklerin konuşmalarla ortay konmasıdır.Simgesel anlatım, vahiy gibi evrensel bir mesaj için en geniş bir anlatım tarzıdır. Simgesel anlatım Kur'an'da çok işlenen bir sanat dalıdır. Bu sanat, olayları gerçeğini gösterir. Ancak simgesel anlatımı anlayabilmek için ön kabuller ve ön yargılar terkedilmesi gerekiyor. Yani olayların tek çözüm yerinin Kur'an olduğuna iman etmek şarttır. Eğer Kur'an'ın bu simgesel anlatımı anlaşılsaydı, bir çok konu daha kolay çözüme kavuşurdu.) 42-) Bugün birbirinize ne fayda, ne de zarar vermeye gücünüz yeter. Yani zalim olanlara, yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın! diyeceğiz. 43-) Yani onlara apaçık âyetlerimiz tilavet edildiği zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın ibâdet ettiği (evliya ve ilâhlardan) çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Yani bu (Kur’an) iftira edilmiş uydurmadan başka bir şey değildir, dediler. Yani hak kendilerine geldiğinde ona kâfir olanlar: Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir, dediler. KIRAAT, TİLÂVET ve TERTİL"Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda, "kıraat" kavramının topluma yönelik yani tebliğ ve davette okunandan daha çok, insanın bireysel olarak okuduğu, kendisinin donanımı ile ilgili bir okuma çeşidi olduğunu görüyoruz.Mesela: "Kur'an'ı okuduğun zaman racim şeytandan Allah'a sığın" (Nahl-98)Mesela: "Kur'an okuduğun zaman seninle âhirete iman etmeyenlerin arasına korunaklı bir örtü kılarız"(İsra-15)Mesela: "Güneşin batmasından gecenin karanlığı basıncaya kadar salat-ı ikâme et yani fecrin Kur'an'ı, hiç şüphesiz fecrin Kur'an'ı şahitlidir" (İsra-78)Yani kıraat, insanın kendi kendine okuması, Kur'an'a yoğunlaşması, üzerinde tefekkür etmesi, akıl ve zihinle okuması anlamına gelmektedir. "Tertil" ise, daha çok toplumla ilgili tebliğ ve ilan etme, duyurma, mücadele etme, huccet ve delil ile okuma demektir.Kur'an'a baktığımızda, kıraat ile değil, tilavet ile muhatap olanların sorumlu olduklarını görüyoruz.O halde tilavet, rastgele bir okuyuş değil, mesajın anlaşılıp kavranması, kabul edilmesi veya reddedilmesine yol açan, muhatapları düşünce ve mücadele etmeye sevkeden, bilinçli ve şuurlu bir okumadır.Tilavetin Kur'an'ın anlaşılması ve kavranması ile ilgili olduğunu ortaya koyan âyetler.(Kasas- 59; Zümer- 71; Bakara- 151) "Tertil" ise, Kur'an'da sadece Allah ve Resul bağlamında kullanılan bir kavramdır."Kâfirler "Kur'an ona bir cümlede (topluca, tek seferde) indirilmeli değil miydi dediler. İşte böylece gönlünü onunla iyice sebat ettirmek yani onu peyderpey (sure sure, âyet âyet) olarak tertil ettik"(Furkan- 32)"Ey (vahiy'le) bürünen (Nebi!) Birazı hariç gece kalk Gecenin yarısında veya ondan biraz eksilterek daha erken kalk. Ona ilave ederek gece yarısından sonra kalk ve Kur'an'ı tertil et" (Müzzemmil-1-4)Tertil, Allah ve Resul bağlamında geçtiği için, tebliğ makamında olanların yapacağı bir okuma çeşididir. Vahiy ehlinden ümmilere Kur'an'ı tebliğ etme ve onunla uyarmanın adı tilavettir. Tebliğ ve duyurma makamında olanların kendilerini vahiyle donatmalarının adı kıraat. Kur'an-ı duyurma ve tebliğ etme durumlarında, her zaman tane tane, ağır ağır, acele etmeden bağlam ve bütünlüğüne bağlı kalarak yapılan okumanın adı tertildir. 44-) Halbuki biz, onlara ders yapacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden önce onlara bir uyarıcı (Resul) de göndermemiştik. 45-) Onlardan öncekiler de (Resullerini) yalanlamışlardı. Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine erişmemişlerdi. (Böyle iken), Resullerimi yalanladılar; ama beni inkar etmek nasıl oldu (gördüler!) 46-) Onlara de ki: Size tek bir vaazım vardır: İkişerli olarak ve teker teker (iman ettiğiniz) Allah’a için dik durun (dürüst olun!) Sonra arkadaşınızda hiçbir cinnetin olmadığını tefekkür edin! O sadece şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran biridir. 47-) De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah’a aittir. O, her şeye şahittir. 48-) De ki: Kuşkusuz, Rabbim hakkı ortaya koyandır yani O, bilinmeyenleri en iyi bilendir. 49-) De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi başlatabilir ne de geri getirebilir. 50-) (Ey Nebi!) De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi nefsim aleyhine sapmış olurum. Eğer hidayeti bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.(Yukarıdaki âyet, Nebi de olsa kendisi için vahiy'den başka hidayetin olmadığını gösteriyor. Yani beşeri hadislerin hepsi sapkınlık, şirk ve küfürdür.) 51-)(Ey Nebi!) Paniğe düştükleri zamanı bir görsen! Artık geçiş yok, yakın bir yerden yakalanmışlardır. 52-) Yani iş işten geçtikten sonra: "Ona iman ettik" demişlerdir, ama uzak yerden (dünya hayatı gelip geçtikten sonra) imana kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur? 53-) Yani daha önce ona (hakka) kâfir olmuşlardı. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı. 54-) Artık, bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir. Şüphesiz onlar, şek ve şüphe içindeydiler.(Sebe Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder